Ömür Kurt

Özel okul, özel ders, özel kurs, özel...

9 Mart 2017
Çocuktum. Yaşadığım mahallede ağaçlar vardı. Evimizin yanı başında elma erik bahçeleri, zeytinlikler… Her evin etrafı küçük şirin bir bahçeydi. Kendimizi güvenlikli sitelere kilitlememiştik ve evlerimize de hırsız girmiyordu.

Okula giderdim. Yürüyerek… Arkadaşlarımla sohbet ede ede. Yaşım 8, bilemediniz 9! Sonrasında da hep böyle oldu. Kendim gittim okula. Güvenlikli bir okul servisine ihtiyacım yoktu.

Okuldan dönerdim. Arkadaşlarımla oynamak için alanlarım da vardı, zamanım da… Annemle babam beni özel kurslara boğmuyordu ve okulda öğrendiklerim, özel ders almamı da gerektirmiyordu. Okuldan dönünce, akşam ezanına kadar sokakta keyifle oyun oynadığım o zamanlar binlerce kursa, etkinliğe bedeldi.

Üstelik annem hiçbir zaman “Evde otur, dışarısı tehlikeli!” de demedi. Çünkü tehlikeli değildi.

Çok değil, 90’lardı! En sevdiğim yıllardı.
Şehirlerimiz henüz bu kadar betonlaşmamış, ağaçlıkların ortasından yollar geçmemişti. Oynayacak alan da boldu, yaşayacak alan da… Üstelik sokağa çıkınca da kaybolmuyorduk. Herkesi de tanıyorduk.

Ve şimdi…
Sokağa çıkan çocuk oynayacak yer bulamıyor. Sabah özel okul servisi güvenlikli siteden alıyor ve özel güvenlikli özel okula götürüyor. Sonra okuldan alıp özel etüt merkezine… Akşam özel kurs, hafta sonu özel etkinlikler…

Şimdi her şey ‘özel’leşti ama çocuklar kendilerini ‘özel’ hissetmiyor. Modern çağın sorunları arttıkça artıyor.

Yazının Devamını Oku

Bir gün herkes 'kodlama' yapacak

4 Mart 2017
Kodlama eğitimi son yılların en gözde konularından. Okullarda zorunlu ders olması isteğinden tutun da çocuğunu kodlama öğrensin diye kurslara gönderen velilere kadar birçok insan kodlamaya sıkı sıkıya sarılmış durumda. Dünyaca ünlü teknoloji dehası Steve Jobs kodlama eğitimi ile ilgili olarak “Bilgisayar programlamayı herkes öğrenmeli. Çünkü bu, size düşünmeyi öğretir” diyor. Peki, kodlama eğitimi neden önemli? Doç. Dr. Selçuk Özdemir ile konuştuk.

Kodlama eğitimi nedir?Kodlama, en basit anlamıyla, bilgisayar ve türevi cihazlara ne yapacağını söylememizi sağlayacak yeni çağın ‘yabancı dil’ becerisidir. Geçmişte sadece yazılım uzmanlarından beklenen kodlama, bilişim dünyasında ortaya çıkan inanılmaz ilerlemeler sonucunda, geçmiş yıllardaki yabancı dil ihtiyacı gibi artık herkesin sahip olması gereken bir temel beceri olarak karşımıza çıkıyor. Aslında, burada ifade edilen kodlama bilişimle üretim becerisinin ‘kod adı’dır. Bilişimle üretim, bugün bilişim dünyasının sahip olduğu donanımsal, yazılımsal ve tasarımsal bileşenleri kullanarak yeni ürünler, çözümler kısacası yeni yöntemler geliştirebilme becerisidir.

Neden önemli peki?
Bugün tüm dünyada çocukların ilkokul veya ortaokulda aldıkları eğitimle, biz yetişkinlerin sahip oldukları meslekleri icra etme şansları olmayacak. Mesela doktorluk gibi mesleklerde bile akıllı cihazlar devrede. Önümüzdeki 20-30 yılda bütün mesleklerin işleyişi şimdikinden çok farklı olacak. Hele hele Türkiye gibi, başkalarının ürettiği ürünleri kopyalayan ve montajlayan ülkelerde durum daha da ciddi. Sanayi devrimine ait olan ucuz emek gücünün ve ‘ara eleman’ kavramının yavaş yavaş yok olacağı yeni bir döneme girdik. Bugün artık, en iyiyi tasarlayabileceğimiz sürece üretimini ve lojistiğini çok fazla düşünmeyeceğimiz bir çağa geldik. Bu çağın adı ‘tasarım çağı’dır. İşte bu tasarım çağında yetişkin olarak iş ve sosyal hayatta yer alacak alan çocuklarımızın kendi mesleklerini icat edebilecekleri becerilerle donatılması gerekmektedir. Bu becerilerin en başında gelen ise okuma-yazma ve matematik ile beraber bilgisayarlara emir verebilme becerisi olan kodlamadır. Hatta kodlama, önümüzdeki kısa zaman dilimi içerisinde yabancı dil bilmekten çok daha önemli olacak, çünkü bugünden örnekleri çıkmaya başlayan minik akıllı cihazlar onlarca farklı dilde konuşabilmemize, yazabilmemize, okuyabilmemize yardımcı oluyor.

Yani kodlama geleceğin dili…
Aynen öyle. Kodlamayla çocuklarımız elektronik aletleri kullanmanın ötesinde, onları kendi istekleri doğrultusunda çalışabilir hale getirme becerisi kazanmış olurlar. Kodlama ‘algoritmik düşünme’ becerisi kazandırır ve geliştirir. Çünkü bilgisayar kodları yazma süreci, iç içe geçmiş onlarca problemden oluşan bir duruma çözüm planı geliştirmeyi gerektirir. Kodlama yapan bir kişi karşılaştığı problemlerin ‘neden-sonuç’ ilişkilerini tanımlamak için analitik düşünme, alternatif çözümler üretme, en uygun çözümü belirleme ve bunun uygulama adımlarını planlama gibi becerilerini doğal olarak ve farkında bile olmadan geliştirir. Bilgisayar kodları yazabilen bir çocuğun sahip olacağı en büyük avantaj ise ‘hayalini kurduğu’ veya ‘aklına gelen’ bir şeyi yapabilme-üretebilme becerisi olacaktır. Silikon Vadisi’nde bulunan yüzlerce şirketin kurucularının hayat hikâyelerini okuduğumuzda, birçoğunun bilişimle üretim becerisinin en önemli adımlarından olan kodlama becerisini çocukluk yıllarında kazandığını görürüz. Elon Musk, Mark Zuckerberg, Bill Gates bunların en bilinenleridir.

Peki, ailelere tavsiyeleriniz neler?
Türk eğitim sisteminin içinde kodlama mutlaka olmalı. Okullarda ders olarak okutulmalı. Tüm anne babalar, çocuklarına mutlaka kodlama eğitimi aldırsınlar.

Yazının Devamını Oku

Çocuklara müziği sevdirirsek, dünyanın geleceği kurtulur

3 Mart 2017
Dünyaca ünlü keman virtüözü Cihat Aşkın, çocuklara müziği sevdirmek için 'Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları (CAKA)' projesini hayata geçirdi. Müziğin, dünyanın kuruluşundan beri hayatımızda olduğunu söyleyen Cihat Aşkın ile çocuklara müziği ve sanatı sevdirmenin yollarını konuştuk.

Bir çocuktaki müzik duygusu ne zaman başlar?Her çocuk, bir aile ortamına doğuyor. Aile ortamındaki hava nasılsa, çocuk için de gelecekte öyle bir ortam gelişiyor. Yani anne babanın bir çocuğun yetişebileceği huzur ortamını evde sağlaması gerekiyor. Bu noktada, çocuk eğitimine başlamadan önce mutlaka aile eğitimini sağlamak gerekiyor. Bizim, ‘Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları (CAKA)’ adlı bir projemiz var. Bu projede biz sadece çocukların değil, ailelerin eğitimini de çok önemsiyoruz. Çünkü çocuğun müzikle olan ilişkisi, annesinin ona söylediği ninni ile başlıyor. Bebek için kalp atışları ve ninni iki önemli unsur. İşte bu ikili müziğin ilk hali… Üstelik çocuk anne karnındayken belli bir salınma içerisinde. O salınma daha sonra beşikte sallanma ve ninni ile devam ediyor. Çocuğun kucağa alıp sallanması, bebeğin anne tenini ve kokusunu hissetmesi çok önemli! Bebeğin kucakta veya beşikte sallanması, bir nevi anne karnındaki sallanmanın harici dünyada devam etmesi anlamına geliyor. Kalp atışları ise annenin ona verdiği ritim. O ritim daha sonra çok önemli bir kavrama yol açıyor. Çocuğun günlük hayatındaki düzen ve dünyanın düzeni… Yani büyük evren!

Bu aslında müzikle ve sanatla ilk tanışma, öyle mi?
Evet. Bir annenin, çocuğuna ninni söyleyerek onu büyütmesi çocuğun ilk müzik zevkini oluşturuyor. İyi bir müzik zevki ile doğan çocuğun gelecekte müziği sevmesi ve benimsemesi açısından yol açıcı oluyor bu durum. Sonrası ise müzik eğitimi, yetenek ve yönlendirmelerle devam ediyor. Ben yeteneğin genetik olduğuna inanıyorum. Mozart’ı düşünün. İlk bestesini 4 yaşındayken yapmış. Çünkü babası da müzisyendi ve genetik bir yatkınlığı var. Bizim genlerimizden gelen bazı şeyler var. Hangi genimiz daha zenginse o genimiz gelecekte biraz daha fazla gelişebiliyor.

Peki, müziğin önemini çocuklara nasıl anlatabiliriz?
Müzik hayatın ta kendisidir. Doğumumuzda var, ölümümüzde var, düğünümüzde var, günlük hayatımızda var… Müzik yalnızca bizim duyduğumuz melodiler değildir, bir rüzgâr sesi, yağmur sesi, doğadaki kuş sesleri, hepsi birer müzik unsurudur. Çünkü müzik kültür olarak kendini doğadaki seslerden alıyor. Çünkü müzik bir 'fizik kanunu' aslında! Seslerin birbirinden farklı frekans aralıkları var ve bu sesler insanları etkiliyor. Biz çocuklarımıza müziğin önemini anlatmak istiyorsak, onları müzik ortamlarında bulundurmalı ve algılarını açmalıyız. Örneğin, çocuk, sancıdan sonra kendini ifade etmek istiyor ve ağlıyor. Ağlamak, onun kendini anlatması için bir yol. Ona ağlarken müziğin eşlik etmesi, onu daha sakin yapacak ve dinlendirecektir. Örneğin çocuğun ağlaması da bir müzik ve çocuğun ağlamasını yatıştırmak için de yine müzik bir yol olarak kullanılabilir.

Peki, hangi müzik aleti çocuğun müzik yapmasını kolaylaştırır?

Yazının Devamını Oku

Büyükanne en büyük bakıcı ama...

25 Şubat 2017
Çalışan kadınların en büyük yardımcısı anneleri veya kayınvalideleri… Torununa bakan büyükanneye maaş verme projesinin de gündeme gelmesiyle nine ve torun ilişkisi yeniden konuşulur oldu. Peki, ama anneanneden veya babaanneden bakıcı olur mu? Pedagog Gözde Erdoğan ile konuştuk.

Anneanne veya babaanneden bakıcı olur mu?Evet. Hem de en güvenilir bakıcılar onlardır. Ancak burada anne-baba ve çocuk üçgenini sağlıklı oluşturmaya dikkat etmeliyiz. Anneanne veya babaanne evdeyse, bebeğin annesi veya babası ‘evlat’ rolünden çıkıp da ‘anne’ ya da ‘baba’ rolüne geçemez. Bizler kendi ebeveynlerimize sonsuz bir güven duysak da çocuğumuzun bakımı sırasındaki ‘anne-babalığımızı’ onlara devretmiş oluyoruz. Dolayısıyla çocuğun gerçek anne-babası, evdeki düzenin ve çocuğun sorumluluğunu tam olarak üstlendiğini çocuğa hissettiremiyor. Bu durumun sonrasında da çeşitli çatışmalar ortaya çıkıyor.

Ne gibi çatışmalar?Genellikle ‘torun’ kaynaklı çatışmalar… Günümüz anneleri, çocuklarının kendilerinin benimsediği şekilde yetiştirilmesini isterken, annelerine veya kayınvalidelerine bu modeli uygulatmakta zorluk çekiyorlar. Bunun nedenlerinden biri belli bir yaşa gelmiş yetişkinin değişime karşı gösterdiği direnç, diğeri geçmişin getirdiği deneyime sahip olduğunu düşünmesidir. Bunun yanında kendini eleştiren çocuğuna “Seni ben yetiştirdim, torunumu da yetiştiririm” tepkisini vermesidir. Bu durum çatışmayı getiriyor. Çatışma durumu da ilerleyen dönemlerde çocuğun kendisini suçlamasına sebep olabiliyor.

Ne yapılmalı peki?Yaşadığımız dönemde doğan her çocuğun gelişimi geçmişle kıyasladığımızda daha hızlı ve parlakken aynı zamanda ihtiyaçları ve karşı karşıya kaldıkları tehlikeler de kendi ebeveynlerimizin dönemine göre çok farklıdır. Anneanne ya da babaannelerimiz torunlarına karşı sınırsız bir ortam sunarken değişen tehlikelerin farkına varmamaları da olasıdır. Buna en güzel örnek; anneanne için torununun yemeği yemesi çok önemli olduğu için ekran karşısında çocuğa hiç fırsat vermeden yemek yedirebilir. Oysaki bu durum anne için oldukça olumsuz bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımlar içinde amacımız, sadece çocuğu tehlikelerden uzak tutup onun karnını doyuran, ihtiyaçlarını gideren kişiyi bulmak olmamalı, çocuğumuzun fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarına da cevap veren kişi bulmak olmalıdır. Doğru olan çocuğu oyalayan değil geliştiren bir kişi ile çocuğun bakımına devam edilmesidir.

Torununa bakan anneanne veya babaanneye maaş verilmesi de gündemde…Bu durum, kendi torununa hevesle bakan ebeveyni daha çok teşvik edecektir. Böylece sadece onun fiziksel bakımına değil, gelişimine de destek olmasını da sağlar. Bu nedenle iyi bir adım. Ancak burada, kendi ebeveynimizin her ne koşulda olursa olsun davranışlarını değiştiremeyeceği ihtimalini unutmamalıyız.

ZEKİ ÇOCUKLAR YETİŞTİRMENİN 5 YOLU

Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan, çocukların daha zeki olması için anne ve babalara düşen görevleri şöyle açıklıyor.

Yazının Devamını Oku

Erken yaşlandıran oyuncaklar

21 Şubat 2017
Kız çocukları için bol makyajlı, kadınsı, abiye giysili bebekler; erkek çocukları için kaslı, saçları jöleli, erkeksiliği öne çıkaran oyuncaklar… Yapılan araştırmalara göre, aşırı makyajlı ve yetişkin görünümlü bebekler çocuklarda erken büyüme baskısı yaratıyor. Psikolog Serap Duygulu’ya göre, çocuklar oyun oynarken gerçek hayatı taklit ettikleri için ne tür oyuncaklarla oynadıkları çok önemli.

Oyuncaklarla çocuklar arasında nasıl bir ilişki var?Oyuncaklar, çocuklar açısından oyun oynamanın ve oyunun en temel malzemesidir. Çocukların doğal ortamda doğal gelişen oyunlar kurmaları ve bu oyunların içinde bedensel ve düşünsel olarak yer almaları hem psikosoyal gelişimleri hem de fiziksel gelişimleri açısından çok önemli. Oyuncaklar genellikle çocukların yaşı, ilgi alanları ve cinsiyetleri gözetilerek özellikle okul öncesi çocuklar adına anne babaları tarafından seçiliyor. Çocuklar ise oyuncak seçiminde genellikle renklerine, seslerine ve hareketlerine göre oyuncak seçerken günümüzde farklı etkenlerin bu seçime etki etmeye başladığını görüyoruz. Gelişen teknolojik imkânlar, televizyonlar, bilgisayarlar ve internet biz yetişkinleri olduğu kadar hatta belki daha da fazla çocuklarımızı etkisi altına alıyor. Dikkat edilirse çocukların oyun oynarken gerçek hayatı oyuncaklar aracılığıyla sembolize ettikleri, ‘miş’ gibi yaparak kendi hemcinsi ebeveynlerini ya da yetişkinleri taklit ettikleri görülebilir. Örneğin, anne baba olmak, doktorculuk oynamak, aileye yakın bireyleri taklit etmek ya da anne baba mesleğini rol model almak sıklıkla görülen oyun biçimleridir.

Yetişkin görünümlü abartılı oyuncaklar çocukları nasıl etkiliyor peki?
Çocuklarda erken büyüme baskısı yaratıyor. Abartılı makyajlarıyla dikkat çeken oyuncak kız bebekler ya da kahraman rollerini canlandıran atletik erkek bebekler ön planda yer alıyor. Çocukların hayatı anlamlandırmaları açısından büyük önem taşıyan oyuncaklar tam da bu noktada bir anda farklı işlevler edinmeye başladı ve bu durum çok da sağlıklı görünmüyor. Yine son yıllarda çevresel koşullar, katkı maddeleriyle harmanlanmış hormonlu gıdalar, bilgisayarlar, televizyonlar ve internet vasıtasıyla erken uyaranlarla karşılaşan çocuklarımız ‘erken ergenlik’ dediğimiz çok sıkıntılı bir gelişim evresi yaşamaya başladılar. Çocukluk sürecini henüz yaşayamadan hormonlarının gereğinden önce harekete geçmesi olarak tanımlayabileceğimiz erken ergenlik bir de bu abartılı kadınsı ve erkeksi görüntülü oyuncaklarla pekiştirilince durum iyice içinden çıkılmaz hale gelmeye başladı. Bir çocuk önce çocukluğunu yaşamalıdır. Çocuklara yönelik makyaj malzemeleri üretmenin, onları kendine uygun oyunlarla özdeşleştireceği oyuncaklar yerine tam bir kadın ya da erkek görüntüsü verilmiş sözde bebeklerle tanıştırmanın çocuklara yönelik olumlu bir katkısı olmadığı gibi aksine yanlış mesajlar içerdiğini söylemek mümkün. Henüz olgunlaşmamış, soyut düşünme evresine geçmemiş küçücük beyinlere bu abartılı oyuncakların vereceği şey, “Bak sen de bu ideal ölçülerde olmalısın, böyle görünmeli, böyle makyaj yapmalı, böyle kaslara sahip olmalısın. Aksi halde beğenilmezsin, güzel ya da yakışıklı sayılmazsın” mesajıdır. Bu da çocukların kendilerine saygı ve güven duyarak büyümeleri yerine, hep daha fazlası, daha süslü, daha modaya uygun, daha abartılısı, daha göz alıcısı gibi anlamsız pek çok sanal kavramlar arasında kaybolması anlamına gelir. Sanırım bu da anne babaların isteyeceği bir durum değildir. O nedenle oyuncak seçimi, şu dönemde belki de daha önce hiç olmadığı kadar önemli bir hale gelmiş durumdadır.

Çözüm için ne yapılmalı?

Yazının Devamını Oku

İlkokul çocuğuna not verilir mi?

11 Şubat 2017
İlköğretim dönemindeki çocuklara not verme uygulaması oldukça tartışmalı. Uzman Psikolog Ramazan Şimşek uygulamanın ilkokuldaki çocukları olumsuz etkilediğini belirtiyor. Kendisi ile konunun ayrıntılarını konuştuk.

Öğrenci başarısının notla notla değerlendirilmesinin olumsuz etkileri olduğunu söylüyorsunuz. Nedir bunlar?Öğrencilik günlerinizi hatırlayın. Sınava bir gün kala çalıştık, hatta sabahladık. Bilgilerimiz taze olduğu için hatırladık ve soruları cevaplamaya çalıştık ama sınavdan bir gün sonra neredeyse tüm bilgilerin uçup gittiğine şahit olduk. Neden? Çünkü öğrenmekten daha çok sınavı geçmek için çalıştık. Yapılan birçok araştırma ve deney tam da bu durumu gösteriyor. İşin ucunda not varsa kısa sürede öğrenme gerçekleşiyor ama öğrenme uzun vadede maalesef olumsuz etkileniyor. Çünkü not verme doğuştan getirdiğimiz öğrenme merakını olumsuz etkiliyor, hatta köreltiyor. Bir süre sonra amaç sadece dersten geçmek ya da yüksek puan almak oluyor. 

Not, dersleri değersizleştiriyor mu yani?Büyük ölçüde… Eğer bir dersin ortalamaya etkisi yüksekse o ders anlamsız bir şekilde öğrenci ve ebeveyn tarafından yüceltiliyor. Hayatta çok önemli olmasına rağmen ortalamaya etkisi düşük olan beden eğitimi, müzik ya da resim gibi dersler not yüzünden maalesef değersizleştiriliyor. Not vermenin diğer olumsuz yanı ise rekabetçiliği artırmasıdır. İşin içinde not ve sıralama varsa rekabet, yarış kaçınılmaz oluyor. Birçok eğitimci ve ebeveyn bu durumu ‘motivasyonu arttırıyor’ gerekçesi ile kulansa da çocukların psikolojilerine verdiği kalıcı zararı fark etmiyorlar. Rekabet hırsa ve arkadaşlıkların zedelenmesine yol açıyor. Eğitimin olması gereken kapsayıcılık özelliği not verme yüzünden zarar görüyor. Dikkat eksikliği, disleksi ya da gelişimsel sorunları olan çocuklar özel durumları dikkate alınmadan, düşük not nedeniyle sürekli ‘başarısız' etiketine maruz kalıyor. Bu tür özel durumları olan çocuklar maalesef eğitimden en az istifade eden öğrencilerin başında geliyor.

Peki, çocuğun psikolojisi nasıl etkileniyor?
Notun sahip olunan bilgi ve beceriyi ölçtüğü varsayımı hâlâ tartışmaya açıktır. Örneğin 6. sınıfa giden ve beden eğitimi notu 100 olan bir öğrencinin dersle ilgili tüm hedef davranışlarda becerili ve bilgili olduğunu varsayıyoruz. Ancak bu pek doğru değil. İngilizcesi 90-100 olan ama iki-üç cümle meramını anlatamayan öğrencilerin bu notunu nasıl değerlendirmeliyiz? Bu durum onun sınavda başarılı, ama gerçek yaşamda başarısız olduğunu düşündürüyor. Bir diğer sorun ise notların okunması ya da duyurulması. “Bunda ne sorun var?” diye düşünebilirsiniz ama düşük not alan ve arkadaşları tarafından alay edilen çocuğun yaşadığı duygusal şiddet onun eğitim hayatı ve ruh sağlığı için çok önemli olabiliyor. Bu durumun bir de eve yansıması var. Not yüzünden yaşanan acıları, travmaları, aile içi huzursuzları anlatacak olsak buraya sığmaz. Not verme olmadığında bu temel sıkıntı da doğal olarak ortadan kalkacaktır.

Not olmadan öğrencinin başarısını nasıl değerlendireceğiz?Not vermek yerine değerlendirme yazılmalı. Bu, çocukların psikolojilerinin olumsuz etkilenmemesi açısından oldukça önemli. 1., 2. ve 3. sınıflarımızda olduğu gibi 4, 5, 6 ve 7. sınıflarda da not yerine geribildirim ve değerlendirme sistemine geçilmesinin hem öğrencilerin ruh sağlığı hem de eğitim kalitesi açısından daha faydalı olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Dünyanın ilk müzik yarışması Anadolu’da yapıldı

10 Şubat 2017
Efsaneye göre Tanrı Athena, geyik kemiğinin üzerine delikler açarak yeryüzünün ilk flütünü icat eder. Onu çalmaya başladığında yanakları kabarıp inen Athena, flütün kendisini çirkinleştirdiğini düşünür ve flütü atar. Athena’ın flütünü bulan çoban Marsyas onu çalmaya başlar. Flütün sesine hayran kalan Marsyas çok güzel sesler çıkaran bu flütü elinden düşürmez. Dilden dile yayılan Marsyas’ın ünü, güzel sanatların ve müziğin tanrısı Apollon’a kadar ulaşır. Bir lir ustası olan Apollon, Masyas’ın müzikteki şöhretini kıskanınca onu herkesin önünde yarışmaya davet eder. Yarışmaya göre yenen, yenilene istediği cezayı verebilecektir.

Masyas yarışmayı kabul eder. Yarışmanın hakemleri ise Frigya Kralı Midas ile dokuz esin perisi olacaktır. Apollon, lir eşliğinde söylediği şarkılarda çok başarılı olur. Ancak Akdenizli halkların konukseverlik ve dayanışma duygularını veren ezgileri kavalıyla dile getiren Marsyas yarışmada öne geçer. Esin perileri, kavalla üretilen ezgilerden çok etkilenmelerine karşın, Tanrı Apollon’un şerrinden ürküp oylarını ona verirler. Kral Midas ise oyunu Marsyas’tan yana kullanır. Yarışmayı kaybeden Marsyas, Tanrı Apollon’un lir çalmakla kalmayıp aynı zamanda güftesi etkileyici olan şarkılar söylediğini, bu yönüyle yarışmanın âdil olmadığını öne sürer. Bunun üzerine Tanrı Apollon, çalgıların ters tutulup çalınması şartıyla yarışmanın yenilenmesini önerir. Lir için sorun yoktur, ama kaval tersten çalınamayacağı için Marsyas yenik sayılır. Midas’ın kulakları iyi duymadığı gerekçesiyle eşek kulağına dönüştürülür, Marsyas ise derisi yüzülerek su çıkan mağarasına asılır. Böylece dünyanın ilk müzik yarışması bugün Afyonkarahisar'ın Dinar ilçesindeki Suçıkan Mağarası'nın hemen önünde gerçekleşmiş olur.

ULUSLARARASI MARSYAS KÜLTÜR SANAT VE MÜZİK FESTİVALİ

Dünyanın ilk müzik yarışmasının yapıldığı Dinar’da yeniden müzik yarışması düzenlenmeye başlandı. Yarışmanın gerçekleştiği noktaya ise büyük bir Marsyas heykeli yerleştirildi. Yarışma kapsamında çocuklar ve yetişkinler için ayrı kategorilerde ulusal ve uluslararası flüt yarışmaları düzenleniyor, uluslararası sempozyumlar, belgesel gösterimleri, resim ve fotoğraf sergileri ile konserler gerçekleştiriliyor. Gelecek yıl düzenlenecek olan Ulusal ve Uluslararası Flüt Yarışması için başvurular şimdiden başladı. Ayrıca Mayıs ayında düzenlenecek bu yılki festivalde yer almak isteyenler için de kayıtlar başladı. Festival ile ilgili ayrıntılı bilgi www.marsyasfestivali.com adresinde.

YETENEKLİ ÇOCUKLAR SANATLA BÜYÜYOR

Afyon’un Dinar ilçesi Belediye Başkanı Saffet Acar, dünyanın ilk müzik yarışmasının yapıldığı Dinar’da önemli bir çalışmaya imza atmış. Yarışmadan dolayı her yıl, on yetenekli çocuğa flüt alarak, Dinar’ı dünyanın en önemli flüt merkezlerinden biri yapmaya çalışan Acar, bu yıl Şehit Piyade Uzman Çavuş Selçuk Gürdal İlköğretim Okulu öğrencilerine flüt hediye etmiş. Flüte yeteneği olan, müziğe tutkun on öğrenci, müzik öğretmeni Esma Dilman tarafından müzik eğitimine alınmış. Çok kısa sürede başarılı bir şekilde flüt çalar hale gelen çocuklar müziğe tutunmuş, hayatları renklenmiş. Okul müdürü Mehmet Öztürk “Amacımız, çocuklarımızın başarılı ve iyi birer insan olarak ülkeye yararlı olmaları” diyor. Öğrenciler ise eskiden sıradan bir yaşamları olduğunu, ancak flüt eğitimi ile birlikte daha mutlu bir hayat sürmeye başladıklarını belirtiyorlar. Dinar’daki yarışmaya Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Uğur Türkmen’in, CAKA’nın kurucusu dünyaca ünlü kemancımız Prof. Dr. Cihat Aşkın’ın, öğretim üyesi Yunus Emre Uğur’un ve dünyaca ünlü flüt sanatçımız Prof. Dr. Gülşen Tatu’nun da emeği büyük. Çocuklara, müziğe, umuda ve geleceğe yatırım yapan bu büyük insanları yürekten kutluyoruz. Gelecek sanatta, gelecek iyilikte, gelecek çocuklarda...

Yazının Devamını Oku

Okulun ikinci dönemi için ailelere 5 öneri

4 Şubat 2017
Pazartesi günü okullar yeniden açılıyor. İlk dönem okulda sorun yaşayan çocuklar ikinci dönemde okula gitmekte isteksizlik duyabilir veya okuldan soğuyabilir. Bu noktada ailelere çok görev düşüyor. Çocuğun okulun ilk dönemindeki okul başarısından, çocuktan çok aileler ders almalı; ikinci dönemde çocuğunu doğru yönlendirmeli. Bu nedenle çocuğumuzun ikinci dönemde başarılı ve mutlu olması için dikkat etmemiz gereken noktalar var.

1- Çocuğunuzun dersleri kötüyse üzerine gitmeyin, ama yardımcı olun.

Çocuğu sıkıştıracak her söz başarısını etkileyecektir ve bu durum belki de çocuğun isteksizleşmesine sebep olacaktır. Bu nedenle çocuğundan sürekli başarı talep eden anne baba olmak yerine, çocuğuna yardım eden, onunla el ele veren anne baba olmak gerekir.

2- Onu sosyal faaliyetlere yönlendirin, zaman ayırın.

Sosyal faaliyetler, çocukların hayata tutunmasına, keyif almasına ve mutlu olmasına yardım edecektir. Bu nedenle ailece yapılacak sosyal faaliyetler çocuğun hevesini arttıracaktır.

3- Onunla bol bol sohbet edin. Sorunların kaynağını öğrenin, birlikte kararlar verin.

Yetişkinler pek fark etmeseler de çocuklar da birer bireydir. Onların da kişilikleri, hedefleri, istek ve arzuları vardır. Bu nedenle, onların da çok küçükmüş gibi görünen sorunları aslında büyüktür ve dikkatle dinlemeye değer. Anne babalar, çocuklarının her sorununu dikkate almalı ve ciddiyetle dinlemeli.

4- Onları özel derslere ve kurslara boğmayın. İlgi alanlarına göre zamanlama yapın.

Çocuklar hafta içi okula, hafta sonu da kurslara gidiyor. Çoğu zaman ebeveynlerin "Ben yapamadım çocuğum yapsın" telaşı ile ortaya çıkan bu istek, her zaman iyi olmayabilir ve bazen ters tepebilir. Bu nedenle çocukların istekleri önemsenmeli ve onları kurslara boğmak yerine, onların istekleri doğrultusunda yönlendirme yapılmalı.

Yazının Devamını Oku