FUAR GİRİŞİNDE BAŞLAYAN POLEMİK
Ahmet Güneştekin’in günler öncesinden tanıtımına başladığı Ölümsüzlük Odası adlı devasa eseri tam da fuarın girişinde, açık alanda sergileniyor.
Yapımı 1 milyon doları bulan bu eserin bir tür “demo” versiyonunu Güneştekin 2016’da yine Contemporary’de sergilemişti.
Eserde kullanılan kafatasları dolayısıyla o zaman da şu konu hakkında kulis yapılmıştı: Damien Hirst etkisi.
Şimdi de Ölümsüzlük Odası için benzer polemikler dönüyor.
Ama bu kez şöyle bir fark var: Güneştekin’in, Hintli sanatçı Subodh Gupta’nın 2006’da yaptığı “Very Hungry God” adlı eserine fazlaca öykündüğü konuşuluyor.
İşin ilginç tarafı Gupta da bu eseri yaptıktan sonra özellikle İngiliz basını tarafından “Size Hindistan’ın Damien Hirst’ü diyenler var, bu sizi rahatsız ediyor mu?” sorusuna maruz kalmış ve Gupta bu benzetmeden duyduğu rahatsızlığı açıkça dile getirmiş.
ART WEEKS AÇILIŞINDAN NOTLAR
Contemporary İstanbul bugün açılıyor ama ondan önce pazartesi günü Art Weeks@Akaretler adlı altında yeni bir sanat organizasyonunun açılışı vardı.
Fikir güzel: Akaretler’deki boş binalara yerli, yabancı birçok ismin eserlerini yerleştirmişler. Bir binadan girip diğerine çıkıyorsun.
En iyi eserler de 55 numaralı binadaydı:
Taner Ceylan’ın kışkırtıcı, Yaşam Şaşmazer’in depresif, Fahrelnissa Zeid’in nefis desenleri başta olmak üzere...
Bu eserlerin hepsi de Öner Kocabeyoğlu koleksiyonundanmış.
MODA HAFTASI İNSANI NASIL BİRİDİR
Üç kategoriye ayrılırlar:
Genelde birbirlerinden pek hazzetmezler.
Ama hepsi ön sırada yan yana, et ete oturmak durumunda kaldığı için mecburen “Canımın içi, güzel kalp” şeklindeki ballı börekli konuşma balonları havada uçuşur.
Bir de birbirlerinin kıyafetlerine övgü düzmeye bayılırlar ama defile biter bitmez en yakın arkadaşlarına az evvel methiyelere doyamadığı kişi hakkında “Çok rüküştü çoook, gözlerim yandı” diye mesaj atarlar.
Unutmadan, defilelerdeki ışıktan etkilenmemek adına koca gözlüklerini defile boyunca asla çıkarmazlar.
Instagram’ın hikaye bölümü defile videolarıyla dolup taşmazsa içleri rahat etmez. Takipçilerinin hep bu anı beklediğini sanırlar. Hangi tasarımcının defilesine gidilecekse, onun koleksiyonundan bir kıyafet giyip dikkatleri çekmeye çalışırlar. Daha çok dikkat çekmek arzusu içinde olan “dam üstünde saksağan” tarzıyla defile alanına arz-ı endam eder.
Bir de moda haftasının “sahibiymiş” gibi davranırlar.
Hani “Amerikan rüyası” denen bir şey vardır ya. Çok çalışmakla bireyin istediği refaha, isterse de şöhrete kavuşabileceğini söyleyen o kült Amerikan pazarlaması. Demet Akalın da aslında (varsa öyle bir şey) “Türk rüyası”nın bir örneği.
Öyle ki, gözümüzün önünde bunu gerçekleştirdi Demet. 1990 yılında annesinin bizzat elinden tutup yazdırdığı Yaşar Alptekin mankenlik kursuyla başlayan eğlence dünyası macerası onu ta bugünlere kadar getirdi. Elbette Demet fırsatları görüp değerlendirmeyi de bildi.
Misal: Mankenlikle yetinip o meslekte kalmaya devam edebilirdi. “Şarkı da söyleyeyim” dedi ve bir anda o yola baş koydu. Şarkıcılığı da sıradan kalabilir, hatta üç gün sonra unutulabilirdi de... Ama öyle olmadı.
Çünkü o noktada devreye yaşadığı aşk hikayesi girdi. Doğruya doğru; eğer insanların diline dolanan, onların kalbine işleyen, bir de sizi mağdur gördükleri bir hikayeniz varsa daha sağlam yer edinirsiniz zihinlerde/gönüllerde.
Demet Akalın da (“Senin Anan Güzel mi?” şarkısının klibinde de zamanında yer almış) İbrahim Kutluay’la yaşadığı aşk hikayesinde mağdur olmuştu.
Evlenmelerine pek az kala ayrılmışlardı. O günlerde katıldığı Hülya Avşar Şov’da şöyle aktaracaktı duygularını Akalın: “5 Temmuz’da evlenecektik, ama o bir anda evlilikten ürktüğünü söyledi. Erkeklerde böyle bir durum oluyor.
Benim de bu sözler gücüme gitti ve ayrıldık.” O sırada onun duygularını kendi yaşadığı hikayelerle paralel bulan stüdyodaki seyirci şöyle haykıracaktı: “Biraz daha bekleseydin?”
BENNU’NUN OĞULLARI
Bennu Gerede’nin oğullarından Dilan ve Miro önce DB Berdan defilesinde podyuma çıktı. Daha sonra diğer kardeşleri Daren ile birlikte Selen Akyüz defilesinde.
Üç erkek kardeşin “boy gösterme” sürprizi bu kadarla kalmayacak. Kardeşlerden Dilan moda tasarımcısı olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor.
Oğullarını izlemek üzere Zorlu’ya gelen baba Koray Erkaya’yla konuştum.
Dilan ürün tasarlamaya başlamış bile. Hatta önümüzdeki yılın ilk Moda Haftası’nda koleksiyonunu sergileyeceği bir defile yapabilirmiş Dilan.
Miro ise oyuncu olmak istiyordu. O da her an bir projede yer alabilir.
Bir de yakında O Ses Türkiye’de jüri olarak seyirci karşısına çıkacakmış.
Gündüz kuşağında tıkanıp kalmış bir “bacı”, artık kendi kendini tekrar etmeye başlamış bir TV yıldızı için sıkı hamleler.
Ne de olsa Sayan bir “küllerinden doğan.”
Tıpkı kendi jenerasyonundaki tüm ünlü kadınlar gibi:
Asla yarışı bırakmayan, hep bir mücadele içinde olan...
Kâh kendisi kâh sülalesi için...
Benim de gittiğim Alaçatı’da tam 27 tane düğün vardı mesela.
Mekanlar da bu durumdan pozitif etkilendi haliyle.
Öyle ki kahvaltısını orijinal bulduğum Brendi (eski Su Dan) adlı mekan bile bir düğün yemeği dolayısıyla kapalıydı.
Zaten Alaçatı ya da Bodrum gibi yerlerde yapılan düğünler iki güne yayılıyor artık.
İlk gün gelin ve damadın yakın arkadaşları kendi arasında yemekli kutlamalar yapıyor, ikinci gece ise düğün merasimi...
Düğün ekonomisi sezonu hayli kısa Bodrum ve Alaçatı’ya çok yarıyor kısacası.
◊ YENİ GİZLİ BAR: MÜŞTEMİLAT:
Must ekibinin Nişantaşı’na kazandıracağı şehrin yeni gizli barı. Must’ın yaratıcısı Ercan Gümüşkaya uzun süreden beri Müştemilat’ın hazırlıklarını sürdürüyordu. Sonunda her şeyi tamamlamış. Bir ‘showroom’un içinden geçilerek ulaşılacak Müştemilat adlı gizli barda haftanın yedi gecesi canlı müzik performansları olacakmış.
◊ CHICKI BOOM: Bu mekanı daha önce de yazmıştım. Umut Evirgen’in yeni gizli barı Chicki Boom eylül sonu gibi açılıyor. La Boucherie’nin hemen arka tarafındaki mekanda canlı müzik yok.
Burası yurtdışı muadilleri gibi bir kokteyl bar olacak.