Ömür Kurt

Bir karpuzun öğrettikleri

4 Haziran 2021
Henüz ilkokul çağında bir çocuktum. Perşembe günleri babamın Yalova Çınarcık’taki mobilya dükkânının önüne pazar kurulurdu. Cadde boyunca uzayan pazardan insanlar gelir geçer, bağırışların arasında renkli görüntüler göze çarpardı. Severdim o hengâmeyi.

Sıcak bir yaz günüydü. Babam elime 20 lira tutuşturdu, "Hadi git şöyle güzel, sulu bir karpuz al da gel" dedi. Ben de pazarın sebze ve meyvelerin satıldığı kısmına doğru yürüdüm ve karpuz satılan bir tezgâhın önünde durdum. Adama parayı uzattım, sulu bir karpuz istedim. Adam bir karpuzu alelacele eline aldı ve poşete koyup bana uzattı. Paranın üstünü aldım, dükkâna gittim. Karpuzu poşetten çıkarıp dolaba koyacaktık ki ne görelim? Karpuz çürük ve bir kısmı da yarık. Babam bunu görünce biraz da kızarak "Hiç bakmadın mı alırken?" dedi. Ben omuzlarımı silktim. Ne bileyim? İnsan güveniyor işte... Karpuzu olduğu gibi poşete koydu. "Al bunu, o esnafa götür ve benim babam da esnaf, bana çürük karpuz vermenizi çok ayıplamış de!" dedi. Ben karpuzu elime aldım. Epeyce yürüdükten sonra tezgâhın başına geldim. Elimde karpuzla adama seslendim: "Amca bu karpuz çürük çıktı, değiştireceğim. Benim babam esnaf, dedi ki..." derken, adam sinirlenip "Sen onu benden almadın ki, neyi değiştiriyorsun hadi yallah!" demesin mi? Neye uğradığımı şaşırdım. Karşımdaki dev gibi adam gözümün içine baka baka bana yalan söylüyordu. "Hayır!" dedim, buradan aldım. Bak, poşet bile sizinkilerden... Diğer müşteriler bu olaya tanık oldu. Adam rezil olmayayım diye düşünmüş olacak ki, "Ben çürük karpuz satmam, ama gel madem ben sana yenisini vereyim" dedi. Eline bir karpuz aldı. Ben bu kez, poşete koymadan önce "Bakabilir miyim o karpuza?" dedim. Gene yüzü asıldı. Gösterdi. "Kesmece bu!" dedi, bir dilim kesip çıkardı. "Bak kıpkırmızı. Bizde hile olmaz!" deyip poşete koydu. Oysa gerçek bambaşkaydı, çocuğum diye bilmiyor muyum sanki? Uzatmadım, gerisin geri dükkâna gittim. Babam elimdeki karpuz poşetine baktı, “Ne yaptın?” deyince “Değiştirdim!” dedim, “Aferin!” dedi. Bir karpuz bana, güveni ve hakkını savunmayı öğretmişti. İşte bu sebeple, çocuklarınıza sorumluluk verin, yol yordam öğretin, onlara güvenin. Yanlış bir şey yaptıklarında da azarlamak yerine öğrenmesine önayak olacak bir davranış biçimi geliştirin. Benim babam öyle yapmıştı. 

Düşündüren bir kitap

Yaşam boyu özel düşük proteinli diyet tedavisi uygulamak zorunda olan fenilketonürili (PKU’lu) gençlerin ve çocukların ilham veren hikâyeleri, PKU Aile Derneği tarafından Hikayen Işığım Olsun kitabında bir araya getirildi. Türkiye’nin dört bir yanından ilk olarak 16 PKU’lu gencin ve çocuğun yaşam hikâyesini anlatan kitap, PKU’lu bireylerin tıbbi ve beslenme tedavisine uydukları takdirde her konuda başarılı olabileceklerini gözler önüne seriyor.

Anne ve babadan genler yoluyla geçen kalıtsal bir amino asit metabolizma bozukluğu olan PKU, karaciğerdeki bir enzimin eksik çalışması ya da hiç çalışmamasından kaynaklanıyor. Bu hastalıkta proteinler vücutta dönüşemediğinden kanda ve vücudun çeşitli dokularında birikiyor. Bu da kalıcı ve ilerleyici beyin hasarına neden olabiliyor. PKU tanısı, yenidoğan tarama testi ile belirleniyor. PKU’lu bireyler protein yönünden yüksek besinleri hayatları boyunca hiç tüketmezken bazı besinleri ise sınırlı olarak tüketebiliyor. Şeker, bal, reçel, pekmez, sıvı yağ ve özel düşük proteinli ürünler, PKU’lu bireylerin çoğunlukla serbest olarak tüketebildikleri besinler.  Kuru üzüm, kuru kayısı, kuru incir, kuru dut gibi kurutulmuş meyveler, uzman diyetisyen önerdiği takdirde sınırlı miktarda listeye eklenebiliyor. Kırmızı et ve et ürünleri, tavuk, balık, süt ve süt ürünleri, yumurta, kuruyemiş, soya, tofu ve aspartam içeren gıdalar ise tamamen yasak besinler arasında yer alıyor. PKU’lu bireyler yüksek protein içeriğine sahip besinleri alamadıkları için, yerine, özel tıbbi formulalar tüketiyor. Bu ürünler, bireyin büyüme ve gelişmesi için gereken uygun miktarda proteini sağlıyor. Türkiye, PKU’nun en sık görüldüğü ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından 2016 yılında paylaşılan bilgiye göre, Türkiye’de her 6.228 çocuktan biri PKU’lu olarak doğuyor. Ayrıca, her 20-25 kişiden biri, bu hastalığın taşıyıcısı durumda. Bu sebeple Türkiye, PKU hastalığının görülme sıklığı ve sahip olduğu hasta popülasyonu açısından dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Bu oranın yüksek olmasında akraba evliliği sıklığının da önemli bir payı bulunuyor.

Yazının Devamını Oku

Çocukla şakalaşmanın bir sınırı var

29 Mayıs 2021
Toplumumuzda yaygın bir davranış biçimi var: Yetişkinler, çocukları “Seni çirkin!” diye seviyor, ona ait bir eşyayı alıp “Vermem vermem, bu benim işte” gibi cümlelerle çocukla inatlaşabiliyor. Sıradan gibi görünen bu durum çocuğu büyük hayal kırıklığına uğratıyor.

Çocukla şakalaşırken hangi ifadeler sakıncalı?

Prof. Dr. Mübeccel Sara Gönen (Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi): Örneğin oyuncağını alıp “Ben vermem, benim oldu!” gibi gereksiz şakalar, somut düşünme aşamasındaki çocuklar için kaygı verici ve korkutucu olabildiğinden, kesinlikle yapılmaması gereken davranışlardır. Bu durum çocuğun olumsuz duygusallık yaşamasına, ağlamasına yol açabilir.

Büşra Tarçalır (Uzman klinik psikolog): Çocuklarla nasıl iletişim kuracağımızı bilmiyoruz. Nedense toplumsal olarak çocukların canlarını sıkacak, itiraz edecekleri ifadeleri tercih ediyoruz, üstelik bu tepkileri de çok komik buluyoruz. Herhalde çocuğu sinir ettiğimizde tepki alacağımızdan emin oluyoruz! “Sen gel, benim oğlum ol!”, “Bu benim annem, sen başka anne bul!”, “Ben yiyeceğim hepsini, sana yok!”, “Sevgilin var mı, söyle bakalım!” gibi özellikle okul öncesi dönem çocuklarının anlamlandırmakta güçlük çektiği söylemlerde bulunuyoruz. Bu yaş grubundaki çocukların henüz soyut düşünme becerisi gelişmemiştir, dolayısıyla şakacı bir tutumla ortaya atılan bu sözleri gerçek zannederler. Sanki o kişi isterse onu ailesinden koparabilirmiş ve hatta annesini alabilirmiş gibi gelir ve büyük bir tehdit hisseder çocuk. Öte yandan bazı ifadeler oldukça indirgemeci ve mahremiyeti ihlal edici! Bir yetişkine yapamayacağınız şakayı, soramayacağınız soruyu çocuğa da soramazsınız. Şaka karşılıklı olduğunda komiktir, bir taraf bundan korkuyorsa, hoşlanmıyorsa işin eğlencesi kaçmıştır.

“Seni çirkin, seni tipsiz” vb. sözlerle çocuğu sevenler de bir hayli fazla. Bunlar doğru mu?

Prof. Dr. Mübeccel Gönen: Çocukla şakalaşırken “Nazar değmesin!” diyerek, eski bir inanışla ‘güzel’ yerine ‘çirkin’ ifadesini kullanmaya da halk arasında sıkça rastlanır. Bebekler bu ifadelerden zedelenmeyebilir ancak 2-3 yaştan sonra çocuklar bu ifadeler ve şakalardan hoşlanmayabilirler. Komik şakalar çocuğu eğlendirebilir ancak şakanın içeriği, yaşa uygunluğu, yapan kişinin çocukla iletişimi çok önemlidir. Yetişkinler bireysel farklara saygı ve özen göstermeli, çocuğa yönelik olumsuz konuşma ve etiketlemelerden kaçınmalı. Çocukla iletişim daima pozitif duygusal kalitede olmalı.

Büşra Tarçalır: Nedense çocukla doğrudan iletişime geçmek yerine dolambaçlı yolları tercih ediyoruz. Bir çocuğu güzel huylarıyla, becerileriyle ve varlığının size hissettirdiği duygularla sevmek o çocuğu şımartmaz, bu bir şehir efsanesi. Beyin deneyimle değişir, insan ilişkiyle iyileşir. Buradaki matematik hesabının şaşmayacağını garanti ederim. Çocuğa, “Çirkin, tipsiz, tombik, çiroz, safinaz, şaşkoloz” vb. dediğimizde sevgimizi ifade etmiş olmuyoruz, buradan sevgi dışında birçok şey çıkar ama üzgünüm sevgi çıkmaz. Sinirlendirme ihtimali de yukarıda sözünü ettiğim üzere, çocuğun katılım sağlamadığı, yetişkinin monolog olarak sürdürdüğü bir iletişim kuramama hali.

Anne-babalara ve ‘çocuk sevgisi içinden taşarak’ aşırıya kaçanlara önerileriniz neler?

Yazının Devamını Oku

“Boş ver, hayatı öğrensin!”

26 Mayıs 2021
Kötü bir olayla karşılaştığımızda büyüklerimiz hep şöyle bir söz söylerler: “Boş ver, hayatı öğrensin!” Peki, hayatı öğrenmek için illâki kötü olaylarla mı karşılaşmamız gerekir?

Bir çocuk düşer, telaşlanırız ve onu hemen yerden kaldırırız. Bebeklikte, o sözü edilen hayatı ‘öğrenmesine’ pek izin vermeyiz. Ancak büyüyünce, hayal kırıklıkları yaşadıkça, hayatı öğrendiğinden söz ederiz. Bir çocuk, bir haksızlıkla karşı karşıya kalır, bunu kabullenemedikçe zorlanır, kendince savaşır. Bu mücadeleyi de ‘hayatı öğrenmek’ diye tanımlarız. Sonra çocuk kendi kendine “Bu hayat neden bu kadar zor?” der, bunalır…

Çocuklarını korkutarak onlara bir şeyler öğretmeye çalışan toplumların yetişkinleri de korkuyla yönetilir. Öğrendiği ‘korku kültürü’ itiraz etmesini ve kendi yolunu bulmasını engeller. Her zaman korkarak yaşar.

“Eğer oraya gidersen bacaklarını kırarım!” cümlesi size tanıdık geldi mi? Kendi korkumuzu çocuğa bu şekilde aktarmaya alışığız. Oysa istenmeyen yere neden gitmemesi gerektiğini açıklasaydık sonuç çok farklı olurdu. Sonra çocuk, annesi babası uyardığı halde o istenmeyen yere gider, başına kötü bir olay gelir. “Ben sana dememiş miydim?” der, kızarız. Sözlerimiz hep eksiktir böyle! Sebep sonuç içermez. Korkutarak engellemek isteriz.

Sonra o korkuyu da ‘hayatı öğrenmek’ olarak tanımlayıveririz. Madem ‘hayatı öğrenmek’ hep kötü tecrübelerle mümkün, o halde başkalarına nasıl güvenebiliriz ki? Herkes birbirine şüpheyle bakar… Nitekim bakıyor da!

Lütfen çocuklara hayatı iyi örneklerle öğretin. Güzel şeyler olduğunda hayatı öğrendiğini söyleyin. Dünya, iyiliği övüp kötülüğü yerdiğimizde gerçekten güzel bir yer olur… Korkunun olduğu her yer kötüdür!

PANDEMİ DÖNEMİNDE ÇOCUK İSTİSMARI VAKALARI ARTTI MI?

Unicef’in 20 Mart 2020 raporuna göre, pandemiyle birlikte getirilen kısıtlamalar hızla artarken çocuklara yönelik şiddet, istismar, sömürü ve ihmal riskinin de yükseldiği ifade edilmişti. 23 Nisan 2021 Çocuk Raporu’na göre ise son üç yılda 7 bin 466 çocuğun istismar edildiği açıklandı. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dekanı Prof. Dr. Nilgün Sarp verilerin doğru olduğunu ifade ederken neler yapılması gerektiğini anlattı.

<iframe src='//www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=41817263&resizable=1&autostart=scroll&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allow='autoplay; fullscreen' allowfullscreen></iframe>

Yazının Devamını Oku

Zekâsını değil çabasını övün

22 Mayıs 2021
Aileler, teknolojiyi iyi kullanan çocukları için “Bu çocuk üstün zekâlı” diyor. Oysa bu tarz söylemler çocuğun başarısının önünde engel. Zeki olduğunu düşünen çocuk “Çalışmadan da yaparım” diyerek emek vermenin önemini anlamıyor. Uzmanlarsa “Zekâya değil, çabaya vurgu yapın!” tavsiyesinde bulunuyor.

YAŞITLARINDAN GERİ KALABİLİR

Üstün zekâlı olduğu her fırsatta dile getirilen çocuk kendini nasıl hisseder?

Prof. Dr. Norma Razon (Çocuklu Dünya Eğitim Danışmanı, pedagog): Çocuğun zekâsına veya fiziksel özelliklerine vurgu yapmak hiç doğru değil. Çok akıllı, çok zeki, çok yakışıklı gibi sıfatları kullandığınızda çocuklar bunların arkasına sığınıyor, bu da çaba harcamasını engelliyor. Örneğin, çok zeki olduğuna inanırken bir sınavda başarılı olamadığında çöküyor. Yapılması gereken, çocuğun çabasına vurgu yapmak ve onu takdir etmek olmalı: “Uğraştın, çok kolay değildi ama insan uğraşınca başarıyor” veya “Çabaladın ama olmadı, bir daha denersen yapabilirsin”. Bu arada anne veya baba kendisinin de bazı şeyleri başaramadığını çocuğa anlatabilir.

Ilgın Şirin (klinik psikolog): Takdir edilmek ve onaylanmak her çocuğun ihtiyacıdır. Fakat çocuğun her durumda üstün zekâlı olduğunun üstünde durulması merak duygusunu etkileyebilir. Yeterince iyi yaptığını düşünen çocuk yeni bir bilgi edinmek, öğrenmek konusunda hevesini yitiriyor. Bu durum, çocuğun yaşıtlarından geri kalmasına da neden olabiliyor.

YARDIM İSTEMEDEN ETMEYİN

Anne-babalar, çocukların emeğine değer verdiğini nasıl gösterebilir?

Prof. Dr. Norma Razon:

Yazının Devamını Oku

Otizme erken müdahale yöntemi

20 Mayıs 2021
Yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan ve kendini sınırlı ilgi alanları ve nöro-gelişimsel bir bozukluk olan otizm, toplumun büyük bir bölümü tarafından bilinmeyen bir konu. Anne babaların evde özel olarak uygulayabilecekleri bir yöntem olan Nöroplay’i geliştiren ekiple buluştuk, otizmi ve geliştirdikleri yöntemi konuştuk.

Otizmle ilgili insanların kafasında pek çok soru işareti var. Basitçe tanımlamak gerekirse otizm nedir?

Doç. Dr. Barış Ekici: Otizm; yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan ve kendini sınırlı ilgi alanları, tekrarlayıcı davranışlar ve sosyal iletişim eksiklikleri ile belli eden nöro-gelişimsel bir bozukluktur. Otizmli çocuklarda erken dönemde sunulan destek programlarının çocukların gelişimsel ilerlemeleri açısından önemi büyük.

Nöroplay nasıl bir yöntem peki?

Bil. Uzm. Ş. Sezen Aksu: 12-42 aylık çocuklar için geliştirdiğimiz bir erken müdahale programıdır. Bu yöntemde ebeveyn-çocuk etkileşimi temel alınarak, ev ortamında otizm riski olan ya da otizmli çocukların, ebeveynler veya birincil bakım veren kişilerin oyun davranışlarını destekleyerek çocukların sosyal ve iletişim becerilerini arttırmak ve tekrarlayıcı davranışlarını azaltmak hedeflenir. Materyal olarak genelde bebek, tamir araçları, mutfak araçları ile maske ve kuklalar önerilir.
Erg. Öykü Su Unay: Çocuklar bu yöntemde yer alan duyu bütünleme ile hem duyusal problemler açısından hem de sosyal etkileşim açısından desteklenir.

Nasıl uygulanır peki?

Bil. Uzm. Elif Nur Gürkan Tazegül:

Yazının Devamını Oku

Pandemi bunalımını hayvan sevgisiyle atsın

15 Mayıs 2021
Bahar geldi, pandemi bitmedi. Çocuklar açık havaya çıkamamaktan, arkadaşlarıyla oynayamamaktan dolayı bunalmış durumda. Uzmanlar bu süreçte bir evcil hayvan sahiplenmenin çocuğa iyi geleceğini söylüyor ve uyarıyorlar: “Çocuk gelişimine katkısı olması için evcil hayvanı satın almayın, sahiplenin! Sonrasında vazgeçip, sokağa bırakmayın…”

KENDİNE GÜVENİ ARTAR

Evcil hayvan bakmak çocuk açısından neden önemli?

 

Prof. Dr. Arzu Yükselen (İstanbul Medipol Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü): Evcil hayvanlar çocukların gelişimini olumlu yönde etkileyen çok yönlü uyaranlardan biridir. Evcil hayvan beslemek, çocukların küçük yaşta sorumluluk kazanmalarında, bunu yerine getirmelerinde yarar sağlar. Evcil bir hayvana bakmak ve onun ihtiyaçlarını karşılamak çocukların bilişsel gelişimlerini, dil ve iletişim becerilerini, sosyal-duygusal gelişimlerini olumlu yönde etkiler. Çocuklar hayvanlarla iletişim kurarak, onlara dokunarak, gezdirerek, ihtiyaçlarını karşılayarak, etkileşimde bulunarak onlarla bir arada yaşamayı da öğrenirler. Böylece tüm canlılara karşı olumlu tutum ve davranışlar geliştirebilirler. Evcil hayvanının bakımından ya da ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumlu olan çocukların kendilerine olan güvenleri de artacaktır.

Esra Ezmeci (Uzman Klinik Psikolog): Her evcil hayvan çok değerlidir ve çocuğun gelişimine katkı sağlar.

Köpek, kedi: Bu hayvanlar duygularını ve ihtiyaçlarını davranışlarından anlayabildiğimiz hayvanlardır. Çocuklar bu hayvanlar sayesinde empati, karşılıklı sevgi, oyun, sınır koyma, arkadaşlık yapma, gibi sosyal becerilerini geliştirebilir.

Kuşlar ve balıklar:

Yazının Devamını Oku

Ev işi yaparak hem eğlensin hem öğrensin

8 Mayıs 2021
Çocuklarına ev işi yaptırmaktan çekinen anne-babalar aslında pek de doğru bir şey yapmıyor. Çünkü uzmanlar çocukların ev işi yapmasının onların fiziksel ve zihinsel gelişimine katkı sağladığını söylüyor.

‘DUR, SEN YAPAMAZSIN’ DEMEYİN
Bayram Deleş, Ardahan Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümü

Ülkemizde çocukların ev işi yapması yadırganır. Oysa bu gündelik faaliyet bir yandan çocuğu eğlendirirken öte yandan gelişimine katkı sağlar. Her çocuk, yaşamı evin içinde öğrenir. Anne babalar, çocuklarının hayata karşı hazırlıklı olmasını ve duygusal dayanıklılık kazanmasını istiyorsa, ev içinde ona da sorumluluklar vermelidir. Çocuk bu sayede yaşadığı evin düzeninde söz sahibi olur, iş birliği yapmanın önemini kavrar hem motor becerileri hem de sorumluluk duygusu ve özgüveni gelişir. Ev işlerinin cinsiyetlerden bağımsız olarak yapılması, bu işlerin sadece annenin/ablanın görevi olmadığı, babanın ve oğlan çocukların da bu işlere dahil edilmesi sosyal hayat açısından çok önemlidir. Çünkü çocuk, küçük yaşlardan itibaren bu tür işlerin cinsiyetlere göre ayrılamayacağını da bu sayede öğrenir. Çocuklara yaşına göre, yapabileceği düzeydeki işleri vermek gerektiği de unutulmamalı. Anne baba, “Dur sen yapamazsın, ben yaparım” gibi cümlelerden uzak durmalı. Bunun yerine yüreklendirici sözcükler kullanmaya özen göstermeli. Ev içinde sorumluluk alan, işleri ailesiyle birlikte yapan çocukların daha mutlu olduğunu gözlemlemek mümkündür.

ÇOCUKLARA EV İŞİ YAPTIRMANIN 10 FAYDASI

Göksu Telmaç, uzman klinik psikolog

1- İşleri çocuğunuzla organize edin. Böylece hem onunla uyumlu bir iletişim kurarsınız hem de onun plan yapma

Yazının Devamını Oku

Beğeninin de eleştirinin de aşırısı zararlı

1 Mayıs 2021
Günümüz ebeveynlik anlayışında çocuk yetiştirirken karşımıza iki temel sorun çıkıyor: Aşırı beğeni veya aşırı eleştiri. Uzmanlara göre çocuğunu ‘çok beğenen’ ve ona abartılı övgüler yağdıran da, çocuğunu aşırı eleştirerek yetersizlik hissi yaratan da hata yapıyor.

Çocuklara ‘aşırı beğeni’ veya ‘aşırı eleştiri’yle yaklaşma konusunda neler söylersiniz?

Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan (Çocuk ve ergen psikiyatrı): Çocuğumuzu bir şeyleri başarması için ne kadar destekler, başardığında abartılı olmayan olumlu geri bildirimler verir, mantıklı ve uygulanabilir hedefler koyarsak çocuklarımızın mutluluğuna o kadar katkı sağlamış oluruz. İşte o zaman kendinden emin, varlığından memnun, özgüveni yüksek çocuklar yetiştirebiliriz. 

Serap Duygulu (Psikolog): Çocuklar ebeveynlerinin rehberliğine ihtiyaç duyar, ancak bunu yaparken zaman zaman sınırlara ihtiyaç vardır. Çocukların her istediğini elde ettiği, sürekli ve abartılı beğeni ve takdir gördüğü aile tutumlarında, çocuklar açısından ciddi bir belirsizlik ortaya çıkıyor. Her çocuk kendi yapabildiklerinin ve yapamadıklarının az çok farkındadır. Ancak ne yaparsa yapsın ailesinden aşırı beğeni aldığında bir süre sonra gerçek olanla yapay olan duyguyu karıştırabiliyor. Bir de aşırı eleştiren anne-babalar var. Bu durumda da çocuk ne yaparsa yapsın beğenilmez ve hep eleştirilecek bir yön bulunur. 

En sık yapılan hatalar neler?

Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan: Örneğin, çok basit bir şeyi başardığında “Sen aslansın, kaplansın” gibi abartılı, boş övgüler işe yaramadığı gibi çocuğumuzun bizi ciddiye almasını da zorlaştırır. Olumsuz bir davranışında çocuğumuza kızıp bağırmak en büyük anne-baba yanlışlarındandır. Daha da kötüsü, tüm bunlardan kısa bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak, çok sık görülen tutarsız tutumlardandır ve çocuğumuzun da tutarsız bir kişi olmasına yol açabilir. Yine sık karşılaşılan bir örnek, iyi bir şey yaptığında “Benim kızım çok akıllıdır” deyip onu göklere çıkarmak, inadı tutup ağladığında “Gene kör inadı tuttu, beş dakika bir huzur vermedi” deyip azarlamaktır. Çocuğa tutarsız ve dengesiz mesajlar verip sonra da “Dersleri çok iyi, herkes çok güzel çocuksun diyor ama bir türlü özgüveni olamadı” diyerek şaşıran anne-babalar var. En kötü yanı, bunu yaptığımızın çoğunlukla farkında bile değiliz.

Serap Duygulu: “Gene yanlış yapmışsın, kaç kere anlattım ama anlamamışsın, bir türlü öğrenemedin, zaten yapamazsın” gibi çocuğun ne kadar yetersiz olduğunu vurgulayan alt mesajlarla çocuk sürekli eleştirilir. Bu durumda çocuk ne yaparsa yapsın ailesi tarafından onay almayacağını bildiği için ya tamamen içe kapanır ve bir şeyler yapmak için denemeyi bile düşünmez ya da olumsuz da olsa ilgi ilgidir düşüncesiyle saldırgan ve öfkeli davranışlar benimser.

Bunların sonuçları neler olabilir?

Yazının Devamını Oku