29 Nisan 2006
Yirmi sekiz yıldır yapılıyor. Yani, benim çocukluğumdan beri... Çocukken, arada televizyonda seyrettiğimi hatırlarım. TRT’nin 23 Nisan gösterisinden bahsediyorum. Hani şu dünyanın dört bir tarafındaki ülkelerden çocukların gelip, gösterilerini sundukları çocuk şenliği.
Canlısını seyretmek çocuğumla beraber kısmetmiş. Geçen hafta TRT’nin düzenlediği, dokuz yıldır da Koç’un sponsorluğunu yaptığı TRT 23 Nisan Uluslararası Çocuk Şenliği bu sene Antalya’daki Aspendos’ta yapıldı.
O ne görkem, o ne ihtişam. O ne şenlik, o ne renklilik... Yine sulugöz anne pozisyonunda geçirdim iki saati. Ekranda izlemek güzelmiş de böyle şeyleri canlı görmek bambaşka...
Cumartesi sabahı Antalya’ya uçtuk. Oraya, kendimizle beraber yağmuru da getirdik. Oysa ben yanıma mayo bile almıştım. Bunu bilen oğlum, kapalı havaya ve yağmura rağmen 18.30’a kadar burnumdan getirdi havuz da havuz diye. Ben ise onu oyalamaya çalıştım, yok otel odası keyfi, yok oda servisi diye... Sonra aşağı inip biraz dergi alalım dedik. Asansörde babam yaşlarında, son derece düzgün bir bey ile karşılaştık. Sinan’a dönüp, "Havuza girdin mi" diye sorunca ben; "Eh, hava biraz kapalı. Yarın girsin diyorum" diye cevap verdim. Beyefendi de bana "Sizin gibi genç Türk kızları böyle yapmamalı" deyince çok ağırıma gitti.
Haklıydı. Neyin pimpiriklikti benimki? Odaya girdik. Sinan hálá mızmızlığa devam edince, "Koş giy mayonu, gidiyoruz havuza" dedim.
Yağmur çiseliyordu ve Sinan yarım saat havuzda kaldı. Sonra da sarıp sarmalanıp odaya, sıcak duşa... Ertesi sabah da rüyasında havuza girdiğini gören oğlum, sabahın köründe dikildi. Kahvaltı ve yine havuz!
Hava gerçekten çok sıcak değildi. Ben jean pantolon ve uzun kollu bluzla şezlonga uzandım. Sinan bu sefer bir saatten fazla kaldı suda. Arada yanımızdan geçen yabancı yaşlı çiftler beni takdir dolu bakışlarla selamladılar.
Ben de gurur duydum kendimle. İşte modern, Avrupai, cesur anne!
SENEYE KAÇIRMAYIN
Günü böyle geçirdikten sonra akşamüstü Aspendos’a doğru yola çıktık. Oraya vardığımızda alan tamamen doluydu. Gerçekten nefis bir ortamdı. Sırayla farklı ülke çocuklarının gösterilerini izledik. Her bir ülke özenle hazırlanmış, değişik gösteriler sundu. Sinan en fazla, sopayla dövüş gösterisi yapan Japonları beğendi. Ben ise hepsine bayıldım.
Seneye, 23 Nisan programınız için bu şenliği bir kenara yazmanızı öneririm.
Hele yine orada olacaksa, hiç kaçırmayın derim.
Uyku hakkında bilmeniz gerekenler
Anne babaların, çocuklarının düzeni ve alışkanlıkları ile ilgili en çok yakındıkları iki konu vardır. Birincisi uyku, ikincisi yemek. Uyku çok daha ağır bir sorun, çünkü uyumayan ya da düzensiz uyuyan bebek, ailesinin de uyku düzenini ve buna bağlı olarak gündüz verimini etkiler, gelişimi de olumsuz etkilenir. Gece uykusu gibi gündüz uykuları da bebeğinizin bedenine ve beynine dinlenme olanağı sunar, çocuğunuz bundan hoşlanmayabilir ama gündüz uykusundan ödün vermeyin.
GECE İÇİN UYKUTAKTİKLERİ
Çocuğunuzu yatağa götürmek için gözlerini ovalamasını veya esnemesini beklemeyin. Bunlar, onun fazlasıyla yorulmuş olduğuna dair işaretler. Çocuğunuzun akşam sekiz civarında daha durgun olmaya başladığını fark ediyorsanız, bunu yatma saati olarak belirleyin. Bu saate ne kadar sadık kalırsanız, yatma vakti geldiğinde o kadar az kavga gürültü yaşarsınız.
Yatmadan bir saat kadar önce, onunla daha sakin aktiviteler yapın; örneğin, banyo yaptırın veya kitap okuyun.
Bebeğinizi kollarınızda ya da ayağınızda sallamanız çok tatlı bir his verebilir; ama gece üçte uyandığı zaman ne olacak? O yüzden uyumadan onu yatağına koyun. Bebek ve çocuklar gece boyunca iki ila altı defa uyanırlar; bu yüzden, tekrar uykuya dalmayı kendi kendilerine öğrenmeleri gerekir.
Geceleri uyuduğu yer sessiz olsun. Bebeğiniz, evin içindeki olağan gürültülere duyarlı olabilir. O yüzden buzdolabının veya klimanın çalışma sesine dikkat edin.
Bebeğinizi her sabah yarım saat güneş ışığına çıkarın. Güneş ışığı, uyku hormonu melatoninin salgılanmasını artırır; bu da, bebeğinizin içsel saatini oluşturmasını kolaylaştırır ve gece daha kolay uykuya dalmasını sağlar.
Bebekler uyku döngülerinin bir evresinden diğer evresine geçerken çoğunlukla uyanırlar. Fakat bunların çoğunda yardımınız olmadan tekrar uykuya dalalar.
Gündüzleri düzenli uyuyan bir bebeğin gece uykusuna dalması da daha kolay olur.
GÜNDÜZ UYKUSUNU ÖNEMSEYİN
Bebeğinizin uykusunun geldiğini gösterecek işaretleri bekleyin. Küçük çocuklar daha çok uykuya ihtiyaç duyar. Yeni doğmuş bir bebeği, bir-iki saatlik uyanıklığın ardından uykuya yatırın.
Bazı bebekler gün içinde üç defa 45’er dakikalık uyku uyurken, bazıları 90’ar dakika sürecek iki uyku seansı yapabilir; bunların her ikisinde de sorun yok.
Çocuğunuzu her gün aynı saatlerde uyutun.
Bebek ve çocuklar bazen uykularını atlayabilirler. Bebeğiniz sabah uykusuna yatmamak için diretiyorsa, akşam uykusunu daha erkene alın.
Bebeğiniz büyüdükçe gündüz uykuları azalacak. Bazı çocuklar 2,5-3 yaşlarında gündüz uykularını kaldırabilirler. Gece yeterli uyuyorsa gündüz uyumayabilir. Uzun yaz günlerinde çocuğunuzu uyumasa bile dinlenmesi için yatırabilirsiniz.
En sık rastlanan uyku sorunları
Yatma saatinde çocuğunuz öfke nöbetleri geçiriyor: Çocuğunuz durum üzerinde denetim kurmaya çalışıyor. Hangi pijamaları giyeceği gibi bazı kararları onun vermesine izin verin. Başka bir öneri de; en sevdiği aktiviteyi yatmadan önceki zamana bırakmanız.
Eşinizle yatağa giriyorsunuz, uyandığınızda çocuğunuz aranızda: Çocuğunuzu yatağa geri göndermek konusunda tutarlı davranın. Onu kaldırın ve yatağına götürün. Aradığı şey arkadaşlığınız olduğu için, o esnada uyumasını söylemek için bile ağzınızı açmayın.
Çocuğunuz her sabah 5’te uyanıyor: Odasına çok fazla ışık giriyor olabilir ya da o saatte geçen çöp kamyonlarının gürültüsüne de uyanıyor olabilir. Bazı çocuklar ise erken kalkmaya meyillidir ve bu biyolojik saati değiştirmek için yapabileceğiniz çok fazla bir şey yok. Hem erken kalkıyor hem de uykusunu alamamış görünüyorsa, yatma saatlerini yavaş yavaş 20-30 dakika öne alın.
Bebeğiniz gece boyunca her saat başı uyanıyor: Bunun, diş çıkarma, kendini iyi hissetmeme veya ayrılık kaygısı gibi birçok sebebi olabilir. İlk birkaç gece bebeğinizi sakinleştirmek için elinizden geleni yapın; fakat bir hafta sonra yine aynı şekilde uyanmaya devam ediyorsa, ağladığı zamanlar yanına gidin fakat kucağınıza almayı, kendi yatağınıza götürmeyi veya ayağınızda sallamayı denemeyin. Yumuşak bir ses tonuyla konuşun; işe yarıyorsa hafifçe karnını kaşıyın ve sakinleşir sakinleşmez odayı terk edin. Uykuya dalana kadar beş-on dakikada bir onu kontrol edin.
Ailenin yanında yatmak
Bir araştırmaya göre, bir yetişkinle beraber uyuyan çocukların sayısı 1993’ten 2000’e gelene dek iki katına çıktı. Bunun risk barındıran bir seçenek olduğunu unutmayın. Aşağıdaki ipuçları bebeğinizin emniyeti açısından çok önemli:
Çarşafın, bebeğinizin başının olduğu tarafta iyice sıkıştırılmış olduğundan emin olun. Bebekler çarşafla karyola arasındaki tuzağa kolayca düşebilirler.
Yatağınızın üzerindeki süslü yastıklardan, kat kat yatak örtülerinden ve kalın battaniyelerden kurtulun. Bunlar bebeğiniz için boğulma tehlikesi yaratabilir.
İçki içtiyseniz veya uykunuzu ağırlaştıran bir ilaç kullanıyorsanız, bebeğinizi yanınızda yatırmayın. Yanlışlıkla uyanabilir ve onu ezebilirsiniz.
NE KADAR UYUMALI?
YAŞGÜNLÜK UYKU SÜRESİNE ZAMAN YATMALI
0-2 ay18 saate kadarİstediği zaman
2-12 ay14-15 saat
3-5 ay20.30 ile 21.30 arası
9-11 ay19.30-20.30 arası
12-18 ay13-14 saat(19.30-20.30 arası)
18 ay-3 yaş 12-14 saat(19.30-20.30 arası )
3-6 yaş11-13 saat (19.30-20.30 arası)
ANNEMİN KÖŞESİ
Kitaplarınız değerlensin
Epeydir köşesini salladık diye annem bozulabilir ama ne yapayım, önemli noktalar var sizlere iletmem gereken. Bu da onlardan biri...
Eğer elinizde fazla kitaplarınız varsa -ki mutlaka vardır- onları bağışlayın. TNT Ekspres’in çocuklarımızın eğitimine katkıda bulunmak, geleceğine ışık tutmak ve bilgi dünyasına küçük birer pencere açmak için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile birlikte düzenlediği geleneksel kitap toplama kampanyası başladı, eylüle kadar devam edecek. Yapacağınız tek şey 444 0 868’den TNT Ekspres’i aramak. Kuryeler kitaplarınızı kapınızdan ücretsiz olarak teslim alıyor. Her yıl kendi bağış rekorunu kıran TNT Ekspres’in kitap toplama kampanyası ile altı yıl içinde 912 okula yaklaşık 1 milyon 350 bin kitap bağışlandı, bu kitaplar yüzbinlerce öğrenciye umut ışığı oldu. Siz de onlara destek olun.
Yazının Devamını Oku 28 Nisan 2006
Siz yoksa hálá anne babanızın cezalandırma yöntemini mi kullanıyorsunuz? Şaka bir yana çocuklara ceza verilmesi çok tartışılan konuların başında geliyor. Çocukları cezalandırırken biraz da insaflı olmak lazım. Geçen hafta Nehir babasını, babası da onu aramadı. Her ikisi de birbirinden telefon beklediği için top ortada kaldı. Cumartesi sabah kahvaltısından sonra neşe içinde telefona sarılan kızım, babasına "Öğleden sonra buluşalım mı?" teklifini yaptı. O dakikaya kadar öyle keyifliydi ki, babasıyla birlikte geçireceği hafta sonu keyfine keyif katacaktı. Ama duyduğu her söz, yüzünün asılmasına neden oldu, sadece "hı hı" diyebildi.
Telefonu kapattığında gözlerinden sicim gibi yaşlar boşaldı. Ne olduğunu sormaya cesaret bile edemedim. Beş dakika sonra babasının "Beni bu hafta içi hiç aramadığın için seni cezalandırıyorum, seninle görüşmeyeceğim" dediğini söyledi. O anda babası yanımda olsa ne yapardım bilmiyorum.
"Neden yanıt vermedin?" diye sorarak, telefonu yeniden ona uzattım. Numaraları çevirdi. Gözyaşları içinde babasına "Beni çok kırdın, kalbimi çok kırdın" diyebildi. Konuşmasını daha uzatmadı. Sonra da "Bıktım artık, yeter" diye isyan etti. 7 yaşındaki bir çocuğun nasıl isyan edebildiğini görmüş oldum.
Pazar günü 23 Nisan’dı. Piyale sponsorluğunda Hilton ParkSA’da düzenlenen ’Kurabiye Kursu’na gittik. Nehir, otelin executive şefi, Piyale’nin lezzet danışmanı Eyüp Kemal Sevinç’le çilek aromalı kurabiyeler yaptı. Yaşıtı çocuklarla sihirbaz gösterisi izledi, önceki gün babasıyla yaşadığı tatsız olayı unuttu.
Özür diledi
Biz büyükler daha mı kinciyiz neyiz, ama ben bir gün öncesini unutamadım. Eve döndüğümüzde annem, babasının Nehir’i aradığını söyledi. Nehir hiç tepki vermedi. Dijital santraller sayesinde artık arayan numarayı görme şansınız oluyor. Sesini duymak istemediğiniz kişi olursa, telefonu açmayabiliyorsunuz.
Pazar öğleden sonra babası üç kez daha Nehir’i aradı. Ama ben hiçbirinde telefonu açmadım. Nehir, neden açmadığımı sorduğunda da "İşyerinden hoşlanmadığım bir arkadaşımın aradığını, şu anda konuşmak istemediğimi" söyleyerek geçiştirdim. Babasının kızına ne yaptığını bilmesini istedim.
Popstar jürisiyle röportaj için dışarı çıkınca evdeki kontrolü kaybettim. Bana kalsa, o telefonu bir hafta boyunca hiç açmazdım. Cezalandırmanın ne olduğunu gösterirdim. Ama olmadı. Eve döndüğümde Nehir, babasının kendisinden özür dilediğini, çok üzüldüğünü söylediğini anlattı. Bir gün önce kendisini çok üzen bu olayı unutmuştu. Çocukların kin tutmadığını gördüm. Ama benim kızgınlığım hálá geçmedi.
Babası, görüşmeyerek Nehir’i cezalandırdı. Sonunda o da yaptığının yanlış olduğunun farkına vardı ama iş işten geçti. Bu tür manevi ceza yöntemine şiddetle karşıyım. Zaten günlük akıp giden hayat içerisinde anne babalar farkında olmadan çocuklarını cezalandırıyor. 6 aylık bir çocuğa kaş çatılması bile bir cezalandırma şekli.
Ödül ve ceza sistemi, uzmanların en çok kafa yorduğu konulardan biri. Çünkü anne babanın yersiz ve aşırı tepki ortaya koyması veya tutarsız bir şekilde cezalandırması çocukta yeni davranış sorunlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Devamlı kontrol edilmeye çalışılan ve bu kontrol havası içerisinde gerginliğe itilen çocuklarda psikolojik sorunlar ortaya çıkabiliyor.
Bu yüzden bebekken dahi anne babanın çocuğa uyguladığı cezalandırma şekli büyük önem taşıyor. Cezalandırmalar, çocuğun kişilik gelişiminde, sosyal gelişiminde ciddi izler bırakıyor. Uzmanları endişelendiren önemli noktalardan biri de ceza konusunda anne babaların bilinçsiz uygulamalarda bulunması. Anne-babalar kaş yapayım derken göz çıkarıyor.
Güven sarsmayın Anne babalar, kesinlikle yapamayacağı cezalandırma yöntemini çocuğa söylememeli, ancak cezalandırmayı yapmak istemedikleri veya yapamadıkları zamanda hafifletici sebepler ile affetmeli.
Neden az ceza verilmeli
Ceza, çocuğun iç dünyasında ezilmişlik duygusu oluşturabilir. Çocuk, kendisini cezalandıranı cezalandırmak isteyebilir.
Ceza, hırs doğurup bir başka kötü davranışın tetikleyicisi olabilir.
İstediği bir davranışı ceza korkusu ile sergileyemeyen çocuk, iç dünyasındaki istek ile dış dünyadaki ceza arasında sıkışıp kalabilir. Bu ise çocuğun samimi olamamasına sebebiyet verir.
Ceza, küçük yaşta ’öfke ve nefret’ duygularına sebep olabilir.
Cezalandırmada doğru aşama ve yöntemler
á Çocukların ilk yaptığı hata eğer çok büyük değilse, anne baba uyarı şeklinde müdahalede bulunmalı. Bu müdahale, yeri geldiğinde anlık bir kaş çatılması şeklinde de olabilir.
á Yapılan hatanın şiddeti artmış ise veya tekrarlanan hatalar ise çocuk ile yaşına uygun bir şekilde konuşulmalı.
á Hatanın büyüklüğü ne olursa olsun, anne baba çocuğu ile sevgi ve ılımlı bir ortam oluşturmalı, çocuğa yönelik aşırı tepki ve yargılamadan kaçınmalı.
á Hatalı davranışın tekrarı halinde ne türlü cezaları alabileceği söylenmeli.
á Cezalandırma ikazlarına rağmen devam eden yanlışlarda anne babanın ısrar ile bahsettiği cezayı uygulaması gerekir.
á Anne babalar, kesinlikle yapamayacağı cezalandırma yöntemini çocuğa söylememeli, ancak cezalandırmayı yapmak istemedikleri veya yapamadıkları zamanda hafifletici sebepler ile affetmeli.
á Uzmanların önerdiği cezalandırma yöntemi, çocuğun sevdiği şeylerden mahrum edilmesi şeklindedir.
á Fiziksel cezaların çocuklara uygulanması son derece sakıncalıdır. Bu durum çocukların anne baba ile ilişkisini zedeler, ortamı daha gergin hale getirir.
á Erken yatma, odasında yalnız olarak iki-üç dakika bekletmek, parka götürmemek gibi basit cezalandırma tekniklerinin kullanılması uygun olur.
á Tüm önlemlere rağmen sıkıntı devam ediyorsa bir uzmana başvurmak gerekir. Çünkü bu durumlara davranış bozukluğu, karşı gelme bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumu, çocukluk çağı depresyonları, uyum güçlükleri gibi sorunlar eşlik ediyor olabilir.
Yazının Devamını Oku 21 Nisan 2006
Çocuğu ilkokula başlayacak olan anne babalar sıkıntılı bir döneme girdi. Geçen yıldan okulunu belirleyenlerin bile kafası karışık. Herkes birbirine "Sen çocuğunu hangi okula göndereceksin?" sorusunu soruyor. Ama ne yazık ki yanıt herkes için aynı değil.
Geçen yıl yaşadığım kabusu hatırladıkça bu yıl çocuğu ilkokula başlayacak olan anne babalara acıyorum. Ne zor şeydir okul seçmek... Süre kısaldıkça, kafan karışır, olasılıklar birbirine daha yaklaşır ve rüyaların kabusa döner.
Eskiden okul seçmek bu kadar zor değildi. Eve en yakın okul ’en iyi okuldur’ zihniyetiyle hareket edilir, hiç kimse de "Sen çocuğunu hangi okula gönderiyorsun?" sorusunu sormazdı. Çünkü çocuklar genellikle mahallenin ilkokuluna giderlerdi. Şimdi öyle mi? Eş seçer gibi okul seçiliyor.
Geçen yıl kızını anaokuluna başlatan bir arkadaşım, göndereceği ilkokula da karar vermiş, hatta kuralarına katılmak için hazırlıklarını tamamlamıştı. Şimdi sordum, vazgeçmiş ve kafası fena halde karışmış. Kiminle bu konuyu konuşacak olsam hepsi aynı soruların yanıtını arıyor. Çoğu Nehir’i hangi okula gönderdiğimi soruyor. Bu yönde karar vereceklerini söylüyorlar. Ancak unutulan çok önemli bir ayrıntı var; her ailenin seçim kriterleri ve öncelikleri farklı.
Liste yapın
Okullar arasında ciddi farklar var. Aslında her çocuk, özel okulların sunduğu olanakları hak ediyor. Aileler de çocuğunun en iyi okula gitmesini istiyor. Şartlar gereği bu isteğin hayata geçmesi çok zor. Bu nedenle, öncelikle çocuğunuzun geleceğiyle ilgili planlarınıza göz atmalısınız.
Bazı aileler Anadolu liselerine, fen liselerine öğrenci kazandıran okulların başarısından etkilenirken, başka aileler için çocuğunun sosyal ağırlıklı bir okulda başarı kazanması daha önemli. Bu seçimde çocuğunuzu iyi tanımanız birinci kuraldır. Çekingen mi, asosyal mi, sosyal mi, ilgi alanları nedir, hangi ortamlarda daha mutlu oluyor?
Okul seçimini çocuğuna bırakan aileler var. Çocuk da en yakın arkadaşının gittiği okulu istiyor. Unutulan bir nokta da çocukların, bu yaşta okul seçim kararını verebilecek olgunlukta olmadıkları. Günahıyla, sevabıyla, bu seçimin sorumluluğunu anne baba olarak sizin üstlenmeniz gerekiyor.
Kayıt dönemlerinde kulaktan kulağa söylentiler çoğalır. Siz siz olun, okul hakkında sadece duyduklarınıza güvenerek karar vermeyin. Kafanızdaki okulları bizzat görerek ve yetkilileri ile görüşerek bilgi edinin. Seçim yapmadan önce bir liste hazırlayın ama bu liste çok uzun olmasın. Listenizdeki okulları tek tek gezin. Çocuğunuzu okula kesin kararınızı verdikten sonra götürün.
Sık okul değiştirmeyin
Tanımak için gittiğiniz her okulun eğitim ve öğretim felsefesini öğrenin. Eğitim programı işlenirken hangi öğretim metotlarının uygulandığına dikkat edin. Görüşme esnasında edindiğiniz bilgilerin okulu gezerken göreceğiniz eğitim uygulamaları ile ne ölçüde örtüştüğünü tespit etmeye çalışın. Anlatılanlar gerçekten hayata geçiriliyor mu yoksa sadece sözde mi kalıyor bunu belirleyin.
Öğretmen faktörünü de unutmamak gerekir. Çocuğunuzun öğretmeniyle kuracağı iletişim tüm eğitim hayatını etkileyecektir. Öğretmeni yüzünden okuldan soğuyan çok çocuk var. Okulun kurumsallaşmış olması da diğer önemli faktördür. Çocuğunuzu bir okula başlattıktan sonra çok ciddi bir sorun yaşamadığınız sürece okul değiştirmeyi düşünmeyin. Çünkü çocuğunuzun eğitiminde yapacağınız en ciddi hata çok sık okul değiştirmektir.
Bazı okullar kura ile öğrenci alıyor, etüt ve beslenme okulları ise sadece çalışan annelerin çocuklarını kaydediyor. Zorunlu olmayan ama nedense milyarların konuşulduğu okul kayıt paraları da cabası. Aman bu kayıtlar, kafanız gibi bütçenizi de karıştırmasın.
Seçim yapmak işin en zor kısmı. Kayıtlardan sonra derin bir nefes alacaksınız. Umutsuzluğa kapılmayın, yüreğinizin sesini dinleyin.
Gezin tanıyın
Eğer birkaç okul arasında seçim yapamıyorsanız, liste hazırlayın ve okulları tek tek gezin. Fiziki şartlarını, eğitim-öğretim felsefesini öğrenin. İçinize hangi okul siniyorsa, kaydınızı yaptırın.
Bu kriterlere dikkat
Okul temiz ve hijyen olmalı
Sınıflar kalabalık olmamalı
Sosyal etkinliklere önem verilmeli
Çocukların kullanacağı yeterli eğitici materyal bulunmalı
Okul bahçesi oyuna elverişli olmalı
Rehberlik bölümü olmalı
Sık öğretmen değiştiren bir kurum tercih edilmemeli
Okul içi ve bahçesinde güvenlik sağlanmalı
Çocuklar ve öğretmenler için yeterli kitaplığı olmalı
Baba Beni Okula Gönder
Yaratıcı, eğitici ve yenilikçi oyun ve konsolları üreticisi Nintendo, Milliyet Gazetesi ve Doğan Grubu Televizyonları desteğiyle 22-23 Nisan günleri 11.00-17.00 arasında Akmerkez’de bir festival düzenliyor. Çocuklar, Super Mario Futbol Turnuvası’’da attıkları her gol için ’Baba Beni Okula Gönder’ kampanyasına katkıda bulunuyor. Super Mario Smash Football’u oynayan çocuklar adına Nintendo, atılan her gol için kampanyaya 1 YTL katkıda bulunacak. Nintendo, 2 günün sonunda atılan gollerin sayısı kadar Yeni Türk Lirası’nı kampanyaya aktaracak.
Oyuncak Müzesi Galleria’da
Çocukluk kahramanlarının ve oyunların figürlerini bir koleksiyon haline getiren değerli şair, yazar Sunay Akın’ın geçtiğimiz yıl açtığı İstanbul Oyuncak Müzesi’ndeki koleksiyonu, çocuklara ve içindeki çocuğu neşelendirmek isteyen herkesin görebilmesi için 22 Nisan-2 Mayıs tarihleri arasında Galleria’da sergileniyor. "Al misketlerini, ver bebeklerimi" dediğimiz, onları paylaşamadığımız ve onlarla hayal dünyasının kapılarını araladığımız oyuncaklar artık çok yakınınızda.
Yazının Devamını Oku 14 Nisan 2006
Newsweek dergisi, erkek çocukların kız çocuklara göre daha düşük not aldığı, sözel yeteneklerinin daha zayıf olduğuna dair yapılan bilimsel araştırmayı kapak yaptı. Kız çocuklarla erkek çocukları arasındaki farklar anneleri de zorluyor.
Kızdan sonra erkek çocuk sahibi olan ya da tam tersi erkek çocuktan sonra kız çocuk sahibi olan anneler hep aynı şeyi söylerler: "Kız ile erkek arasında dağlar kadar fark var."
Bu saptamaya iyi bir gözlemci olarak ben de katılıyorum. Yeğenimle kızım arasında öyle derin uçurumlar var ki, "Allah erkek çocuk annelerinin yardımcısı olsun" diyorum. Bir kere, yerlerinde bir dakika durmuyorlar. Sürekli hareket halindeler. Dikkatlerini toplamaları zor. Onlarla ders çalışmak, ödev yapmak ayrı bir stres kaynağı.
Oysa kızımı dizime yatırıp kitap okuduğumda en az yarım saat kıpırdamadan duruyor, yorgun olduğumda anlayış gösteriyor, kafamda tepinmiyor. Ama Ateş öyle mi! Annesini perişan ediyor. Bazen annem, Pınar’a (gelinimiz) "Ateş’le şunu şöyle yap, bunu böyle yap" diye önerilerde bulunuyor, Pınar’la birbirimize bakıp bıyık altından gülüyoruz. Annem Nehir’den yola çıkarak, Ateş’in de aynı şeyleri yapacağını düşünüyor.
Kızımın sınıfından annelerle bir araya geldiğimizde de aynı şeyleri konuşuyoruz. Kız çocuk anneleri daha rahat, daha mutlu, daha huzurlu. Erkek çocuk anneleri ise sürekli teyakkuz durumdalar.
İki cins arasındaki farkın akademik başarıya yansıması Amerika’da en fazla tartışılan konulardan biri. Erkek çocukların okullardaki başarısızlıklarının nedenleri Newsweek’te enine boyuna işlendi. Amerikalı bilim adamlarının saptadığı sorun şu: Erkek çocuklar, kız çocuklara göre daha düşük not ortalamalarına sahipler, üniversiteye girme oranları daha düşük ve sözel yetenekleri daha zayıf.
Amerikalılar huzursuz
Bu sonuçların çıkmasının nedeni ise erkek çocuklar hareketsiz durmaktan, okumaktan, dikkatini uzun süre toplamaktan hoşlanmıyor. Amerikalılar, erkek çocukların gösterdiği performans düşüklüğünün kızları etkilemesinden çekindikleri için bu durumun eğitim düzenini bozmasının önüne geçmek istediler. Hatta kız-erkek ayrı sınıf uygulamasını bile düşünüp bu uygulamayı birkaç yerde denemişler. Ama sonuç yine olumsuz. Bu fark özellikle dar gelirli kesimlerde daha büyük. Erkek çocuklardaki bu sorunları aşmak için kısa vadede bulunan en iyi çözüm de çoğu master’lı, iyi eğitimli öğretmenlerle çalışmak olmuş.
Bazen Nehir’i sabah okula ben bırakıyorum. Hava soğuk olmuş, kar ya da yağmur yağmış fark etmiyor, okulun bahçesinde sadece erkek çocukları görüyorum. Nehir ise bu durumu küçümseyen gözlerle izliyor, "Her teneffüste böyleler anne. Zil çalar çalmaz bahçeye fırlıyorlar" diyor. Kızım bugüne kadar okuldan sırtı terlemiş, forması tozlanmış ya da yakası bir yana gitmiş olarak hiç gelmedi.
Oysa Ateş, her gün okuldan sırtı ıslak, gömleğinin bir tarafı pantolonundan çıkmış, pantolon dizleri çamurlanmış, kabanı çantasına takılı halde geliyor. Ya da kafasından, gözünden bir darbe almış oluyor. Doğal olarak annesi isyan ediyor. Nehir’in hanım hanımcık görüntüsünün zaman zaman Pınar’ın sinirlerini bozduğunu biliyorum. Dalga geçmek için "Analar ne kızlar doğuruyor" diyor. Erkek ve kız çocuk arasında fark gerçekten büyük.
İ.Ü Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı’ndan Doçent Sabiha Keskin’in yaptığı ’Çocuğun Akademik Yeteneğinin Anne Davranışına Etkisi’ konulu araştırmasında, erkek ve kız çocuklarının anneleriyle ilişkilerinde ilginç ayrımlar dikkat çekiyor.
Mesela erkek annesi, kızlarınkine göre daha demokrat, daha baskıcı ve daha koruyucuymuş. Anne, başarısı düşük erkek çocuğunu korurken; başarısı düşük kız çocuğunu adeta gözden çıkarıyor, başarısı yüksek kız çocuğunu ise korumayı yeğliyormuş. Anne, başarılı kız çocuğuna daha demokrat olup onu anlamaya yönelerek başarısını arttırma gayreti gösteriyormuş. Yaşça küçük ve başarısız erkek çocuğuna daha kuvvetli koruma içgüdüsü ile yaklaşıyormuş.
Bu araştırma gösteriyor ki, erkek ve kız çocukların başarı durumu anne tutumunda da değişikliğe yol açıyor. Sonuçta kız ve erkek çocuk anneleriyle bir araya gelince konuşulan konuların, ortaya konulan davranış modellerinin farklı olmasının nedenleri belli. Kızları ve erkekleri bir terazinin iki farklı kefesinde tartmaya çalışmak, karşılaştırmak yanlış. Bu, elma ile armudu toplamak gibi bir şey. Artık, erkek çocuklara ve annelerine daha anlayışla yaklaşma kararı aldım. Onların işi gerçekten zor.
İki farklı cins
Doğumdan itibaren davranışlarında farklılık gösteren erkek ve kız çocuklar arasındaki uçurum, yaş büyüdükçe daha da artıyor. Özellikle okul döneminde bu ayrım dikkat çekici düzeye ulaşıyor.
Akademik başarısızlığın nedenleri
á Çocuğun kendisini nasıl algıladığı okul başarısı için önemli. Çocuk yeteneksiz olduğunu düşünüyor olabilir. Tam ne yapmak istediğine karar vermekte güçlük çekebilir. Bu nedenle kendisine bir hedef koymada yetersiz kalır.
á Bazıları öğrenmek için daha kontrollü bir ortama ihtiyaç duyarlar. Bu çocuklara neyin nasıl yapılacağı basamak basamak anlatılmalı.
á Ders çalışma alışkanlığı kazanamayanlar başarısız olurlar.
á Okula ve öğrenmeye olumsuz yaklaşan, eğitim hayatını gereksiz gören ebeveynler, çocuklarına negatif duygular aşılar.
á Sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocukların öz değerleri düşük olur. Öz değeri düşük bir öğrenci, kapasitesinin altında performans sergiler.
á Anne-babanın, çocuğun kapasitesinin üzerinde başarı beklentisi çocukta kaygı oluşturur. Çocuk başarısız olmaktan o kadar korkar ki, sonunda başarısız olur.
á Sınırsız televizyon izleme, oyun, bilgisayar oynama hakkı tanınması, bu konularda gereken sınırlamaların getirilmemesi, çocuğun vaktini iyi değerlendirememesine neden olur.
á Çocuk anne-babasına kızgın olabilir. Onları cezalandırmak için okulda başarısız olur.
á Ailenin çocuğu disiplin ederken bedensel cezalar kullanması, başarısızlık getirir.
Yazının Devamını Oku 7 Nisan 2006
Ayşe Arman’ın deli olduğuna kanaat getirmiş bulunuyorum. Ayşe’nin bir ayağı Dubai’de, bir ayağı İstanbul’da. Dokuz saat uçtuktan sonra performanslarından dolayı Ayşe’ye ve Alya’ya şapka çıkarıyorum.
Altı koca yıl aradan sonra başladığım iş seyahatlerimde bu yılki ilk seferimi Dubai’ye yaptım. Koton’un, Emirates Mall Center’daki mağazasının açılışına giden dört gazetecinin arasında ben de vardım. Nehir de mırın kırın etmeyince, bu kez gözüm arkada kalmadı. Ama seyahatim 29-31 Mart tarihleri arasında olduğu için deprem endişesiyle cep telefonumu hiç kapatmadım. Herhalde bu ay yüklü bir cep telefonu faturası ödemek durumunda kalacağım.
Uçmaktan korkan biri için Dubai uzak bir mesafe. Her uçağa binişimde bir daha binmeyeceğimi söylüyorum ama yine biniyorum. Bu korku beni öldürecek. Ancak yanımdaki gazeteci arkadaşım benden daha korkak çıktı. Yatıştırıcı etkisi olduğunu söylediği damla şişesinin dörtte birini içti. Birkaç damla da ben dilimin altına damlattım. Baktım 10 dakika sonra peltek peltek konuşuyorum, bir daha istemedim.
4,5 saatlik uçak yolculuğunun ardından gece yarısı ışıl ışıl bir şehre indik. Elin adamları neler yapıyor? Bir şehir bu kadar mı ışıltılı, temiz, planlı ve yeşil olur? Yorucu yolcuğun ertesi günü yaptığımız şehir turunda bol bol Ayşe Arman’ın kulağını çınlattık.
Suratını astı
Alışveriş canavarı olarak, aldığım bolca siparişlerin de etkisiyle kendimi Dubai’nin elektronik çarşısına attım. Dubai Elektronik Center, İstanbul’un Doğubank’ı tarzında, küçük dükkanlardan oluşan bir pasajdı. Her aldığım ürün için sıkı pazarlıklar yaptım. Tek kazıklandığım ürün, annem için bizim Duty Free’den aldığım sigara oldu.
Nehir, bu seyahatten umduğu oyuncaklarla dönmediğim için biraz bozuldu. Sürpriz olsun diye Tarabya tavernalarında kullanılan büyük boy bir orgla döndüm. Bizim kızın yüzünü güldüremedim. Nankör evlat...
Oysa, ben hem ona, hem de Ateş’e aldığım orgları taşımak için insanüstü bir gayret sarf etmiştim. Evde 20 bebek var, hálá bebek istiyor, almadım diye surat asıyor. Çocukların bu doyumsuzluğuyla nasıl başa çıkılacağını bilmiyorum.
Konuştuğum her anne aynı şeyden şikayetçi. "Kızımı mutlu etmek için her şeyi yapıyorum ama yine de mutlu olmuyor" diyorlar. Nehir’le ilişkime baktığımda, kendimi o kadar paralamıyorum. Mutlu olmasını tabii ki istiyorum, ama her dakika takla atamam ya da her istediğini ayaklarının altına seremem. Üzgünüm kızım...
Dubai gezisinden şunları öğrendim;
Kızını mutlu etmek için 10 liralık bir bebeğe 20 lira vermeyeceksin. Onun yararına olacağına inandığın şeyi, o beğenmese de alacaksın (değerini sonradan anlıyorlar). Hediye ettiğin şeyi beğenmediğinde, hemen elinden alıp, onunla daha fazla mutlu olacak başka çocuğa vereceksin. Sadece alışveriş yapmak için Dubai’ye gitmeyeceksin. İstanbul-Dubai arasında mekik dokuyan Ayşe Arman’ı hayretler içinde izlemeye devam edeceksin. Annesine uyup, o kadar yolu gıkı çıkmadan gidip gelen Alya’ya şapka çıkaracaksın, tombiş parmaklarından öpeceksin.
Hayalinizdeki evi çocuğunuz çizsin
Hayalden gerçeğe sloganı ile hareket eden Doğa Gayrimenkul, çocukların hayallerindeki ev resmini yansıtmak amacıyla ’Hayalinizdeki Evi Çocuğunuz Çizsin’ yarışmasını düzenliyor. Çocuklar, 20 Nisan’a kadar www.dogagm.com sitesinden yarışmaya katılabilecek. Ebeveynler sitedeki üyelik formunu çocukları adına doldurup, karşılarına çıkan resim programında çocuklarının hayallerindeki evi çizmeleri için yardımcı olacaklar. Resimlerin değerlendirilmesi, internet adresine giren katılımcıların oyları ile belli olacak. Yarışmada birinci gelen çocuk, ailesiyle birlikte Euro Disneyland’da tatil kazanacak. Haydi çocuklar çizim başına...
Çocuklar sadece istiyor
Çocukların istekleri bitmiyor, her gün alsanız "Neden aldın" demiyorlar. Sonuçta çocuklar doyumsuz oluyor, almayınca da mutsuz oluyorlar.
Yazının Devamını Oku 31 Mart 2006
Çocukların mektupları muhakkak açılır ve okunur. Özellikle arkadaşlarıyla yaptığı telefon konuşmalarına kulak kabartılır. Çantasından çıkan küçük notlar özenle araştırılıp, şifre çözülür. Galiba anne-babalık biraz da dedektiflik yapmaktır. Nehir, salondaki koltuğa boylu boyunca uzanmış televizyon izliyordu. Ben de onun ayak ucuna ilişmiş vaziyette, okul eşofmanını kirliye atmadan önce ceplerini kontrol ediyordum. Cebinden kullanılmış kağıt mendil ile pembe renkte bir post-it çıktı. Ne olduğunu anlamak için kağıdı açmaya kalktığımda, Nehir bir atmaca gibi atılıp, elimdeki pembe kağıdı kaptı.
Böyle bir hareket beklemediğim için şaşkın şaşkın Nehir’in yüzüne baktım. Sert ve net bir ses tonuyla, "O kağıdı okumanı istemiyorum anne. O kağıt benim özelim" dedi.
Zaten şaşkındım, bu sözler üzerine biraz daha afalladım. Aramızda tamı tamına şöyle bir konuşma geçti:
- Özelim de ne demek oluyor Nehir?
- Özel oluyor ve orada yazanları senin bilmeni istemiyorum.
- Annenden saklayacağın ne olabilir ki?
- Bir şey saklamıyorum ama okumanı da istemiyorum.
- Tamam, ver o zaman çöpe atayım.
- Hayır... Biliyorum, çöpe atmadan okursun.
- Okumamı istemiyorsan, okumam.
- Olmaz anne.
Nehir, elindeki pembe kağıdı dörde böldü. Bana yırtılmış parçaları bile teslim etmedi. Sonunda bir kağıt peçetenin içine sarıp, çöpe atmam için verdi. Ben ne mi yaptım? Tabi ki çöpe atar gibi yapıp, atmadım. Nehir’in bu davranışı beni daha çok meraklandırdı.
10 dakika sonra küçük hanım uyudu. Koşturup kağıdı salona getirdim. Parçaları birleştirdim. Aslında ne bulacağımı bilmiyordum ama merak içindeydim. Kızımın benden sakladığı pembe post-it’te "Nehir artık dayanamayacağım. Seninle küs kalmak istemiyorum, lütfen barışalım" yazıyordu.
Nehir’in bu mesajı neden özellikle sakladığını anlamadım. Ertesi gün okula götürürken, akşamki davranışının nedenini sordum. Yine aynı yanıtı verdi: "Benim için özeldi, senin bilmeni istemiyorum." Sonunda onu "Ama ben gazeteciyim. Her şeyi merak ederim" diye ikna etmeyi başardım. Notu Melis’in yazdığını söyledi. Melis’in kendisine çok sık küstüğünü, sonra da barıştığını anlattı. Neyse, kızım en azından bana yalan söylememişti.
Çocuk haklarına saygı
Sonra oturup yaptıklarıma güldüm. Bir dedektif gibi davranmıştım. Ama bu kız daha 7 yaşında ve benden onun özel yaşamına saygı duymamı istiyor. Ergenlik döneminde neler yaşayacağımızı aklımın ucuna bile getirmek istemiyorum.
Anne-babalar doğal olarak çocuklarının kendilerinden bir şey saklamasından rahatsızlık duyarlar. Böyle bir olaya meydan vermemek için de sık sık çocuklarının günlüklerini okuyorlar.
Bir tanıdığım, çocuğunun günlüğünü okuyarak, eski eşinin arkadaşı olduğunu öğrenmiş, kıyamet kopmuştu. Tabii çocuk o günden sonra günlük yazmayı bıraktı, hatta kişisel tarihini yırtıp, çöpe attı.
Bu yazıyı yazdığım gün, itiraf.com’da genç bir kadının itirafını okudum. 25 yaşındaki genç kadın "Lise yıllarımdayken annem günlüğümü okumaya bayılırdı. Sırf onun okuması için ayrı bir günlük tutardım. Konular hep aynı: Matematikten daha iyi not almalıyım, edebiyat çok iyi geçti... Günlüğün üstüne de özellikle, ’Kimse okuyamaz!’ yazdım ki daha bir iştahla okusun. Oysa benim dünyam başka bir günlükte yazılıydı ve çok gizli yerlerde saklıydı" diyor.
Gördüğünüz gibi, çocuklar o kadar cinler ki, anne-babalarını parmaklarında oynatıyorlar. Bu noktadan bakınca insan kime hak vereceğini şaşırıyor.
Merakımı yenmeliyim
Nedense çocukların yaşamını denetleme amacımız nedeniyle iletişimlerine saygı duymayı ayaklar altına alıyoruz. Onların arkadaşlarıyla yaptıkları telefon konuşmalarını dinleyip, mektuplarını açıp okuyoruz. Çocuğun içinde yaşadığı fiziksel ortamın, diğer bireylerle ilişki ve iletişiminin özel olduğunu unutuyoruz.
Oysa Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 16. maddesi şöyle diyor: "Hiçbir çocuğun özel yaşantısına, aile, konut ve iletişimine keyfi ya da haksız bir biçimde müdahale yapılamayacağı gibi, onur ve itibarına da haksız olarak saldırılamaz. Çocuğun bu tür müdahalelere ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır."
Özetle bu madde şunu söylüyor: Çocukların başkalarıyla ilişkileri ve iletişimi özeldir. Anne-baba olarak bu özele girdiğimizde sert tepki görüyoruz. Çocuklar, özel yaşam alanlarına müdahale edildiği gerekçesiyle ebeveynleriyle çatışıyor.
Bir anne olarak, kızımın özel yaşam hakkına saygı duyuyorum ama yine de bazı şeyleri bilmem gerektiğini düşünüyorum. Doğrusunu biliyorum ama uygulamaya gelince yan çiziyorum. Ne yapayım, anneyim ve gazeteciyim... Bu iki özelliğim dedektiflik merakımı haklı gösterir mi sizce?
Bebek Şenliği
0-36 ay bebek gereçlerinde Türkiye’nin zengin ürün yelpazesi ve marka çeşidini bulunduran Joker/Maxitoys mağazalarında "Bebek Şenliği" başladı. Nisan ve mayıs ayları boyunca devam edecek olan şenlik kapsamında; 0-36 ay bebek gereçleri, oyuncak, giysi ve aksesuvar gruplarında yepyeni ürünler görücüye çıkartılıyor. Dünyaca ünlü markaların katılımıyla gerçekleştirilen şenlik süresince her 200 YTL alışverişte, 40 YTL’lik hediye çeki kazanma şansı da bulunuyor.
Biberon mağazaları
0-4 yaş arasındaki bebeklere yönelik uygun fiyatlı ürünleriyle tüm annelerin beğenisini kazanan Biberon mağazaları, bebekleriyle birlikte evden çıkamayan anneler için çok özel bir uygulama başlattı. Anneler, bebeklerinin ihtiyacı olan ürünün alışverişini www.biberon.com.tr adresinden yapıyor ve İstanbul Anadolu yakasında sipariş ettikleri ürün aynı gün içerisinde (13:00’e kadar gelen siparişlerde) annelerin bulundukları adrese teslim ediliyor. Kapıda nakit ödeme seçeneği de sunuluyor. İstanbul Anadolu yakası dışında ikamet eden bebekli annelerin ise 75 YTL üzerinde yapacakları alışverişin kargo ücretlerini Biberon karşılıyor.
Yazının Devamını Oku 24 Mart 2006
Hülya Avşar, bir anne olarak zor günler geçiriyor. Zehra’nın içinde bulunduğu ortamdan etkilenmesi belki de isteyebileceği en son şey. Bunun için özel önlemler aldığını biliyoruz ama unuttuğu bir nokta var ki, çocuklar yetişkinlerden daha acımasız...
Geçen yıllarda bir aldatma meselesi yüzünden boşanma aşamasına gelen ancak araya giren hatırlı dostlar yüzünden ayrılığı erteleyen Hülya Avşar, Türkiye’de yediden yetmişe herkesin bildiği krizi kızı Zehra’nın bilmediğini söylemişti.
Hülya Avşar, olaylardan kızını nasıl koruduğunu soranlara, Zehra’nın halen devam ettiği okulundan destek aldığını, rehberlik bölümüyle işbirliği yaptığını belirterek "Kızımın sınıfındaki velilerle bir araya geldim. Onlardan bizimle ilgili okudukları haberleri çocuklarının yanında tartışmamalarını istedim. Bu talebime tüm veliler destek verdi. Sınıf arkadaşları Zehra’ya bizimle ilgili en ufak bir olayı bile sormuyor ya da paylaşmıyorlar" demişti.
Açıkçası o günlerde okuduğum bu satırlar karşısında şaşırmış, hem velilere, hem de çocuklara bu ketumluklarından ötürü şapka çıkarmıştım. Düşünün, günde ortalama 14,6 tane haberi çıkan, herkesin hayatını merak ettiği bir çift ile ilgili Türkiye konuşuyor ama Zehra’nın sınıfı konuşmuyor. Gerçekten enteresan bir durum...
Okulun başladığı günlerde kızım Nehir’in öğretmeni Hülya Hanım ilginç bir olayı benimle paylaşmıştı. Sınıfta aile konusu işleniyormuş. Her çocuk, birlikte yaşadığı aile fertlerini anlatırken sıra Nehir’e gelmiş. Nehir tam annem şöyle, babam böyle diyecekken, çocuklardan biri kalkıp "Ama Nehir’in anne ve babası ayrı" deyivermiş.
Nehir’in o anda nasıl bir tepki verdiğini hatırlamıyorum ama Hülya Hanım, durumu kurtarmak için bu cümleyi sarf eden çocuğa dönerek "Bu çok normal bir durum. Anne ve babalar ayrılabilirler. Benim de anne ve babam ayrıydı" demiş.
Öğretmenlerinin anne ve babasının ayrı olduğunu öğrenmeleri çocuklar üzerinde nasıl bir etki yarattı bilmem ama en azından benim kızım, sınıfta yalnız olmadığını hissetti. Bu anlamda öğretmenimiz Hülya Hanım’a teşekkür ediyorum.
Herkesin başına gelebilir
İki yıldır bu köşeyi sürekli takip eden okurlar için aileden biri olduğumuzun farkındayım. İçimizde ne varsa dışımızda da o var. Arkadaşına karşı acımasız davranabilen bu çocuğun evinde bizimle ilgili epey bir konuşma yapılmış olmalı ki, kızımın sınıf arkadaşı bu konuşmalardan etkilenip, aklında kalanları sınıfa taşımış. Şimdi kimi suçlamak lazım?
Nehir, durumumuzla ilgili takıntılı değil. Geçenlerde ona bir soru sordum, bana "Anne, başka çocukların anne ve babası da ayrı. Yalnız olmadığımı biliyorum. Yalnızca ben olduğumu bilsem bile yine üzülmezdim" dedi. Yüreğime su serpildi. Bu bilmiş kızı yemeyeyim de ne yapayım! Çok şanslıyım çok...
Başka ailelerin durumunu trajik hale getirenlere çok kızıyorum. Yaşadıkları hayatı ve sürdürdükleri mevcut düzeni neden garantili gördüklerini de anlayabilmiş değilim. Okulun başlamasından iki ay sonra velilerin kriz noktasına getirdikleri bir olay olmuştu. Çocuklardan biri agresif davranışlar sergiliyormuş. Bu çocuğu anaokulundan itibaren tanıyoruz. Anaokulunda arkadaşlarına karşı sevgi dolu davranışları vardı.
Anne ve babası boşanma aşamasında olduğu için bu durum çocuğu derinden etkilemiş, olaya tepkisini agresif davranarak gösteriyordu.
Bazı veliler bir araya gelerek, çocuğun okuldan gitmesini talep ettiler. Neyse ki sınıf öğretmeni ile sınıf annesinin girişimiyle tepkiler kontrol altına alındı. Hiç kimsenin hiçbir şeye tahammülü yok.
Sonuçta 7 yaşındaki bir çocuktan bahsediyoruz. Anne-baba ayrı yaşamaya başlamış, çocuk anneyle kalmıyordu. O evin içinde neler yaşandığını kimse bilemez. Ama herkes konuşur. Bu çocuk robot mu ki olaylardan etkilenmesin?
Her zaman söylüyorum; kimin başına ne geleceğini Allah bilir... Ne demişler; bugün bana, yarın sana...
Polimerkil Tekniği ile oyun
Bu hafta sonu programınız yoksa çocuğunuzu alıp Galleria’ya gidin. Çocuklar üzerinde sakinleştirici etkisi olan ve çocukların yaratıcılıklarını geliştiren ’Polimerkil Tekniği’ ücretsiz olarak uygulanıyor. Çocukların, Polimerkil eğitmenleri Nilüfer Duman ve Nazmiye Ergenç yönetiminde renkli oyun hamurları ile farklı şekiller yaratmayı öğrenecekleri etkinlik, alışveriş merkezinin birinci katında bulunan oyun evinde gerçekleşiyor. Çocukların, el kaslarını geliştirmede de yararlı olan renkli oyun hamurları, yaratıcı objelere dönüştürülecek. Etkinlik, 25-26 Mart tarihlerinde 12.00-19.00 saatleri arasında saat başı gerçekleşecek.
Fine Hearts Studio
Çocuklar için kafa yoranlardan biri de Fine Hearts Studio... 1.5-10 yaş arası çocukların yaratıcılıklarını geliştirmek için özel programlar hazırlayan Fine Hearts Studio, çocukların düşünce, duygu ve semboller dünyasıyla özel bir uyuma sahip olduklarına inanan, yaratıcılıklarının zirvede olduğu bu dönemdeki cesur, özgür tutumlarını ve esnek zekalarını geliştirmelerini hedefleyen, yepyeni bir oluşum. Bu oluşum, çocukların doğal düşünme ve öğrenme yöntemini geliştirmek için çocukların sanata eğilimlerini işlemeyi savunuyor. Her ay bir ressam ve eserleriyle ilgili öyküler dinleyen, yaşları 1,5-10 arasında değişen çocuklara sizin çocuğunuz da katılsın istiyorsanız (0 212) 351 13 53 numaralı telefonu aramalısınız. Daha ayrıntılı bilgiyi www.fineheartsstudio.com sitesinden edinebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 18 Mart 2006
Hiçbir şeyden çekmedik alerjiden çektiğimiz kadar... Uyandığımız andan itibaren gün boyunca yakamızı bırakmayan hapşırık, göz yaşarması, göz kızarması şikayetlerimiz bu yıl erken başladı. Baharla birlikte kızım ayrı telden çalar, ben ayrı telden... Eskiden alerjimiz nisan ve mayıs aylarında azardı, bu yıl şubat sonundan itibaren ortalarda alerjik geziyoruz. Ama bu yıl çok şükür ki alerji parkurunda yalnızım. Nehir, bir yaş daha büyüdüğü için mi ne, daha rahat nefes alıyor.
Geçen yılları düşününce irkiliyorum. Neydi o öyle... Nehir, ekimden mayısa kadar en az beş-altı kez krup olur, acil servislerde sabahlardık. Her seferinde uzun bir ilaç listesiyle eve dönerdik. Yazılan ilaçlar da ucuz değildi. Herhalde özel sağlık sigortasını yaptırdığımız şirket bizden yaka silkiyordu. Masrafımızın had safhada olduğu dönemlerde, ortamı yumuşatmak için "Şirket seneye bizi sigortalı yapmayacak. Hatta Nehir’le benim fotoğrafımı diğer sigorta şirketlerine gönderip ’Dikkat sigortalı yapmayın’ yazacaklar" diye dalga geçerdim.
Bu yıl da doktora gittik, ama makul ölçülerde kaldık. Bunda, Nehir’e uygulanan farklı yöntemin etkisinin olduğunu düşünüyorum. Son birkaç yıldır hayatımı zindana çeviren migren için nöral terapi yaptırdığımı biliyorsunuz. Nöral terapiden sonra hayatımı daha kaliteli yaşar oldum. Hatta, o yazım üzerine Doktor Emel Gökmen’e giden okurlardan çok güzel mesajlar aldım.
Migren seanslarım sırasında iki hafta sonu Nehir’i de yanımda götürdüm. Emel Teyzesi (Dr. Emel Gökmen), Nehir’in alerjisini bildiği için manyetik alan terapisi yaptı.
Aslında kızım izin verseydi, bademciklerine yapacağı ve canını hiç yakmayacak bir iğneyle üst solunum yolu enfeksiyonu da olmasının önüne geçecektik, ama kabul etmedi. Emel Teyzesi de onu zorlamak istemedi. Bana kalsaydı zorla tutar, ağzını açtırır, o iğneyi yaptırırdım.
Kızım kurtuldu
Dr. Emel Gökmen, Nehir’i muayene masasına yatırdı. Göbeğiyle göğüs bölgesine manyetik alan terapisi yapan aleti yerleştirdi. Nehir, bu halde 20 dakika kadar yattı. Bu işlemi eylül ve kasım olmak üzere iki kez tekrarladık. İlk yaptığımızda Dr. Gökmen, "Merak etme, bu yıl Nehir rahat bir yıl geçirecek" demişti.
Her şeye soru işaretiyle baktığım için Emel Hanım’ın bu sözlerini de tek kaşımı kaldırarak dinledim.
Nehir, gerçekten de koca kış boyunca sadece bir kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdi. Biraz alerjinin biraz da virüslerin etkili olduğu bir hastalıktı, antibiyotiksiz atlattık.
Bunları yazarken de birkaç kez tahtaya vurduğumu, dilimi ısırdığımı söylemeliyim. Çünkü çocuklara en çok annenin nazarı değermiş.
Nehir bu yıl hiç olmadığı kadar iyi, ama ben bahara hızlı merhaba dedim. Her sabah aksatmadan hapşırıp, tıksırıyorum. Gazetenin sağlık merkezinde Doktor Şule Yıldön, yılın ilk alerji ilacını bana yazdığını söyledi. Anlayın ne cins ana-kız olduğumuzu...
Bir sporcu yetiştiriyorum
Milli takımlara seçkin sporcular kazandırmak amacıyla kurulan ES Voleybol, ’Bir Sporcu Yetiştiriyorum’ kampanyası ile sporcular için burs fonu oluşturmuş. Seçkin sporcu olmaya aday, ancak maddi desteğe gereksinimi olan öğrenciler için oluşturulan fonları halen kendi bütçesinden karşılayan ES Voleybol, bu fonları ES Voleybol velilerinin ve spora katkıda bulunmak isteyen herkesin katılımına sunuyor. Bu sisteme dahil olan her sporcu için aylık 100 YTL’lik bir fon oluşturuluyor. Sisteme katılanlar, aylık 50 veya 100 YTL ödeme seçeneklerinden birini seçebiliyor. Ve destek verenlere burs fonundan faydalanan sporcularla ilgili olarak 6 ayda bir bilgilendirme yapılıyor. ES Voleybol’un Koşuyolu, Ataşehir ve Moda Spor Okulları var. Tüm çalışmalarında Davranış Bilimleri Enstitüsü ile işbirliği yapıyor. Çocuğunuzun sporla iç içe bir yaşam geçirmesini istiyorsanız, daha ayrıntılı bilgiyi www.esvoleybol.com adresinden veya (0216) 327 04 30 nolu telefondan edinebilirsiniz.
D vitamini takviyesi
Sağlık Bakanlığı’nın öncülüğünde, ’D Vitamini ile Gülümseyen Gelecekler’ projesi sürdürülüyor. Proje, önümüzdeki 10 yılı kapsayacak bir sosyal sorumluluk kampanyası. Hedef, anne-babaları bilinçlendirmek. Kampanyayla ilgili birkaç notu sizinle paylaşmak istiyorum.
Bugüne kadar D vitamini damlası uygulanan 0-12 ay aralığındaki bebek sayısı 750 bini geçti.
Hedef her yıl yeni doğan 1.3 milyon bebeğin tümüne ulaşmak.
Programın ulusal tanıtım seferberliği ayağına Danone sponsor oldu.
Alerjik çocuklar Yeni nesil çocukların çoğu alerjik. Anne-babalarında alerjik geçmiş olmasa bile, çocuklarda alerji görülebiliyor. Bazıları hayatları boyunca alerjiye karşı ilaçlar kullanmak durumunda kalıyorlar.
Yazının Devamını Oku