Onur Baştürk

Dijital alemden son havadisler

28 Ekim 2018
Bugünlerde dijital dünyanın yeni mesleği “influencer”ların merakla beklediği bir ödül töreni var. INFLOW Summits adlı platform tarafından ilk ödülleri salı gecesi dağıtılacak: INFLOW Awards.


Hem bu platformu hem de ödül törenini yaratan INFLOW’dan Emre Gelen’le bir araya geldim ve bu dünyaya dair merak ettiklerimi sordum.
Buyurun notlarıma...

ORTA DOĞU YÜKSELİŞTE

1. Şu an dünyadaki influencer pazarında yükselen bölge Orta Doğu’ymuş. Çünkü Orta Doğu ülkelerinde etkin olan markaların yüzde 43’ü en az bir kez bu bölgedeki influencer’larla çalışıyormuş. Bu yükselişe bağlı olarak da markaların post başına ayırdığı bütçe 18 bin dolar!

Yazının Devamını Oku

Televizyon izlemeyen TV yıldızı

26 Ekim 2018
O Ses Türkiye’de beş yıl boyunca jüri üyesi olarak izlediğimiz Gökhan Özoğuz normalde hiç televizyon izlemediğini itiraf etmiş.


O Ses Türkiye’nin yeni sezon bölümlerine hiç bakmadığını da.
Ah pardon, televizyonda en fazla İlber Ortaylı’yı izleyebiliyormuş. Bir tek o.
Televizyon izlemeyen TV yıldızı olur mu peki?
Hatta ayrıldığı programın ne durumda olduğunu bile merak etmeyen bir TV yıldızı?
Aslında bu tavır dizi oyuncularında da var.
Genelde sohbet aralarında itiraf ederler, “Hiç yerli dizi izlemiyorum” diye.

Yazının Devamını Oku

Ben biraz daha ağlayayım

24 Ekim 2018
Hikaye yeni değil, eski. Üstelik hikaye daha önce farklı yıllarda film olarak çekildi.


Ama işte fark etmiyor, bazı duygular değişmiyor.
Yıl 2018 ve önceki gün gittiğim A Star is Born (Bir Yıldız Doğuyor) filminin finalinde herkesin gözleri dolu doluydu.
Normalde film biter bitmez cep telefonuna sarılan sinema seyircisi bu kez sakin sakin yerinde oturdu, iç geçirdi.
Çünkü söz konusu olan şiddetli bir aşk. Ve mutsuz, trajik biten bir aşk.
En başından sonunu bilerek izliyor, ama umursamıyorsun...
Aşıklardan birinin yükselişi diğerinin düşüşünü izlerken ise bir tercih yapman gerekiyor sanki: Yükselenden yana mısın yoksa düşenden mi?

Yazının Devamını Oku

‘İstanbul Gazinosu’ndan izlenimler

22 Ekim 2018
Cuma akşamı Four Seasons Oteli’ndeki İstanbul Gazinosu gecesi gerçekten ilginçti.

Çünkü uluslararası bir otel zincirinin restoranı (Aqua) gazinoya dönüştürülmüştü.
Masalarda ise şehrin bohem kaymak kitlesinden özenle seçilmiş davetli insanlar vardı.
Sahnede ise yine bu bohem kitlenin son dönemde çok sevip sahiplendiği biri isim: Hakan Bahar.
Zeki Müren’lerin Safiye Ayla’ların izinden giden, vücut dilini o eski dönem insanlarının her bir hücresine kadar hissettiği hassas kibarlık ve zarafet üstüne kuran Hakan Bahar’ın sahnede ön plana çıkan bir diğer yanı, Hakan Yıldırım imzalı, benim fütüristik alaturka ismini taktığım, biraz Zeki Müren biraz David Bowie havasındaki kostümleri...
Bohem kaymak kitlenin assolisti haline gelen Bahar’ın ağır klasikler ve pop arabesk damarlarla başladığı gecenin sonu elbette eller havada, şarkılara bağıra çağıra eşlik edilmesi suretiyle, yani herkesin “salon çizgisinden” tatlı tatlı kaymasıyla sona erdi.
Çiçekçi kızın dağıttığı güllere sıkı sıkı sarılmış
cool kızlar bu geçici gazinoyu terk ederken aklımda şu deli soru vardı haliyle:

Yazının Devamını Oku

Bizim Celine ve Jesse: Sıla ile Ahmet Kural

21 Ekim 2018
Sekiz aylık ayrılıktan sonra Sıla ve Ahmet Kural yeniden bir araya geldi.


O sekiz ay boyunca ne oldu; bir yerlerde rastlaşmadılar mı, gece yarısı dayanamayıp birbirlerine bir WhatsApp mesajı dahi atmadılar mı, “Bir daha asla onun yüzünü görmem, Allah belasını versin” gibi öfkeli laflar etmediler mi arkadaş ortamlarında, bilmiyoruz, bilemiyoruz.
Bildiğimiz ve görünen köy: Aşk, araya isterse sekiz ay girsin kaldığı yerden devam ediyormuş, edebiliyormuş.
Bu devirde de böyle şeyler olabiliyormuş yani:
Gönül demirlediği limandan gitmek istemeyince akıl ona engel olamıyormuş.

Yazının Devamını Oku

Napoli’nin Sırrı galasında neler konuşuldu

20 Ekim 2018
Düşünün; uzun süredir yalnızsınız. Hayatınızda biri yok.


Ve birden, bir gece aniden nihayet “hayatınızın aşkı”yla karşılaşıyorsunuz.
Birbirinize kenetleniyor ve bir yandan sarsılıyorsunuz da:
“Uzun süredir tatmadığım bir duygu bu!”
O tutku ve aşkla ikinci kez buluşmak için haliyle sabırsızlanıyorsunuz.
O gün geliyor ama bir bakıyorsunuz o kişi ortada yok! Gelmiyor, kuş olup uçuyor, hatta yer yarılıp içine giriyor. Telefonunu da açmıyor.
“Beni ekti” deyip haliyle yıkılıyorsunuz.

Yazının Devamını Oku

O şarkı, o klip ve bir “keşke”

19 Ekim 2018
Şarkı alışıldık Türkçe pop şarkıları gibi değil.Farklı bir yürüyüşü var.


Özellikle “Suyumu ver, konuş benimle, öpüp okşa gül açayım, insan kendi icat eder mutsuzluğu uyarayım” diyen kısmı.
Sözlerinin tamamının önünde zaten saygı duruşu:
Parçalanmış bir ilişkinin şiddetini hissediyorsun iliklerine kadar.
Düzenleme de kıvamında, modern. Hatta risk alınsa daha rock sulara açılmak da mümkünmüş.
Söyleyen de abartmamış. Usul usul, bazen teatral. Hissetmiş sözleri.
Şarkıya çekilen klip de cool.

Yazının Devamını Oku

Aslında YouTube gençliği için her şey ‘challenge’

17 Ekim 2018
Aylar önce YouTuber’larla ilgili bir yazı yazıp şöyle demiştim: “İçlerinden ne gelirse söylüyor, yapıyorlar. Özgürler; kendilerini sansürlemiyorlar, cesurlar. Esprileri, yaşam tarzları da kendilerine özgü. Tıpkı 90’larda Okan Bayülgen’in, Cem Özer’in programlarında yaptığı gibi... O hesapsız kitapsız özgürlük şimdi gençlerin YouTube kanallarında yaşanıyor.”


İşte o YouTuber’lardan biri de Gaga Bulut’tu.
Evli adamları telefonda işletiyor, zaman zaman küfrediyor, cinsel dozu yüksek esprileri araya sıkıştırıyor, bazen kavramları birbirine karıştırıyor, bilgiden yoksun ve saçma onlarca laf ediyordu ama günün sonunda kendini genç YouTube kitlesine izletiyordu işte: Tıklanmaları bunu gösteriyordu.

BİZ ANLAMIYORUZ AMA

Çünkü YouTube’da kanalın olması demek aslında doludizgin saçmalamak demek.

Yazının Devamını Oku