MUTLAKA ONA DANIŞINDidem Emre Bolatbaş, çocuk gelişimi uzmanı
- Eskiler “Bilmemek değil, öğrenmemek ayıp” diye çok güzel bir söz söylemiş. Bu çağda her şeyi yetişkinler bilemiyor, çocuklarsa çok şey biliyor. O halde onlardan öğrenmemiz gerek. Bilmediğiniz konularla ilgili olarak çocuğunuza fikrini sorun. Örneğin “Bu iki dizüstü bilgisayardan birini almak istiyorum, sence benim için hangisi daha uygun olur?” veya “Şu cep telefonu uygulaması güvenli mi?” vb. Size en doğru bilgiyi aktaracaklardır.
- Çocuklardan öğrenmenin en güzel yollarından biri de mutluluklarına ortak olmak. Çocukların mutluluğu çoğu zaman nedensizdir. “Neden bu kadar mutlusun? Bilmediğim neler oldu?” gibi sorularla çocuğunuzun mutluluk nedenini ya da aslında mutluluğa bakış açısını öğrenerek siz de onun baktığı çerçeveden hayata bakabilir ve ‘an’ı doyasıya yaşayabilirsiniz.
- Çocukların aklı sürekli meşguldür. Oyunu, gezmeyi, eğlenmeyi düşünürler. “Bugün neler yapacaksın? Planın ne?” gibi sorularla zihnindekileri açığa çıkarmak, onu bu süreçte gözlemlemek belki ebeveynlerin farkında olamadıkları ya da körelmeye yüz tutan potansiyellerini fark etmeleri için de bir fırsat.
- Anne-babalar çoğunlukla kendi çocukluklarını hatırlayıp çocuklarıyla bir kıyas içine girerler. Oysa hiç kimsenin çocuğu kendi çocukluğu değildir. Bu nedenle öğüt vermekten kaçının ve onları şimdinin koşullarına göre değerlendirin. “Sence daha sakin davransaydın sonuç farklı olur muydu?” gibi sorularla hem düşünmesini hem de kendi çözümünü üretmesini sağlayın. Verdiği yanıtlar sizin için de öğretici olacak.
HAYATI TAHAMMÜL EDİLEBİLİR KILARLARÖzge Çivci, klinik psikolog ve oyun terapisti
En güzel öğrenme yollarından biri birlikte eğlenmektir. Çocuklar yaratıcılık konusunda muazzam bir kaynağa sahip. Onun düşlem dünyası eylemde ve dilde yetişkinin sınırlarını ve kapasitesini aşacak kadardır. Bu, çocuklardan öğrenmeyi uçsuz bucaksız hale getirmenin yanında hayatı da eğlenceli ve daha tahammül edilebilir kılar. Kızım 4 yaşındayken sabah uyandığında bana şöyle demişti: “Anne bu gece çok delikli uyudum.”
Mehmet Gönen: “Kendi kendime geliştirdiğim bu oyunları çocuklarımla oynarken hem çok eğleniyoruz hem de birlikte öğreniyoruz. İşte sizin için seçtiğim en eğlenceli oyunlar.”
SERBEST KALE
Oyuncu sayısı: İki veya daha fazla
Malzemeler: Oyun hamuru, pipet, bilye
Yaş: 3+
Oyun hamuruna şekil verilerek bilyelerin gireceği sekiz tane kale oluşturulur. Oyunculara iki farklı renkten dörder tane bilye verilir. Oyuncular kendi bilyelerini her kaleye bir tane olacak şekilde pipetle ittirerek sokmaya çalışır. Bütün bilyelerini kaleye sokan ilk oyuncu kazanır. Bu oyunla çocuğun el-göz koordinasyonu, dikkati ve sayma becerisi geliştirilebilir.
Anne-babalar, çocuklarının akranlarından farklı ve önde olmasını istiyor. Bu mümkün mü?
Çocuk gelişimi uzmanı Ş. Sezen Aksu: Bütün ebeveynler, kendi çocuklarının en farklı, özel ve biricik olduğunu söyler ama çocuklarını akranlarıyla kıyaslamadan da edemezler. Oysa zaman içinde anne-babanın yansıttığı bu durum çocuğunun gerçek potansiyeline odaklanamama ve ondan, özelliklerinden fazlasını bekleme durumunu ortaya çıkarır. Temel beklentileri aslında kendilerinin yapamadığını çocuklarının yapmasıdır. Bu da çocuğun, anne-babasının istediği biçimde başarılı olmaya çalışmasına, kendi potansiyelinin üstüne çıkamadığında da yetersizlik hissi yaşamasına sebep olur.
Klinik psikolog Göksu Telmaç: Her çocuk biricik ve özeldir. Her anne-babanın da ebeveynliği biricik ve onlara özeldir. Ancak bu biriciklik “Benim çocuğum diğerlerinden çok özel, üstün, farklı, başarılı, zeki” vb. algılarla projelendirildiğinde çocuğu yaşam boyu bir girdaba sürükleyebilir. Çocuğun potansiyeli, ilgi alanları, doğal büyüme ve öğrenme keyfi dikkate alınmalı. Pek çok biliminsanı kendi içlerindeki ilgi alanlarına uygun özgürlük ortamı sunabilmiş ebeveynlerle yol almışlardır. Sadece dünya çapında olması için değil, kendi dünyasının çaplarına erişebilmesi için çocuğa özgürlük sağlanmalıdır.
Özgürlükten ne anlamamız lazım?
Göksu Telmaç: Özgürlük, ben olabilme deneyimidir. “Ben kimim, nelerden hoşlanırım? Düşünce ve ideallerim ne kadar dinlenir?” Bu soruları sorup tartabilmekle başlayan bir büyüme yolculuğu, düşüncenin özgür gelişimi çok önemli.
Ş. Sezen Aksu: Çocukluk döneminde özgürlük, sosyal bağımsızlık durumudur. Eğer bir çocuk herhangi bir zorlama ve kısıtlamaya uğramadan düşünüp davranmayı öğrenirse kendi doğasına uygun olarak gelişebilir.
HAFTANIN KİTABI
Şirinler koleksiyonu yapıyorsunuz. Koleksiyonerliğe nasıl başladınız?
Meltem Tokgöz (Çocuk gelişimci-Koleksiyoner): Şirinler benim çocukluk kahramanlarım. İlk Şirinler oyuncağımı 2000’de aldım. 2011’de Şirinler sinema filmi çekildi ve ben bu tarihten sonra Şirinler oyuncaklarını ve dünyadaki koleksiyonerlerini takip etmeye başladım. Şu an 3 bin adet Şirinler oyuncağımla sanırım Türkiye’nin en büyük Şirinler koleksiyonuna sahibim.
Meltem Tokgöz
Her çocuğun içinde bir koleksiyoner var mıdır? Eğer gizli kaldıysa bu duygu nasıl açığa çıkar?Meltem Tokgöz: Çocuklar keşfetmek, dokunmak ve en önemlisi oynamak isterler. Üstelik büyüklerini örnek alarak büyürler. Eğer evinizde eşyalara verilen değer sadece kullanım için değilse, çocuğun içindeki araştırmacı yön ortaya çıkacaktır. Çocuğunuz size sorular sormaya başlar: “Bu araba gibi başka kırmızı arabalar var mı? Bu bebeğin başka elbiseleri var mı?” gibi… Eğer birlikte araştırma yapar, müzelere gidip keşfe çıkarsanız merakı giderilmeye, özel ilgisi açığa çıkmaya başlar. Hatta hayalleri bile değişir. Çocuklar, önce zihinlerinde hayallerinin koleksiyonunu yaparlar, sonra da o hayaller bir oyuncağa, bir eşyaya, bir ilgi alanına dönüşür ve gelişir. Bu sebeple anne babalar çocuklarına destek olmalı, fark etmelerini sağlamalı.
Doç. Dr. Ali Akın Akyol (Hacı Bayram Veli Üni. GSF-Koleksiyoner): Çocuklar her konuda koleksiyoner olabilir. Bu insanın doğasında vardır. Müzik, doğa, yüzmek, kediler, taşlar veya uzay konuları bir çocuğun ilgi alanı olabilir. Ebeveynler bu ilgi alanını fark etmeli, çocuğun çevresini bu ilgiyi artıracak malzemelerle beslemeliler.
Kardeşlik ilişkilerindeki sorunların kaynağı nedir?Serap Duygulu (Psikolog): Kardeşler arasındaki ilişki hem çocukları toplumsal yaşama hazırlayan rekabet ortamı hem de yardımlaşma tutumlarını içerir. Çocuklar kendisinden küçük ya da büyük bireylerle iletişim ve ilişki kurmayı öncelikle en yakınından, yani kardeşinden öğrenir. Bu iletişim sırasında çatışmalar veya kıskançlıklar yaşanabilir. Zaman zaman çocuklar bulundukları yaş durumuna göre diğer tarafa üstünlük gösterisinde bulunabilir ya da yaşı küçük olan, küçüklüğünü, isteklerini elde etmek amacıyla kullanabilir.
Berk Karaoğlu (Klinik Psikolog): Yapılan en büyük yanlışlardan biri, büyük çocuğa ‘ebeveyn misyonu’ yüklemektir. Bu sanılanın aksine büyük çocuğu öfkelendirebilir veya tam tersine içe kapanmasına yol açabilir.
Küçük kardeşe nazik davranmanın yolları büyüklere nasıl öğretilebilir peki?Serap Duygulu: Anne babanın çocukların birlikte olma, oynama, zaman zaman çatışma yaşamalarına zaman ve imkân tanımaları gerek. Çocukların sorunsuz bir arada olmaları gibi ütopik bir dünyanın olmayacağını bilmek önemli. Öncelikle çocukları hem başka çocuklarla hem de birbirleriyle kıyaslamamak lazım. Büyük olan kardeşe gerçekten büyük olarak, küçük olana da küçük olarak davranmak rol karmaşasını da ortadan kaldıracaktır. Büyük olan kardeşe, sorumluluk alması adına, kardeşi doğduğu andan itibaren bazı görevler verilir, kardeşiyle ilgili bakım işlerinde ondan yardım istenirse, kardeşine bağlılığı ve ilgisi artacaktır. Çünkü insan emek harcadığı şeyleri sever. Nitekim nezaket sözle değil, eylemle örnek olarak öğretilen ve öğrenilen bir davranıştır. Anne babasının hem kendisine hem diğer bireylere hem de kardeşine ilgili ve saygılı davrandığını gören çocuk bunu doğal olarak öğrenecek ve bir tutum olarak benimseyecektir.
Anne babalar çocuklarını sürekli oyalama yarışında. İnternette etkinlik önerileri havada uçuşuyor. Peki, ama çocukları sürekli oyalamaya çalışmak doğru mu?
Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal (Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Üyesi): Burada önemli olan ‘nitelikli zaman’ kavramıdır. Yere, koltuğa, masaya çocuğumuzla birlikte oturup onun gözlerinin içine bakarak, zihinsel ve fiziksel olarak çocuğumuzun yanında olarak geçirdiğimiz süre önemlidir. Tüm günü etkinlikle doldurmaya çalışmak nitelikli zaman geçirmek anlamına gelmez. Aksine bu durum yetişkini tüketir, çocuğu ise sıkar. Aynı şekilde, bir yandan televizyon veya cep telefonu açıkken öte yandan çocukla kaliteli vakit geçirilemez. Birlikte gerçekten eğlenerek geçirilen 45 dakikalık veya 1 saatlik nitelikli zaman kâfidir. Bu zaman diliminde de tüm etkinlikleri çocuğun ilgi alanına göre yapmak önemlidir.
Ancak öte yandan da ebeveynler çocuklara etkinlik yetiştirememekten, çocukların sıkıldığından şikâyet ediyor…Ayben Ertem (Uzman Psikolog): Çocuk psikoloğu, aile danışmanı Dr. Vanessa Lapointe “Çocuklar kendi sıkılmışlıklarının içinde kalmalıdırlar ki o sessizlikle beraber kendilerini duyabilsinler” der. ‘Kendini duymak’ kavramının anlamı şudur: Çocuk devamlı olarak meşgul edilmeye çalışıldığında, o bombardıman altında kendi kendine kalacağı, iç dünyasını keşfedeceği, kendini nasıl hissettiğini ve hatta ne istediğini anlayacağı bir zamanı olmaz. Her ne kadar “Çocukların sıkılması kötüdür” algısı olsa da bu pek doğru değildir. Çünkü çocukların boş kaldıkları sürede zihinlerinin biraz amaçsızca dolaşmaya ihtiyacı vardır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, sıkılmanın yaratıcılığı beraberinde getirdiğini, kişiyi anlam bulmaya ve tatmin etmeye doğru ittiğini gösteriyor. Bu sebeple ebeveynler/bakım verenler, çocukların boş zamanlarını devamlı bir şeylerle doldurmak yerine, birazcık sıkılmalarına da zaman tanısınlar.
Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal: Burada sıkılmanın derecesini iyi gözlemlemek lazım. Çocuk sıkılsın ve kendi kendine keşfetmeyi öğrensin derken çocuğu ihmal etmemek de gerekir. Gerekli çevresel uyaranlar sağlandıktan, çevredeki güvenlik önlemleri alındıktan sonra çocuğun keşif yapmasına ve özgürce hareket etmesine fırsat tanınmalıdır.
‘İHMAL’ KAVRAMINDAN NE ANLAMALIYIZ?Doç. Dr. Utku Beyazıt (Akdeniz Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümü)
İhmal, çocuklarımızın ‘iyilik halini sağlamak’, ‘ihtiyaçlarını karşılamak’ ve ‘onları korumak’ konusunda yetersiz kalma durumumuzdur. Fark etmediğimiz pek çok ihmal biçimi var...
Fiziksel: Çocuğun bulunduğu ortamın temiz olmaması, hayatını riske atacak şekilde elektrik kabloları ve prizlerin açıkta bırakılması, korkuluksuz balkonlar, su dolu kovalar, ulaşabilecekleri yerdeki temizlik malzemeleri, tehlikeli mutfak gereçlerinin ortada bırakılması...
Duygusal: Doğumdan itibaren çocuğun bakımıyla ilgilenmemek, onu yok saymak, sevgi ve saygı göstermemek, söylediklerini dinlememek, verilen sözleri tutmamak, başarılarını görmezden gelmek, çocuğa ihtiyaç duyduğu sevgi ve şefkati sağlamamak...
Denetimsel: Ebeveynin çocuğun üzerindeki denetiminin yetersiz kalması, çocuğa doğru ve yanlış davranışların neler olduğunun öğretilmemesi. Örneğin başkasına ait eşyaları alması gibi yanlış davranışlarına göz yummak, evde ya da okulda olmadığı saatlerde onun nerede olduğu, neler yaptığını bilmemek, arkadaşlarını tanımamak...
Bilişsel: Çocukla vakit geçirmemek, oyun oynamamak, birlikte kitap okumamak, ödevleriyle ilgilenmemek, onun sorularını yanıtsız bırakmak...
Eğitimsel:
Çocuklar okul zamanında da evdelerdi, tatilde de evde olacaklar. Peki, bu süreci iyi bir şekilde geçirmek için neler yapmak gerekiyor?
Ufkun Dikmen (Uzman Psikolog): Aylardır çoğunlukla evde zaman geçiren çocukların en büyük ihtiyaçlarından biri hareket etmek. Bu nedenle onlara enerjilerini atabilecekleri alanlar açmak, evde hareket etme imkânlarını geliştirmek hayati önemde. Gün içinde dans etmek, zıplamak, takla atmak, sandalyeler minderlerle parkurlar yapıp birlikte oynamak, yastık savaşı yapmak, el ele tutuşup dönmek, deve-cüce oynamak gibi hareket içeren oyunlara mutlaka zaman ayrılmalı. Bunlara ek olarak gün içinde bir sanatsal aktivite, bir ev işini birlikte yapmak, biraz kitap zamanı planlamak ve çocuğun seçeceği herhangi bir oyunu birlikte oynamak destekleyici olacaktır. Tüm günün saat saat planını yapmak yerine, genel bir programı çocukla birlikte hazırlamak kâfi. Fırsat buldukça da önlem alarak dışarı çıkmak, yürüyüş yapmak çok önemli.
Dr. Gülden Dönmez (Eğitim Bilimci): Çocukların kaliteli zaman geçirmeye çok ihtiyacı var. Kaygısız bir şekilde, bolca oyun ve eğlenceyle geçirebilecekleri her an çok değerli. Bu sebeple her ebeveynin kendi çocuğunun özelliklerini de bilerek hareket etmesi, onların ihtiyacını anlaması ve onları “Derslerinden geri kalacaksın, çalış; ödev yap, kitap oku” gibi zorlayıcı cümlelerle sıkmaması gerekiyor.
Çocuklar ilk kez 'pandemi zamanında' karne alacaklar. Böyle bir ortamda karnenin anlamı nedir?
Dr. Fırat Hamidi (Çocuk ve Ergen Psikiyatrı): Maalesef ki bu yarıyıl döneminde karne almak daha önceki zamanlara göre daha buruk ve daha az heyecan verici olacak. Böyle bir ortamda karnenin anlamı, ev içinde uzaktan eğitimlere katılma çabası olmalıdır. Karnedeki notların düşük ya da yüksek olmasına takılmadan, gerekirse çocuğun zorlandığı ders notları düşük de gelse onları göz ardı ederek, dediğim gibi tüm bu süreçteki çabaları bizim onları takdir etmemiz için yeterli olmalıdır.
Dr. Gülden Dönmez: Karne, bir eğitim döneminin artı ve eksilerinin değerlendirilmesidir. Uzaktan eğitim süreci, çocukları notla değerlendirmek için hiç de doğru bir yaklaşım olmadığını öğretti bize. Önemli olan çocuğun çabasıydı. Aileler bunu görmeli. Eğer çocuk bu süreçte elinden geleni yaptıysa, her gün uzaktan eğitime katılıp, tüm çabasıyla süreci iyi değerlendirmeye çalıştıysa, notlara bakmaksızın çocuğu tebrik etmek gerekir. Notları yüksek gelen çocukları tebrik etmek, düşük gelenleri yargılamaktan kaçınmak çok çok önemli.
Peki, notları yüksek veya düşük gelen çocuklarla konuşurken hangi cümleleri kurmak iyi olur?