Ömür Kurt

Koronavirüsle ‘oyun’ olur mu?

11 Eylül 2021
Bir yanda COVID-19 önlemleri, öte yanda çocukların sınırsız oyun isteği... Uzmanlar “Maske-mesafe-hijyen” diyor, 1.5 yıldır arkadaşlarından uzak kalan çocuklarsa oyuna doymak istiyor ama COVID-19 gölgesinde nasıl ve hangi oyunları oynayacaklar?

Pandemi sürecinde ‘oyun’ kavramı değişti mi?

Prof. Dr. Belma Tuğrul (İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi): Çocukların oyuna olan ilgisi ve gereksinimi her zaman, her koşulda devam eder. Ancak COVID-19 koşullarıyla oyun içerikleri, materyalleri, mekânları ve oyun arkadaşları değişti. Oyun içeriklerinde ve kullandıkları sözel ifadelerde virüs, mikrop, doktor, karantina, hastalık, ölüm, aşı, maske, temizlik, yasaklar, kurallar gibi yansıtıcı tepkiler verdikleri dikkati çekiyor. Çocuklar olup bitenin farkında; oyunlar aracılığıyla içlerini dökerek kendilerine bir çıkış yolu buluyorlar. Risklere duyarlılığı yüksek olan bu grubun kendini koruma ve iyileştirmeyle ilgili çok güçlü bir yatkınlığı vardır, bunun yolu da yine oyundur. Oyun, çocukların zor zamanlarda yaralarının sarılmasına eşlik eden, olumsuzluklardan daha az etkilenmelerinde onları bir kalkan gibi koruyan en güvenli alandır. Yani oyun çocukların refahı, iyi olma halidir.

Çocuklar oyun oynarken her şeyi unuturlar, onlara kendilerini korumaları gerektiğini nasıl anlatacağız?

İrem Polat (Klinik psikolog): Çocuklara bir şey öğretmenin en ideal yolu da oyun. Çocukların didaktik, nasihate dayalı, tepeden inme, zorlama konuları içselleştirmesi çok güç. Öte yandan eğlenerek öğrendikleri, amacını kavradıkları şeyleri hayata geçirme ihtimalleri çok yüksek. Çocuklara kendilerini korumayı öğretmenin en önemli adımlarından biri onlara yeterince iyi bir model olmak. Sonra da onları korkutmadan önlemleri anlatmak... Çocukların fikirlerini almak da çok etkili olur. “Sence COVID-19’a elveda demek için neler yapabiliriz” gibi sorularla çocukların çözüme katkıda bulunmalarına alan yaratabiliriz. Etkin ve katılımcı bir konumda olmak işbirliği ihtimalini arttıracaktır. Öte yandan bazı kuralları zaman zaman unutmak çok doğal. Böyle zamanlarda onları rencide etmemek mühim. Belki eğlenceli bir hatırlatma kelimesi belirlenebilir. ‘Pelerin’ dendiğinde maskesini geri takması gibi...

Risksiz oyun önerileriniz var mı?

Prof. Dr. Belma Tuğrul: Kime göre riskli oyun? Genellikle bu konuda aileler, öğretmenler ve çocuklar aynı fikirde değil. Yetişkinlerin ‘koruyuculuk’ eğilimi nedeniyle çocukların koşması, çamurla oynaması, yükseğe tırmanması, makasla kesmesi gibi birçok şey riskli bulunabilir. Oysaki oyunun en önemli kazanımları arasında çocukların risklerle baş etmesi, kendini koruması, ortama uyum sağlaması, alışılmamış durumlara karşı tolerans göstermesi, dayanıklılık, düşüncede ve eylemde esneklik gibi becerilerin gelişmesine katkı sağlaması var. Bu durum COVID-19 nedeniyle çocukların birlikte oyun oynama gereksiniminden dolayı ortaya çıkan riskler için de geçerli. Oyun çocuklar arasında çok güçlü bir bağ inşa edilmesine neden olur. Fiziksel olarak temas edilmeden oynanan oyunlar bile çocuklar arasında muhteşem bir temas fırsatı demektir. Bu nedenle çocuklar eğer bir arada oynuyorlarsa mutlaka birbirleriyle temas halindedirler. Oyunsuz, arkadaşsız, etkileşimsiz, paylaşımsız kalmak çok daha büyük risktir.

İrem Polat:

Yazının Devamını Oku

Çocukların yaratıcılığı nasıl güçlenir?

4 Eylül 2021
“Zıplayan bir ayakkabın olsaydı ne yapardın”, “Uçan bir şemsiyen olsaydı onunla nereye gitmek isterdin”... Uzmanlar, çocuklara bunlar gibi açık uçlu sorular sormanın, onların yaratıcılığını beslemek için çok önemli olduğunu söylüyor.

Çocukların yaratıcılığını güçlendirmek için hangi sözcükleri kullanmamalıyız?

Ezgi Katı (Psikolojik danışman): Yaratıcılık, çocuğun özgürlük alanıyla ve kendine olan inancıyla doğru orantılı. 2 yaş sonrası, çocuğun anneden ayrıldığı, özerkliğini keşfetmeye çalıştığı, fiziksel olarak da bakım vereninden öteye gitmeye çalıştığı dönem. Bu dönemde başlayan özerklik desteği ve bunu denemesine fırsat vermek, yaratıcılığın temel taşlarını inşa eder. Özellikle “Dur, sen yapamazsın”, “Bırak onu, bir şey olur”, “Girme oraya”, “Gitme, beni bekle” gibi cümleler çocuğun sınırlarını daraltır, üretmeye dair potansiyelini engeller.

Göksu Telmaç (Uzman klinik psikolog): Çocukların yaratıcılığını güçlendirmek için onları özgür ve özgün düşünme konusunda cesaretlendirmeliyiz. Dilimize yerleşmiş “Saçma, ayıp, yasak” gibi kelimelerden, “Sana ne derler, insanlar ne düşünür, hiç öyle hayal olur mu” gibi geri bildirimlerden kaçınmak gerek.

Yaratıcı çocuklarda gözlenen davranışlar neler?

Göksu Telmaç: Yaratıcı zihinler detayları, içerikleri, olasılıkları da çok iyi ele alırlar. Böylece hem güçlü bir farkındalık hem de icat becerileri gelişir. Yaratıcı yönü güçlü çocuklar sıklıkla çok düşünür, sorar ve konuşurlar. Küçük bir şişeyi atmak yerine ondan bir şey tasarlayabilir ya da durmadan sorular sorarak detayları kavramaya çalışabilirler. Tasarıma, sanata ya da teknolojiye güçlü eğilimler gösterebilirler. Anne-babalar çocuğa hayal gücünü harekete geçirecek ortam ve uyaranlar sunmalı. Bir diğer fırsatsa ‘sıkılmak’tır. Çocuklar sıkıldıklarında onlara anında seçenek ve uyaran sunmak yerine bu sıkılmayı yönetmesini sağlamalıyız.

Ezgi Katı: Bu çocuklar hem kendisinin hem de çevresinin ihtiyaçlarını fark edebilen, empatik düşünebilen çocuklar olur ki bu da sosyal ilişkilerini daha güçlü kılar. Yaratıcı düşünce katılığı ve sabitliği yıkar, travmatik olay karşısında duygusal olarak daha esnek kalmasını ve yıkılmamasını sağlar. Yaratıcılık ihtiyaçtan doğar. Çocuğun her ihtiyacının hemen  karşılanmaması gerekir. Çocuğun kendi uğraşı motive edilmeli, öz inancı arttırılmalıdır.

ONUN DUYGULARINI ANLAMANIZI SAĞLAYIP YARATICILIĞINI ARTTIRACAK BAZI ÖRNEK SORULAR

EZGİ KATI

Yazının Devamını Oku

Tehditle çocuk büyütülmez

28 Ağustos 2021
Bizde yaygın bazı cümleler var. “Baban gelince bütün yaptıklarını anlatacağım”, “Beni üzmeye devam edersen hasta olurum”, “Böyle yaparsan bir gün çeker giderim, sen de kalakalırsın”, “Sen ne sakar çocuksun!” Bu tür cümleler çocuğun ruhunda onulmaz yaralar açıyor.

Tehditler çocukları nasıl etkiliyor?

Dr. Sabri Yurdakul (Çocuk ve ergen psikiyatrı): Çocuklar 10 yaşına kadar söylenenleri somut olarak algılarlar ve söylenen her sözü çok ciddiye alırlar. “Beni üzmeye devam edersen hasta olurum” derseniz, sahiden onun yüzünden hasta olacağınızı düşünürler. Ayrıca “Babana söyleyeceğim” gibi tehditler çocukların sürekli cezalandırılma korkusuyla yaşamalarına, babalarının sevgisi yerine korkusunun ağır basmasına neden olur.

Ali Orhan (Psikolog): Duygusal şiddet, en az fiziksel şiddet kadar yaralayıcıdır. Aileler, duygusal şiddetle çocukları ‘hizaya getireceğini’ düşünür ama bunun etkileri çocuklukta da yetişkinlikte de devam eder. Örneğin “Ben öleyim de annesiz kal, senin annen olmayacağım artık” gibi kendinden mahrum etmekle korkutmak, çocuğa küsmek çocuğun ruhsal dünyasında ciddi travmalara neden olur, çünkü çocuklar için bunlar ‘gerçek’tir.

Bunların yerine ne söylemeli?

Dr. Sabri Yurdakul: Korku hatayı engellemez; ceza ve tehdit öğretici değildir. Çocuğun hatayı fark etmesini sağlayın ve ceza vermek yerine konuşun. Anne- babanın görevi, istenmeyen davranışı çocuğa neden-sonuç ilişkisi içinde açıklamaktır. Çocuk saatlerdir bilgisayar başındaysa “Seni babana şikâyet edeceğim” demek yerine “Bu kadar uzun süre ekran başında kalmak hem sağlığına zarar veriyor hem de birlikte vakit geçirmemizi engelliyor. Artık kapat ve dışarı çıkalım!” gibi cümlelerle olan biten açıklanabilir.

Ali Orhan: Her çocuk anne-babası tarafından koşulsuz olarak sevilmek ve onları sevmek ister. Ama korkuyla sevgi yan yana gelemez. Bir yerde korku varsa orada sevgiden değil, ancak itaatten bahsedebiliriz. Çocuklar deneyimleyerek öğrenir. Ebeveynlerinin önerilerini yerine getirmemeleri kasıtlı değildir; sadece bazı şeyleri kendisi deneyimlemek ister. Anne-babalar çocuğu cezalandırmak yerine davranışını düzeltmesini sağlayacak bir yaklaşımda bulunmalıdır. Örneğin “İnsanların içinde benden yapamayacağım isteklerde bulunman beni üzüyor” gibi asıl duygunun çocuğa iletilmesi esastır. Ayrıca hata yapmak çocuklara, hoşgörü göstermek anne-babalara düşer.

HAFTANIN KİTABI

Yazının Devamını Oku

Başkasının çocuğunu uyarmak doğru mu?

21 Ağustos 2021
Bir okurum yere çöp atan bir çocuğu görüp annesinin de buna ses çıkarmadığını fark edince “Onu yere değil, çöpe atsan daha iyi olur” demiş. Ve anneden oldukça sert bir tepki görmüş. Ben de konuyu uzmanlara sordum.

Birinin çocuğunu uyarmak bazen ‘saldırı’ gibi algılanıyor. Bunu engellemek için ne yapmalı?

Gülşah Ergin (Klinik psikolog): Aslında 21’inci yüzyıl ebeveynleri olarak ‘iyi anne-baba olma’ ve ‘her şeyi tam olan çocuklar yetiştirme’ konularında oldukça hassas ve kaygılıyız. Uyarılar anne-babaya, kendisiyle ilgili ‘yetersiz ebeveyn’, çocuğuyla ilgili ‘yanlış ya da eksikleri olan çocuk’ mesajı verebiliyor. Dolayısıyla anne-baba sert tepkiler gösterebiliyor. Ama her ailenin standartları ve çocukları için uyguladıkları disiplin farklıdır. Kendi yöntemlerimizi tüm çocuklar üzerinde uygulamaya çalışmak uygun değildir. Bazen bu uyarma eylemini yapmamayı ‘kötü bir yetişkinlik’ olarak yorumluyoruz. Bu bakış açısını değiştirmemiz gerekir. Burada ‘sınırlar’ konusu önem kazanır.

Peki sınırımız nedir?

Gülşah Ergin: Tehlikeli bir hal ve zarar verme davranışı söz konusuysa ‘güvenlik’ her şeyden önce gelir. Eğer çocuk kendisine, bize, çocuğumuza, başka birine, bir hayvana ya da eşyaya zarar veriyorsa uyarmak yerinde bir davranış olacaktır. Sadece böyle durumlarda müdahale etmek uygun bir yetişkin davranışıdır. Yoksa kimseye karışma hakkına sahip olmadığımızı bilmemiz gerekir.

Cevher Sönmez (Uzman psikolog): Her ebeveynin çocuk yetiştirme şekli farklıdır ama sosyal alanları etkileyen konularda herkes söz sahibidir. Kamu yararı gözetilen konularda, mümkünse yetişkinle konuşmak, değilse çocuğu azarlamak yerine, ona öğretmek gerek.

Peki, birini uyarırken nelere dikkat etmeliyiz?

Cevher Sönmez: Önce olumlu ifadeler kullanıp sonra uyarıyı yapabiliriz: “Ne kadar tatlı bir insansın. Çöpünü attığın çimenler de çok tatlı. Orayı kirletmesen daha iyi olmaz mı?” gibi. Eğer birisi sizin çocuğunuzu uyardıysa ve uyaran kişi haklıysa, çocuğunuza arka çıkmak yerine “Abla doğru söylüyor. Çöpünü yerden alıp çöpe at!” demek gerek. Çünkü çocuğunuz sizden öğrendiği bu davranışı tüm yaşamında tekrarlar. Çocuğa sorumluluk bilinci aşılamak, bir ebeveynin ona verebileceği en güzel hediyedir.

Gülşah Ergin:

Yazının Devamını Oku

‘Seni ne mutlu eder’ diye sorun

14 Ağustos 2021
Eğitim, pek çoğumuz için okulla ilişkili bir kavram. Oysa en temeli aile ortamında gerçekleşiyor. Uzmanlar bir aile için en önemli eğitimin ‘mutluluk’ olduğunu ve bunun ev ortamında kazanılabileceğini söylüyor.

Mutluluk eğitimi nedir?

Prof. Dr. Yıldız Dilek Ertürk (Psikolog): Aile içindeki etkileşim, çocukları ‘değerlilik’ veya ‘değersizlik’ duygusuna götürür. Evde değerli olduğu duygusunu tadan birey mutlu olur ve yaptığı şeylerden doyum alır, kendini gerçekleştirme olanağı bulur. Olumlu yaklaşımları ve duyguları öne çıkararak davranmak huzur ortamını sağlar ve mutluluğu sürekli kılar. Sevgi ve bireysel farklılıklar ailelerin mutluluğu için önemlidir. Mutluluk için fazladan bir şeye gerek yok. Hoşgörü ve saygı ortamı içinde kendilerini doğru ifade edebilen yetişkinler, çocuklarını da mutlu edeceklerdir. Böylece ‘mutluluk eğitimi’ sağlanmış olacaktır.

Mutluluk eğitimi için neler gerekir?

Dolunay Kadıoğlu (Psikolojik danışman): Çocuklarınızı yetiştirirken hangi değerlere göre yetiştiriyorsunuz? Başarı, para, çalışma, hırs gibi değerler mi yoksa işbirliği, paylaşım, sevgi, neşe, mutluluk gibi değerler mi? Onların tazecik beyinlerine rekabet, yarış, kazanma hırsı mı aşılıyorsunuz? Yoksa mutluluk, arkadaşlık, nezaket, dürüstlük, azim ve çalışkanlık mı? Çocuklara alınan pahalı oyuncaklardan, cep telefonlarından daha değerli ve önemli olan şey anne-babalarının kendileriyle oynaması, dinlemesi, ‘evet’ ve ‘hayır’larına saygı duymasıdır. Çocukları mutlu eden, en güçlü şey hissettiren sevgi ve ilgidir. Anne-babalar çocuklarının mutlu, iyi, sevecen, hayattan keyif alan, topluma yararlı insanlar olmasını istiyorsa şu noktalara dikkat etmeli: Ona “Seni gerçekten ne mutlu eder” diye sorun. Ne istediğini öğrenmeye çalışın. Kendisini keşfetmesi için alan açın. Gerçek mutluluk üzerine sohbet edin. Her koşulda sevin, ilgi gösterin. Onlarla bol bol oynayın, kahkaha atın. Çocuklar ‘an’dadır ve ‘şimdi’yi yaşarlar. Siz de onlarla ‘an’ı deneyimleyin ve mutlu edin, mutlu olun. Çocuklar birer yetişkin olduklarında akıllarında kendilerine alınan pahalı hediyeler değil sizlerle geçirdikleri anlar kalır, unutmayın.

Yazının Devamını Oku

Felaket korkusunu birlikte atın

7 Ağustos 2021
Peşi sıra gelen doğal afetler ve ülkemizin dört bir yanını saran yangınlar hepimizi derin bir üzüntüye boğdu, çocuklarıysa çok korkuttu. Uzmanlar bu süreçte çocuklarla yapılacak bazı etkinliklerin onların korkusunu ve kaygısını hafifleteceğini belirtiyor.

Vicdani sorumluluk duyguları yeşertilmeli

Psikolojik danışman Filiz Budak

Bugünlerde çocukla bol bol konuşmak, onları ekrandan uzak tutmak, sorduğu soruları açıklıkla cevaplamak ve korkusunu yenmesi için onu etkinlik ve oyunlara yönlendirmek çok önemli. Yaşadıklarımız bizim için de travmatik. Bu sebeple tepkilerimizde dikkatli olmalı, çocuğun bilgi ihtiyacını gidermeliyiz. Yaşadığı olayları anlamaya başlayan ve diğerlerinin, özellikle güvendiği ebeveyn veya yetişkinlerin duygularını gözlemlemeye başlayan çocuğun, yaşadığı duyguları ifade etmesi için uygun araçlar ve ortamların sağlanması da önemli. Bu araçlar bir oyun hamuru, parmak boyası, kuru boya, bazen de sözlerimiz olabilir. Çocuk, olumlu-olumsuz ayırt etmeksizin tüm duygularını ifade ettikten sonra yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak ağaç dikmek, eşya-oyuncak bağışında bulunmak gibi sosyal faaliyet ve görevlendirmelerle toplumun bir bireyi olarak, vicdani sorumluluk, güven ve aidiyet duygularının yeniden yeşertilmesi konusunda teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.

ETKİNLİK ÖNERİLERİ OKULÖNCESİ EĞİTİMCİSİ MEHTAP GÜR

Evinizdeki tohumları biraz toprak ve suyla karıştırarak yoğurun. Boş arazilere tohum toplarınızı fırlatın. 

Evinizde mama kapları yapın, atık ekmek ve yiyeceklerle mahallenizdeki hayvanları besleyin. Çocuğunuzun ekmekleri küçük parçalara ayırmasına ve hayvanları beslemesine fırsat tanıyın.

Atık süt kutularının ortasına bir oyuk açarak içine kuşların sevebileceği pirinç, bulgur, buğday gibi yiyeceklerden koyun ve kutunun tepesinden bir ip geçirip bahçenizdeki ağaçlara asın. Sık sık yiyecekleri yenilemek için kuş yuvalarınızı kontrol etmeyi unutmayın.

Yazının Devamını Oku

Söz verirken dikkatli olun

31 Temmuz 2021
Birçok ebeveyn, gün içinde çocuklarına defalarca söz veriyor. Peki, ama söz vermek gelişigüzel yapılacak bir davranış mı? Uzmanlar, çocuğa bir söz verirken çok dikkatli olunması gerektiğini, aksi halde yerine getirilmeyen her sözün çocuğun güvenini zedeleyeceğini belirtiyor.

Söz vermek neden önemli?

Simge Soydan (Çocuk Gelişimi Uzmanı): Aslında çocuklar, anne babanın ağzından çıkan her cümleyi ‘söz’ olarak kabul ediyor. Örneğin sohbet sırasında “Yaz gelsin de seni denize götüreyim” demek anne baba için ‘iyi dilek’ ama çocuğu beklentiye sokacak bir ‘söz’ niteliğinde. İlerleyen günlerde anne baba bu cümleyi unutsa da çocuk unutmaz ve “Haydi, ne zaman denize gideceğiz? Söz vermiştin!” der. Tabii bu gibi günlük konuşmaların dışında açıkça verilen sözler de en az bu kadar önemlidir.

Bayram Deleş (Ardahan Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü): Çocuklar ebeveynlerinin davranışlarını taklit ederek öğrenir. Herhangi bir konuda çocuğa verdiğimiz sözleri yerine getirdiğimizde onun ileride daha iyi bir eş, daha iyi bir işveren, daha iyi bir çalışan ve daha iyi bir arkadaş olmasına dolaylı yoldan katkı sağlamış oluruz. Çocuğumuzun hem bize hem de çevresine karşı güven duymasını istiyorsak verdiğimiz sözleri tutmalıyız.

Söz verirken nelere dikkat etmek gerek peki?

Simge Soydan: Verilen sözler mutlaka ‘tutulabilir sözler’ olmalı. Ayrıca, verilen sözün ne zaman gerçekleştirileceği de vurgulanmalı.

Bayram Deleş: Söz verirken bir kesinlikle bir koşul koyulmamalı. “Eğer kitap okursan seni parka götürürüm” veya “Eğer uslu durursan tabletle oynamana izin veririm” vb. cümleler son derece sakıncalı. Bu ödül-ceza sistemine dönüşür ki çocuk için ‘ödül’ aslında bir ‘rüşvet’ haline gelir. Bu yaklaşım özellikle uzun vadede çocukları olumsuz etkileyebilir. Bilgisayar oyunları, tablet veya telefon alma vb. maliyeti yüksek hediyeler alma sözü vermek uzun vadede çocuğun her davranışının ardından maddi getirisi yüksek hediyeler beklentisine girmesine ve zamanla doyumsuz bir birey olmasına neden olabilir.

Verilen sözlerin tutulmasının çocuğa yararları neler?

Bayram Deleş:

Yazının Devamını Oku

Takıntısını bir de siz büyütmeyin

24 Temmuz 2021
Araştırmalar her 20 çocuktan 1’inin takıntılı olduğunu gösteriyor. Bilimsel adı ‘obsesif kompülsif bozukluk’ olan bu durumun kalıcı hale gelmesinin sebeplerinden biri anne-babaların çocuklara takıntılarıyla ilgili çok sert tepkiler vermesi. Uzmanlar “Teşhisi siz koymayın” diyor.

Takıntılı olma durumunu nasıl açıklamalı?

Pelin Ankay (klinik psikolog): Takıntı, çocuğun isteği dışında gelişen, tedirginlik yaratan ve zihinden uzaklaştırılamayan, tekrarlayan düşüncelerdir.

Dr. Fırat Hamidi (çocuk ve genç psikiyatri uzmanı): Obsesyonlar, bazen zihinde canlanan bir sahne, gerçekleşebileceğini düşündüğü hayali olaylar da olabilir.
Bu rahatsız edici etkiden kurtulmak için kişinin yaptığı her türlü eyleme ‘kompülsiyon’ yani ‘zorlantı’ deniyor.

Çocuklarda en çok nasıl görülür?

Pelin Ankay: Kirlilik, hastalık, birinin öleceği korkusu, simetri, cinsel veya şiddet içeren düşünceler, saldırganlık, nesneleri sayma gibi sıralayabiliriz.

Dr. Fırat Hamidi: Çocuğun her davranışı ‘takıntılı olma’ durumunu içermez. Örneğin, çocuğun şanslı ve uğurlu sayılarının olması, çizgilere basarak veya basmadan yürümesi... 1-3 yaşlarında görülen ve birçok hareketin tekrar tekrar yapılması da takıntı değildir, gelişimin bir parçasıdır. Çocuklarda görülen takıntılı olma durumunda zihne gelen düşünceler rahatsız edicidir. Çocuk bu düşüncelerin vermiş olduğu sıkıntıdan kurtulmak için abartılı, aşırı, işlevsel olmayan davranışlar sergiler. Örneğin, eve hırsız girip kendisini ya da aileden birini kaçıracağına dair zihinsel senaryoların yarattığı kaygılardan rahatsızlık hisseden bir çocuğun bunu önleyeceğine inandığı ritüeli defalarca tekrarlaması işlevselliği bozan, hastalık boyutunda bir obsesyondur.

Anne-babaların yaptığı en temel hatalar neler?

Yazının Devamını Oku