Oya Armutçu

Bozkır’da, Denizcilik Bayramı

8 Temmuz 2009
GEÇEN hafta sonu Kabotaj ve Denizcilik Bayramı denizde değil Hirfanlı Baraj Gölü’nde kutlandı. Hem de ilk kez değil ikinci kez. İlk kez geçen yıl Kabotaj ve Denizcilik Bayramı kutlaması Hirfanlı’da yapıldı. Bu yılki kutlamalar geçen yıla göre çok daha renkli geçti. Yelken ve yüzme yarışları yapıldı. Yelken yarışına, Anadolu’nun gençleri büyük ilgi gösterdi. Yelken yarışına Ankara, Adana, Mersin, İskenderun, Antalya, Burdur, Isparta, Van, Trabzon, Rize, Samsun, Sinop’tan gelen 60’a yakın genç sporcu katıldı.

Tekne gezisine talep patlaması

Kırşehir ahalisinin ve Ankara’dan otobüslerle gidenlerin tekne gezisine gösterdiği ilgi görmeye değerdi. Jandarma, vatandaşları kuyruğa dizerek, tekne gezintisini intizama sokabildi. Jetskilerle yapılan gösteri de soluksuz izlendi. Türk Halk Müziği sanatçısı Gülşen Kutlu’da izleyenleri türküleri ile coşturdu.

Bir günlük deniz keyfi

Ankara’dan gelen vatandaşlar ve özellikle çocuklar masmavi suya girerek, baraj gölünde bir günlükte olsa deniz keyfi yaşadılar. Törende, Denizcilik Müsteşar Yardımcı Zeki Çitçi, denizi olmayan iç kesimlerde de bu tür etkinliklerle deniz sevgisini artırmayı amaçladıklarını vurguladı. Bu tür etkinliklerin su sporlarının ve bölge turizminin gelişmesine katkı sağlayacağını vurgulayan Çitçi, şu mesajları verdi:

"Van Gölü’nde de Kabotaj ve Denizcilik Bayramı kutlaması yapmıştık. Hirfanlı Barajı’nda bu kutlamanın ikincisini düzenliyoruz. Böylece, deniz sevgisini sahil yerleri dışındaki iç sularda da yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. 2004’te uygulamaya koyduğumuz ’Anadolu denizle buluşuyor’ kampanyamızla birçok iç su bölgemize tekneler gönderdik. Bu konudaki çalışmalarımız sürecek. Bu çalışmalarla birlikte buralarda su sporları gelişecek. Aynı zamanda bölge turizmine katkı sağlanacak."

AKP Kırşehir Milletvekilleri Abdullah Çalışkan ve Mikail Arslan da Kırşehir’in tanıtımı, kültürel ve turistik faaliyetlerin artması için ellerinden geleni yapacaklarını belirtikleri törende, Kırşehir Valisi Mehmet Ufuk Erden, Hirfanlı Barajı’nda Denizcilik Bayramı kutlaması yapılmasının büyük önem taşıdığını söyledi. Bu tür etkinliklerle su sporlarının gelişeceğini ve bölgenin turizm merkezi haline geleceğini vurgulayan Erden, bunun için ellerinden gelen desteği sağlayacaklarını söyledi. Hafta sonu kutlamalarının özeti böyleydi.

Hedefimiz Ankara’nın denizi olmak

Hirfanlı Baraj Gölü’ndeki su sporlarının geliştirilmesi için bu yıl kurulan Hirfanlı Yelken Kulübü’nün hedefi ise büyük. Ankara’nın hem en yakın "denizi" hem de "su sporları" ve "yelken üssü" olmayı hedefliyor. Hirfanlı Yelken Kulübü’nün Başkanı Okay Kılıç, bakın ne dedi:

"Biz Ankara’nın denizi olmaya adayız. Anadolu gençlerine yelken sporunu sevdirmek istiyoruz. Ankaralılar için aslında en yakın deniz keyfi yapacakları yer inanın Hirfanlı. Hirfanlı’nın tanıtılması ana hedefimiz. Bölge milletvekillerimiz ve yerel yöneticilere bu konudaki katkılarından dolayı sonsuz teşekkür ediyoruz. Ankara Yelken Kulübü kardeş kulübümüz. Ankara Yelken Kulubünün Başkanı bizim kurucu üyemiz. Önümüzdeki yılki kutlamalara tüm Ankaralılara şimdiden davet ediyoruz."

Ankara’ya bir saat uzaklıkta

Kırşehir’in
Kaman ilçesinde bulunan Hirfanlı Barajı Ankara’dan 155 kilometre uzaklıkta ve otomobille yaklaşık bir buçuk saatte varılabiliyor. Yeni yapılan yolun tamamlanmasıyla Ankara ile mesafe bir saate inecek. "Turizm alanı" ilan edilmesinin ardından ilgi odağı haline geldi. Baraj alanı Kaman, Kırşehir merkezi, Evren, Şereflikochisar ve Sarayiçi ilçelerini kapsıyor. Tuz gölünün kuzey doğusunda Kızılırmak üzerinde yer alan büyük baraj gölü. En derin yeri 70 metre. Su kuşu sayısı 133 bin 809 adet olarak tahmin ediliyor. Kuş türleri arasında Macar Ördeği, Elmabaş Pakta, Tepeli Pakta, Dikkuyruk, Sakarmeke, Angıt ve Sumru var. Baraj çevresinde yaz mevsiminin yaklaşmasıyla birlikte plaj ve piknik alanları turistlerle dolarken, çamlıkları, plajları ve sosyal tesisleri ile son derece güzel bir görünüme sahip. Hirfanlı Barajı’nda turna gibi göl balıklarını bulmak da mümkün. Baraj çevresinde Toklumen, Sıdıklı Büyükoba, Davulağıl, Yeşilli, Uzunali ve Karaduraklı köyleri, doğal plajları bulunuyor. Hirfanlı barajındaki sosyal tesisler ile Toklumen kasabasındaki Aşık Sayit tesisleri ve Savcılı Büyükoba tesislerinden yararlanmak mümkün.
Yazının Devamını Oku

Gamze akülü arabasına kavuştu

1 Temmuz 2009
GAMZE’nin, trajik öyküsünü Hürriyet’in sayfalarında okudunuz. Hepiniz yürüyemeyen bu küçük kıza ve kardeşine yardım için Türkiye’nin her yerinden telefonlar, mailler yağdırdınız. Bütün okurlarımıza bu duyarlılığından dolayı çok ama çok teşekkür ediyorum. Evlatlık aldığı amca ve teyzesinin Viyana’ya götürüp 1.5 yıl sonra "Tam iyileşemeyecekmiş" diye öz anne ve babasına geri verdiği Gamze’nin, bu durumu tüm Türkiye’yi üzmüştü. İlk yardım elini uzatan da Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül oldu. Sarıgül, Gamze’ye okulu araba gönderdi.

Evde teslim ettiler/images/100/0x0/55ea6d3bf018fbb8f87f2b65

Türkiye Değişim Hareketi Ankara İl Başkanı Durak Karabulut ve Ankara Kadın Kolları Başkanı Tacire Baktaş, Başkan Mustafa Sarıgül adına Gamze’nin ailesine akülü arabayı geçen hafta Etlik’teki evlerinde teslim ettiler. Karabulut ve Baktaş, aileye bundan sonra da destek olacaklarını belirterek, Hürriyet’e de sosyal sorumluluk taşıyan haberlerinden dolayı teşekkür ettiklerini söylediler. Gamze’nin babası Servet Ünlü de Türkiye’nin her yerinden arayan duyarlı vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları ve Hürriyet’e teşekkür etti. Son derece mutlu olan Başkan Sarıgül’le kendisine yardım eli uzatan herkese teşekkür eden Gamze de "Çok mutluyum, önümüzdeki yıl dördüncü sınıfa akülü arabamla gideceğim" diye konuştu.

En büyük teşekkür aslında hakim Karınca’ya

Aslında en büyük teşekkürü Gamze’nin tekrar öz anne va babasının yanında kalmasına verdiği kararla hukuken olanak sağlayan hakim Eray Karınca hakediyor. Nasıl mı bakın şöyle:

Amcasına evlatlık verildi

Gamze, 20 yıl çocuk özlemi çeken Servet-Döne Ünlü’nün ilk çocuğu. Bir yaşındayken, doğuştan rahatsızlığı nedeniyle yürüyemediği anlaşıldı. Kendileri gibi çocukları olmayan ve Avusturya’da yaşayan amca Sefa ve eşi Şengül, "Gamze’yi bize evlatlık verin. Viyana’da tedavi ettirelim" teklifi getirdiler. Bu arada doğan oğulları Emre’nin de aynı rahatsızlığa sahip doğduğunu anlayan çift, "Kızımız belki yürür" umuduyla bu Gamze’yi evlatlık verdiler.

1.5 yıl Viyana’da amca ve yengesiyle yaşadı

2005’te Gamze, amca ve yengesine, anne ve babasının rızasıyla ve mahkeme kararıyla evlatlık verildi. Gamze, 2007’de Viyana’ya gitti amca ve yengesinin evlatlığı olarak 1.5 yıl yaşadı. Ancak, hastalığının doğuştan geldiği ve tam iyileşmesinin sağlanamayacağı ortaya çıktı. Bunun üzerine amca ve yengesi Gamze’ye artık bakamayacaklarını söyleyip 2008 sonunda 8.5 yaşında Ankara’ya getirip öz anne ve babasına bıraktılar.

Baba dava açıp kızının bakımını üstlendi

Sürekli tedavi görmesi gereken Gamze’nin, bakımı için aile kızlarını üzerlerine geri almak istedi. Servet Ünlü, 12 Aralık 2008’de kardeşi ve eşi aleyhine dava açtı. Bu kez de Medeni Kanun engeli ile karşılaştılar. Rızayla evlatlık verdikleri Gamze’yi geri üzerlerine alamadılar. Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca bu sorunu çözdü. Yasal engel nedeniyle "evlatlık ilişkisini" kaldırmayı reddetti. Ancak, amca-yengeden, "çocuğa karşı yükümlülüklerini ağır şekilde savsakladıkları" için velayeti aldı. Öz babası Servet’i de "vasi" atadı. Böylece, Gamze’nin öz anne ve babasının yanında kalması ve bakım ve tedavisini üstlenmeleri sağladı. Hakim Eray Karınca’nın kararı bu yönde ilk örnek karar olma niteliği taşıyor.

Mahkeme çare makamı

Karınca’nın, 13 Mayıs tarihli kararı da özetle şöyle:

"Dosyaya sunulan rapor, belge ve duruşmada bizzat gözlenen haline göre küçük Gamze’nin tedavisinin yaşamı boyunca sürdürülmesi bir zorunluluk olup somut durumu itibarıyla bu sorumluluğun Avusturya’da yaşayan evlat edinen amca ve yenge tarafından yerine getirilemeyeceği, yükümlülüğün gerçek anne ve baba tarafından üstlenildiği ortadadır. Öte yandan gerek hukukumuz gerekse ülkemizin imzaladığı uluslararası anlaşmalar ve Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca asıl olan küçüğün üstün yararıdır. Aile mahkemeleri kuruluş amacı ve uygulama alanı itibarıyla aynı zamanda çare makamıdır. Buna göre velayet görevlerini yerine getirmekten kaçındıkları tartışmasız olmakla evlatlık ilişkisinin kaldırılması yerine davalılardan (amca-yenge) velayetin alınmasının amaca uygun ve küçüğün üstün yararına olacağı. Çocuğa yeterli ilgiyi göstermeyen ve yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklayan amca ve yengeden velayetin kaldırılmasına ve küçüğe babası Servet Ünlü’nün vasi atanması için Sulh Hukuk Mahkemesi’ne ihbar edilmesine."
Yazının Devamını Oku

Yargıtay’dan kiraya ekonomik kriz ayarı

25 Haziran 2009
KİRACI okuyucularımıza iyi bir haberim var. Yargıtay kiralara ekonomik kriz ayarı yaptı. Bu karar, ekonomik kriz yüzünden kirasını ödemekte güçlük çeken ve artışta yapamayan kiracılara nefes aldırıyor. Konut ve işyeri kiralarının genel fiyat artışları kadar artmadığı hatta azaldığının bilinen bir gerçek olduğuna vurgu yapan Yargıtay, Ankara’da açılan kira tespiti davasında "Eski kiraya devam" dedi. Örnek kararda, bu süreçte, mahkemelere izleyecekleri yol şöyle gösterildi:

"Çevrede oluşan kira paralarının genel fiyat artışları kadar artmadığı yahut kira paralarında bir düşüş saptandığı takdirde kira parasının TEFE oranında artırılmak isteği reddedilmeli ve önceki dönemde ödenen kira parasına hükmolunmalıdır."

Ev sahibi dava açtı, mahkeme kirayı artırdı

Bakın karar şöyle alındı:

Ankara’da evsahibi olan Gaye O. kiranın artırılması ve yeni kira bedelinin tespiti için kiracısı Fahrettin K’ya dava açtı. Evsahibi kiranın artırılmasını isterken, davalı kiracı ekonomik kriz yüzünden kiraların düştüğünü savundu ve davanın reddedilmesini istedi. Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesi, evsahibinin davasını kabul etti. Mahkeme, 675 lira olan kirayı TEFE (ÜFE) oranında artışla 748.91 liraya yükseltti.

Kira artışına bozma

Davalı kiracı, kararı Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nde temyiz etti. Yargıtay 675 lira olan kira bedelinde yıllık Üretici Fiyat Endeksi oranında zam yapılmasına ve 748.91 TL’ye yükseltilmesine karar veren mahkeme kararını bozdu. Bozma kararının ardından dava dosyası mahkemeye gidecek. Mahkeme ilk kararında direnir ve bu karar da temyiz edilirse, krizde kira artışının nasıl olacağında son kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu verecek. Kurul’un kararı kesin nitelik taşıyacak. 2009/6062 karar ve 2009/3529 ve esas sayılı karar özetle şöyle:

Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre şartlar değişmediği ve özel nedenler bulunmadığı taktirde kira ilişkisinin kurulduğu tarihte tarafların serbest iradeleriyle kararlaştırdıkları kira parasının takip eden üç dönem (yıl) TEFE (ÜFE) artış oranının yansıtılması suretiyle bulunacak kira parasının hak ve nesafet kurallarına uygun olduğu kabul edilerek, kira parası tespit edilmelidir.

Ekonomik nedenlerle kiralar düştü

Ancak davalı vekili tarafından yeni dönemde kira paralarının ekonomik nedenlerle artmadığı, aksine azaldığı savunulmuştur. Nitekim kira parasının tespiti istenen dönemlerde konut ve işyeri kiralarının genel fiyat artışları kadar artmadığı hatta azaldığı da bilinen bir gerçektir. O nedenle davalı vekilinin bu savunması üzerinde durulmalı, gerçekten çevrede oluşan kira paralarının genel fiyat artışları kadar artmadığı yahut kira paralarında bir düşüş saptandığı takdirde kira parasının TEFE (ÜFE) oranında artırılmak isteği reddedilmeli ve önceki dönemde ödenen kira parasına hükmolunmalıdır.

Bu da teşekkür maili

DİYALİZ merkezleriyle ilgili tartışma hala sürüyor. Çok sayıda şikayet mail ve telefonu aldım. A.Ç’nin bir merkezi eleştrip, diğerine teşekkür ettiği bana da çok kızdığı maili aynen şöyle:

"Makalenizi okudum. Galiba ailenizde diyaliz hastası yok. Bu kadar rahat konuştuğunuza göre. Babam diyaliz hastası on senedir ve bir sene öncesine kadar özel bir diyaliz merkezine gidiyordu. Gün geçtikçe babamı kaybediyorduk. Merkezde yapılanlar sadece her ay tahlil ve bir valiz dolusu film, emar. Ama sonuç koca bir sıfır. Günden güne babam eriyip bitiyordu. İki adım yol yürüyemiyordu. Acil olarak boğazındaki bezelerin alınması gerekiyordu ama uyarılmadık. Babamın diyaliz merkezini değiştirmesine kadar. Orada başarılı bir ameliyat geçirdi. O sizin beğenmediğiniz hocalar sayesinde ve onların gözetimi altında diyalizini olmakta. Şu anda babam sağlıklı günlerine döndü.Sorarım size bu işi esnaf mı yapmalı yoksa eğitimli hocalar mı? Sayın Selim Gündüz neye dayanarak böyle konuşuyor bilemem. Oysa kendiside diyaliz hastası hastaların halinden anlaması lazım. Herkes işini yapsın. Babamın şu anda gittiği merkezde profesör var ve hocama teşekkür ediyorum. Babamı sağlıklı günlere döndürdü ve babamı hastaneye rica minnet aldı. Lütfen önce bahsettiğiniz merkezlere gidin ve yerinde inceleyin ondan sonra yazın."

Yanıtım: Hiç kimseyi hedef almadım ve almıyorum. Yapmak istediğim şey bu konuya ışık tutmak ve sağlık sistemimizle diyaliz merkezlerinin denetlenerek, daha iyi işlemesini sağlamak. Siz de mailinizde zaten bir merkezin babanızı "eritip bitirirken" başında bir profesörün bulunduğu diğerinin hayata döndürdüğünü yazmışsınız. Başka söze gerek yok aslında...
Yazının Devamını Oku

Yargıtay’dan kiraya ekonomik kriz ayarı

24 Haziran 2009
KİRACI okuyucularımıza iyi bir haberim var. Yargıtay kiralara ekonomik kriz ayarı yaptı. Bu karar, ekonomik kriz yüzünden kirasını ödemekte güçlük çeken ve artışta yapamayan kiracılara nefes aldırıyor. Konut ve işyeri kiralarının genel fiyat artışları kadar artmadığı hatta azaldığının bilinen bir gerçek olduğuna vurgu yapan Yargıtay, Ankara’da açılan kira tespiti davasında "Eski kiraya devam" dedi. Örnek kararda, bu süreçte, mahkemelere izleyecekleri yol şöyle gösterildi:

"Çevrede oluşan kira paralarının genel fiyat artışları kadar artmadığı yahut kira paralarında bir düşüş saptandığı takdirde kira parasının TEFE oranında artırılmak isteği reddedilmeli ve önceki dönemde ödenen kira parasına hükmolunmalıdır."

Ev sahibi dava açtı, mahkeme kirayı artırdı

Bakın karar şöyle alındı:

Ankara’da evsahibi olan Gaye O. kiranın artırılması ve yeni kira bedelinin tespiti için kiracısı Fahrettin K’ya dava açtı. Evsahibi kiranın artırılmasını isterken, davalı kiracı ekonomik kriz yüzünden kiraların düştüğünü savundu ve davanın reddedilmesini istedi. Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesi, evsahibinin davasını kabul etti. Mahkeme, 675 lira olan kirayı TEFE (ÜFE) oranında artışla 748.91 liraya yükseltti.

Kira artışına bozma

Davalı kiracı, kararı Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nde temyiz etti. Yargıtay 675 lira olan kira bedelinde yıllık Üretici Fiyat Endeksi oranında zam yapılmasına ve 748.91 TL’ye yükseltilmesine karar veren mahkeme kararını bozdu. Bozma kararının ardından dava dosyası mahkemeye gidecek. Mahkeme ilk kararında direnir ve bu karar da temyiz edilirse, krizde kira artışının nasıl olacağında son kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu verecek. Kurul’un kararı kesin nitelik taşıyacak. 2009/6062 karar ve 2009/3529 ve esas sayılı karar özetle şöyle:

Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre şartlar değişmediği ve özel nedenler bulunmadığı taktirde kira ilişkisinin kurulduğu tarihte tarafların serbest iradeleriyle kararlaştırdıkları kira parasının takip eden üç dönem (yıl) TEFE (ÜFE) artış oranının yansıtılması suretiyle bulunacak kira parasının hak ve nesafet kurallarına uygun olduğu kabul edilerek, kira parası tespit edilmelidir.

Ekonomik nedenlerle kiralar düştü

Ancak davalı vekili tarafından yeni dönemde kira paralarının ekonomik nedenlerle artmadığı, aksine azaldığı savunulmuştur. Nitekim kira parasının tespiti istenen dönemlerde konut ve işyeri kiralarının genel fiyat artışları kadar artmadığı hatta azaldığı da bilinen bir gerçektir. O nedenle davalı vekilinin bu savunması üzerinde durulmalı, gerçekten çevrede oluşan kira paralarının genel fiyat artışları kadar artmadığı yahut kira paralarında bir düşüş saptandığı takdirde kira parasının TEFE (ÜFE) oranında artırılmak isteği reddedilmeli ve önceki dönemde ödenen kira parasına hükmolunmalıdır.

Bu da teşekkür maili

DİYALİZ
merkezleriyle ilgili tartışma hala sürüyor. Çok sayıda şikayet mail ve telefonu aldım. A.Ç’nin bir merkezi eleştrip, diğerine teşekkür ettiği bana da çok kızdığı maili aynen şöyle:

"Makalenizi okudum. Galiba ailenizde diyaliz hastası yok. Bu kadar rahat konuştuğunuza göre. Babam diyaliz hastası on senedir ve bir sene öncesine kadar özel bir diyaliz merkezine gidiyordu. Gün geçtikçe babamı kaybediyorduk. Merkezde yapılanlar sadece her ay tahlil ve bir valiz dolusu film, emar. Ama sonuç koca bir sıfır. Günden güne babam eriyip bitiyordu. İki adım yol yürüyemiyordu. Acil olarak boğazındaki bezelerin alınması gerekiyordu ama uyarılmadık. Babamın diyaliz merkezini değiştirmesine kadar. Orada başarılı bir ameliyat geçirdi. O sizin beğenmediğiniz hocalar sayesinde ve onların gözetimi altında diyalizini olmakta. Şu anda babam sağlıklı günlerine döndü.Sorarım size bu işi esnaf mı yapmalı yoksa eğitimli hocalar mı? Sayın Selim Gündüz neye dayanarak böyle konuşuyor bilemem. Oysa kendiside diyaliz hastası hastaların halinden anlaması lazım. Herkes işini yapsın. Babamın şu anda gittiği merkezde profesör var ve hocama teşekkür ediyorum. Babamı sağlıklı günlere döndürdü ve babamı hastaneye rica minnet aldı. Lütfen önce bahsettiğiniz merkezlere gidin ve yerinde inceleyin ondan sonra yazın."

Yanıtım: Hiç kimseyi hedef almadım ve almıyorum. Yapmak istediğim şey bu konuya ışık tutmak ve sağlık sistemimizle diyaliz merkezlerinin denetlenerek, daha iyi işlemesini sağlamak. Siz de mailinizde zaten bir merkezin babanızı "eritip bitirirken" başında bir profesörün bulunduğu diğerinin hayata döndürdüğünü yazmışsınız. Başka söze gerek yok aslında...
Yazının Devamını Oku

Emine Hanım’dan Meclis’e dilekçe

17 Haziran 2009
ANKARA’da oturan Emine Ö. Medeni Kanun’a isyan etti. Emine Ö. Medeni Kanun nedeniyle, boşandığı kocasına emekli ikramiyesi, maaşı ve dikiş dikerek kazandığı parayla aldığını iddia ettiği yazlık nedeniyle 21 bin lira "katkı payı" ödedi. Hem de bankadan kredi çekerek. TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’ya dilekçe gönderen Emine Ö. Medeni Kanun’un, evlilik sırasında edinilmiş mallardan eşlerin pay almasını öngören düzenlemesinin değiştirilmesini istedi. Emine Ö, "Hani bu Medeni Kanun kadını koruyacaktı" diye sordu.

Telefonla da konuştuğum Emine Ö, şimdi kendine yeni bir yaşam kurmaya ve yeniden ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. Yaşam öyküsünü "Film gibi" diye nitelendiren soyadının ve fotoğrafının ise "Medeni Kanun’un iki kere mağduru oldum. Bir daha mağdur olmak istemiyorum" diye yayınlanmasını istemeyen Emine Ö. bakın şunları söyledi:

Ben emekli memurum. İlk eşim beni çok dövüyordu. 1990 yılında boşandım. Ev onun üzerineydi. Medeni Kanun o zaman ’mal ayrılığı’ öngördüğü için tek kuruş hak iddia edemeden ev eşyalarını da bırakıp boşandım. Bir bavul ve çocuğumla evden çıktım. Çalışırken, yeni bir hayat kurarım hayaliyle ikinci eşimle 1998’de evlendim. İlk eşimden olan çocuğumu ikinci eşim istemedi. Sürekli problem çıkarıp, beni evden kovdu. 2004’te boşandık, eşim ağır kusurlu bulundu.

İkinci kocam dava açıp kazandı

İkinci eşim 2006 yılında mal davası açtı. Mahkeme, kendi paramla aldığımı şahit ve belgelerle kanıtladığım eşimin tek kuruş katkısı olmayan yazlık hissesi için denkleştirme yaptı ve eşime 13 bin lira ’katkı payı’ ödememe hükmetti. Bu para yargılama masraflarıyla 21 bin TL oldu. Parayı kredi çekip ödedim. Şimdi, dul maaşıyla geçinen annemle oturuyorum.

Hakimler "Haklısınız ama yasa böyle" dediler

Mahkeme bu kararı Medeni Kanun’a dayanarak, yazlık ev, evlilik birliği içinde alındığı için almış. Kararı veren hakimlerle konuştum. Bana ’Siz haklısınız ama yasa böyle. Yazlık evlilik birliği içinde alınmış. Denkleştirme yapıldı. Yapacak birşey yok. Temyize gitseniz de kazanamazsınız’ dediler. Temyiz masrafına ve tek bir kuruş ödemeye daha katlanamayacağım için Yargıtay’a gitmedim. Karar kesinleşti.

Emine Ö’nün başına gelenler böyle. "Edinilmiş mallara katılma" rejiminin getiriliş amacı çalışmayan kadını korumaktı. Çünkü, tümü çoğu kez erkeğin üzerine yapılan mallardan kadın eski kanundaki "mal ayrılığı" rejimi yüzünden tek kuruş alamadan boşanıyordu. Emine Ö, örneğinde yeni kanundaki yasal rejiminin de iş sahibi çalışan kadınlar için pekte lehe işlemediği görülüyor sanki...

Lütfen kanunu gözden geçirin

Emine
Ö’nün, TBMM’ye yazdığı mahkeme kararının bir örneğini de eklediği 8 Haziran tarihli dilekçesi özetle şöyle:

"Sayın Ahmet İyimaya. Siz hak ve adaletin savunucusu olarak biliyoruz. Bu yüzden başıma gelen haksız olayı size bildirmek istedim. İnsan bazen hiç istemeden tahmin etmediği bir şekilde haksızlığa alet olabiliyor. Aşağıda anlatacağım olay bunun yüzlerce örneğinden biridir. Sizin başkanı olduğunuz TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçen TBMM’de kabul edilip 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren Türk Medeni Kanun ile ilgili ’Edinilmiş mallara katılma rejimi’ uygulamada eşinden boşanan ve gelir olan çalışan kadınları nasıl mağdur ettiğini bilemezsiniz. Ben emekli bir insanım büyük zorluklarla alabildiğim tek malım kooperatif hissemdi. Bu kanun nasıl bir kanundur. Saçımı süpürge ederek, kendi imkanlarımla aldığım küçük bir daireden ağır kusurlu bulunup boşandığım erkeğe nasıl pay veriliyor. Benim başıma gelen başkasının başına gelmesin. Lütfen bu kanunu yeniden gözden geçirin ve uygulamada adaleti sağlayacak bir kanun yapın."
Yazının Devamını Oku

Atalay: İstanbul otoparkı çözdü sıra Ankara’da

10 Haziran 2009
GEÇEN hafta Ankara Barosu Gölbaşı’ndaki sosyal tesislerinde yenilenmiş haliyle TBMM’nin hukukçu milletvekillerini ağırlarken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 17. Onur Günü nedeniyle verdiği yemekte yargı zirvesi buluştu. Eski başsavcıların ve yargı camiasının neredeyse tam kadro katıldığı yemekte Ferhat Göçer sahne aldı. Ankara Baro’nun Parlemento ile İlişkiler Kurulu’nun geçen Çarşamba günü TBMM ile diyaloğun geliştirilmesi amacıyla düzenlediği yemeğe Meclis’teki 105 hukukçu milletvekili davet edildi. 70 milletvekili katılım bildirdi. Ancak, Mayın Yasası’nın görüşmeleri nedeniyle ancak 30’u yemeğe gelebildi. Başkent Barosu’nun yemeğine Hükümet üyeleri de büyük ilgi gösterdi. Yemeğe, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AKP eski Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Özdemir Özok katıldı. Evsahibi olan Ankara Barosu Başkanı Vedat Ahsen Coşar, kapıda karşıladığı konuklarına önce tesisi gezdirdi.

Mayın stresini attılar

Göl kenarında canlı müzik eşliğindeki keyifli bir akşam yemeği yiyen bakan ve milletvekilleri geç saatlere kadar sohbet ettiler. Davetlilere, klasik müzik dinletisi de sunuldu. Milletvekilleri günlerdir devam eden mayın tartışmaları nedeniyle yaşadıkları stresi bu yemek sayesinde attılar. İçişleri Bakanı Atalay gazetecilere, yetkisiz kişilerin kentlerde vatandaşlardan gelişi güzel otopark ücreti almalarının engellenmesine yönelik bakanlık genelgesinin arkasında olduklarını belirtti. Ankara’daki durumun sorulması üzerine Bakan Atalay bakın ne dedi:

"Yani bazı illerimizde daha ileri mesafeler alınması gerekiyor. Onu hatırlatmış oldum. Vatandaşlarımızın bize gelen talebidir bunlar. Otopark düzeni olmayan yerde arabalarını bıraktıklarında birileri geliyor, resmi görevli de değil. Vatandaşımız endişe ediyor. Ödeme yapsa bir türlü, yapmasa bir türlü... Bunların olmaması lazım. Benimki sadece bir hatırlatma. Bunlar, Belediyeler Kanunu’nda belediyelerin görevi. Görevini yapmıyorlar, ben hatırlatıyorum. Denetleyeceğiz. Bu konuda genelge yayınladık. Bu konuda dikkat eden belediyeler var. İstanbul büyük oranda çözdü bunu."

Geceyi orgazine eden Parlemento ile İlişkiler Kurulu Başkanı avukat Mustafa Büyükavcıoğlu ile de konuştum. Büyükavcıoğlu, "Biz başkent barosu olarak Meclis’teki hukukçu milletvekillerimizle iyi ilişkilerimizi geliştirmek için böyle bir etkinlik düzenledik. Geleneksel hale getirmeyi planlıyoruz. Avukatlık Yasası çalışması var. Avukatlık sınavının yeniden tasarıya konulmasını istiyoruz. Meslek içi eğitimin zorunlu hale getirilmesi için de çalışacağız" dedi.

Çiçek’in evrakları kaybolunca Yozgat’a kaydolmuş

Geceye geç saatte televizyon programı dönüşü katılan Cemil Çiçek’te, baro yöneticileri ve avukatlarla çay sohbeti yaptı. Sohbet sırasında Çiçek, asıl mesleği olan avkatlığı çok sevdiğini merhum Turgut Özal’ın isteği üzerine 1984’te siyasete girdiğini ve bir daha da bırakamadığını söyledi. Yozgat Belediye Başkanı iken istifa edip politikaya başladığını anlatan Çiçek, "Ancak siyasette avukatlık mesleği yakamı bir türlü bırakmadı. O tarihten beri açılan parti kapatma davalarını hep ben savundum. Bir anlamda parti kapatma ve kapatmama uzmanı oldum" dedi.

Baro Başkanı Coşar, yaptıkları araştırma sonucu Çiçek’in barodaki kaydını bulamadıklarını da söyledi. Bunun üzerine Çiçek, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni 1971 yılında bitirdikten sonra on yıl serbest avukatlık yaptığını belirterek, "Ben de sonradan öğrendim. Ankara Barosu Levhası’ndaki kaydım Yozgat Barosu’na gönderilmiş" dedi.

Konuklarıyla tek tek ilgilendi

Yargıtay’ın Cuma günü düzenlediği yemeğe de büyük bir katılım oldu, masalara ek sandalyeler bile konuldu. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya geceye katılan tüm konuklarıyla tek tek ilgilendi. Göçer’in şarkılarını dinleyen Yargıtay savcıları da dosyalarından uzak güzel bir gece geçirdiler.
Yazının Devamını Oku

Ankara’da diyaliz merkezi tartışması

3 Haziran 2009
ANKARA Diyaliz Hastaları Derneği Başkanı Selim Gündüz’ün, Ankara’daki diyaliz merkezleriyle ilgili gündeme taşıdığım sözleri büyük bir tartışma başlattı. Diyaliz merkezi sahipleriyle, orada çalışan doktorlar tepkili. Ama bazıları benim çevremden diyalize giren birçok hasta "Derdimize tercüman olmuş" diye hala arıyorlar. Sağlık Bakanlığı’nı diyaliz merkezlerinin denetimi konusunda göreve çağıran Gündüz bir şok iddiada daha bulundu ve "Ankara’da bir yıl içinde beş diyaliz merkezi hastasıyla birlikte satıldı ve bu sistem rant kapısı haline dönüştürüldü" dedi. Gündüz’ün bu konudaki iddiaları şöyle:

Ankara’da 4 bin diyaliz hastası var

Sadece Ankara’da 40 merkez 4 bin tane diyaliz hastası var. Hepsine diyaliz için seans başı 138 lira ödeniyor. A diyaliz merkezi hastasını düşünürken, B biri ölse yerine yenisi gelir hiç ilgilenmiyor. Bundan da çok muzdaribiz. Bizim ulaşabildiğimiz hasta sadece 350. Bu kadar üyemiz var. Hasta kaliteli filtreyi, su sistemininin sağlıklı olup olmadığını bilmiyor, su sistemi raporu istemiyor. Sadece, ’Ne yemek veriyorsunuz’ diye soruyor. Biz yatınca ne yiyeceğiz diye soruyor. Su sistemi raporunu getirin diye sormuyor.

Şoför bile hasta transfer ediyor

Bizim üzerimizdeki rant eczaneden başlıyor, diyaliz merkezinin şoförüne kadar uzuyor. Şoför takip edip, hastanın adresini öğreniyor, ’sen bizim diyalize gelsene, biz ne yemekler veriyoruz bilsen’ diye hasta transfer ediyor. Hastalar bilinçsiz. ’Makinanız kaç yılık, filtreniz hangi tip, su sistemiz kaç senelik, raporuna bakabilir miyim’ demiyor.

Memurun diyaliz merkezi var

Sahipleri ya nefrolog, ya profesör, ya Sağlık Bakanlığı’nda memur ya da hastanenin diyaliz bölümünde çalışan memur. Bir rant tezgahı kurulmuş. Hastanenin kapısından giren hastayı kapma yarışı içindeler. Bütün diyaliz merkezlerinin hayat standartlarımızı geliştirecek biçimde bizi insan gibi tedavi etmelerini istiyoruz.

Bir yılda 5 diyaliz merkezi satıldı

Profesör gidip diyaliz merkezi açıyor bir ayda 90 tane hastası oluyor. Düzgün çalışan bir esnaf açıyor, bir senede hastası 50 hastaya ulaşamıyor. Hastaneden profesör devamlı hasta gönderiyor, Bir tane merkez açılıyor. Hasta sayısı 100 olunca satışa çıkarılıyor. Hastasıyla satılık diyaliz merkezleri var. Ankara’da bir yılın içinde beş tane diyaliz merkezi satan var. Hastası olmayan merkezi zaten kimse satın almaz

Düzeltilmezse deşifre edeceğiz

Biz bu konuları defalarca dilekçeyle bildirdik, şikayetçi olduk. Bakanlık, bize ’Bana ne o merkeze gitme. Ya da isim bildir inceleyelim’ yanıtı veriliyor. İl sağlık müdürlüğü, bakanlık herşeyi biliyor. Hastayız oraların isimlerini şimdilik açıklamıyorum. Ama, diyaliz merkezleri düzeltilmezse bildiklerimizin hepsi tek tek kamuoyuna açıklayıp deşifre edeceğiz.

Doktorlar: Filtre konusunda bizim de sıkıntımız var

Diyaliz merkezlerinde görevli doktorların Gündüz’e tepkisini de aktarıyorum. O da şöyle:

"Sayın Gündüz duygusal davranıyor. Açıklamalarında çok önemli tıbbi hatalar var. Yurtdışındaki diyaliz merkezlerinde 24 saat doktor beklemiyor, uzman hemşireler var. Denetim eksikliği, yasal boşluk, yaptırım yetersizliği olduğu doğru.

Devlet diyaliz ücretlerini dondurdu. Seans başına 138 lira ödeniyor. Hangi filtrenin kullanıldığı, kaliteli mi kalitesiz mi denetlenmiyor malesef. Filtre konusunda bizim de sıkıntımız var. Hastaların da doktor ve diyaliz merkezi seçme hakları ve şansları da var. Bunu gözardı etmemek lazım. Ankara’da dünya çapında ödüller kazanan birçok modern diyaliz merkezi var. Tüm merkezleri ve doktorları suçlayıcı tavır içine girmek son derece yanlış."

Amacım sisteme ışık tutmak

Gündüz’ün iddiaları ve beni arayan doktorların görüşleri böyle. Benim amacım ise bu sisteme mercek tutup daha iyi işlemesini ve diyaliz hastalarını tedavi konusunda bilinçli davranmalarını sağlamak. Sizlerden geldiği sürece bu yaşamsal konuda tarafların görüşlerini yansıtmaya tarafsız bir şekilde devam edeceğim.
Yazının Devamını Oku

Batıkent’teki baz istasyonu mahkemelik

27 Mayıs 2009
ANKARA’da artık apartman çatıları binalar doldu caddelere adım başı baz istasyonu yerleştiriliyor. İlk bakışta elektrik direği sanıyorsunuz. Ama dikkatlice bakınca baz istasyonu oldukları anlaşılıyor. Dikmen’e, Eskişehir Yolu’na yerleştirilenleri ben de fark ettim. Bana ulaşan maillerden son olarak Batıkent’e caddelere baz istasyonu yerleştirildiği anlaşılıyor.

Batıkent’teki 1904 numaralı caddeye sabah 03.00’te yerleştirilen baz istasyonu mahkeme yolunda. Kadın Hastalıkları ve Doğum uzmanı operatör doktor Derviş Özer geceyarısı operasyonu ile evinin karşısına dikilen baz istasyonun kaldırılması için dava açıyor. Mahalle sakinleri ise baz istasyonunun kaldırılması için imza topluyor.

Elektrik direği diye koydular

Özer, Yargıtay kararları ışığında, yerleşim yerlerine baz istasyonu dikilmesinin yasak olduğuna dikkat çekerek, bilgileri ve izinleri dışında evlerinin tam karşısına kurulan baz istasyonuna tepkili. Bakın Özer olayı şöyle anlattı:

"Ben Batıkent’te 1904. Caddede oturuyorum. Geçen hafta bir ekiple geldiler kaldırımı kazdılar ve elektrik güçlendirmesi yaptıklarını söylediler. Üç tane işçi var. Ben onlara, ’Bu elektrik direğine benzemiyor. Bu iş için parayı size kim verdi’ diye sordum. Bir GSM şirketi olduğunu öğrendim. Ben de baz istasyonu kurduklarını öyle anladım. Cuma gecesi ise saat 03.00’te özel bir araba geldi. Elektirik çekti. Onlar da ’Elektrik güçlendirmesi’ yaptıklarını ve TEDAŞ’tan olduklarını söylediler. Ben ısrar edince baz istasyonu kurulduğunu onlar da kabul ettiler.

Evime on metre mesafede

Baz istasyonu evime on metre mesafede. Valiliğe internetten şikayet dilekçesi verdik. Yenimahalle Belediyesi’ne başvurduk. İlgilenmediler. Dikmen’de tam polis evinin önünde üç tane baz istasyonu var. Yukarıya çıktıkça 100 metre arayla baz istasyonları kurulmuş. Baz istasyonlarının cep telefonu kadar bile zararı olmadığı iddia ediliyor. Ama, hiçbir zararı olmasa da psiklojik etkisi yeterli. O beklenti, bile insanın sinirlerini bozmaya yeter. ’Evi satalım’ diye düşünüyoruz. Sağlık Bakanlığı bunları yasaklamış ama Ulaştırma Bakanlığı’nın onayı ile valilik izniyle baz istasyonu kurulabiliyormuş. Bu baz istasyonları başına yıllık 7 bin dolar kira ödeniyormuş. "

Yargıtay: Yerleşim yerinden uzağa taşınmalı

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ise son verdiği kararla kentlerde apartmanlara kurulan baz istasyonları ile ilgili tartışmayı noktalamıştı. Yargıtay, yönetmeliğe uygun olarak kurulup işletilseler bile bu baz istasyonlarının "Uzun zaman diliminde insan sağlığında zarara neden olacağına" hükmetmişti. Yargıtay, baz istasyonunun yerleşim yerlerinden uzak, uygun bir yere taşınmasına karar vermişti. Yargıtay’ın bu kararı ışığında apartmanında ya da oturduğu evin yakınında baz istasyonu bulunan kişiler Derviş Özer gibi kaldırılması için dava açabilecek. Yargıtay’ın, baz istasyonu kararı da şöyle:

Baz istasyonunun yaydığı radyasyon referans değerlerinin altında olsa bile meskun alanlarda yarattığı etkiden dolayı, bu alanlarda uzun süreli radyasyona maruz kalacak insanların sağlığı olumsuz yönde etkilenir. Dava konusu baz istasyonu uzun zaman diliminde zarar doğurabilir.

Endişe, tedirginlik ve ümitsizlik yaratır

Çevredekiler için gelecek ve uzun zaman diliminde büyük endişe, psikolojik yapısında tedirginlik ve ümitsizlik yaratarak, kişilerin çalışmasını ve sağlık değerlerini olumsuz etkileyecek ve zararlı sonuç doğuracaktır. Bir istasyon, yönetmeliğe uygun çalıştırılsa dahi zarar veriyorsa, yönetmeliğe uygun olduğundan söz edilerek zarar verenin sorumluluktan kurtulması mümkün değildir.

Yargıç genel hukuk kurallarına göre karar vermeli

Yargıç yönetmeliğe değil, yasaya, genel hukuk kurallarına ve bu bağlamda sorumluluk hukukunun ilkelerine göre karar vermek zorundadır. Baz istasyonunun yerleşim yerlerinden daha uzak ve uygun bir yere taşınması gereklidir.
Yazının Devamını Oku