BU yılın ilk yarısına ait son maaşlarını alacak olan emekliler, hem temmuz ayındaki zamma hem de enflasyona odaklandı. İşçi ve Bağ-Kur emeklilerinin yanı sıra hem memur emeklileri hem de görevdeki memurlar temmuz ayında zam alacaklar. Memur ve emeklileri iki yılda bir imzalanan toplusözleşmeden gereği ocak ve temmuz olmak üzere, yılda iki kere zam alıyor. 2015’de yapılan toplusözleşmeden çerçevesinde de 2017’nin temmuz ayında alınacak zam oranı, yüzde 4. altı aylık enflasyondan kaynaklı bir fark oluşursa bu da maaşlara yansıtılacak.
Yeri gelmişken kısa bir bilgi daha vereyim. Memur ve emeklileri en son enflasyon farkını (yüzde 0.90) 2016’nın ocak ayında almışlardı. Hem geçen yılın temmuz ayında hem de 2017’nin ocak ayında ise enflasyon farkı oluşmadığı için maaşlara sadece toplusözleşmedenden kaynaklı yüzde zamlar yansıdı. Bu zam da 2016’nın temmuzunda yüzde 5, bu yılın ocak ayında yüzde 3 oldu.
YÜZDE 4 ZAM CEPTE
Gelelim, temmuz ayında memur emeklilerinin alacağı zamma. Toplusözleşmeden gereği yüzde 4 zam cepte. 6 aylık dönemde (Ocak-haziran) gerçekleşen ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan, TÜFE’deki enflasyon oranının, yüzde 3’ün üzerinde çıkması halinde; aradaki fark da zamma yansıtılacak. Buna göre, enflasyondan kaynaklı zam oranı ise temmuzun ilk haftası açıklanacak enflasyona göre netleşecek. Ancak, ilk 5 aydaki yani, ocak-mayıs dönemindeki, maaş zammına konu olan enflasyon, yüzde 6.18 olarak gerçekleşti. Bu da şu anlama geliyor ki, şimdiden, memur ve emeklileri için yüzde 3’lük enflasyon oranı aşılmış, üzerine yüzde 3.18 fark oluşmuş durumda.
ENFLASYON FARKI
Enflasyonun önümüzdeki bir ayda artmadığını, sabit kaldığını, hatta biraz düştüğünü varsaysak bile enflasyondan kaynaklı yüzde 3’lük farkın temmuzda maaşlara yansıyacağı kesin gibi gözüküyor. Daha açık bir anlatımla; memur ve emeklileri, Temmuz’da maaşlarını yüzde 4’ün üzerine, yüzde 3’lük enflasyon farkı ile birlikte toplam yüzde 7’lik zamlı alacak. Böylece, en düşük memur emeklisinin maaşı 1874 liraya (vergi iadesi hariç), en yüksek emekli maaşı da 11450 liraya çıkacak.
Ama yine da bilgi olarak aklınızın bir köşesinde bulunsun. Günlerdir trafik sigortasını konuşuyoruz. İşin aslını isterseniz, şöyle bir yakın geçmişe dönüp bakarsak, neredeyse son iki-üç yıldır trafik sigortası bir şekilde sürekli gündemde. Hal böyle olunca da kimi okuyucular, merak edip, neden trafik sigortasının bu kadar konu yapıldığını soruyor. Hatta kimi okuyucular, bir adım daha öteye gidip, ‘koca sigorta pazarı sadece trafikten mi oluşuyor ki, sürekli bu konu konuşuluyor’ diye soruyor. Hatırlarsanız, bir ay önce Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de, bir konuşmasında, “Bırakın artık şu trafik sigortasını konuşmayı, başka sigortalara odaklanın” demişti.
Peki, trafik, sigorta pazarı için bu kadar önemli? Bir araştırma yaptım. Sizlerle de paylaşayım ama önce küçük bir bilgi vereyim. Trafik gibi birçok zorunlu sigorta var. Maden çalışanları ferdi kazadan tutun da depreme, tehlikeli maddelere kadar 17 tane zorunlu sigorta var. Bunlar, devletin, vatandaş mağdur olmasın diye uygulamaya koyduğu sigortalar. Bir de tarım sigortası gibi zorunlu olmayan ama devlet desteği ile yürüyen sigortalar var. Bu sigortalar sayesinde de hem pazar büyüyor hem de şirketlere gelir yaratıyor.
KAMUNUN PAYI YÜKSEK
2016 sonu itibariyle sigorta pazarının prim üretimi açısından toplam hacmi 40,1 milyar TL. Bunun 35 milyarı hayat dışı sigorta branşlarından, 5 milyarı da hayat sigortalarından oluşuyor. Hayat sigortacılığı ile bireysel emekliliği bir kenara koyuyorum. Sigorta pazarı içinde (hayat dışı branşlar) 13,8 milyar TL’lik prim üretimi ile zorunlu sigortaların payı yüzde 39’u geçiyor. Tarım sigortasını da eklerseniz (1,6 milyar TL üretim) bu pay, yüzde 44’e kadar çıkıyor. Demek ki, zorunlu olsun olmasın devletin uygulamaya koyduğu sigortaların toplam pazar içindeki payı yüzde 44. Bir başka açıdan, sigortacılar için yüzde 44’lük bir pazar hazır; vatandaşlar, zorunlu yaptırıyor. Yani, şirketlerin çaba harcamasına gerek yok.
Gelelim, trafik sigortasına. Sigorta pazarının yüzde 35’i trafik sigortasından oluşuyor. Tarım dahil, zorunlu sigortaların içinde trafiğin payı ise yüzde 80’e yakın. Bir rakam daha vereceğim, şaşıracaksınız. Trafik ve kaskodan oluşan oto sigortalarının, hayat dışı sigorta pazarındaki payı yüzde 52’nin üzerinde. Eminim, kimi sigortacılar diyecektir ki, ‘sen üretime değil gelir içindeki paya bak’. Ona da baktım, kabaca, gelirin yüzde 40’a yakını trafik sigortasından kaynaklanıyor.
KİM HAKLI, KİM HAKSIZ?
Şimdi anladınız mı, trafik sigortasını neden bu kadar çok konuşuyoruz? Hem sigorta pazarının hem de gelirin yarıya yakını trafikten oluşuyor. Maalesef ağırlıklı trafik olmak üzere oto sigortasına sıkışmış bir pazar var ve konut, ticari gibi sigortalar gelişmiyor; yine maalesef, yeni sigorta ürünleri hiç konuşulmuyor. Hal böyle olunca da kamu, ‘benim zorunlu tuttuğum sigortalar sayesinde pazar yaratıp, para kazanıyorsunuz’ diyerek, müdahale etme hakkını kendinde görüyor. Haksız mı? Peki, bu hale gelinmesinde, yıllardır, ‘nasıl olsa tüketici kendi ayağı ile tıpış tıpış geliyor’ deyip sırtını trafik sigortasına dayayan, hatta trafik sigortasının ne işe yaradığını bile anlatma ihtiyacı duymayan; diğer sigortaların gelişmesi için çaba harcamayan sigorta şirketlerinin hiç mi kabahati yok?
KÜÇÜK OLSUN BENİM OLSUN ANLAYIŞI
Başbakan Yardımcısının tespiti sonuna kadar doğru. Hatta bir adım daha ileri gidelim, banka dışı finansın, toplam finans pazarı içindeki payı sadece yüzde 4’lerde. Tamam, geçtiğimiz yıllardaki yüzde 1-2’lerle mukayese edildiğinde gelişiyor ama gelişim hem yavaş hem de yeterli değil.
Peki, neden böyle? Herhalde bu şirketlerin hem sermayedarları hem de yöneticileri ‘küçük olsun benim olsun’ anlayışını benimsediklerinden değil. Hele ki, bankalardan sonra reel kesime, özellikle de KOBİ’lere, finansman desteği sağlayan kurumların faktoring, leasing, finansman şirketleri olduğu düşünülür; işletmelerin de bu desteğe ciddi ihtiyaçları olduğu hesaba katılırsa, banka dışı finans pazarının istenilen seviyede büyüyememesinin bir nedeni olsa gerek, değil mi?
İMKÂN VERİLDİ DE BÜYÜMEDİLER Mİ?
Gelin, tek tek bakalım. Peşin peşin de söyleyeyim, yazacaklarımdan kimse alınmasın, gücenmesin. Önce faktoringten başlayalım. Yıllar önce üç-beş şirketin yaptıkları yüzünden tefeci damgası yemişler, halen bu algıyı düzeltmeye uğraşıyorlar. Tam düzelttik derken, bakıyorsunuz kamudan birkaç kişi eskiyi hatırlayıp, iki laf ediyor; hop, yine başa dönüyorlar. Oysa çoğunluğu koca koca bankaların iştirakleri, yabancı sermayenin temsilcileri ve yıllar öncesinde de BDDK’nın çatısı altına girmişler. Adamlar, ihracat faktoringinde dünyada ilk sıraya oturmuşlar; halen Türkiye’de, ‘çek mi aldın, çek mi kırdın’la muhatap oluyorlar. Neyse ki, şu sıralar, kamunun da desteği ile faktoring adını değiştirip, ‘ticaret finansmanı’ adı ile yollarına devam edecekler de yıllardır üzerlerindeki haksız yaftadan kurtulacaklar. Kaldı ki, zaten yıllardır da ticareti finanse ediyorlar.
Gelelim, leasinge. Büyük-küçük ayrımı olmaksızın, teminat yeterli mi değil mi ince eleyip sık dokumaksızın tüm şirketlere, orta ve uzun vadeli yatırım ekipman finansmanı sunuyorlar ki, bu hizmeti sunun tek sektör leasing. Sonra da dönüp, pazarda iştiraki oldukları bankalarla rekabet etmek zorunda kalıyorlar. Neden? Çünkü bankalar, yakaladıkları KOBİ’ye, ‘ne gideceksin leasinge, gel ben sana kredi vereyim, işini hallet’ diyor da ondan. Sağ olsun bizim KOBİ’lerde, banka dışında alternatif finansman kaynaklarından maalesef bihaberler... Sonra da ‘bankalar bizi zorluyor, destek olmuyor, olsalar da yüksek maliyetlerle oluyor’ diye şikayet edip duruyorlar. Dünyada artık yatırım malını nakit ya da banka kredisiyle alan kalmadı, herkes finansal kiralama yapıyor. Neyse, öğrenecekler.
BUNUN ADI HAKSIZ REKABET
Bitmedi, daha da vahimi var. Hani, ‘bankaların gölgesinde kalıyorlar’, ‘bir türlü büyüyemiyorlar’ deniyor ya; bunda, yaratılan haksız rekabetin de payı var. Çok detaya girmeden sadece iki örnek vereceğim. Bankalara, yurtdışından sağladıkları finansmanda Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) istisnası uygulanırken, leasing ve faktoringe uygulanmıyor. Bankaların kendi aralarındaki işlemlerde Banka Sigorta Muamele Vergisi (BSMV) yüzde 1 iken, leasing ve faktoringte bu oran yüzde 5. Hal böyle olunca da banka dışı finans kesimi, reel sektöre daha pahalı kaynak aktarmak durumunda kalıyor. Yani, zararı yine reel sektöre, KOBİ’ye... Oysa maliyetler düşse, leasing ve faktoring daha uygun maliyetle finansman sağlayacak, böylece istendiği gibi banka dışı finans kesimi de büyüyecek. Diyeceğim o ki, söylemekle, eleştirmekle olmuyor, biraz el atıp, destek olmak gerekiyor.
Benzer söylemi bir-iki ay önce ilk olarak Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de yapmış, “Böyle getiri dünyada hiçbir ülkede yok” demişti.
Peki, söylendiği gibi gerçekten de otomatik katılım, ‘yok böyle getiri’ dedirtecek bir sistem mi? Aslında, 5 aylık bir uygulama olduğundan, getiri hesaplamak için çok erken ama ben yine de kaba bir hesap yaptım. Getiri, yüksek mi değil mi, takdir size ait. Önce kısa bir bilgi vereyim. 1 Ocak’ta başlayan otomatik katılım sayesinde bugüne kadar 2,9 milyon çalışan sisteme giriş yaparak, tasarrufa başladı. Bunlardan 700 bine yakını Ocak ayında girenler, kalanı ise Nisan’da otomatik BES’e dahil olanlar ki, bunların çoğunluğu da memurlardır.
MAAŞLARDAN YAPILAN KESİNTİ
Nisan ayında girenleri bir kenara koyuyorum, çünkü hem ilk 2 aylık cayma haklarını kullanmak, hem de 2 aydan sonra devletin vereceği ekstra 1000 liralık katkıyı hak etmek için önlerinde biraz daha süre var. Yeri gelmişken hatırlatayım, otomatik katılıma giriş yapıldığı tarihten ilk 2 ay içinde çalışanlar, cayma hakkını kullanarak, maaştan yapılan kesintinin tamamını alıp, sistemden çıkabilir. 2 ayın dışında da çalışanlar istedikleri zaman sistemden ayrılabilir. Çalışanın maaşından yapılan kesintilere her ay yüzde 25 katkının yanında devlet, cayma hakkını kullanmayıp, sistemde kalanlara 2. aydan sonra ek 1000 lira daha katkı sağlıyor.
Gelelim, Ocak ayında giren ve tasarrufa devam eden çalışanların bu kısa dönemde elde ettiği getiriye. Maaşlardan ilk kesinti, Ocak ayının sonunda yapıldığından, getiriyi Şubat-Mart-Nisan, yani üç ay üzerinden hesapladım. Asgari ücretli bir çalışanın –ki, Ocak’ta sisteme girip, tasarrufa devam edenlerin çoğunluğu asgari ücretliler- maaşından her ay otomatik katılım için 53 lira kesiliyor. Nisan sonuna kadar maaştan yapılan toplam kesinti tutarı, 212 lira. Buna devlet de her ay yüzde 25 katkı yapıyor. Dört aylık devlet katkısı tutarı da toplam 53 lira. Çalışanın birikimi oldu, 265 lira.
DEVLETTEN 1000 LİRA DESTEK
Malum, otomatik katılımda çalışanların birikimleri ilk yıl başlangıç fonu adı verilen ve faizli-faizsiz seçeneği olan fonda değerleniyor. Şubat başından Nisan sonuna kadar 3 aylık dönemde başlangıç fonunun getirisi yüzde 2,60 oldu. Çalışanın 265 lirasının üzerinde fonun getirisini de koyduk, toplam birikim 271,90 lira (fon işletim gider kesintisi dahildir) oldu. Daha bitmedi. Sistemden ayrılmayıp, tasarrufu tercih ettiği için Nisan ayında da devlet mükafat olarak 1000 lira ek katkıyı, çalışanın hesabına yaptı. Ne oldu? Çalışanın birikimi bir anda 1.271,9 lira oldu. Daha iyi anlaşılması için 3 aylık getiriyi tablo alarak aşağıda bulabilirsiniz.
Özetleyecek olursak, otomatik katılıma Ocak’ta giren bir çalışan, dört aylık maaşından 212 lira bireysel emeklilik için ödemiş; Nisan sonunda o parası, 1.271,9 lira olmuş. Yani, otomatik katılımdaki asgari ücretlinin bugün bir köşede, 1.272 liraya yakın birikimi var. Peki, var mı böyle getiri? Kararı siz verin. Ama bana sorarsanız, bırakın Türkiye’yi, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir getiri yok, olamaz da. O yüzden diyorum ki, otomatik katılımdan hemen çıkmayın, biraz kalıp, bekleyin; bakın, bir köşede birikiminiz ne oluyor, sonra kararınızı verin.
Ancak okuyuculardan gelen soru ve yorumlar gösteriyor ki, çalışanların çoğunluğu kıdem tazminatının ne olduğunu, hangi durumlarda hak kazanılacağını ve daha da önemlisi nasıl hesaplandığını bilmiyor. Bilenler de maalesef yanlış hesaplıyor. İşte, 10 soruda kıdem tazminatı hakkında tüm merak edilenler.
1- Kıdem tazminatı nedir?
İşçinin, çeşitli nedenlerden dolayı işinden ayrılırken, çalıştığı yıllar için işveren tarafından ödenen tazminattır.
2- Çalışanlar hangi durumlarda kıdem tazminatı almaya hak kazanır?
İşçinin, işveren tarafından işten çıkarılması gerekir. Ancak işçinin çıkarılırken, ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranmamış olması gerekiyor. Yani, hırsızlık, huzuru bozacak davranışlar gibi işyeri kurallarına aykırı nedenlerden işten çıkarılırsanız, kıdem tazminatı alamazsınız. İş yasasına göre sağlık sorunu gibi haklı bir nedene dayanarak, işten ayrılma zorunluluğu oluşmuşsa tazminat alınır. Erkek çalışanların askerlik nedeni ile işten ayrılması da tazminatı doğurur. Kadın çalışanlar ise çalışırken evlenirse, evlendikten sonraki bir yıl içinde kendi isteği ile işten ayrılabilir ve tazminat alabilir. Emeklilik şartını yerine getirmiş çalışanlar da kıdem tazminatı alabilir.
3- Emeklilik halinde tazminat nasıl alınır?
Prim ödeme gün sayısını doldurup, emeklilik yaşını doldurmayanlar işten ayrılırlarsa kıdem tazminatı alabilirler. Aynı şekilde yaşı doldurup da prim ödeme gün sayısını doldurmayanlar da işten ayrılmaları halinde tazminata hak kazanırlar.
4-
Her yıl Mayıs ayının son haftası kutlanan Sigorta Haftası, dün İstanbul Swissotel’de gerçekleştirilen VI. Ulusal Sigorta Sempozyumu ile başladı. Hazine Müsteşarlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Türkiye Sigorta Birliği (TSB) gibi paydaşları bir araya getiren toplantıya, tavan fiyat uygulaması nedeniyle son günlerin tartışma konusu olan trafik sigortası damgasını vurdu. Sorunun çözümü konusunda ortak hareket etme kararı alınırken, birkaç ay içinde kalıcı çözüm bulunacağının da sinyalleri verildi.
Hazine Müsteşar Yardımcısı Dr. Ahmet Genç, trafik sigortası konusunda sektörün talepleri olduğunu belirterek, yeni bir paket üzerinde çalıştıklarını ve birkaç ay içinde trafik sigortasındaki sorunun kalıcı çözüleceğini söyledi. Trafik sigortasını, ‘uzun kuyruklu iş’ olarak nitelendiren Genç, “Bir yıl prim alıyorsunuz en az 4 yıl ödeme var. Birinci sene zaten çok az ödüyorsunuz, ikinci-üçüncü sene ödeme biraz daha artıyor. Yıllara yayılmış uzun kuyruklu işlerde de hep tahminle gidiyorsunuz. Böyle olunca da bizim tahminlerimiz ile sektörün tahminleri farklı olabiliyor” dedi.
İSTEYEN RUHSATINI İPTAL ETTİRSİN
Ahmet Genç, “Sene sonunda tavan fiyat uygulaması kalkacak mı?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Şimdiden bu konuda bir şey söyleyemem, gidişatı göreceğiz. Ama şunu ifade etmek istiyorum, sigorta şirketleri için söylüyorum; ruhsatınız varsa bu sigortayı yapmak zorundasınız. Zorunlu sigorta olduğu için bizim kanunumuz bunu diyor. Ekran kapatmak falan, bunlar zaten suç.”
Ahmet Genç, “İsteyen şirket size ruhsat iadesinde bulunabilir mi?” sorusuna ise, “Tabi edebilir. Trafik sigortasını ayrı bir ruhsat olarak düzenledik. İsteyen şirket, trafik ruhsatını iptal ettirip, kasko sigortası ile yola devam edebilir” şeklinde yanıtladı.
ÇÖZÜLEMEYECEK SORUN YOK
TSB Başkanı Can Akın Çağlar, sigortacıların sadece 2015 yılında trafik sigortasından 2,2 miyar TL zarar ettiğini, geçmiş yıllardan bu yana zararın 7 milyar lirayı bulduğunu söyledi. Trafik sigortası ile gelecekte belli olmayan bir riskin fiyatlandığını belirten Çağlar, “Dolayısıyla bunların hesaplamasında kamu ile aramızda itilaf olabiliyor ki, bu doğaldır. Trafik sigortası uzun kuyruklu bir iş olduğu için bugün bir poliçe yapıyorsunuz 10 yıl boyunca bunun sorumluluğunu üzerimizde taşıyoruz. Bilemiyorsunuz ki, bakıyorsunuz, 7 yıl sonra bir dava çıkıyor ve siz faizi bile birlikte ödüyorsunuz” dedi.
Can Akın Çağlar, ortada çözülmeyecek bir sorun olmadığına da değinerek, şunları söyledi: “Ortak çalışma grupları kurup, biraz matematikle, kamunun bakış açısı ile özel sektörün bakış açısını yan yana getirmek ve ortak hareket etmek gerekiyor. Şunu da söylemekte fayda var; trafik, zorunlu bir sigorta olduğu için sigortacılar olarak bizler sadece kendi bilanço penceremizden bakarak, bu işi yönetmeye gayret etmemeliyiz. Kamunun penceresinden de bakarak, kamunun bu konudaki hassasiyetini de algılamamız lazım.”
Ardından da ekleyeceklerdir, ‘BES, finansal sermayeye kaynak sağlamaktır’. Kimileri bir adım daha öteye gidip, ‘çalışanın kıdemini yabancı sermayeye yedirmeyiz’ diyecektir. Ev, araba alırken kredi kullandığın bankanın yabancı mı, yerli mi olduğuna bakmayacaksın, alışveriş yapmak için kartını kullandığın bankanın sermayedarının kim olduğunu umursamayacaksın; iş kıdem tazminatına gelince, ‘yabancı sermayeye yedirmeyiz’ diye, tepki koyacaksın. Bu devirde sermayenin yabancısı, yerlisi mi kalmış artık? Neyse, burayı geçelim.
Konu, nereden çıktı diyeceksiniz? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, kıdem tazminatı fonu ile ilgili son aşamaya gelindiğini açıklayıp, “Birey hesabına dayalı sistemde ortak görüş oluşurken, sistem Bireysel Emeklilik Sistemi şeklinde işletilecek. Bu hesaba devlet de katkı sunacak” deyince, kıdem tazminatı fonunu emeklilik şirketleri yönetemez mi diye aklıma takıldı.
HEMEN TEPKİ GÖSTERMEYİN!
Hemen tepki göstermeyin canım, hele bir tartışalım, konuşalım, olur olmaz ayrı mesele. Sosyal güvenlik çatısı altında toplam 23 milyona yakın aktif çalışanımız var. Malum, 1 Ocak’ta, tüm çalışanların BES’e katılımı için otomatik katılım sistemi başlatıldı. İlk 5 ayda da işçiler, memurlar dahil 3 milyona yakın çalışan BES’e girdi ve tasarruf etmeye başladı. Bir de otomatik katılım dışında uzun yıllardır sistemde olan 7 milyon kişi var ki, bunların büyük bir çoğunluğu da aktif çalışanlar. Etti mi size 10 milyon kişi. Demek ki, 10 milyon kişi bireysel emeklilik aracılığı ile tasarruf ediyor. Bir başka açıdan, çok kaba bir hesapla, emeklilik şirketleri, nüfusun yüzde 12’sinin, çalışanların da yarıya yakınının tasarruflarını yönetiyor. Otomatik katılım ile sene sonuna kadar sisteme girecek kişi sayısının çok daha artacağını da hatırlatmakta fayda var.
MEHMET MÜEZZİNOĞLU NE DİYOR?
Peki, ne diyor, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Müezzinoğlu? Fon sistemi kurulacak diyor. Tıpkı, BES’te olduğu gibi. Bireysel hesaba dayalı olacak diyor. BES’te de öyle. Çalışanlara, birikimleri için yatırım araçları konusunda seçenekler sunulacak diyor. Aynen BES’teki gibi. Kıdem hesabına devlet de katkı sunacak diyor. Bireysel emeklilikte de devlet katkı yapıyor. Müezzinoğlu, ‘fon, BES şeklinde işletilecek’ diye, örnek de veriyor.
Kıdem tazminatı fonu diye bahsedilen sistem, 14 yıldır bireysel emeklilik adı altında sürdürülen, sene başında da otomatik katılım adı altında çalışanlar için kurgulanan sistemin tıpkısının, aynısı. Yanılıyor muyum? Emeklilik şirketleri de 14 yıldır bu işi yürütüyorsa, 10 milyon kişi de bu şirketlere ve sisteme güvenip, tasarruf ediyorsa demek ki, BES; başarılı bir sistem. İşte o zaman, aklıma o soru takılıyor, kıdem tazminatı fonunu da bireysel emeklilik şirketleri yönetemez mi?
Doğru, özellikle Anadolu’da yatırım yapılması için her türlü destek veriliyor, cazibe merkezleri yaratılıyor ama temel sorun, sanayicinin tesis kuracağı bir arazinin olmaması. Şunu da belirteyim, maalesef kurulan organize sanayi bölgelerinin (OSB) bir kısmı yatırımcının ihtiyacına cevap vermediği gibi bulundukları ilin sanayisinin gelişmesine de pek katkısı olmuyor.
ÜRETİME HAZIR SANAYİ BÖLGESİ
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından geçen hafta Meclis’e gönderilen Üretim Reform Paketi, hem sanayinin gelişimi hem üretimin artırılması hem de yıllardır süren sorunların çözümü açısından önemli bir tasarı. Peki, neler getiriyor? Önemli gördüğüm hususları madde madde anlatayım.
- Mevcut sanayiciler ile yeni yatırım yapacak olanların mali yükleri azaltılacak. OSB’lerde, serbest bölgelerde yapılacak yatırımlarda damga vergisi alınmayacak, harçlardan ve emlak vergisinden muaf tutulacak. Sanayicilere enerji desteği sağlanacak.
- Yüksek parsel fiyatlarına düzenleme getirilecek ki, bu konuda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Türkiye’de, sanayi parsel birim fiyatının Singapur organize sanayi bölgesinden daha pahalı olduğunu açıklamıştı.
- OSB uygulamaları yaygınlaşacak, yeni bölgeler kurulacak ve yatırımcıya, üretime hazır sanayi parselleri uluşturulacak, yerli üretim yapacaklar desteklenecek.
- Üretimi artırmak için özel endüstri bölgelere kurulacak. Bu bölgelerde yatırım yapacak olanlar en az 400 milyon TL tutarında yatırım taahhüdünde bulunacak.
-