Ömür Kurt

Çocuklarda antidepresan kullanımı hızla artıyor

28 Ocak 2017
Uluslararası Pazarlama Servisinin (IMS) 2014 verilerine göre Türkiye’de antidepresan kullanan kişi sayısı 8 milyonu geçti. Sağlık Bakanlığı 2015 verilerine göre ise Türkiye’de her 10 kişiden 1’i antidepresan kullanıyor. Bu rakam içinde çocukların sayısı da bir hayli fazla. Nedenlerini ve sonuçlarını Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli ile konuştuk.

Türkiye’de antidepresan kullananların sayısı neden bu kadar fazla? 

Nörolaglar ve aile hekimleri uyum bozukluğu sorunlarında, takıntılı hastalıklarda, romatizmal hastalıklarda, baş ağrılarında antidepresanları tercih edebiliyor. Bu ilaçların son derece yaygın kullanım alanı var ve bu açıdan da fazladan yazılıyor. Getirdiği ekonomik yük bir yana bu ilaçların ciddi yan etkileri de var. Depresyon aslında bir akıl hastalığı değil, bir beyin hastalığı… Kadınlarda, erkeklerden iki kat fazla görülüyor. Savaşlar, şiddet, yoksulluk, işsizlik gibi sorunlar depresyonu tetikleyebiliyor. 

Peki ya çocuklardaki kullanımı? 

Ağustos 2016’da The Lancet dergisinde çocuklarda ve ergenlerde kullanılan 14 çeşit antidepresanın ancak bir tanesi dışında hiçbirinin depresyonda etkili olmadığı yayınlandı. Avrupa ilaç yönetmeliğini yapan Committee for Medicinal Products for Human Use adlı kuruluş 18 yaş altı için kullanılan antidepresanların beynin olgunlaşmasının devam ettiği çocuk ve ergenlerde zararlı olduğunu ve intihar riskini arttırdığını belirtiyor. ABD hükümetinin yaptığı Okul Öncesi Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (PATS) tedavisi çalışmasında ise 0-6 yaş grubunda 6 yıl sonraki takipte kullanılan ilaçların şikâyetleri azaltmadığı tespit edildi. En çok kullanılan ilaçlar amfetamin türü ve antidepresan ilaçlardı. 

Çocukların kullandığı bu ilaçlar nelere sebep oluyor? 

Çocuklarda nadir de olsa ani ölüm, kalp büyümesi, uykusuzluk, boy atmada gerilik, iştah azalması, kilo kaybı, agresyon, psikoz gibi yan etkiler olabiliyor. Depresyon ilaçlarının yan etkisine bakarsak mide bulantısı, kilo alma, uyku hali, uykusuzluk, isal ve cinsel problemler. Ayrıca bu ilaçlar 24 yaş ve gençlerde intihar riskini arttırabiliyor. Türkiye’de de çocuklar arasında antidepresan kullanımı hızla artıyor ve bu durum toplum sağlığı açısından oldukça tehlikeli. 

Peki ne yapmalı? 

Hafif derece depresyonda haftada üç gün spor, koşma ve hızlı yürüme gibi egzersiz yapmanın genel durumunu iyi hissetme, uykunun düzelmesi ile depresyonda ilaç kadar etkili.  Depresyon tedavisinde, hastanın fark edemediği ve bilinç dışına atılmış şeyleri açığa çıkartan ‘Kognitif tedavi’ tercih edilebilir. İlaçsız tedavi yöntemlerinden bir çeşit beyin egzersizi olan ‘Neurofeedback’ yöntemi de depresyonda oldukça etkili.

Yazının Devamını Oku

Karnesi kötüyse üzerine gitmeyin

21 Ocak 2017
Yarıyıl tatili geldi çattı. Binlerce çocuk karne aldı. Karne zamanlarında en sık yapılan yanlışların başında, çocuğun okul başarısını arkadaşları veya kardeşleri ile kıyaslamak geliyor. Bu durum çocuğu ileri götürmez, aksine onun hevesini azaltır. Bu nedenle anne-babanın söyleyeceği her söz çocuğu yüreklendirmeli ve ikinci dönem çocukta, derslerini düzeltme isteği uyandıracak şekilde olmalıdır. Karnesi kötü gelen çocuğa nasıl davranmamız gerektiğini Prof. Dr. Özgür Öner'e sorduk.

Karnesi kötüyse ne yapılmalı?Notları düşük gelen çocuk ile ilgili olarak anne-baba mutlaka sorunun kaynağına odaklanmalı. Çünkü burada önemli olan ‘neden’dir, ‘sonuç’ değil! Bu sebeple çocuğu arkadaşlarıyla kıyaslamadan, sorunu çocuk özelinde düşünmek ve anlamlandırmak önem taşır. Soruna neden olan şeyler belirlenmeli… Derslere yeteri kadar çalışmama, çalışma ortamının kötülüğü, okulun yetersizliği veya çocuğun odaklanma sorunları gibi sebeplere dikkat edilmeli. Eğer çocuğun notlarının kötü gelmesinin kaynağına inilebilirse çözüm önerisi de kolayca ortaya çıkacaktır. Öğrencinin performansı kesinlikle bireysel değerlendirilmeli. Bunun için, çocuğun kendi gelişimi izlenmeli. Çocuk, sınıfın geneline göre çok başarılı olmayabilir, ancak eğer bir önceki yıla göre başarı kaydettiyse bu övülmeli ve çocuk ikinci dönem için yüreklendirilmeli.

Çocuğun okul başarısını arttırmak için önerileriniz neler?Çocuğun tüm gelişimi, bütün akademik kazanımları, dersler arasında performans farklılıkları olup olmadığı, çalışma ortamı, çalışma alışkanlıkları, odaklanma durumu, okulun ve öğretmenlerin yaklaşımı göz önünde tutulmalı. Çalışmayı uzun dönemde arttırmanın en iyi yolu, çocuğun ufak başarılarının ve olumlu çabalarının desteklenmesi ile öğrenme isteğinin arttırılmasıdır.

Sözel veya sayısal dersleri kötüyse?Eğer bir ders grubunda belirgin, uzun süreli ve diğer derslerdeki performansla uyumsuz bir başarı varsa, öğrencinin özgül öğrenme güçlüğü olup olmadığı incelenmelidir. Eğer böyle bir durum yoksa öğrenciden sevmediği derslerden de makul bir performans beklenmelidir. Sevdiği ve ilgilendiği alanda ilerlemesi için ise desteklenmeli ve öğrenme isteğinin, merak düzeyinin üst seviyede kalması için uğraşılmalı.

Peki, çocuklar yarıyıl tatilini nasıl geçirmeli?Tatil güzeldir! Yarıyıl tatili kısa olduğu için, yaz tatili kadar öğrencilerin rahatlayabildiği bir dönem değildir. Okula ara verilmesinin sebebi, çocukların dinlenmesine fırsat verilmesidir. Bu nedenle, tatilde çocuğun dinlenmesine, zevk aldığı faaliyetlerle uğraşmasına, gezmesine, izin ve destek vermek gerekir. Eğer, yukarıda belirtildiği şekilde yapılan bir performans değerlendirmesi sonucunda çocuğun daha fazla çalışması veya akademik destek alması gerektiğine karar verilmişse, o zaman bu program uygulanmalıdır. Tatil programlarının çocuğun ikinci dönem için gerekli enerjiyi toplamasına izin verecek şekilde ayarlanması önemlidir. Kitap okuma, okul veya tatil dönemi fark etmeden her zaman desteklenmesi gereken bir faaliyettir.

YARIYIL TATİLİ İÇİN 5 ÖNERİ• Bırakın çocuklar bol bol dinlensin, istedikleri şeyleri yapsın.

Yazının Devamını Oku

'Pepee Birlik Zamanı' filmini herkes izlemeli

20 Ocak 2017
Türkiye’nin ilk milli çizgi film kahramanı Pepee, Türkiye’nin çizgi film kaderini değiştirdi. Ayşe Şule Bilgiç bir hayali gerçekleştirdi. Pepee, ‘Birlik Zamanı’ adlı filmiyle sinemalarda seyircisi ile buluşacak. Üstelik bu film yalnızca çocuklar için değil, yetişkinler için de…

Filmi ilk kez geçen hafta 2 bin çocuğun katılımı ile gerçekleşen büyük ön gösteriminde izledim. Öncesinde Pepee gösterileri, halk oyunları, sunumlar ve büyük küçük herkesi eğlendiren gösteriler sahnedeydi. Ardından herkesin merakla beklediği film başladı. ‘Birlik Zamanı’ filmi başladığında salondaki sesleri duymalıydınız. Çocuk heyecanını anlatan bu içten gelen sesler bir ömre bedeldi. Salondaki herkes heyecan içinde izledi Pepee’nin maceralarını. Çocuklar müziklere herkes eşlik etmeye çalıştı. Filmi izlerken çocuklar gözlerini bir an olsun perdeden ayırmadı. İşte bu, çok büyük bir başarıdır. Başta Ayşe Şule Bilgiç ve Kıraç olmak üzere tüm film ekibini yürekten kutluyoruz. Bu filmi büyük küçük herkes izlemeli! İstisnasız herkes… Çünkü filmde ‘biz’ varız. Bizim müziğimiz, bizim kültürümüz, bizim Anadolu’muz! 

ARTIK ÇOCUK MÜZİKLERİ DE YAPILABİLİYOR

Çok uzun yıllardır Türkiye’de çocuklar için müzik yapılmadığından yakındığım bilinir. Hepimiz Barış Manço şarkıları ile büyüdük. Şimdiki çocuklar da o şarkıları ezbere biliyor. Kayahan’ın çocuk şarkıları da en çok sevilenler arasındaydı. Sonra bazı ünlü şarkıcılarımız birkaç deneme yaptı ama hiçbiri çocuk ruhuna dokunamadı. Çünkü çocuklara müzik yapmak da çok ciddi bir iştir. Kıraç bu konuya ciddiyetle yaklaşmış ve ortaya birbirinden güzel şarkılar çıkmış. Pepee şarkıları hem anlamlı, hem eğlenceli hem de çocuklar için! Bu şarkılar ayrı bir albüm olarak yayımlanmalı… 

FİLMDE EN ÇOK NELERİ BEĞENDİM?

- Anadolu’nun köklerine iniyor. Filmdeki Nemrut, Göbekli Tepe ve Kapadokya görülmeye değer.

- Pepee’nin dedesi tam bir mucit! Ama her başarılı erkeğin arkasında bir kadının olduğunu ninesi kanıtlıyor.

- Ben filmde en çok ‘Birlik Zamanı’ şarkısını çok beğendim. Hatta sık sık dilime dolanır oldu. Dinleyin…

Yazının Devamını Oku

Bir bebeğin sosyal medya hesabı olur mu?

14 Ocak 2017
Son yıllarda yeni doğan bebeğe de sosyal medya hesabı açmak, bebeğin fotoğraf ve videolarını sanal albümler yoluyla dolaşıma sokmak çok moda! Bebek doğar doğmaz, onun ilk anlarını ve yaşadığı günlük olayları fotoğraflayıp paylaşmak ve çocuğu sosyal medya ile beraber büyütmek doğru mu? Psikolog Serap Duygulu ile konuştuk.

Sizce bebeklere sosyal medya hesabı açmak doğru mu?
Sosyal medyaya koyduğumuz her türlü içerik, sanal bir hafızada tutuluyor. Bu fotoğraflar silinse bile kaybolmuyor. Sosyal medya hesaplarında ekli olan arkadaşlar o fotoğrafları veya videoları görüp kaydedebilir, başkaları ile yeniden paylaşıma sokabilir. Bu içerikler gelecekte çocuğun görmekten hoşlanmayacağı fotoğraflar veya videolar olabilir. Bu nedenle çocuğa dair her türlü içeriğin sosyal medyada paylaşılırken oldukça dikkatli olunması gerekiyor.

Peki, ne gibi sakıncaları var?
Paylaşım yapmak, bildiğimiz, öğrendiğimiz ve başkalarının da bilmesinde fayda gördüğümüz türden bilgileri diğer insanlarla paylaşıma açmak güzel ama özel hayata ait olan bilgiler konusunda daha dikkatli olmak zorundayız. Özellikle çocuklar söz konusu olduğunda çocuklara ait bilgilerin ve fotoğrafların herkese açık olarak paylaşılması bir anlamda çocuk istismarcılarına doğrudan malzeme sunmak anlamına geliyor. Çocukları normal yaşam içerisinde ebeveynlerinden ayrı düşünmek elbette mümkün değil ama çocuklara ait özel resimleri paylaşmak gelecekte onlar açısından ciddi bir sorun oluşturabilir. Banyo yaparken, bezi değiştirilirken, mayolu, bikinili fotoğraflar çocuk tacizcileri için bulunmaz fırsattır. Anne babaların özellikle çok dikkat etmesi gerekir. Çocuk tacizi ve pedofili vakalarında adli makamlara yansıyan çok ciddi olaylar olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bugün sizin açınızdan çocuğunuzla olan eğlenceli fotoğrafları paylaşıma açmak çok masum gibi görünebilir ama aslında milyonlarca insanın elinde çok tehlikeli olabileceğini unutmamalıyız.

Çocuk büyüdüğünde onu nasıl etkiler?Özellikle 10- 15 yıl sonraki gelecekte bugün çekinmeden fotoğraflarını paylaştığınız çocuklarınız büyüyüp iş başvurularında bulunduğunda geçmişte paylaşılan bu fotoğrafları görmekten rahatsız olabileceğini lütfen göz önünde bulundurun. Bugün hiç birimiz mayolu bebek fotoğraflarımızla ya da benzerleriyle karşılaşmak istemeyiz. Henüz reşit olmamış bir çocuğun en özel anlarını paylaşmak onun açısından ciddi sıkıntılar yaratabileceği gibi, çocuğunuzla olan ilişkiniz de zarar görebilir. Rızası olmadan, o bilinçte olmadan ve ona sorulmadan özel anlara ait fotoğraflarını paylaşmak gelecekte çocukla aile arasında ciddi sürtüşmelere sebep olabilir. Hepimiz bunun bilincinde olmalıyız.

ANNELER BU DURUMA NE DİYOR?

Yazının Devamını Oku

Yeteneğini keşfet mutlu olsun

7 Ocak 2017
Sanat ile uğraşan çocuklar üretici oluyor ve gelecekte hangi mesleği yaparlarsa yapsınlar öğreniyor, gelişiyor ve çok yönlü değerlendirebilme özelliği kazanıyorlar. Türkiye’nin önde gelen baletlerinden Tan Sağtürk ile çocuklara sanatı sevdirmek için neler yapılması gerektiğini konuştuk.

Çocuklara sanatı nasıl sevdireceğiz?Çocuklar, doğumlarından itibaren 5-6 yaşlarına kadar sanatla çok yakınlar ve sanatla yaşamak isterler. 5-6 yaş, sanat için bir kırılma noktası. Çocuklar, özellikle okula başladıktan sonra bir yarış dünyası içine giriyorlar. Ezber odaklı bir eğitim görmeleri, onları sanattan uzaklaştırabiliyor. Çünkü sanat yaratıcılık istiyor. İşte bu noktada çocukları çok iyi tahlil etmek gerekiyor. 

Nasıl bir tahlil bu?
Öncelikle çocuğu iyi tanımaktan geçiyor. Kuşkusuz ki büyürken, her birimizin fazla gelişmiş veya geri kalmış yönlerimiz oluyor. Anne-baba bu yönleri iyi tahlil etmeli, çocuğun hangi sanata yeteneği olduğunu görmeli veya geliştirmesi gereken yönlerine uygun sanat dallarına onu yönlendirmeli. Çünkü sanat, bütün bunları açığa çıkarmak için de bir araç! Aileye düşen görev, çocuğun hangi sanat dalına ilgisi ve yeteneği varsa, ona bu hediyeyi sunmaktır. 

Çocuklar kaç yaşında hangi sanatla tanıştırılmalı peki?
Her sanatın kendine göre bir yaş dönemi var. Çünkü sanat türleri de yaşlara göre değişiyor. Örneğin bale çok küçük yaşlarda başlayan bir sanat dalı. Bir çocuk üç veya dört yaşında kolaylıkla baleye başlayabilir. Ancak o çocuğun baleye yeteneğinin olup olmadığının asıl keşfedilmesi altı veya yedi yaşlarına denk geliyor. Çünkü çocuklarda vücut ve uzuvlar farklı zamanlarda büyüyor. Bir çocuğun gelecekte bale yapacak olması veya olmaması önemli değil, önemli olan bu eğitimden geçmesi. Üstelik bu durum sadece bale için geçerli de değil. Bütün sanatlar için geçerli.

Yazının Devamını Oku

25 yıl sonra Irak’ın yarısı cahil olacak

2 Ocak 2017
“Batı’nın müdahalesiyle ‘demokrasi ve özgürlüğe’ kavuşan Irak’ın halini bilmeyen yok. Çünkü biz çok farklı nedenlerden dolayı Irak’ı en az 50 yıl daha konuşacağız. Irak’ta şu anda okul yaşında olanların yüzde 30’u okula gitmiyor ya da ilkokulu bitirmeden ayrılıyor. Yani 20-25 yıl sonra Iraklıların yarısı cahil olacak ve birbirini boğazlayacak bir Irak toplumuyla karşı karşıya kalacağız. Suriye, Libya ve Yemen’de durum bundan farklı değil. Petrol ülkesi Irak’ta yolsuzluk ve yoksulluk en büyük sorun. Son 10 yılda ortadan kaybolan para miktarı en az 100 milyar dolar. Ülkede çok ciddi bir güvenlik sorunu var ve her milletvekiline 30 özel koruma parası ödeniyor.” 

Bu tespit, Ortadoğu’yu en iyi bilen aydınlardan biri olan Hüsnü Mahalli’ye ait ve son kitabı “Al Sana Bahar”da yer alıyor. Mahalli, diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da birçoğumuzun duymak istemediği şeyleri söylüyor. 

Savaşlar Ortadoğu’ya sadece kan, ölüm, gözyaşı, hastalıklar ve terörü bırakmadı; aynı zamanda onlarca yıl sürecek bir cahiliye devrini de başlattı. Bu da karşıtlıkları doğuracak ve sürekli bir çatışma ortamına zemin hazırlayacak süreci tetikledi. Şu an sadece Irak’ta milyonlarca çocuk ailesiz!

Kitapta şöyle bir tespit daha yer alıyor:

“Saddam’ın iktidarı ele geçirmesinden (1979) bu yana savaş ve katliamlarda ölen erkeklerin sayısı 2 milyon civarında. Farklı rakamlara karşın bugün Irak’ta 1 milyondan fazla dul kadın ve 4 milyon civarında yetim çocuk bulunmaktadır.”

Bu saptamalar somut bir gerçeği gözler önüne seriyor. Bu kadar yetim çocuk her türlü bağnaz ve gerici örgütün eline düşebilir ve düşüyor da… IŞİD ve PKK’nın elindeki ‘çocuk savaşçıları’ hepimiz biliyoruz. Şu an Ortadoğu’da terör çeteleri kol geziyor. Bu, sadece bugüne özgü bir olay değildir. Geleceğe yayılacak bir süreci de tetiklemektedir ve acilen önlem alınması gerekmektedir. Aksi halde daha çok acılar göreceğiz.

Kitap: Al Sana Bahar

Yazının Devamını Oku

Alışverişe büyüteçle gidin!

31 Aralık 2016
Türkiye’de ilk defa bir uzman doktor, uzman diyetisyen ve profesyonel şef bir araya geldi ve çocukları doğru beslenmeye yönlendirecek birbirinden eğlenceli tariflere imza attı. Üstelik bu tariflerin tadımını da yine çocuklar yaptı. Dr. Ender Saraç yeni kitabı “Çocuğunu Doğru Besle” için “Bu kitapta şişmanlatmayan, sağlıklı ve besleyici tarifler var” diyor.

Neden böyle bir kitap yazdınız?
Beslenme, bir bina gibidir. Eğer temel sağlam olmazsa bina yıkılır. Beslenmenin temeli de anne gebeliği ve çocukluktur. Bu nedenle önce çocuklarımızı doğru beslemeliyiz. Oysaki bugün biz beslenme, gıda ve obezite teröründen yüzlerce insanımızı kaybediyoruz. Biz de bu kitapla doğru, lezzetli ve sağlıklı beslenebileceğini göstermek istedik.

Peki, çocuklar nasıl buldu bu tarifleri?
Şefimiz Başak Hanım bu tarifleri pişirdi, daha sonra da ünlü şef Vedat Başaran ile birlikte yaşları 2 ile 15 arasında değişen çocuklara tattırdık. Biz bu kitaba 6-7 tane yemeği sokamadık, çünkü çocuklar beğenmedi. Biz de şunu fark ettik. Çocuklukta dildeki tat alıcılar ile yetişkinliktekiler farklı. Dolayısıyla yetişkinlerin her beğendiği şeyi çocukların beğenmemesi çok normal! 

Bu kitapla asıl dikkat çekmek istediğiniz şey nedir?

Yazının Devamını Oku

Sabahattin Ali’den çocuk öyküleri

29 Aralık 2016
Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Sabahattin Ali, her ne kadar Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan gibi eserleri ile tanınsa da yazdığı küçük öykülerle de Türk halkının günlük yaşantısını, hislerini ve beklentilerini dile getirmişti.

Yapı Kredi Yayınları, Sabahattin Ali’nin yazdığı üç öyküyü tek kitapta topladı. Birer çocuk öyküsü olan “Arabalar Beş Kuruşa”, “Ayran” ve “Sırça Köşk”, 1930’lar ve 40’lar Türkiye’sinin bir resmini çiziyor. Okunduğu her dönemde etkileyiciliğini sürdürecek olan bu öyküler, genellikle yoksulların hüznünü ve çilesini ele alıyor. 

Sabahattin Ali’nin öykülerinde yoksul kişilerin acıyı, özlemi ve yoksulluğu bir kadermiş gibi yaşamasını etkileyici gözlemlerle okuyucuya aktarılıyor. Anadolu kadınını, çocukları, beyleri ve ağaları, özlemleri ve beklentileri de öykülerinin içine ustaca yerleştiriyor.

Koray Avcı Çakman'dan 'Köye yazar geldi'

Genç kuşağın üretken yazarlarından biri olan Koray Avcı Çakman, her hikâyesinde ayrı bir dünyanın içine çekiyor çocukları… Dili akıcı kullanan üslubu ile kolay bir okuma sunan yazar, kitaplarında ince göndermeler yapıyor. Yaratıcı tanımlamaları ile iyi bir gözlem yeteneğine sahip olduğunu da apaçık gösteriyor. Can Çocuk Yayınları’ndan çıkan “Köye Yazar Geldi” kitabı da bu yaratıcı tanımlamalardan nasibini alıyor.


Çocukların keyifle okuyacağı bu kitap, köy-şehir uçurumu, doğa ve kitap sevgisi, hayvanlar ve gündelik yaşama dair önemli göndermeler içeriyor. Köye gelen bir yazar ile iki kafadar çocuğun hikâyesini anlatan kitap hepimizin yaşadığı, ama birçoğumuzun fark edemediği güzellikleri dile getiriyor.

Yazının Devamını Oku