Şehir Atlası

NİŞANTAŞI’NA BİR PAPERMOON: GALVİN

Nişantaşı’nda, La Petite Maison’un İstinye Park’a taşınmasıyla boşalan yere Galvin adlı İtalyan restoranı konuşlandı. Galvin yerli bir marka. People, Hazine ve Grey gibi popüler mekanların yaratıcısı Tayfun Topal’ın son numarası.
Dekorasyonu 1930’lar, 40’lar havasında.
İkinci Dünya Savaşı’nı anlatan filmlerdeki mekanların ambiyansı nasılsa, biraz öyle.
Haliyle LPM dönemindeki beyaz, yazlık havadan eser yok, koyu renkler ön planda.
Mekanın bahçesi ise çok verimli kullanılmış. Sanki ayrı bir mekan gibi.
Özellikle bahçenin barı ve tanesi 2500 euro’ya mal edildiği belirtilen İtalya’da yaptırılmış sütunlar hayli görkemli.
Galvin; tarzıyla tavrıyla yemekleriyle ve tabii ağırlamak istediği kitleyle Nişantaşı’nın Papermoon’u olmaya oynuyor gibi.
Nitekim şimdiden spor kulübü yöneticileri, iş insanları buraya akın etmeye başlamış.
Fiyatlar da ona göre: Makarnalar 60 ila 88, ana yemekler ise 68 ila 240 lira bandında.
Benim gördüğüm: Ceviz ve mascarpone peynirli, adaçayı soslu makarnası nefis, şarap menüsü böyle iddialı bir mekan için şimdilik orta halli.

SEZON AÇILIŞ PARTİLERİ

Popüler mekanlar bu hafta birer birer sezon açılışı yapıyor.
Lucca yarın gece bol DJ’li (aralarında Mykonos’tan bilinen DJ Nitty Gritty de var) bir açılış partisi yapıyor.
Must da sezon açılış partisi için perşembeyi seçmiş.
Onun partisinde de geçen yıl aynı mekanda sahne almış Yunan DJ Vassili Tsili Christos var.
People ise sezonu erken açtı. Salı gecesi Deniz Seki performansıyla.
Herkesin merakla beklediği Mehmet Erdem ise önümüzdeki pazartesi performanslarına başlıyor.
Levent’teki La Boucherie de sezonu erken açtı. Özge Fışkın ve Murat Dalkılıç’lı geceleriyle. Şimdi merakla Defne Samyeli gecesi bekleniyor.
Karaköy’deki Mitte de yenilenen dekorasyonu ve “alternatif Asya menüsüyle” salı gecesi Tolga Sezgin ev sahipliğinde sezona merhaba diyenlerden...
Ve Etiler’deki Fenix... O da cuma gecesi kapılarını açıyor ve sezondaki yerini alıyor.

“Pardon” demek çok mu zor

Şöyle acayip bir tutum hasıl oldu:
Sosyal medyada eleştiri yağmuruna tutulunca eleştiren herkesi kötü kalpli, fena insanlar olarak görmek, kendini de mağdur ve über iyi kalpli.
Bakınız son şahane örnek Nilgün Bodur.
Kitabında yer alan bir cümlenin Anne Frank’ın bir cümlesiyle neredeyse (sadece bir kelimesi farklı) aynı olması nedeniyle Nilgün Bodur çok eleştirildi, herkes önceki gün bunu konuştu.
Bunun üzerine bir açıklama yaptı Bodur.
Açıklamanın sonunda şöyle diyor: “Benim hatalarımı bulmak için çabalayan yüzlerce boş insana da teşekkür ederim. Bu sayede daha iyi bir insan olma şansım var. Ama ne yazık ki sizin öyle bir şansınız yok.”
Bu nasıl üstten bir tavır ve herkesi kötü, kendini iyilik perisi olarak görme halidir; cidden anlaşılır gibi değil.
Tamam, sınırı aşıp hakaret edene gerekli yanıtını verirsin.
Ama “intihal” eleştirisini yöneltene de “Hata olmuş, pardon özür dilerim” diyebilme tevazunu göstermek çok mu zor?

Bravo Berrak

Ulusal Yarışma’nın açılış töreninde sunucu olarak görev yapan Berrak Tüzünataç’ın “iğneleyici” konuşması şahaneydi.
Şöyle dedi Berrak:
“Her ne kadar sinemamızda bir ya da iyi bir seneyse iki tane derinlikli kadın karakteri anlatmaya değer bulsanız da, bu tür organizasyonlarda hep kadın oyuncuları sunucu olarak seçmeniz gurur verici.”
Söyleyeceğini kibarca, zekice söylemek tam da budur.
Bravo Berrak.

“Cool semt” Kadıköy’e uzanıyoruz

Aslında bir buçuk yıl önce yazmıştım yükselen semt Kadıköy’ün mekanlarını.
Ama şimdi yabancı yayınlar peş peşe Kadıköy’ü “cool” ilan etti ya, yeniden gündemde bu semt.
O zaman yeni ne var ne yok diye bir Kadıköy’e bakma, bakınma zamanı.
Hafta sonu ayrıntısı burada. Hatta kalın.