Paylaş
İLK HEDEFİNİZ
Atatürk, 26-31 Ağustos arasında elde edilen büyük zaferi Türk halkına ve tüm dünyaya işte bu mesajla duyurmuştu. Meydan muharebesi ardından başlayan zafer yürüyüşü, Atatürk’ün “İlk hedefiniz Akdeniz’dir” komutu doğrultusunda İzmir’e ve nihayet Bandırma’ya ulaşana dek sürmüştür. 29 Ağustos tarihli, Ankara Hükümeti’nin “yarı resmi” gazetesi Hâkimiyet-i Milliye de bu zafer yürüyüşünü yücelterek şöyle yazıyordu: “Ey Türk yürü! Yürü ki bütün bir beşeriyet, bütün bir din, bütün bir medeniyet varlığını, hayatını, şerefini, sen[den] bekliyor... Arkanda mazlum, garip bir milletin milyonlar[ı]... Senin muzafferiyetin için gece gündüz gözyaşları akıtarak dua ve niyaz ediyorlar. Ey Türk, yürü ki... Bütün İslamiyet gülsün! Yürü ki bütün Şark mesut olsun!”
ÜMİDİNİZİ KESMEYİN
Hiç şüphesiz Milli Mücadele’nin duygu ve düşünce zemini, vatan sevgisi ve Türklük bilinci yanında güçlü dini duygular üzerinde yükselmiştir. Nitekim Meclis, bu süreçte halkın maddi-manevi desteğini alabilmek için ülkenin dört bir yanındaki din görevlilerini görevlendirmişti. Bu doğrultuda camilerdeki vaaz ve hutbelerde halk Kuran’dan ayetlerle yüreklendiriliyor, zaferin yakın olduğu dile getiriliyordu: “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin (Zümer, 53)”, “Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın (Bakara, 191)”, “Allah’tan yardım ve yakın bir fetih; müminleri müjdele (Saff, 13)”. Kurtuluş mücadelesinin Müslümanların varlığı için İslam’ın ilk yıllarındaki Bedir ve Uhud Savaşları kadar hayati önemde olduğu anlatılıyordu. Milli Mücadele’nin sadece Türklerin değil tüm İslam aleminin ve “mazlum halkların” varoluş savaşı olduğu vurgulanıyordu.
HÜRRİYET SEVİNCİ
Büyük Taarruz öncesinde verilen bu güçlü destek, zafer ardından da aynı şevkle sürmüştür. Bu sevinç günlerinde Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Kudüs’ü Haçlılardan kurtaran Selahaddin Eyyubi’ye benzetiliyor; Türk zaferinin “300 milyonluk Müslüman alemi” için umut ışığı olduğu dile getiriliyordu. Ülke genelinde ordunun başarısı kutlanıyor, on binler camilerde şükür namazı kılarken, hatm-i şerifler ve mevlitler okunuyor, şehitler dualarla yâd ediliyordu. Ülkenin en zor günlerinde kaleme alınmış İstiklal Marşı’nda dile getirilen temenni nihayet gerçekleşmek üzereydi: “Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet / Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!”
ZAFERİN FORMÜLÜ
Atatürk’ün önderliğinde Büyük Taarruz’la askeri başarıya ulaşan Milli Mücadele, akılla inancın ortak zaferidir. Bu zorlu yürüyüşü hedefe eriştiren, sistemli bir çalışma ve cansiperane fedakârlıklardı. Tarihimizin de gösterdiği üzere, zafere ne inanmadan erişmek mümkün ne de akılcı hareket etmeden. Atatürk’ün dediği gibi “Allah’ın yardımına vesile olmak” için üstün bir gayret gerekiyor. Atalarımız, analarımız 100 yıl önce bunu başarmışlar. İnsan düşünmeden edemiyor... Acaba 100 yıl sonra bizler nasıl anılacağız? Her gün kendimize önce bu soruyu sorarak işe güce koyulmak, onlara vefa borcumuz olsa gerek.
ÇİFTE YILDÖNÜMÜ
26 Ağustos, aynı anda iki çok önemli olayın yıldönümü: 1071 Malazgirt Zaferi ve 1922 Büyük Taarruz. Bu iki zafer sadece takvimde aynı günü değil, ortak bir ruhu da paylaşıyor: İlki Türklerin bu toprakları yurt edinme, ikincisiyse 850 yıllık yurtlarından vazgeçmeme kararlığının sonucu.
*
Malazgirt’in tarihi önemine binaen Büyük Taarruz’un 26 Ağustos’ta başlatılmasının bilinçli olarak seçildiği düşünülebilir. Ne var ki Malazgirt Savaşı, Hicri takvime göre 27 Zilkade günü başlamıştı. Büyük Taarruz ise 3 Muharrem’de. O dönemde kullanılan resmi takvim ise Büyük Taarruz’un başladığı gün, 26 Ağustos’u gösteriyordu.
*
Kaldı ki Büyük Taarruz planlanırken pek çok farklı tarih gündeme gelmiş, ancak hazırlıklar yetersiz bulunarak harekât ertelenmiştir. (Bu erteleme nedenlerinden biri de askerin giyebileceği yeterli sayıda “çarık” yani ayakkabı olmamasıdır!) Kısacası, Malazgirt ve Başkomutan Meydan Muharebesi’nin güneş takviminde aynı güne gelmesi tamamen bir tevafuk eseridir. Ama ne manidar bir tevafuk...
Paylaş