SON günlerde kamuoyunda, sosyal güvenlik prim borçlarının yapılandırılmasına yönelik, özellikle de geçen seferki aftan yararlananlar arasında şöyle bir yanlış kanı oluştu; ‘nasıl olsa yeni yasa çıkacak, borçlarımı ödemesem de olur, yeni haktan yararlanırım’. Aman diyorum; 31 Mayıs son gün, sakın bu tarihi kaçırmayın, yoksa tüm haklarınızı kaybedersiniz.
Ne demek istediğimi daha açık anlatayım. Geçen senenin ağustos ayında çıkan, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun ile 2016 Haziran ayı öncesinde, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) prim borcu olanlara, bu borçlarını yeniden yapılandırma hakkı tanındı. Hedef, sigorta priminden sosyal güvenlik destek primine, işsizlik sigortasına kadar toplam 68 milyar liraya yakın borcun yeniden yapılandırılmasıydı. Bu haktan yararlanıp da borçlarını taksitlendirenlerin ilk taksitleri 2016’nın kasım ayından itibaren başladı, borcunu peşin ödemeyi tercih edenlere ise yine geçen senenin kasım-aralık ayına kadar süre tanındı.
İKİ YASA ARASINDAKİ FARK
Ancak 2016’nın zor bir yıl olması nedeniyle 40 milyar liralık borç yapılandırılabildi. Çoğu kişi bu haktan yararlanamadığı gibi borcunu yapılandıranlarının bir kısmı da taksitlerini ödeyemedi. Bunun üzerine hükümet, sene başında aldığı kararla, kasım ve aralık ayında ister taksitli olsun ister peşin; prim borçlarını ödeyemeyip, haklarının kaybedenlere ikinci bir şans daha verdi ve 31 Mayıs’a kadar süre tanıdı.
Şimdi gelelim, Meclis’te görüşülen ve önümüzdeki günlerde yasalaşacak olan Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Teklifine. Doğru, yeni çıkacak yasa ile 2016’nın Ağustos ayında çıkacak yasa arasında bir fark yok. Yeni yasa ile de sigorta primi, emeklilik keseneği, işsizlik sigortası primi ve sosyal güvenlik destek primi borçlarına af getiriliyor. Tek fark, yeni yasadan sadece 2017 Mart ayı ve öncesi sigorta primi borçları olanların yararlanacak olması.
TÜM HAKLARINIZI KAYBEDERSİNİZ
Yani, geçen senenin ağustos ayında çıkan yasadan yararlanmamış olanlar ile bugüne kadar prim borçlarını yapılandırmamış olanlar bu haktan faydalanacak. 2016’da borçlarını yeniden yapılandıranlar, yeni çıkacak olan yasadan hiçbir şekilde yararlanamayacak. İşte, bu yüzden 31 Mayıs tarihi önemli.
Daha açık şöyle anlatayım. 2016’nın kasım-aralık ayında, yeniden yapılandırma kapsamında prim borcu taksitini ödeyemeyenler ya da peşin ödemeyi seçip de ödeme yapamayanlar 31 Mayıs tarihine kadar bu borçlarını ödedi ödedi; yoksa yeniden yapılandırma hakkını kaybedecekler ve yeni çıkacak yasadan da yararlanamayacaklar ve SGK, geçmişten gelen borcun tamamını hukuki yolla alacak.
Sigortacılar, tavan fiyat başladığından beri ‘zarar edeceğiz’ diye bağırıyor. Haklılık payı var mı? Bakalım. Geçen senenin Nisan ayından, bu yılın başına kadar, trafik sigortasında fiyatlar yüzde 10 düştü. Son bir yılda yüzde 10 civarında enflasyon var. Dolayısıyla toplamda prim, yüzde 20 düşmüş. (Bu tespit bana ait değil, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in, 17 Şubat’ta yaptığı açıklamadan alıntıdır.) 12 Nisan’da başlayan tavan fiyat uygulaması ile de fiyatlar; aracına, iline göre değişmekle birlikte, ortalama yüzde 30 aşağı çekildi. Bu da şu anlama geliyor ki, kaba bir hesapla, trafik sigortasında prim yüzde 50 ucuzladı. Sigortacılar, hasar maliyetleri hesaba katıldığında büyük şehirlerde indirim oranının yüzde 60’ı bile geçeceğini söylüyor. Hatta bir hesap yapmışlar, sene sonuna kadar 8 ayda trafik sigortasında zarar, 2,5 milyar lirayı bulacak. Hatırlayacaksınız, 2016 yılı hariç son 10 yılda sigortacılar, trafik sigortasından 7 milyar lira zarar ettiler.
POLİÇE SATIŞINDA SORUN
İşte bu yüzden şirketler, zarar korkusuyla, şimdilerde poliçe satmamak için kırk takla atıyor. Öyle ki, kimi şirketler, sigorta satışı yapmamaktan dolayı devletin keseceği cezaya bile razı. Bu yüzden Hazine, sürekli şirketleri uyarıyor. Bu yüzden trafik sigortasında taksitli satış kalktı, peşine dönüldü. Bu yüzden acenteler, poliçe kesmekte zorlanıyor. Bu yüzden, geçen hafta Rekabet Kurumu, kimi şirketlere, hatta o şirketlerin kimi acentelerine baskın yapıp, inceleme başlattı. Geldiğimiz duruma bakın; tam bir kaos. Kabul edelim, trafik sigortası, hem tazminatı, hem primi, hem de ödenecek komisyonları kamunun belirlediği; sigorta şirketlerinin ise sadece hasar ödediği bir sigorta haline geldi.
Gelelim, kamu boyutuna. Hani, sigortacılar, ‘hesap yaptık, zarar edeceğiz’ diyor ya; sigortacılığı düzenleyen ve denetleyen kurum olan Hazine, ‘biz de hesap kitap yapıp tavan fiyatı öyle belirledik, zarar etmezsiniz’ diyor. Yani sigortacılarla, kamunun hesabı birbiriyle örtüşmüyor. Artık kimin hesabı doğru, sene sonunda belli olacak. Kamu bir şey daha söylüyor; ‘zarar edeceğine inanan, poliçe satmamak için uğraşan şirketler varsa gelsin, trafik sigortasındaki ruhsatını iptal ettirsin, hemen iptal ederiz’. Peki, birileri çıkıp, ‘ruhsatımı iptal edin’ der mi; hiç zannetmiyorum. Kimse devletle ters düşmek istemez; hele ki, yabancı sermaye hiç istemez.
Olayın bir de tüketici boyutu var. Tüketici mutlu, geçen seneye oranla sigortayı yüzde 50 indirimli yaptırıyor. Hele ki, senede 3-4 kaza yapan sürücü daha da mutlu. Ne kadar kaza yaparsa yapsın, en yüksek ödeyeceği fiyat belli. Mesela, İstanbul’da, bir kamyonet sürücüsü, ne kadar kaza yaparsa yapsın, kaç kişinin ölümüne neden olursa olsun ödeyeceği en yüksek fiyat 2 bin 700 lira. Otomobil sürücüsüyse ödeyeceği en yüksek fiyat 2 bin 100 lira. Peki, ne olacak? Sigortacılar, tavan fiyat uygulaması sene sonuna kadar sürer, gelecek seneden itibaren serbest sisteme geçilir beklentisi içindeler ve önümüzdeki 8 ayı öyle ya da böyle en zararla atlatmanın hesabını yapıyorlar. Açıkça söyleyeyim, tavan fiyat uygulamasının sene sonunda kalkacağını zannetmiyorum. Malum, 2019’da seçimler var ve konu, 20 milyon kişinin cebini yakından ilgilendiriyor. Şimdilerde kimi sivil toplum kuruluşlarının başkanları, uygulamanın gelecek sene de devam etmesi yönünde söylemlere başladı bile. Elbette sene sonunda tavan fiyat artacaktır, ama primlerin yüzde 50 düştüğü, sene sonuna kadar hasar maliyetinin bilinmediği ve sigortacıların 2,5 milyar lira zarar öngördüğü hesaba katıldığında, yapılacak artışın kime yararı olur, bilinmez.
Eminim birileri, ‘yani, ne demek istiyorsun’ diyecektir. Bir şey demek istemiyorum. Başta da belirttim, bugün için durum tespiti yaptım. Bu pilav daha çok su kaldıracağından, önümüzdeki günlerde trafik sigortasını bolca konuşuruz, çözüm önerileri varsa onları da paylaşırız.
ÖNÜMÜZDEKİ günlerde çıkacak yasa ile çalışan emekliler, birikmiş prim borçlarından kurtulacak. İşin aslı, çalışan emeklilerin durumu yıllardır tartışma konusu. Önce kısa bir bilgi vereyim. İki tür çalışan emekli var. Biri, emekli olup, emekli aylığı bağlandıktan sonra bir işverenin yanında çalışanlar ki, bu kesimde bir sorun yok. İşveren, bu çalışanlar için Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) hem bildirim yapmak hem de belli bir miktar prim ödemek zorunda. İkincisi ise, emekli olduktan sonra kendine ait işyeri açan ya da bir şirketin ortağı olanlar ki, işte asıl sorun bu kesimde. Çünkü bu şekilde çalışanların sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerekiyor.
SOSYAL GÜVENLİK DESTEK PRİMİ
Emeklilik sonrası kendine ait işyeri ya da bir şirketin ortağı olanlar 2008 yılına kadar sosyal güvenlik destek primini kendileri yatırmaları gerekiyordu. 2008 yılında sonra ise primler, bu kişilerin maaşlarından kesilmeye başlandı. Ancak emekliler böyle bir uygulamadan haberdar olmadığından, 2008 öncesi primlerini yatırmadılar. Ne zaman ki; SGK, Maliye Bakanlığı ile işbirliğine giderek, emeklilere geçmiş dönemlere ait yüklü miktarda borç çıkarınca durumun vahameti de ortaya çıktı. Gerek 2008 öncesi bildirim yapmayıp prim ödemeyenler, gerek SGK’nın tespit edemedikleri, gerekse de tespit edilmesine rağmen kendilerine prim borcu bildirimi yapılmayanlarla birlikte sayıları 4 milyonu bulan çalışan emekliler için sosyal güvenlik destek primi büyük sorun haline geldi. Geçen yıllarda prim borcu olanlar için birkaç kez af çıksa da çoğu kişi bu imkanlardan yararlanmadı.
2 MİLYON KİŞİYİ İLGİLENDİRİYOR
2016’nın şubat ayında ise SGK, yaşlılık veya emekli aylığı bağlandıktan sonra çalışmaya devam edenlerin aylıklarından alınan yüzde 10 oranındaki sosyal güvenlik destek primi kesintisini kaldırdı. Ancak geçmişe yönelik borçlar devan ediyor. Daha açık bir anlatımla, kesinti uygulaması geçen yıl kalkmış olsa da yaklaşık 2 milyona yakın çalışan emeklinin, geçmişe yönelik destek primi borcu duruyor. Yeri gelmişken şunu da belirteyim, geçmiş yıllarda kendine ait işyeri kurup sonradan kapatan ya da geçmişte bir şirketin ortağı gözüküp de sonradan ortaklıktan ayrılanlar o döneme ait prim borçlarını ödememişlerse, kayıtlarda o borç duruyor.
İşte, bu kişiler için şimdi yeni bir imkan daha getiriliyor. Geçtiğimiz haftalarda Meclise gönderilen ve Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen, önümüzdeki günlerde de yasalaşacak olan Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Teklifi ile sosyal güvenlik destek primi borçları yeniden yapılandırılacak. Şöyle ki; gecikme faizi ve cezası dışındaki asıl borç, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi aylık değişim oranlarına göre güncellenecek. Gecikme zammı ve faizi ise silinecek. Yapılandırmadan yararlanacak olanlar borcunu peşin ödeyebileceği gibi ikişer aylık dönemler halinde 18 ay taksitlendirebilecek.
BAĞ-KUR BORÇLULARI DA YARARLANACAK
ÖNÜMÜZDEKİ günlerde yasalaşması beklenen Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Teklifinden, 1.3 milyon Bağ-Kur prim borçlusu da yararlanacak. Gerek bugüne kadar Bağ-Kur prim borcunu ödemeyenler gerekse de geçen senenin ağustos ayında SGK borçlarının yapılanmasına imkan tanıyan kanundan yararlanmayanlar yeni çıkacak kanunla ile borçlarını yapılandırabilecek. Malum, Bağ-Kur prim borcu olanlar prim indiriminden yararlanamadığı gibi genel sağlık sigortası kapsamına da girmiyordu. Yeni düzenleme ile 31 Mart 2017 tarihine kadar birikmiş prim borçlarını yapılandıran Bağ-Kur’lular, hem yüzde 5’lik prim indiriminden hem de devletin sunduğu sağlık hizmetinden yararlanacak.
GEÇEN hafta sonu Ergo Sigorta’nın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde düzenlediği acenteler toplantısına katıldım. Hem Ergo Türkiye CEO’su Theo Kokkalas hem de sigorta acenteleri ile sohbet etme imkanı buldum. Açıkça söyleyeyim, herkesin gündemindeki konu, trafik sigortasında, 12 Nisan’da başlayan tavan fiyat uygulamasıydı. Acenteler, bir taraftan trafik poliçesi kesememekten şikayet ediyor, diğer taraftan da tavan fiyat uygulaması nedeniyle gelir kaybına uğrayacaklarından yakınıyor. Ergo’nun üst yönetiminin, endişesi ise geçen yıllarda olduğu gibi trafik sigortasından zarar etmek ve sermaye kaybına uğramak. Bir gözlemimi daha paylaşayım; her iki kesim de önünü görememekten rahatsız. Daha açık bir anlatımla, asıl merak edilen, ‘tavan fiyat uygulaması, söylendiği gibi 2017 sonuna kadar mı sürecek, yoksa gelecek yıllarda da devam edecek mi?
BEDELİNİ TÜKETİCİ ÖDER
Gelelim, Theo Kokkalas ile sohbetimize. Devletin getirdiği tavan fiyat uygulamasının trafik sigortasında yaşanan soruna çare olmayacağını, aksine sorunu daha da körükleyeceğini savunan Kokkalas, “Rekabeti ortadan kaldırırsanız, şirketler bir-iki sene dayanır, ancak bu işin maliyeti sonunda tüketicinin cebinden çıkar” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yıllarca trafik sigortasından zarar ettik, milyar liralık zararlar ödedik. Biz kendi hesabımıza güveniyoruz. Hazine ise daha farklı bir hesap yapıyor. Söylendiği gibi sektör trafikten kar ediyorsa, neden şikayet edelim, neden bu sigortayı satmaktan kaçalım?”
ZARARI HERKES ÜSTLENMELİ
Theo Kokkalas, tavan fiyata geçildikten sonra 15 gün içinde 14 milyon TL prim kaybı yaşadıklarına da değinerek, “Bu zararı neyle telafi edeceğiz? Yılsonuna kadar zarar edeceğiz ve bu zararın herkes tarafından üstlenilmesi gerek. Tavan fiyat, gelecek yıla sarkar mı? Bunun da bilmiyoruz. Sürekli para kaybetmeye devam edilemez. Bu durum karşısında birçok yatırımcı oturur, düşünür” şeklinde konuştu.
Tüm tarafların biraraya gelip, başka ülke örneklerine de bakılıp, ortak bir çözüm bulması gerektiğini vurgulayan Kokkalas, Hazine’nin dengeli bir çözüm bulacağına inandığını da sözlerine ekledi.
DEVLET, FİYATA DEĞİL HASARA MÜDAHALE ETSİN
Theo Kokkalas, devletin fiyata müdahale etmek yerine hasara müdahale etmesi gerektiğini belirterek, şunları söyledi: “Trafik sigortasında ödediğimiz hasara düzenleme getirilmeli. Kazada ölen kişiye ödeyeceğimiz tazminatı bilmeliyiz. İtalya’da, İspanya’da ödenecek tazminat düzenlenmiş, biz ise cebimizden ne çıkacak bilmiyoruz. Kazada ölen kişiye bir tarife getirilmeli ki, biz de ödeyeceğimiz rakamı bilelim. Trafik sigortasında bugün sattığımız bir poliçeden 10 yıl boyunca sorumluyuz. Kim, ne zaman dava açacak, açılan dava ne kadar sürecek ve davanın sonucu ne olacak, biz ne ödeyeceğiz bilemiyoruz. Trafik sigortasındaki sorun çözülsün isteniyorsa, fiyata müdahale etmek yerine devlet hasara müdahale etsin, ödemelere düzenleme getirsin.”
SOSYAL güvenlik prim borcu olanlara yeni af geliyor. Meclis’e gönderilen Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) olan borçlar yeniden yapılandırılacak. Kanun teklifinin Meclis’ten geçmesi halinde yaklaşık 35 milyar TL’lik borcun yapılandırılması hedefleniyor.
Bu aftan kimler, nasıl yararlanacak konusuna geçmeden önce kısa bir bilgi vereyim. Hatırlayacaksınız, 2016 Ağustos ayında çıkan bir kanunla, SGK borçlarında yapılandırılmaya gidilerek; 2016 Haziran ayı öncesinde ödenmemiş sigorta primi, emeklilik keseneği, işsizlik sigortası primi ve sosyal güvenlik destek primi borçlarına af getirilmişti. Ancak 2016’nın zor bir yıl olması nedeniyle bu imkandan yeterli sayıda kişi ve kurum yararlanamayınca, aradan 10 ay geçtikten sonra benzer bir borç yapılandırmasına yeniden ihtiyaç duyuldu. Gelelim, Meclis gündemindeki kanun teklifine. Yasanın çıkması halinde, 2017 Mart ayı ve öncesi sigorta primi, emeklilik keseneği, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi borcu olanların borçları ile gecikme cezaları yeniden yapılandırılacak. Bu imkandan Bağ-Kur ve topluluk sigortası prim borcu olanlar ile 2017 Mart ayı sonuna kadar SGK’ya idari para cezası olanlar da yararlanabilecek.Peki, yapılandırma nasıl olacak? Öncelikle şunu belirteyim, borçların tamamı silinmiyor. Asıl borç kalıyor ve ana borcun üzerinden Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) aylık değişim oranları dikkate alınarak –ki, bu oran, 2016 Kasım ayından itibaren aylık yüzde 0.35 olarak baz alınacak- borç güncellenecek. Gecikme zammı ve faizi ise silinecek. Güncellenen borç ise taksitlendirilecek. Bir örnekle anlatayım ki, daha iyi anlaşılsın. Bağ-Kur’lusunuz, SGK’ya da 5 bin lira prim borcunuz var ve 10 aydır da bu borcu ödemiyorsunuz. Gecikme zammı, faizi, cezası ile birlikte borcunuz 7-8 bin liraları bulacakken, yeni çıkacak haktan yararlanıp, borcunuzu yeniden yapılandırdığınızda; ödeyeceğiniz toplam tutar, sadece 5.175 lira olacak. Bu borcu ister peşin ödeyebileceksiniz ister taksitlendirebileceksiniz. Son olarak şunun da altını çizeyim. 2016 Ağustos ayında çıkan kanundan yararlanmayıp, borcunu yapılandırmayanlar da bu yeni imkan faydalanabilecek. Ancak geçen yıl borcunu yapılandırıp, taksit ödemeleri devam edenler bu haktan yararlanamayacak.
KİMLER YARARLANACAK?
- 2017 Mart ayı ve öncesinde sigorta primi, emeklilik keseneği, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi borcu olanlar.
- 2016 yılındaki yapılandırmadan yararlanan ancak taksitlerini ödeyemeyenler.
- Bağ-Kur ve topluluk sigortası prim borcu olanlar.
- Yaşlılık ve emekli aylığı bağlandıktan sonra çalışmaya devam edenlerin 2016 Şubat ayından önceki aylara ilişkin sosyal güvenlik destek primi borcu olanlar.
- 2017 Mart sonuna kadar SGK’ya idari para cezası borcu olanlar.
“Sayın Doğan, babamızın küçük bir seramik atölyesi var. Ben ve kardeşim, babam ile birlikte çalışıyoruz. Geçen yılın sonunda babam, KOSGEB’in 50 bin liralık, sıfır faizli kredisinden yararlandı. Maalesef geçen ayın başında babamızı kaybettik. Bankaya müracaat ettiğimizde kredi verilirken sigorta yapılmadığı bilgisini aldık. Birkaç kişiye sorduk bazıları hayat sigortasının zorunlu olduğunu, bankanın krediyi verirken yaptırması gerektiğini söyledi, bazıları da zorunlu değil dedi. Hangisi doğru? Banka bilerek yaptırmadıysa, herhangi bir hak iddia edebilir miyiz?”
ZORUNLU HAYAT SİGORTASI
Hadi, KOSGEB kredileri hem sıfır faizli, bir yıl ötelemeli hem de krediye konu olan miktar çok büyük değil. Sonunda iki kardeş, babalarından kalan işyerinde çalışıp, kredi borcunu ödeyebilir. Peki, son dönemde Hazine kefaletinde, Kredi Garanti Fonu (KGF) aracılığı ile bankalardan 250-500 milyon TL kredi kullanan KOBİ’ler benzer bir durum karşısında ne yapacak? Şimdi eminim birileri, ‘Hazine zaten kefil olmuş, bir de sigortaya ne gerek var’ diyecektir. Hazine kefaleti, teminat sorunu çeken işletmeler sıkıntı yaşamasın diye getirildi. Doğru, işletme zora düşer de krediyi ödeyemezse Hazine, kefil. Kime karşı? Bankaya karşı, kefil. Yoksa, kredi kullanan vefat eder, varisleri borcu ödeyemezse diye kefil olmuyor.
Daha açık şöyle anlatayım. Özellikle küçük işletmeler, ister KOSGEB’den ister KGF aracılığı ile bankadan kredi kullansın sigorta yapılmışsa; işletme sahibi vefat eder ya da çalışamaz duruma düşerse, kalan kredi borcu sigorta tarafından bankaya ödenir, borç morç kalmaz. Okuyucumuzun örneğinde olduğu gibi sigorta yoksa banka, krediyi, varislerden öyle ya da böyle alır. O işletmenin zor duruma düşüp düşmeyeceği, kredinin hangi amaçla, nerede kullanıldığı, varislerin ödeme gücünün olup olmadığı bankayı ilgilendirmez. Zaten hayat sigortası da bunun için var ve bu gibi beklenmedik durumların yaratacağı sorunlar için yapılıyor. Açıkça söyleyeyim, banka için hiç sorun yok. Döner, işletmenin mal varlığına el koyar, olmadı işletme sahibinin mal varlığına el koyar; döner, Hazine kefaletini bozdurur, verdiği krediyi bir şekilde alır. Ne mi demek istiyorum? Hayat sigortası, bankayı değil asıl krediyi kullanan esnafı, KOBİ’yi koruyor diyorum.
Eminim yine birileri, ‘İyi de kardeşim bankalar verdikleri kredilerden ciddi kesinti yapıyor. 50 bin liralık kredi için 5 bin lira zorunlu hayat sigortası kesiliyor. 20 bin liralık kredi için 3 bin lira kesen bile var’. Bankaların kesinti kalemlerini ve tutarlarını bilmem ama konu hayat sigortasıysa, böyle rakamlar yok. 20 bin liralık kredi için kesilen hayat sigortası primi yaşa ve vadeye göre 300 lira ile 500 lira arasında değişiyor. Ama yok krediye konu tutar, 500 bin liraysa, prim kesintisi de 4 bin lira ile 15 bin lira arasında değişiyor.
Son olarak şunu da belirteyim. Hayat sigortası zorunlu değildir. Kanuni olarak bankalar kredi verirken sigortayı zorunlu tutamaz; tutsa da, ‘sigortayı benden yaptıracaksın’ diyemez. ‘İyi de canım banka, sigorta yoksa kredi de yok’ diyor. İşin o tarafını bilemem. Ben size kanunun ne söylediğini söylüyorum. Peki, bankalar neden sigortada ısrar ediyor. Basit, kredi kullandırdığının başına bir şey gelirse varislerle, mahkemelerle uğraşmasın, sigortadan parayı hemen alsın diye. Oysa asıl ısrar etmesi gereken bana göre banka değil krediyi kullanan olması lazım ki, başına bir şey gelirse hem kendi hem de geride kalanlar dara düşmesin.
Anlatayım; öyle bol bol rakam verip, kafa karıştırmadan, işin özünü anlatayım. Önce kısa bir bilgi. KGF, kredi veren bir kurum değil, bankaların verdiği kredilere kefil olan bir kurum. Hani yıllardır, işletmelerin, ‘yeterli teminatımız yok, bankadan kredi alamıyoruz’ diye şikayet ettiği sorunu çözen bir model. Daha açık bir anlatımla, KGF; krediye ulaşmakta zorlanan KOBİ’lerin vereceği teminat ve kefaleti belli oranda karşılayan, bu sayede de teminat sorunu çeken şirketlerin finansmana erişimine imkan tanıyan bir sistem. Peki, sağlanan kefalet oranı nedir? KGF, işletmelere yüzde 80 oranında kefil olabiliyor. Yani, KOBİ’yseniz ve bankadan 500 bin liralık kredi kullanacaksanız, 400 bin lirasına kefil oluyor. Bir de Hazine kaynaklı verilen kefalet var ki, ihracatçı KOBİ’ler için oran yüzde 100’e kadar çıkıyor. KGF kefaletinden yararlanmak için de yapılacak tek şey, bankaya başvurmak. Yeri gelmişken şunu da belirteyim, bankalar, KGF kefaleti ile kredi kullandırmada tamamen bağımsızlar. Yani, ‘kefalet sisteminden yararlanmak istedim ama banka kredi vermedi’ diye şikayet etmenin pek de anlamı yok, çünkü banka ister verir, ister vermez.
ELEŞTİRİLER NE KADAR HAKLI?
Tamam, bankalar, KGF de olsa tüm KOBİ’lere kredi vermiyor. Tamam, kredi kullanırken kesinti oranları kimilerine yüksek geliyor ki, bu konuya gelecek yazımda detaylı değineceğim. Tamam, bankalar, devlet garantisi ile kredi veriyor, ödenmezse bu paralar Hazine’nin kasasından çıkacak. Tamam, KGF kredileri ile sorunlu kredi oranı önümüzdeki dönemde yükselecek.
Tüm bu eleştirilere katılıyorum; kiminde haklılık payı var, kiminde bana göre yok. Ama konuya bir de şöyle bakın. Son bir senedir ekonomide ciddi bir daralma var. Düne kadar KOBİ’ler bankalara olan borçlarını ödeyemiyor; ipotek, teminat mektubu bulamıyor; bankalar da kredi vermekten kaçıyor hatta verdiği kredileri bile geri çağırmaya çalışıyordu. Hal böyle olunca da ekonomi daha da daralmaya başlamıştı.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ÖNEMLİ
Önce KGF sistemi devreye sokuldu ardından Hazine desteği sağlandı ve daha önce bankaların kapısından dönen KOBİ’ler, kredi kullanmaya başladı, Hazine desteğini arkasına alan bankalar da kredi musluklarını açtı. Sonuç; işletmeler finansmana ulaştı, bankalar bilançolarını bozmadan kredi verdi ve piyasa rahatladı, ekonomiye can suyu oldu. Hadi, bir-iki rakam da vereyim. Son 15 ayda yani, ekonominin tıkandığı dönemde, 152 binin üzerinde işletme KGF imkanından yararlanmış ve KGF de yaklaşık 113 milyar liralık kefil olmuş. Demek ki, bankalar KGF de olsa kredi vermiyor değilmiş. 152 bin KOBİ kredi almış.
Neymiş efendim, işletmeler bu kredileri ya sermaye olsun diye ya da önceki borçlarını ödemekte kullanmış, hatta çalışanın maaşlarını ödeyen bile varmış. Tamam da arkadaş, sen sonuca bak. Bu işletmeler, bu model sayesinde rahat bir nefes almış mı, işini çevirebilmiş mi; sen ona bak. Zaten KGF’nin harekete geçirilmesinin, Hazine’nin destek vermesinin nedeni de bu değil mi; piyasayı rahatlatıp, ekonomiyi bir ölçüde canlandırmak.
Önemli olan konu bence başka. KGF doğru bir model ve bunun sürdürülebilir olması lazım. Evet, belki referandum nedeniyle piyasayı rahatlatmak için bu model harekete geçirildi ama görüldü ki, reel sektör hem kolay hem de ucuz finansmana ulaşıyor, bankalar da sorunsuz KOBİ’lere destek olabiliyor. Diyeceğim o ki, sorunlu kredi oranlarını artırmadan, devletin kasasına yeni bir yük getirmeden KGF modelini tüm finans kurumlarına yayıp; bundan sonra üreten, istihdam yaratan işletmeler için uygulamamız lazım.
16 Nisan’da ilk maaşlardan yapılan kesinti ile birlikte tüm memurlar sisteme girdi. 45 yaş altı 1 milyon 378 bin memur, otomatik BES’e katılırken, sadece yüzde 3.5’i cayma hakkını kullanarak çıktı.
45 yaş altı tüm çalışanların Bireysel Emeklilik Sistemine (BES) girmesine imkan tanıyan otomatik katılım, 1 Ocak’ta başladı. Uygulama 12 milyona yakın kişiyi kapsadığından, tüm çalışanların da aynı anda sisteme girmesi zor olacağından, kademeli geçiş uygulandı ve ilk olarak 1 Ocak’ta, 1.000 ve üzeri çalışanı olan işletmelerden başlandı. Bu kapsamda özel sektörde çalışan 1.8 milyon kişi, otomatik BES’e giriş yaptı, ancak bunun 1.1 milyonu ayrılırken, 700 bine yakın kişi de sistemde kalıp, tasarrufu tercih etti.
Otomatik katılımda; üniversitelerden yargıya, silahlı kuvvetlerden merkezi yönetime kadar tüm kamu çalışanlarını kapsayan ikinci etap ise 1 Nisan’da başladı. Sisteme 45 yaş altı kaç memurun gireceği, kaçının sistemde kalacağı merak konusuydu. Memurlar her ayın 15’inde maaşlarını aldıklarından otomatik BES’e giriş de 16 Nisan’da başladı ve tüm memurlar sisteme giriş yaptı.