Paylaş
Ve o eski Huysuz şovlarına bakıp bakıp “Vay be, ne kadar neşeliymiş!” diye iç geçirenlerden?
Hafta sonu o şovlardan parçalar izleyip durdum.
Doğruya doğru, bir kere takılınca bırakamıyorsun.
Çünkü şovların kendine has bir evreni var, hemen içine çekiyor:
Tatlı edepsizliğiyle, seyircisinden şovun sahibine kadar herkesin yaydığı hoşgörüsüyle, yerinde duramayan özgüveni ve tabii espri kalitesiyle...
Bir de o dönem belki de pek farkında olunmayan umursamazlık yüklü cesaret bulutuyla...
Misal: Hülya Avşarlı, Muazzez Abacılı bir eski Huysuz Virjin videosu var.
Efsane bir video.
Herkes birbiriyle didişiyor, dalga geçiyor, şahane laf sokmalar yaşanıyor, ama kimse kimseye darılmıyor. O esprilere alınmıyor.
Çünkü eğlenmesini biliyor.
Huysuz’un bize öğrettiği şey buydu işte:
Kendimizle dalga geçebilmeyi, bununla eğlenebilmeyi öğretmişti.
Bel altı tabir edilen esprileri sıkça yapmasının nedeni de buydu:
Rahatlayın diyordu, o da hayatın bir gerçeği, bu kadar abartmayın. İşte bu yüzden Huysuz’u çok özleyeceğiz.
Hem onun edepsiz, kimseyi takmayan neşesini hem de onun ölümüyle beraber çoktan yitip gittiğini bir kez daha hatırladığımız eğlenebilme yeteneğimizi...
Karada ve denizde durum aynı
24.00 kuralından dolayı arkadaş gruplarının tekne kiralayıp Boğaz üzerinde eğlenmesi popüler olunca, “İnsanlar maskesiz ve sosyal mesafesiz eğleniyor” diye eleştiriler başladı.
Şu an çoğu restoranda da maskesiz ve sosyal mesafesiz olunduğunu hatırlatmak isterim.
Karadaki durum denizdekinden farklı değil yani, abartmayalım.
Galiba tek dert teknede eğlenenlere kıl olunması...
Arada ne
değişiyor da...
Yer gök Cemal Can. Ağlayan çocuk beklendiği üzere kazandı yarışmayı.
TV seyircisi her defasında şaşırtıyor insanı.
Önceki yarışmaların birincilerine, en çok konuşulanlarına bakıyorsun.
Gayet kavgacı, entrikacı, hatta yer yer psikopatlık sınırlarını zorlayan birilerine tutunduğu çok olmuş seyircinin.
Hatta onları SMS sağanağına maruz bırakıp kahraman ilan etmişler.
Şimdi bakıyorsun; gayet duygusal, neredeyse her şeye ağlayabilen, dahası ağladığını göstermekten sakınmayan birine tutundu seyirci.
Arada ne değişiyor da duygu iklimleri bu denli gelgitli, anlayabilmek/kestirebilmek pek mümkün değil.
Şu anda eldeki tek veri bu: Ağlayan erkeğin sempatik olduğu bir dönemdeyiz.
Tadını çıkaralım.
Paylaş