Yanlarında Bartu Küçükçağlayan ve onun eşi Merve Özgüle de varmış.
Bir arada tatil yapan genç çiftlerin fotoğrafının bu denli gündem olmasının nedeni ise şu: Öykü Karayel’in yaklaşık yedi yıl önce Bartu Küçükçağlayan’la bir ilişki yaşaması...
Tüm bunlar üzerine Can Bonomo gayet olgun bir açıklama yaptı,
“Evet birlikte tatile çıktık. Bir şey söylememe gerek yok. Bartu yakın arkadaşım. Öykü de canım eşim” diyerek...
Bu toprakların malumu:
Erkekler genelde bu tarz Buddha tavırlar, eşleriyle tatile çıkan Bruce Willis-Demi Moore halleri pek sergilemez.
Daha çok “Olur mu öyle şey” der, sürekli yanlış anlar, “Kime baktın sen” diye höt zötlenir, bin tane arıza çıkartabilir.
Ağaçları yaktıktan sonra şöyle demiş çünkü:
“Halkımızın ne kadar bilinçli olduğunu test etmek için ağaçları yaktım.”
Laflarının gerisi yok. Bu yüzden tam olarak ne söylemeye çalıştığını bilmiyoruz.
Bu adam doğadan nefret eden çılgın bir psikopat mıydı yoksa bilinçli olarak mı böyle radikal bir şov gerçekleştirdi?
Her şeyi bir yana bırakın; çöpleri denize dökerken onu videoya çeken vatandaş nasıl o kadar sessiz sakin ve duruma seyirci kalabildi?
“Ne yapıyorsun be adam?” demeyip videoyu çekmeye devam etti?
Yoksa adamın bahsettiği esas test bu seyirci kalma halimiz miydi?
O konforlu, yani “glamping” diye tanımlanan çadırlarda filan da değil, gayet basit, kurulması ultra kolay, orta boylu çadırlardan birinde geçti günüm gecem.
Üstelik her gün başka bir koy ya da dağın tepesinde uyandım. Aynı yerde bir günden fazla kalamadığım için...
Tabii böyle romantik ve tatlı anlattığıma bakmayın, işin şöyle ekşi yanları da vardı:
ÖMRÜMÜ YEDİLER
◊ Kabak Koyu’nda çadırın filesini gece açık unutunca içeriye sivrisinekler doluştu.
Ne sivrisinek kovucu sürmüşüm ne de başka bir önlem almışım. Gece boyu sivrilerle mücadele ettim. Ömrümü (ve bedenimi) yediler.
DELİKSİZ UYKU HAYAL
Peki “Nirvana” şarkısı nasıl olmuş?
◊ Birçok bölümden oluşan, ilk dinlemede kendini tüketmeyen pop şarkılarını özlemişiz.
◊ “Duygularım dolar gibi artıyor” dizesiyle ekonomik gündem ucundan kıyısından mecazlanmış.
◊ Nakaratı beğendim, şarkıyı tekrar tekrar dinleyesim geldi.
◊ “Dilime dudağıma karış affetme” diyen şarkıdaki erotizm elbette tam Türkçe pop dozunda.
Hep bir alt metin var ama, olmazsa olmaz:
“Ne var ne yok meziyetim, gel göstereyim” dizesinde olduğu gibi...
Hürriyet’ten Behlül Aydın’ın haberiydi:
Müjde Ar, Belediye Başkanı ve gürültü yapan mekanla mahkemelik olmuş, “Gürültüsüz Yaşam” adında bir platform kurmak üzereymiş, dahası sadece Bodrum değil tüm tatil beldelerindeki gürültüye karşı savaş açmış.
Aslında yeni bir şey değil, her yıl bir şekilde gündeme geliyor bu gürültü meselesi.
Hatta Bodrum unutulmuş, Alaçatı’nın gürültüsünü konuşur olmuştuk son yıllarda.
O zaman en havalı yerden örnek vereyim:
İbiza’nın dünyaca ünlü tüm kulüplerine gittim, dans ettim.
Önceki gece Kabak Koyu...
Kumsal tamamen karanlık. Gökyüzündeki yıldızlar dokunacakmışsın gibi yakın.
İrili ufaklı gruplar var kumsalda oturan.
Kimisi poi çevirenleri izliyor, ki poi’yi anlatacağım ilerleyen satırlarda.
Kimisi de “ses bombası”nı almış yanına müzik yapıyor.
Ses bombası diye isimlendirdikleri şu yeni nesil kablosuz, bluetooth’lu hoparlörler.
En güzeli de küçük mumlarla kendilerine küçük bir daire yaratıp onun içine oturan çift.
Başakşehir’de ailesiyle beraber dişçiden çıkan küçük çocuğu durup dururken gidip kafasından yaralayan adam mesela...
Ya da trafikte giderken kadın şoföre gidip saldıran adam...
Böyle şeyleri okuyup lanet okumak başka, başına benzer bir şey gelince başka bir şey oluyor tabii.
Anlatayım:
Önceki gün İstanbul Havalimanı iç hatlar lounge’undayım.
Burada koltukların hemen dibinde, yerde prizler var. Bazı prizler de tam yürüme alanının içine doğru.
Lounge’da yürürken işte o prizlere takılı şarjlardan birine ayağım takıldı. Fark edince hemen döndüm, şarjın sahibine “Pardon” dedim, “Görmedim, çok özür dilerim.”
Şahane bir şekilde dans ederken aniden yere kapaklanan dansçı...
Ya da müthiş bir özgüvenle kayak yaparken kafa üstü düşen birinin videosu...
Bir soru daha:
Çok da hoşlanmadığınız bir ünlünün ortaya çıkan zaafı üzerinden Twitter’da linç edilmesi içten içte size haz veriyor mu?
“Oh olsun, iyi oldu ona” diyor musunuz?
Sadece sosyal medyadan değil, günlük hayattan da basit örnekler verebilirim.