NİŞANTAŞI’NA BİR PAPERMOON: GALVİN
Nişantaşı’nda, La Petite Maison’un İstinye Park’a taşınmasıyla boşalan yere Galvin adlı İtalyan restoranı konuşlandı. Galvin yerli bir marka. People, Hazine ve Grey gibi popüler mekanların yaratıcısı Tayfun Topal’ın son numarası.
Dekorasyonu 1930’lar, 40’lar havasında.
İkinci Dünya Savaşı’nı anlatan filmlerdeki mekanların ambiyansı nasılsa, biraz öyle.
Haliyle LPM dönemindeki beyaz, yazlık havadan eser yok, koyu renkler ön planda.
Mekanın bahçesi ise çok verimli kullanılmış. Sanki ayrı bir mekan gibi.
“Rüya projem. Senaryo tam bitmedi, hiçbir şeyin aceleye gelmemesini ve bu filmi hakkıyla gerçekleştirmeyi çok istiyoruz. Bergen’in tarzı arabesk... Kendi sesimle şarkı söyleyeceğim.”
Acıların Kadını diye bilinen ve gerçekten de trajedilerle dolu bir hayat hikayesi olan kült şarkıcı Bergen’i canlandırmak cidden zor iş.
O ruh haline girmek, şiddet dolu o aşkı anlayabilmek (yüzünüze kezzap atan birine hâlâ âşık olabilir misiniz mesela?)
Açıkçası Serenay’ı bir an Bergen olarak düşünemedim.
Umarım beni şaşırtır. Dediği gibi, hakkıyla gerçekleştirir bu projeyi.
Çünkü bu rol, büyük risk.
Bu arada Bergen’in esas isminin Belgin olduğunu, sahne ismine de gazetedeki bir haberden sonra karar verdiğini biliyor muydunuz?
Gazetedeki o haberde Norveç’in Bergen şehrinden bahsediliyormuş.
Röportajdan sonraki süreçte de sık sık onu davetlerde, partilerde gördüm.
Selamlaştık, sosyal hayatta hepimizin yaptığı o kısa, “Naber, nasıl gidiyor”lu konuşmaları yaptık.
Röportajda söylediği bazı cümleler (Mesela: “Bu sosyallikte namaz kılamıyorum”) o dönem çok eleştirilip ti’ye alındı ama benim gözlemim o ki, Şeyma tam tersi yara almadı, daha çok fenomen oldu!
Ayrıca o zamandan bu zamana Şeyma evlendi, Burning Man’lere Dominik’lere Miami’lere gitti geldi, arada aplikasyonunu çıkardı ama tam istediği gibi olmadı.
En sonunda da hayalini kurduğu sağlıklı yaşam kafesini Bebek’te açtı: Healthyish. Elbette Şeyma’nın kafesi nasıl olmuş diyen merak ettim ve gidip gördüm.
Buyurun notlarıma...
Çünkü o bölümde evin hanımı Serena başrolde, onun yerine çocuk doğurmakta olan damızlık Offred arka planda olmak suretiyle bir ‘baby shower’ partisi yapılır.
Ortamın yapmacıklığını gösteren ultra gergin bir sahnedir. Bulup izleyin derim...
En son Arda Turan’ın eşi Aslıhan Doğan Turan’ın ‘baby shower’ partisini Instagram ya da medyadan gördük.
Düğün organizasyonlarını andıran hayli süslü, şaşaalı masayı...
Atlı karınca şeklinde yapılmış bir servis masasını...
Aslıhan Doğan Turan’ın hayli şık elbisesini...
Klişe ağızla konuşursak eğer, ‘baby shower’ batıdan ithal bir adet. Ama son yıllarda çok benimsendi, bizden ve milli oldu.
“Açılan sekizinci sınıf meyhanelerden, içmeyi bilmeyen edepsiz müşterilerinden şiddetle şikayetçiyim” diyerek.
Sözlerinden anladığım kadarıyla Akalay açılan mekanlardan değil, aslında meyhanelerin niteliğinden şikayetçi.
Çünkü özellikle “sekizinci sınıf meyhane” vurgusu yapmış.
Ve yine bu meyhanelere gelen müşterinin niteliğini (doğru orantılı olarak) eleştirmiş:
“İçmeyi bilmeyen edepsiz müşteriler.”
Yani mekanlar birinci sınıf olsa müşterilerinin de öyle olacağını düşünüyor Akalay. Çevreyi de daha az rahatsız edeceklerini.
Haksız değil.
Peki ruhsatı olan (öyle olduğunu düşünüyorum) ve bu şekilde vatandaşın şikayetçi olduğu bir mekan için
Özellikle de ünlüler.
Çünkü popüler mekanlar hem çok bildik hem pahalı hem de o an görmek istemeyeceğin insanlarla karşılaşıyor ve yoruluyorsun.
En çok keşfi yapılan ve kulaktan kulağa tavsiye edilen de balıkçılar.
İşte taze bir örnek:
Bir süredir ismini duyduğum, hatta geçen haftalarda Arda Turan’ın da arkadaşlarıyla gittiğini öğrendiğim Şato adlı balıkçıyı nihayet hafta sonu gördüm.
Rumeli Kavağı’nda, tam deniz kıyısında bir mekan Şato.
Gündüz plajmış, akşam 18’den sonra ise şezlongları toplayıp masaları koyuyorlarmış.
En keskin misal:
Cuma günü öğleden sonra saat 15.00 civarı Küçükçiftlik Park’ta beşincisi yapılan Kahve Festivali’ne (havalı adıyla İstanbul Coffee Festival) bakayım dedim.
Gittiğimde gözlerime inanamadım.
Girişte resmen kuyruk vardı!
Düşünün tatil değil, çalışma saatleri içerisinde. Günün ortasında.
İçeriye girdim, yine aynı şekilde kalabalık.
SAHİR EROZAN’IN EV PARTİSİ
Maça Kızı’nın yaratıcısı Sahir Erozan’ın her yıl Contemporary döneminde düzenlediği ev partisi artık bir klasik haline geldi.
Bu yıl da davetlilerin çoğu Erozan’ın organize ettiği teknelerle Four Seasons Oteli’nden alınıp Kuzguncuk’taki eve geldi.
Öyle ki, saat 21.30 civarı partiye geldiğimde bahçe dahil olmak üzere evin içi tıklım tıklımdı. Peki Erozan’ın evi nasıl bir yer?
Bir kere denize nazır iki katlı evin her yerinden sanat eseri fışkırıyor.