Fotoğrafa bakıyorum:
Bakımlı, bronz tenli, şık, üzerinde biraz çalışılmış, düşünülmüş bir poz.
Güçlü ve güzel.
Hatta seksi de...
Pozun eleştirilmesinin nedeni malum:
Bunun nedeni de İstanbul’da yaşamaktan bunalan, bir ayağı burada olsun isteyen, fazla kalabalık olan Bodrum ve Alaçatı’ya artık gitmek istemeyen beyaz Türklerin bir süredir arazi ya da ev satın alarak köylere yerleşip kendi topluluklarını oluşturması.
Bunu yaparken de köylüleri dışlamamaya, onlarla beraber bir şey yapmaya özen göstermeleri...
Bu yüzden Kayalar, Ahmetçe, Demirci, Adatepe ve Kozlu köyleri sahil kesiminden daha popüler.
Yazları Kozlu’da yaşayan iletişimci İlkin Karataş’ın deyişiyle köyler ve civarı, Çeşme ve Bodrum’un rutininden kaçan yaratıcı, iyi eğitimli ve entelektüel kesimin son zamanlardaki en gözde yeri.
SIMURG TOPLULUĞU
◊ YENİ BİR BULUŞMA NOKTASI
Elif Boyner ve Melis Abacıoğlu önce bir aplikasyonla yola çıktılar: Sweaters.
Daha sonra da Bebek’te o aplikasyonun buluşma noktasını açtılar:
Sweaters Hub.
Sporun her türüne bağımlı insanları bir araya getiren Sweaters Hub, tipik bir spor salonu değildi.
Şehrin popüler eğitmenleriyle her çeşit egzersizi yapabileceğin bir yerdi.
TRAFİK VE MASKE MUHABBETİ
Önceki gece itibariyle İstanbul’daki sosyal yaşam eski hareketine kavuştu.
24.00 kuralınının sona ermesiyle birlikte saat 00.30 dolaylarında özellikle Boğaz hattında öyle bir trafik vardı ki, taksinin içinde “Merhaba eski normal!” diye mırıldanırken buldum kendimi.
Taksi şoförü “Şu maskeyi de atsak çok iyi olacak” diye başladı ve neredeyse hiç susmadı.
Maskeyle burnunu kapatmadığı için kendisini uyaran yolculara sitem etti, burnunu kapatsa tam nefes alamadığından bahsetti, “Zaten korumuyor bence bu maske” diye görüş bildirdi ve bir süre sonra da maskesini çıkardı “Abi biraz nefes alayım” diye...
Meğer maskeyi çıkarmanın yolunu yapıyormuş.
100’ü aşkın restorandan alınmış tariflerin derlenmesinin önemli bir amacı var:
Yeme-içme sektörüne destek olmak.
Çünkü kitaptan elde edilen gelir, TURYİD aracılığıyla restoran çalışanlarına aktarılacak.
Zaten kitabın sloganı da bu: İstanbul’un lokantalarına sahip çıkma zamanı!
Pek farkında değiliz ama, karantina süreci ve sonrasında İstanbul’un çoğu lokantası ya kapandı ya da kapanma noktasında.
Mesela kapananlardan biri memleketin gerçek anlamdaki ilk vejetaryen lokantası olan Beyoğlu’ndaki Zencefil oldu.
Ve o eski Huysuz şovlarına bakıp bakıp “Vay be, ne kadar neşeliymiş!” diye iç geçirenlerden?
Hafta sonu o şovlardan parçalar izleyip durdum.
Doğruya doğru, bir kere takılınca bırakamıyorsun.
Çünkü şovların kendine has bir evreni var, hemen içine çekiyor:
Tatlı edepsizliğiyle, seyircisinden şovun sahibine kadar herkesin yaydığı hoşgörüsüyle, yerinde duramayan özgüveni ve tabii espri kalitesiyle...
Bir de o dönem belki de pek farkında olunmayan umursamazlık yüklü cesaret bulutuyla...
Misal: Hülya Avşarlı, Muazzez Abacılı bir eski Huysuz Virjin videosu var.
Derken pat diye bir tanıdık geliyor, sek sek sekerek.
“N’aber, nasıl gidiyor? Epeydir görüşemedik” diyerek.
Ardından o meşhur kalıbı patlatarak: “Her şey yolunda mı?”
Genelde bu kalıp üç-dört kez filan tekrarlanıyor.
Çünkü kimse karşı tarafın “Evet, yolunda” yanıtından asla tatmin olmuyor.
O yüzden tekrar tekrar soruyor:
Nerede mi?
YouTube kanalında!
Demo projesi için yayınlanan her yeni şarkının altına iştahlı cümlelerle yazılmış öyle eğlenceli yazılar döşeniyor ki, bazen şarkıyı dinlemeden önce “Ne yazmış?” diye direkt metne bakıyorum.
Hatta Sezen’in sırf yazı yazmak için YouTube’dan yeni şarkı yayınladığını bile düşünmeye başladım, o derece!
Bu kez de “Karşıyım” şarkısı vesilesiyle yine coşarak yazmış Sezen Aksu, şöyle diyor:
“Çocukluğumda her şey farklıydı. Her şeye ‘neden?’ diye sorarak insanları canından bezdiren bir çocuktum. Gerekli miktarda azarı yedikten sonra dışarıya susmuş gibi yaptım. Çünkü o zamanlar çoğunlukla ‘gibi olmak’ gerekirdi.
Ama içimdeki itiraz hiç pes etmedi. Bu böyledir gibi -dir’le, -dır’la biten bütün cümlelerde bana bir şey oluyor. Şeytan mı dürtüyor nedir?