Naci Cem Öncel

Zafer yürüyüşü

26 Ağustos 2022
"Büyük ve Asil Türk Milleti; Batı Cephesi’nde 26 Ağustos 1922’de başlayan taarruz harekâtı... Beş gün, beş gece devam etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının yiğitliği, şiddeti, sürati Allah’ın yardımına vesile oldu. Zalim ve mağrur düşman ordusunun asıl unsurları akıllara dehşet verecek şekilde imha edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkomutan, Mustafa Kemal.”

İLK HEDEFİNİZ

Atatürk, 26-31 Ağustos arasında elde edilen büyük zaferi Türk halkına ve tüm dünyaya işte bu mesajla duyurmuştu. Meydan muharebesi ardından başlayan zafer yürüyüşü, Atatürk’ün “İlk hedefiniz Akdeniz’dir” komutu doğrultusunda İzmir’e ve nihayet Bandırma’ya ulaşana dek sürmüştür. 29 Ağustos tarihli, Ankara Hükümeti’nin “yarı resmi” gazetesi Hâkimiyet-i Milliye de bu zafer yürüyüşünü yücelterek şöyle yazıyordu: “Ey Türk yürü! Yürü ki bütün bir beşeriyet, bütün bir din, bütün bir medeniyet varlığını, hayatını, şerefini, sen[den] bekliyor... Arkanda mazlum, garip bir milletin milyonlar[ı]... Senin muzafferiyetin için gece gündüz gözyaşları akıtarak dua ve niyaz ediyorlar. Ey Türk, yürü ki... Bütün İslamiyet gülsün! Yürü ki bütün Şark mesut olsun!

ÜMİDİNİZİ KESMEYİN

Hiç şüphesiz Milli Mücadele’nin duygu ve düşünce zemini, vatan sevgisi ve Türklük bilinci yanında güçlü dini duygular üzerinde yükselmiştir. Nitekim Meclis, bu süreçte halkın maddi-manevi desteğini alabilmek için ülkenin dört bir yanındaki din görevlilerini görevlendirmişti. Bu doğrultuda camilerdeki vaaz ve hutbelerde halk Kuran’dan ayetlerle yüreklendiriliyor, zaferin yakın olduğu dile getiriliyordu: “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin (Zümer, 53)”, “Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın (Bakara, 191)”, “Allah’tan yardım ve yakın bir fetih; müminleri müjdele (Saff, 13)”. Kurtuluş mücadelesinin Müslümanların varlığı için İslam’ın ilk yıllarındaki Bedir ve Uhud Savaşları kadar hayati önemde olduğu anlatılıyordu. Milli Mücadele’nin sadece Türklerin değil tüm İslam aleminin ve “mazlum halkların” varoluş savaşı olduğu vurgulanıyordu.

HÜRRİYET SEVİNCİ

Büyük Taarruz öncesinde verilen bu güçlü destek, zafer ardından da aynı şevkle sürmüştür. Bu sevinç günlerinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Kudüs’ü Haçlılardan kurtaran Selahaddin Eyyubi’ye benzetiliyor; Türk zaferinin “300 milyonluk Müslüman alemi” için umut ışığı olduğu dile getiriliyordu. Ülke genelinde ordunun başarısı kutlanıyor, on binler camilerde şükür namazı kılarken, hatm-i şerifler ve mevlitler okunuyor, şehitler dualarla yâd ediliyordu. Ülkenin en zor günlerinde kaleme alınmış İstiklal Marşı’nda dile getirilen temenni nihayet gerçekleşmek üzereydi: “

Yazının Devamını Oku

Sesimi duyan var mı

19 Ağustos 2022
Aslında uzmanlar defalarca uyarmıştı...

Hatta büyük yıkıma yol açan 1894 İstanbul depreminin yüzüncü yıldönümünde kötü yapılaşma ve plansız kentleşme konusu, biliminsanlarınca tekrar tekrar vurgulandı. Ama yönetenler ve yönetilenler olarak pek çoğumuz bu uyarıları duymazdan gelmiştik...

*

23 yıl önce, 1999 Ağustos ayının bu günlerinde, Marmara depreminin şokunu yaşıyorduk milletçe. Kurtarma ekipleri zamanla yarışırken yaralılar hastanelerde yaşam mücadelesi veriyordu. Ayrıca sokakta kalan on binlerce kişinin temel ihtiyaçlarını gidermek gerekiyordu... Hazırlıksız yakalanmıştık. Biliminsanlarının sesini zamanında duymayınca; göçük altındakilere “Sesimi duyan var mı?” diye bağırmaktan başka çare kalmıyordu. Sadece 17 Ağustos’ta değil tabii, sonrasındaki örneklerde de...



TEMELİ SAĞLAM DEĞİLSE

Tarihin tekrar tekrar gösterdiği üzere, sağlam temeller üzerinde yükselmeyen binaların da toplumların da akıbeti yıkımdır. Hem maddi hem manevi olarak... İşin vahimi “evini sağlam yere kurma”, günümüzden binlerce yıl öncesinde kutsal kitaplarda dikkat çekilen bir mesele. Örneğin İncil’e göre Hz. İsa insanlara şöyle seslenmiştir: “

Yazının Devamını Oku

Medeniyet kuyusu

12 Ağustos 2022
Bu haftanın en çok konuşulan olaylarından biri, Türkiye’nin Akdeniz’de başlattığı doğalgaz arama çalışmasıydı.

Abdülhamid Han sondaj gemisi, bu amaçla Antalya açıklarındaki “Yörükler–1” isimli görev yerine ulaştı. Nihai hedef, deniz tabanı altındaki enerji rezervlerine ulaşmak. Ve açılacak kuyuyla yeraltı kaynaklarını yüzeye çıkarmak.

*

Malum... Kuyu açmak, medeniyetin en önemli aşamalarından biridir. Öyle ki insanları yeraltı sularına eriştiren kuyular olmasaydı dünyanın pek çok bölgesinde yaşamak mümkün olmazdı. Hal böyleyken kuyular, inanç tarihinde de sık sık karşımıza çıkar.

MADENCİ KUYULARI

Tevrat’ta, su kuyularının yanı sıra madencilerin açtığı kuyulardan bahsedilir: “[Onlar] Maden kuyusunu insanların oturduğu yerden uzakta açar/İnsan ayağının unuttuğu yerlerde.../Kayaların içinden tüneller açar/Gözleri değerli ne varsa görür.../Gizli olanı ışığa çıkarır... (Eyüp Kitabı, 28)”

*

Yazının Devamını Oku

Acıdan ders çıkarmak

5 Ağustos 2022
Hicri Takvim’e göre geçen hafta başlayan Muharrem ayı, yeni yılın ilk ayıdır. Bu ayın onuncu gününde oruç tutulması Hz. Peygamber’in işaret ettiği üzere sünnet bir ibadettir.

Orucun yanı sıra bu günlerde aşure pişirilip dağıtılması halk arasında yüzlerce yıldır kesintisiz devam eden bir gelenek. Bu geleneğin, Hz. Nuh’un gemisindekilerle Büyük Tufan’dan kurtuluşuna kadar gittiği düşünülür. Hz. Musa’nın kavmiyle birlikte Firavun’un zulmünden de yine bu günlerde kurtulduğuna inanılır.


Ayasofya-i Kebir Camii içindeki “Hüseyin” (solda) ve “Ali” (sağda) levhaları.

HÜZÜN AYI

Ne var ki Muharrem ayıyla ilgili Müslümanların ortak hafızasında en fazla yer eden olay, Kerbela faciasıdır. Hz. Peygamber’in torunu; Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın oğlu olan Hz. Hüseyin’in 70 yakınıyla birlikte şehit edildiği Kerbela... Bu faciayı gönlünde ve hafızasında yaşatan her Müslüman için muharrem ayı, acının yeniden hissedildiği bir zamandır. 19. yüzyıl şairlerinden Vehbi’nin ifadesiyle: “Yine mah-ı muharrem geldi, oldu dideler giryan / Gönüller etti ah, azar oldu sineler sûzan.

*

Kerbela faciasının neden olduğu kitlesel tepkiler sözlü ve yazılı kültüre damga vurmuş, İslam edebiyatının “Maktel-i Hüseyin, muharemmiyye” gibi isimlerle anılan yazı türü olmuştur. Ayrıca şiirler müzikle birleşerek dilden dile dolaşan ağıtlara dönüşmüştür: “Hüseyin attan düştü Sahrâ-yı Kerbelâ’ya / Cibril git haber ver sultân-ı enbiyâya.”

Yazının Devamını Oku

En doğru meslek

29 Temmuz 2022
Türkiye’de 3.2 milyon kişi ve aileleri için heyecanlı günlerden geçiyoruz.

Milyonlarca üniversite adayının, YKS tercih listelerini 5 Ağustos’a kadar tamamlamış olması gerekiyor. Günümüzde meslek ve eğitim seçiminde öncelik, mezuniyet sonrası iş olanakları. Tabii iş bulsanız bile, bu meslekten ne kadar para kazanacağınız da belirleyici. Tıp, çevrebilimleri, veterinerlik, ayrıca askerlik ve polislik gibi mesleklerde, maddi kazanç beklentisinin ötesinde ideallerin payı büyük. Tabii bir de sanat ve spor gibi özel yetenek gerektiren meslekler var.

MESLEK SEÇMEK GEREKLİ Mİ

İslam medeniyeti, meslek sahibi olmaya büyük önem vermiştir. Çok farklı geçim vasıtaları olduğuna işaret eden Kuran şöyle der: “Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar (İsra, 84)”. Alimler kimi mesleklerin insanlığın devamı için “farz-ı kifaye” olduğunu vurgulamıştır. Cahiz (ö.868), insanların farklı özellikler ve yeteneklerle yaratılmış olması sayesinde medeniyetin mümkün olduğunu hatırlatır: “Aksi düşünüldüğünde herkes en iyisi olarak görülen bir meslek veya iş grubunu tercihe yönelir” ve diğer gerekli işleri üstlenecek kimse kalmazdı.

PARA KAZANMAK YETMEZ Mİ

İslam’da belirli bir meslek aracılığıyla para kazanmak makbul görülmüştür. Resulullah bir hadiste şöyle der: “Kesinlikle hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir. Allah’ın peygamberi Dâvûd da kendi elinin emeğini yiyordu.” Bu hadiste Hz. Davud’un anılmasına sebep olarak alimler şu rivayeti aktarmışlardır: Kral olan Hz. Davut, tüm ihtiyaçlarını devlet hazinesinden karşılarmış. Cebrail’in onun bu halini kınaması üzerine Davut Peygamber, Allah’a dua etmiş. Kendisine gelen vahiyle demircilik mesleğini ve zırh yapımı sanatını öğrenmiş. Yani ne maddi imkânlar ne de manevi mertebe yeterli olmamış, Hz. Davut’un bile “elinin bir meslek tutması” beklenmiştir.

Yazının Devamını Oku

Mahşeri sıcaklar

22 Temmuz 2022
"Cihan sahra-yı mahşer, lik hurşid-i kıyamet yok” demiş divan şairi Nevres (ö.1876). Yani günümüz Türkçesiyle, “Dünya bir mahşer çölü gibi, oysa yok ortada kıyamet güneşi”. 19. yüzyılda yaşamış olan Nevres’in derdi başka olsa da sanki çağımızı anlatmış. Hepimiz görüyoruz...

Günümüzde iklim koşulları, insan mahsulü küresel ısınmayla birleşince ortaya “mahşeri sıcaklar” çıkıyor. İnsanlar muhtemelen Mevlânâ’nın Mesnevi’de anlattığı gibi hissediyor şu aralar: “Zavallı canım bu sıcakta ve kızgın güneşte, beş günde beş yıllık sıkıntı gördü.” Latif havasıyla bilinen Batı Avrupa şehirleri bile çöl sıcaklarıyla kavruluyor. Ortada “mahşer güneşi” olmasa bile dünyamız giderek çölleşiyor...

KENDİ TERİNDE YÜZMEK

Tüm dünyayı etkisi altına alan korkunç sıcaklar, İslam kültüründe “kıyamet alametleri” bahsinde karşımıza çıkar. Ancak sanılanın aksine bu “alametler” Kuran’da yer almaz. Ayrıca bu başlık altındaki hadislerin kaynakları hayli şüphelidir. (Bunlara “fiten ve melahim” hadisleri denir ve genellikle Emevî devrinde karşıt siyasi amaçlarla türetildiği düşünülür.) Kuran’a ve sahih hadislere dayanmayan bu tür söylenceler hızla yayılmış; kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Bunlara göre kıyametten kısa süre önce güneş dünyaya yaklaşacak, bu nedenle dünyada sıcaklık inanılmaz derecede artacaktır. Öyle ki güneş sürekli tepede olduğu için insanlar kendi terlerinde yüzecektir!

KENDİ MARİFETİMİZ

Bugün görüyoruz ki sıcakların aşırı yükselmesi için kıyametin kopması şart değil! Kuran, “İnsanların kendi işledikleri sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır (Rûm, 41)” der. Başımıza gelen çevre felaketlerinin “bizim” eserimiz olduğu ortada. Biliminsanları, uzun zamandır iklim krizine dikkat çekiyorlar zaten. Eğer ciddi önlemler alınmazsa gidişatın vahametini vurguluyor; yaygın kuraklığı, gıda ve enerji krizini bir “kıyamet senaryosu” değil, yüksek ihtimal görüyorlar.

ÇEVRE SAVAŞI

Yazının Devamını Oku

Kâinatın merkezi

15 Temmuz 2022
Birkaç gün önce James Webb Uzay Teleskobu’ndan gönderilen o muhteşem fotoğrafları gördünüz mü? Hani, uçsuz bucaksız galaksilerin birer nokta gibi kaldığı...

Yıldızların, nebulaların hayranlık uyandıran görüntülerine bakarken bir yandan da dünyamızın küçüklüğünü fark etmemek mümkün mü?

UZAYDA BİR NOKTA

Düşünsenize... 13.5 milyar ışık yılı yaşında bir evren; içinde milyarlarca galaksi; her galakside yüz milyarlarca yıldız sistemi... O sistemlerden sadece biri olan güneş ve onun gezegenlerinden birisi... İşte o küçük dünya üzerinde, taş çatlasa yüz yıl yaşayan biz insancıklar... Uzaydaki yerimiz ve geçirdiğimiz zaman ne kadar da önemsiz görünüyor değil mi?

*

Ne var ki kadim bilgeler meseleye tam tersinden bakmışlar. “Gökyüzünde gördüğün küçük kâinattır”; “Kâinatta ne varsa insanda, insanda ne varsa kâinatta da o var” demişler. Hz. Ali’nin ifadesiyle “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük âlem sende gizlidir”. Peki ama kalıbı bu kadar küçük bir varlığa böylesine değer atfetmenin manası nedir?

DÜNYANIN MERKEZİ NERESİ?

Yazının Devamını Oku

Yakınlaşma zamanı

8 Temmuz 2022
Bu yıl da İslam âleminin ikinci büyük bayramına eriştik. Bugün arife, yarın Kurban Bayramı. “Kurban” kelimesinin kökü, “akraba” kelimesinde de bulunan “yakınlaşma”dır.

Peki ama bu “yakınlaşma”, bayram ziyaretlerinde birbirimize kavuşmamız mıdır sadece?

HANGİ NİYETLE?

Kurbandaki “yakınlaşma”, özünde insanın kötülüğü emreden nefsini kurban ederek Yaradan’a yaklaşmasıdır. Kurbanın bu anlamı, Kuran’daki “Habil ile nefsine yenilen Kabil” kıssasında karşımıza çıkar: “Onlara, Âdem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: Hani ikisi birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kabul edilmeyen, ‘Ant olsun seni öldüreceğim’ deyince, kardeşi: ‘Allah ancak sakınanların sunduğunu kabul eder’ demişti. (Maide, 27)” Bu kıssa, iyi niyet ve şükür amacı taşımayan bir kurbanın manevi kıymetinin olmadığını vurgular. Kuran, ayrıca şöyle der: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. (Hac, 37)” Yani ibadetteki asıl gaye maddenin kendisi değil, samimi ve iyi niyete bağlı olan manadır.

İNSAN KURBAN ETMEK

1.8 milyar Müslüman için kurban, “Allah rızası için” bir koyunun veya dananın kesilip etinin yakınlara ve “[açıkça] istemeyen veya istemek zorunda kalan fakire (Hac, 36)” ikram edilmesidir. Gelin görün ki söz konusu “kurban” ibadeti aynı zamanda insanlık tarihinin en eski geleneklerinden birine son vermiştir: “İnsan kurban etmek.”

*

Yazının Devamını Oku