Tıpkı Mecidiyeköy’deki Fairmont Quasar Oteli’nin önünde konuşlanmış eski likör fabrikasının galeri alanına dönüştürülmesi gibi, Cocoon da gayet ters köşe bir yerde:
Zeytinburnu’ndaki Büyükyalı konutlarının içine konuşlanmış Fişekhane adlı sanat merkezinin içinde.
Dahası Cocoon, Contemporary İstanbul Vakfı tarafından yaratılmış bir marka. Yani bilgi, birikim altyapısı bizzat vakfın deneyimli ekibinden.
“İyi de neden orada açılmış?” sorusunun yanıtını ise Fişekhane’nin içine girince anlıyorsun.
Bomontiada ya da Santral İstanbul binalarını anımsatıyor Fişekhane.
Şık bir şekilde restore edilmiş, yan yana bir eski binalar kompleksi. Meğer burası 19. yüzyılda savaş malzemesi üreten bir fişek fabrikasıymış.
İlk eğlenceli magazin leblebisine buyurunuz:
İrem Derici ve onunla ilişkisinin süresini tam hatırlamayan Lider Şahin...
İrem Derici malum, kullanması pek sevilen o içi boşaltılmış “dobra” kelimesinin hakkını verenlerden.
Bir dönem, çok değil 2014’te filan, gelinle damadın düğünlerdeki açılış dansı şarkısıyla (“Kalbimin Tek Sahibine”) çılgınlar gibi dinlenmiş, tık rekorları kırmış, ama acı itiraf: Ülke çapında iç baygınlıklarına da yol açmıştı.
Sonradan üzerine biçilen bu “romantik prenses” elbisesini yırtıp attı, kendini giydi üzerine Derici.
Gerçi son videosundaki kafası karışık, ekleme saçlarını savurup durduğu styling’e bakınca bu değişim iyi mi oldu kötü mü oldu; tartışılır tabii...
Böyle diyenlere “Kabin amirine güveniyorum” diye yanıt veriyorum.
Yolculuk başlamadan önce bir anons yapıyor ya kabin amiri.
Uçak içindeki havanın 3 dakikada bir değiştiğine dair.
Hemen şu soru akla geliyor tabii: Gerçekten o hava değişiyor mu, değişmiyor mu?
Ben de soruya soruyla karşılık veriyorum:
Peki kaldığınız otel odasının, gittiğiniz restoranın üst seviyede hijyen tedbiri uyguladığına her zaman yüzde yüz emin misiniz?
Bu alışveriş sitesi bildik örneklerden hayli farklı.
Zaten sitenin adından olayın damarı belli: Hayatımı Satıyorum.
Onur Ünlü gerçekten de hayatındaki bazı şeyleri açık artırmayla satıyor sitede.
Mesela 2017 yılında kazandığı en iyi yönetmen ödülünü...
Bahsi geçen ödül; Altın Portakal’daki Ulusal Yarışma’nın kaldırıldığı dönemde, Altın Portakal’dan bağımsız düzenlenen törende alınan ödül.
Başka nelerini satıyor Onur Ünlü?
Sarı eşofman üstünü...
Ama heyhat, sınırlar açılmadı ve bu fantezi bir başka bahara kaldı.
Wapenaar’ın tasarladığı bu çadırlar aslında yıllardır farklı ülkelerde sergileniyor. Belçika’nın Antwerp yakınlarındaki Borgloon ormanında açılan yeni çadırlar salgın dolayısıyla eskisine göre daha çok ilgi gördü ve hayli popüler oldu.
Peki ağaca tutunmuş gözyaşına benzeyen bu çadırların özelliği ne?
Wapenaar neden böyle bir çadır yapmış?
Aslında sanatçı bu çadırları, otoban yapımı için daha fazla ağaç kesilmesini önlemek isteyen çevreci aktivistlerden ilham alarak yapmış.
Ben biraz öyleyim galiba.
Nedeni de ithal marka güneş yağı kokan bir çocukluk travması.
Çocukken gittiğim Antalya plajlarındaki Alman turistler ellerinde bir kitap, çıtları çıkmadan tüm gün otururdu plajda.
Öyle bir konsantre olurlardı ki eldeki kitaba, hayran olmamak elde değildi.
Bir de itiraf ediyorum; kullandıkları güneş yağı artık ne markaysa, o da çok güzel kokardı. Neyse işte, şimdiki plaj mutsuzluğumun sebebi o sükûnet içindeki Alman turistlerin belleğimden silinmeyen anısı.
Birkaç kez denedim, o Alman turistlere özenip kitap okuyayım dedim, olmuyor.Ya Instagram kuyusuna düşüyorum ya da dış mihraklara:
Misal-1:
Takipçilerinden bazısı, “Sahte hesaptan yazacaktın sanırım” diye yazınca Ergen de şu yanıtı vermiş:
“Satır satır takip edilmek... İlmek ilmek oya işler gibi ensemde yaşamak.”
5 saniye geçmeden unutulup gitmesi muhtemel bu minik, tatlı insta-magazin haberini okuduktan sonra şunları sayıkladım:
KENDİNİ SEVMEYİ YANLIŞ MI ANLADIK
◊ 2000’li yıllarla birlikte başlayan “Kendini sev, kendini gerçekleştir”, “Kendin ol, gerisi gelir”, “Kendinle barış, evren sana tüm yolları açacak” diye diye kitaplarla, seminerlerle, gurularla hayatımıza oradan buradan girmiş kişisel gelişim dalgasını acaba fena halde yanlış mı anladık?
Oysa karantina zamanı evin tadını almış benim gibiler olaya daha iyimser yaklaşıyor.
Hatta, “Ne güzeldi evdeki zamanlarım” diye hasret cümleleri kurduğumda tam da sohbetin orta yerinde, karşı tarafın yüzü bildiğin ekşiyor.
“Delirdin galiba” diye yüzüme bakıyor.
Oysa ciddiyim, makara yapmıyorum, valla güzeldi evdeki zamanlar.
“Kendimi buldum” filan diye abartmak istemiyorum ama “kendime geldim” diyebilirim.
O yüzden karantina bitip de yeni normal zamanlara geçildiğinde, “Ee, hiçbir şey olmadı, bak hayatımız eskisi gibi oldu” diyene şaşırıyorum.
Hepimiz ucundan kıyısından değiştik aslında.