“Sevdiğiniz kişiyi gerçekten tanıyor musunuz?”
Tüm sevgililer ya da evli çiftler genelde bu konuda iddialıdır.
“Çok iyi tanırım ben onu” diye devam eder ve ilk akıllarına gelen özellik genelde şöyle basit ve anlamsız bir ayrıntı oluverir:
“Bir düşüneyim, mesela Türk kahvesini orta sever”.
Oysa “tanımak” dediğimiz şey, aslında kendi algı penceremizden gördüklerimiz olabilir mi?
Ya da o kişinin size kendini nasıl yansıttığıyla paralel bir diyarlama olamaz mı?
Sonuçta çok çok sevdiğiniz kişi bile olsa onun içinde kopan, kopmuş, kopmaya hazır beklemekte olan fırtınaları tam olarak nasıl bilebilirsiniz ki?
Onu “başarılı”, “sempatik”, “sadık”, “çalışkan” gibi özelliklerle tanıyor olabilirsiniz. Yine kendi algı çiftliğinizden.
Hava nefis, 17 derece.
Tüm kokuları hissedebiliyorum.
Malum, bu dönemde koku duyusu ekstra önemli.
Koku almıyorsan, bu en önemli korona belirtilerinden.
Bulunduğum yer Urla Bağ Yolu’ndaki Od Urla.
Ben burayı sadece restoran olarak biliyordum.
“Bu dönemde Urla’da nerede kalınabilir?” diye araştırınca konaklaması da olduğunu öğrendim. Arkadaşlarım da onaylayınca rotayı buraya çevirdik.
Sekiz odası var Od Urla’nın.
KANEPE HÜZNÜ
◊ Kanepe benden, ben kanepeden: Karşılıklı birbirimizden sıkıldık.
◊ “Her şey bitsin, bu kanepeyi değiştireceğim” diye düşündüm, sonra dedim ki, “İyi bu kanepe ya”. Bir anda kanepe hüznü yaşadım yani, manasız/gereksiz.
◊ Dijital platformlar arasında gittim geldim. Gece yarısı izlediğim tüm dizi ve filmleri istisnasız rüyamda gördüm.
Mesela izlediğim bir film Vietnam’da geçiyordu, hoop ben de rüya koridorlarında Vietnam’dayım. Ne deniliyor buna acaba? Karantina sırasında izlenen filmlerin yan etkisi mi?
◊ Karantina 1.0’da olduğu gibi kendimi spora, yogaya vuramadım.
Sadece bir kez içimden egzersiz yapmak geldi. Onda da kendimi zorladım.
Yeni durumlara sürekli adapte olmak yorucu olduğu kadar, ekstra emek harcamak, eski planları unutup yeni planları devreye sokmak demek.
Mesela Contemporary İstanbul.
Bu ay ortasında gerekli tüm önlemler alınarak, rezervasyonlu sistemle 15’inci kez yapılacaktı. Her şey planlanmıştı.
Ama hafta sonu yasaklarının gelmesiyle fuarın gezileceği günler haliyle azalmış oldu. Bu noktada CI ekibi fuarı tamamen iptal etmek yerine hızlı bir karar aldı, ki bu noktada hepimizin içine işlemiş o şahane “pratiklik” devreye giriyor işte:
Fuar daha önce açıklanan tarihlerde başlayacak, ama sadece dijital ortamda izlenebilecek.
Üstelik süre uzun. 21 Aralık’tan 6 Ocak’a kadar.
Fiziksel fuar ise 2021 Nisan ya da Mayıs’ta. Net bir tarih, doğal olarak, verilemiyor.
Bu yüzden yeniydi, daha önce deneyimlenmemiş bir şeydi.
Şimdi bu ikinci karantina eski sevgiliyle yeniden çıkmaya çalışmak gibi.
O nedenle heyecan yok, heves yok. Her şeyi ezbere biliyorsun. Ayrılık garanti.
İkinci karantina dönemi o yüzden daha zor, o yüzden daha sıkıcı.
◊ İlkinde online kurs, evde ekmek yapma, müzeleri dijital ortamda gezme gibi havalı vakit geçirmelere adayan çok olmuştu kendini.
Bu kez aynı coşkulu hissiyat olacak mı, meraktayım.
Yoksa derin bir depresyon bizleri mi bekliyor?
Ekin Mert Daymaz’la çıkmıyorlarmış.
Tuba’nın bu haberi yalanlarken kurduğu cümleler çok edebiydi:
“Biliyorum, bana aşkı yakıştırıyorsunuz. Adına, ‘ilişki’ diyorsunuz.
Benim adıma mutlu oluyor ya da beni yeriyorsunuz. Ama ben, bu aralar kendimle bir ilişki yaşıyorum. Kendimle bitmeyen bir randevudayım. Kendi gözlerimin içine bakıyorum. Kendi ellerimi tutuyorum”.
Bence Tuba “Kendimle bitmeyen randevu” olayının üstüne gitmeli.
Buradan bir film, dizi ya da kitap çıkar.
Ayrıca şunu merak ettim:
Hani “Halka” filmindeki Samara bile ondan daha az ürkütücüydü.
Zaten Akasya, “Şu ibretlik halimi koyayım da, yaptırmadan önce belki bir daha düşünürsünüz” diye yazmış.
Bir yandan doktorun kapısında gördüğü estetik kuyruğundan etkilenerek şunu eklemiş:
“Kimsenin (estetikten) korktuğu yok. Herkes sadece merak ediyor ve yaptırmak istiyor, ki bu da biz kadınların çılgınlığının ispatı”.
Bu çılgınlığı elbette Akasya’nın ya da Seda Sayan’ın aşırı bandaj bandaj, aşırı şişik şişik paylaşımları durduracak değil.
Ama bir yandan iyi oluyor:
Estetik ameliyat sonrasının çok da Alice Harikalar Diyarı olmadığını görmüş oluyoruz.
Şu sıra fenomenlerin dünyasında sosyalleşiyorum.
Bir tanesinin Instagram’ını ya da “kanalıma hoş geldiniz”ini açıyorum, sonra diğerlerine zıplaya zıplaya, derken bir bakıyorum:
Bir sıkıcı pandemi kış gecesi daha böylece sona ermiş.
Mesela şu sıra Kerimcan Durmaz’ın Los Angeles hayatına özenmekteyim.
Geçtiğimiz günlerde gece yarısı canı hamburger çekti, yollara düştü tipik çığlıklarını atarak.
Keyif ve hasetle izledim, intikamımı “Sadakatsiz”deki Asya gibi filan almayı düşünmekteyim.
Bir başka gün soru-cevap yaptı Kerimcan.