Paylaş
Okula giderdim. Yürüyerek… Arkadaşlarımla sohbet ede ede. Yaşım 8, bilemediniz 9! Sonrasında da hep böyle oldu. Kendim gittim okula. Güvenlikli bir okul servisine ihtiyacım yoktu.
Okuldan dönerdim. Arkadaşlarımla oynamak için alanlarım da vardı, zamanım da… Annemle babam beni özel kurslara boğmuyordu ve okulda öğrendiklerim, özel ders almamı da gerektirmiyordu. Okuldan dönünce, akşam ezanına kadar sokakta keyifle oyun oynadığım o zamanlar binlerce kursa, etkinliğe bedeldi.
Üstelik annem hiçbir zaman “Evde otur, dışarısı tehlikeli!” de demedi. Çünkü tehlikeli değildi.
Çok değil, 90’lardı! En sevdiğim yıllardı.
Şehirlerimiz henüz bu kadar betonlaşmamış, ağaçlıkların ortasından yollar geçmemişti. Oynayacak alan da boldu, yaşayacak alan da… Üstelik sokağa çıkınca da kaybolmuyorduk. Herkesi de tanıyorduk.
Ve şimdi…
Sokağa çıkan çocuk oynayacak yer bulamıyor. Sabah özel okul servisi güvenlikli siteden alıyor ve özel güvenlikli özel okula götürüyor. Sonra okuldan alıp özel etüt merkezine… Akşam özel kurs, hafta sonu özel etkinlikler…
Şimdi her şey ‘özel’leşti ama çocuklar kendilerini ‘özel’ hissetmiyor. Modern çağın sorunları arttıkça artıyor.
Eskiden mahallelerde yaşardık, herkes birbirini tanırdı. Şimdi bütün mahalle tek bir apartmanda yaşıyor ama hiç kimse birbirini tanımıyor.
Ve eğer… Bu sorunlara bir çözüm üretemezsek, kendi ellerimizle kalabalık bir mutsuzlar ordusu üretmiş olacağız. Her geçen gün yalnızlaşan bir ordu.
Paylaş