Paylaş
Takipçilerinden bazısı, “Sahte hesaptan yazacaktın sanırım” diye yazınca Ergen de şu yanıtı vermiş:
“Satır satır takip edilmek... İlmek ilmek oya işler gibi ensemde yaşamak.”
5 saniye geçmeden unutulup gitmesi muhtemel bu minik, tatlı insta-magazin haberini okuduktan sonra şunları sayıkladım:
KENDİNİ SEVMEYİ YANLIŞ MI ANLADIK
◊ 2000’li yıllarla birlikte başlayan “Kendini sev, kendini gerçekleştir”, “Kendin ol, gerisi gelir”, “Kendinle barış, evren sana tüm yolları açacak” diye diye kitaplarla, seminerlerle, gurularla hayatımıza oradan buradan girmiş kişisel gelişim dalgasını acaba fena halde yanlış mı anladık?
◊ Kendini sevmek, yine kendi hesabından kendine kalp kondurmak mıdır?
Bir de o kalp neden kırmızı değil de mordur? Bunun da bir anlamı var mıdır?
Yoksa emoji’lerin gizemi üzerine kafa yormak vakit kaybı mıdır?
◊ Şundan eminim ama: Kendini sevmeyi, sürekli kendinden bahsetmek olarak algılıyoruz. Gündelik hayatta sıkça karşılaşıyorum: Karşımdaki kendini anlatıyor da anlatıyor, “Şöyle yaptım, bunda iyiyim” diye diye. Çoğu zaman hiç merak etmediğim ve sormadığım halde.
Sonra lafı bitip yorulunca soruyor: “Ee, sen hiç bahsetmedin kendinden?”
KENDİNİ BİLMEK
◊ Kendini bilmek vardı eskiden. Ve o kendini bilmenin içinde tatlı bir utanma duygusu da vardı. Galiba o kayboldu gitti esas.
SÜREKLİ ÜSTE ÇIKMAK
◊ Peki sürekli üste çıkmaya çalışmak günümüzün trend davranışlarından biri midir?
Bana kalırsa öyle.
Bu insta-magazin haberinde olduğu gibi:
“Aman n’olmuş, kendime kalp kondurdum işte” demek yerine “Her şeyim, her anım takipte” mesajıyla kitleleri espriyle karışık olsa bile bastırmaya çalışmak.
Ajda’nın satılık villası
Ünlü evlerinin kaça mâl olduğu ya da kaça satılacağı her daim haberdir, dile düşer.
Ajda Pekkan’ın 6 odalı, 2 salonlu villası da o hesap, bir türlü dilden düşmüyor.
Son haber şu: Ajda 38 milyona villayı satışa çıkarmış. Bu işlerden hiç anlamam, villa o kadar eder mi etmez mi bilemem.
Ama ben olsam, işin içine biraz “Black Mirror” havası katardım.
Şöyle ki:
Evi satın alıyorsun ama Ajda haftada bir gün eve gelip gitmeye devam ediyor. Her sabah 1 saat koşu bandında yürüyor.
Ardından koca bahçedeki çimlerin üzerine uzanıp jimnastik hareketlerini yapıyor. O bitiyor, bu kez de yogaya başlıyor.
Arada “Merhaba” diyor sana, “Ben Ajda”.
Evde hâlâ yaşıyormuş gibi yapıyor yani.
O zaman evin değeri de iki katına çıkardı herhalde. Canlı canlı Ajda reality şov.
Bergüzar Korel’in yapması gereken
Bergüzar Korel, SMA hastası çocuklara yardım eli uzatmak için sık sık sosyal medyasından paylaşım yapıyormuş. Bu paylaşımların bir sonuca ulaşmadığını görünce de öfkelenip üzülmüş:
“O kadar üzgün ve öfkeliyim ki. Bir gecede kulüpler için milyonlar toplanırken çocukları yaşatmak için başlatılan kampanyalar o kadar yavaş ilerliyor ki, bu yavrular ölüyor.”
Anladığım kadarıyla Korel bu paylaşımları genelde ‘story’sinden yapıyor. Gerçi profiline ‘post’ koysa da aynı şey. Instagram’daki hikayeler arasında dolaşan herkes hızlı hızlı bakıp geçiyor içeriklere.
Uzun yazılan şeyleri katiyen okumuyor. Bir ünlü tarafından yazılmış olsa bile fark etmiyor.
Bu noktada insanları suçlamak da yersiz.
Hiçbirimizin bir şeyi okuyup anlamaya tahammülü ya da vakti yok.
Bakıyoruz ama görmüyoruz.
Durum bu. Instagram’da en çok dikkat edilen şey, “Kim, nerede, ne yapıyor”dan ibaret.
Burada Korel’in yapması gereken şuydu: Eğer gerçekten bir farkındalık yaratmaya çalışıyorsa, uzun yazılar yerine tek tek hikayeler paylaşabilir, bu hastalığa uzun vadede dikkat çekebilirdi.
Kısacası daha etkili bir şekilde olayı aktarmanın çözümünü bulabilirdi.
Paylaş