Paylaş
TRAFİK VE MASKE MUHABBETİ
Önceki gece itibariyle İstanbul’daki sosyal yaşam eski hareketine kavuştu.
24.00 kuralınının sona ermesiyle birlikte saat 00.30 dolaylarında özellikle Boğaz hattında öyle bir trafik vardı ki, taksinin içinde “Merhaba eski normal!” diye mırıldanırken buldum kendimi.
Taksi şoförü “Şu maskeyi de atsak çok iyi olacak” diye başladı ve neredeyse hiç susmadı.
Maskeyle burnunu kapatmadığı için kendisini uyaran yolculara sitem etti, burnunu kapatsa tam nefes alamadığından bahsetti, “Zaten korumuyor bence bu maske” diye görüş bildirdi ve bir süre sonra da maskesini çıkardı “Abi biraz nefes alayım” diye...
Meğer maskeyi çıkarmanın yolunu yapıyormuş.
LA BOUCHERIE VE GİZLİ AÇILDI
İstanbul’da sosyal yaşam eski hareketine kavuştu dedim, o zaman filmi başa sarayım.
Gecenin başlarında Güntaç Özdemir ve Umut Evirgen’le karşılaştık.
24.00 kuralının kalkmasıyla birlikte Levent’teki La Boucherie’yi açıyormuş Evirgen.
Haftanın yedi günü canlı müzik performansı olacakmış La Boucherie’de.
Gizli Kalsın’ın yıldızı Güntaç da pazarları sahne alacakmış.
Bu arada Gizli Kalsın da aynı gece açıldı.
Ama sadece dj performansı var, canlı müzik yok.
KULÜPLERE İZİN BAYRAM SONRASI MI?
Bu arada sosyal hayattaki beklenti şu yönde:
24.00 kuralının kalkmasının ardından bayram sonrası gece kulüplerine de izin verileceği düşünülüyor.
“O KOKUYU ALIYOR MUSUN?”
Gecenin başında bir başka mekanda yönetmen bir tanıdığa rastladım. Merhabalaştıktan iki dakika sonra, “Kokuyu sen de alıyor musun?” dedi, “Kükürt kokusu gibi bir şey?”
“Yok” dedim “Öyle bir koku almıyorum.”
Meğer mart ayında korona geçirmiş. Ateşi hiç çıkmamış ama ilk fark ettiği şey koku alma duyusunu yitirmesi olmuş.
Hep okuduğumuz yan etkilerden birini yaşamış yani.
“15 gün sonra koku alma duyusu geri geldi ama hâlâ arada bir kükürt kokusu gibi garip kokular geliyor aniden burnuma” diyordu.
“Sevgilisi olsa bilirdik”
Acımasızca öldürülen Pınar Gültekin’in ardından medyaya konuşan yakın arkadaşlarından birinin cümlesine takıldım kaldım:
“Bir ilişkisi olduğunu bilmiyorduk. Her gün birlikteydik. Sevgilisi olsa mutlaka bilirdim.”
Bir başka arkadaşı da benzer şeyler söylemiş, “Faili tanımıyoruz, çevremizde de kimse tanımıyor, Pınar’dan da duymadık.”.
Belki de medyaya özenli konuşmak istediler, bilemem.
Ama bu konuşmalar şu gerçeği anımsattı bana:
Her daim en yakınlarımıza dahi anlatmak istemediğimiz, “Bana kalsın” dediğimiz şeyler vardır.
Yıllarını beraber geçirmiş “Biz birbirimizin her şeyini biliriz” iddiasındaki sevgililerin, karı kocaların bile...
Aynı cümleyi bir kadın kursa...
Berkay kadına şiddete karşı olduğunu belirtip şöyle konuşmuş:
“Kadınlar biz erkeklere gönderilmiş hediyelerdir, meleklerdir.
Biz onlara en iyi şekilde bakmakla yükümlüyüz.”
İyi niyetli bir açıklama gibi dursa da bu bakış açısını eleştirmeden duramayacağım:
◊ Kadınlar kendi başlarına bireylerdir. Kimseye gönderilmemişlerdir.
◊ Empati yapmak en doğrusu: Aynı cümleyi bir kadın kursa erkeklerin hoşuna gider miydi?
◊ Ayrıca kadınlar kendilerine bakabilir. Erkeklerin aslında tek yükümlüğü şudur:
Kadınlara kötü davranmamak, onları dövmemek, vahşice öldürmemek...
Paylaş