Naci Cem Öncel

Bizim tercihlerimiz

21 Ekim 2022
Karşınızda büyük bir kontrol paneli olduğunu düşünün.

Her tuşun işlevi önceden tanımlı. Yeşil tuş çalıştırıyor, kırmızı durduruyor; yukarı itince güç artıyor, aşağı itince azalıyor vs. Bu paneli kullanırken yaptığımız seçimlerse bize ait; istediğimiz herhangi bir tuşa basabiliriz. Yetki de sorumluluk da bizde.



*

Pek çok kişinin aklını kurcalayan “kader-irade” ilişkisi, İslam anlayışında işte bu “kontrol paneline” benzer. Yani dünya yaşantısının ve doğanın kuralları önceden belirlenmiştir. Örneğin, insanın ölümlü bir varlık oluşu, kaderidir. Ancak, seçimlerimizin sorumluluğu bize, yani insanlara aittir.

BİZ DEĞİŞTİRMEDİKÇE

İslam inancında insan, sadece “yazılmış” komutları yerine getiren bir robot değildir. “

Yazının Devamını Oku

İğne deliği

14 Ekim 2022
Öyle bir devirde yaşıyoruz ki, neredeyse her birimiz bir diğerinden şikâyetçi.

Evde, işte, okulda, hemen her konuda... Örneğin maçı kazanamayan bir takımın taraftarı oyuncuyu; oyuncu teknik direktörü suçluyor. Teknik ekip içten içe yönetimden, yönetimse “hakemleri hizaya sokamayan” federasyondan şikâyetçi. Gelin görün ki federasyon aslında kulüp yöneticileri arasından seçilir. Ki onlar da yönetici olmadan önce birer taraftardır.

*

Yani hiddetle kızdığımız kişiler ve kurumlar, eninde sonunda bizimle bağlantılı. Oysa iş sert eleştiriye geldiğinde sanki biz “doğruluk” gezegeninden gelmişiz de başkaları ayrı bir dünyanın insanıymış gibi davranıyoruz.



İĞNEYİ KENDİNE

Atalarımız böyle hallerle defalarca karşılaşmış olacaklar ki bize çok güzel bir sözü miras bırakmışlar: “

Yazının Devamını Oku

Mevlid Kandili vesilesiyle... O’nun doğduğu gece

7 Ekim 2022
Bu gece Mevlid Kandili. Dünyaya gelişi vesilesiyle, Hz. Peygamber’in özel olarak anıldığı gece...

Dünyanın dört bir köşesindeki Müslümanlar, bu gecede Resulullah’ı vefayla anıp doğum yıldönümünü dualarla kutlarlar.

*

Elbette bir Müslüman, gönlünde müstesna bir yere sahip Hz. Peygamber’i sadece Mevlid Kandili’nde değil, her namazda okuduğu dualarla anar: “Allah’ım, Muhammed’i ve Muhammed’in ailesini (ümmetini), esenlikle yücelt; bereket ver.” Bu dualardaki “Al-i Muhammed” ifadesi doğrudan Hz. Muhammed ve ailesi (Ehl-i Beyt) anlamına geldiği gibi, ona inanan ümmeti olarak da anlaşılır.



SEVGİNİN YANSIMASI

Kuran, tebliğ görevi karşılığında Hz. Peygamber’in insanlardan herhangi bir ücret talep etmesinin söz konusu olmadığını vurgular. O’nun insanlardan yegâne beklentisinin “akrabalık sevgisi” olabileceği ifade edilir (Şûrâ, 23)

Yazının Devamını Oku

Ayran içtik...

30 Eylül 2022
"Ayran içtik, ayrı düştük”, “Nerelerdesiniz yahu”, “Kayıplara karıştınız”, “Özlettiniz”, “Yüzünüzü gören cennetlik”...

Dilimizde, uzun süre görüşemeyenler için kalıplaşmış ne çok ifade var. Neyse ki uzun bir aradan sonra buluşunca söylenen bu tatlı sitemler, genellikle “Şükür kavuşturana” diyerek tatlıya bağlanır. Ve tabii ayrılırken “Arayı bu kadar açmayalım”, “Daha sık görüşelim” gibi temenniler dile getirilir. Ancak bu dilekler, özellikle büyük kentlerde kolay gerçekleşmiyor. Çünkü yoğun çalışma temposu ve mesafeler, arkadaşlarımız ve akrabalarımızla istediğimiz sıklıkta, yüz yüze görüşmemizi zorlaştırıyor.



YAKINLARA SEVGİ

İslam, dostlarla ve akrabalarla görüşmeye, onlarla irtibatı kesmemeye büyük önem vermiştir. Hz. Peygamber’in “Akrabayı koruyup gözeten kişi, kendisiyle ilgiyi kestikleri zaman bile onlara iyilik etmeye devam edendir” hadisi, bu anlayışın açık ifadesidir. Hatta, Kuran’da Hz. Muhammed’e şöyle hitap edilmiştir: “De ki... Sizden [tebliğ görevim karşılığında] yakınlara sevgiden/akraba sevgisinden başka bir ücret istemem.” Yani sevgi ve yakın ilgi, ödüllerin en güzellerindendir.

*

“Akraba” kelimesinin kökü, “yakın (karib)” anlamı taşır. İster kan bağı, evlilik bağı, ister gönül bağıyla olsun... Kişinin yakınlarına zaman ayırıp hal hatır sorması ve tabii onlarla yüz yüze iletişimde olması, İslamda “cennete götüren” bir davranıştır: “

Yazının Devamını Oku

Ben unutsam da sen unutma

23 Eylül 2022
Geçen çarşamba (21 Eylül) Dünya Alzheimer Günü idi. Senede sadece bir gün hatırlansa da Alzheimer, hayatın akışını derinden sarsan, zorlu bir hastalık.

Gündelik dilde bunamanın, tıp dilinde “demans”ın çok sık rastlanan bir türü. Daha ziyade 65 yaş üstünü etkilerken, 80 yaş sonrasında görülme oranı giderek artıyor. Hafızası adım adım silinip zihni karışan Alzheimer hastaları, ileri evrelerde yaşamsal önemdeki bilgileri dahi unutabiliyor. Bugün Türkiye’de en az 600 bin aile, Alzheimer hastalığıyla mücadele halinde. Çünkü Alzheimer’lı yaşlılar, ailesinin yakın ilgisine ve tabii sabra muhtaç.



İKİNCİ BEBEKLİK

Hayatın en temel evrelerinden olan yaşlılık, haliyle dini inançlarda da yer etmiştir. İncil, insanın yaşlandığında kendi işini yapmaktan aciz hale gelip adeta “ikinci bebeklik” yaşadığını hatırlatır: “Gençliğinde kendi kuşağını kendin bağlar, istediğin yere giderdin. Ama yaşlanınca ellerini uzatacaksın, başkası seni bağlayacak... (Yuhanna 21:18).” Hz. Süleyman ise Tevrat’ta gençler başta olmak üzere insanlara şu tavsiyeyi verir: “Yaşlandığı zaman anneni hor görme.

ÖMRÜN EN ZOR ÇAĞI

İslam çıtayı yükselterek yaşlılara, “

Yazının Devamını Oku

Elde değil (mi?)

16 Eylül 2022
Öyle bir çağdayız ki, televizyon ve sosyal medya sayesinde, sadece kendi hayatlarımızı değil yüz binlerce kişinin hayatını topluca yaşıyoruz adeta!

Dünyanın öbür ucundaki birinin keyfini de hissettiği kızgınlığı da sahipleniyoruz. Hepimizin çok iyi bildiği futbol mesela... Atılan bir gol milyonları anında coştururken diğerlerini kahrediyor. Hakemin verdiği penaltı veya kırmızı kart, hem sevince hem de nefrete neden oluyor. Sonrası havada uçuşan küfürler, bitmek bilmeyen tartışmalar... Hepimizin dilinde benzer cümleler: “Delirmemek elde değil!”



*

Sert atışmalar sadece futbolda değil, sosyal medyanın her sahasında görülüyor: Magazinde, modada, sanatta, ideolojide ve tabii siyasette. Rekabet ve yarışma, medeniyetin ilerlemesi için hiç şüphesiz faydalı. Ancak işin içine ateşli taraftarlık girince “karşımızdaki” kişinin ne söylediği veya ne yaptığı önemini yitiriyor. Fanatik düzeydeki bizim taraf–sizin taraf atışması, sonunda kolay kolay silinmeyen bir nefrete dönüşüyor.

SALGIN TEHLİKESİ

Kutuplaşma ve nefret, zamanımızın en tehlikeli salgını belki de. Çünkü virüsler bedenleri çökertir, nefret ise insanlığı ve medeniyeti. Elbette bu sorun sadece çağımıza özgü değil. Örneğin, dini öğretiler nefreti yerip “

Yazının Devamını Oku

Aynı kökten

9 Eylül 2022
Malum... Üzüm, İzmir’den Hakkâri’ye kadar pek çok bölgemizde yetişen, Türkiye’nin en önemli tarımsal ürünlerinden biri ve yüz binlerce ailenin geçim kaynağı. İçinde bulunduğumuz eylül-ekim arası da ülkemizin bağbozumu günleridir.

Yetiştiği tüm coğrafyalarda inanç tarihinin sembollerinden olan üzüm, Kuran’da en fazla anılan meyvelerdendir: “O, gökten su indirendir. Her bitkiyi o [suyla] bitirdik. Ondan biten yeşilden de birbirine benzeyen - benzemeyen yığın yığın taneler [ile] ... üzüm bağları... çıkardık. (En’am, 99). Kuran, insanları bu bağlarda yetişen üzümü inceleyip üzerinde düşünmeye çağırır: “Olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır (En’am, 99).”

*

Kuran’da pek çok defa geçen üzüm, İslam kültüründe olgunlaşmanın simgesi olarak kullanılmıştır. Buna göre ham insan koruğa benzer; davranışlarıyla, sözleriyle çevresine ekşi bir tat verir. Koruğun zamanla olgunlaşıp tatlı üzüme dönüşmesi gibi insanlar da ancak sabırla olgunlaşırlar. Olgun insanların sohbeti de tavsiyeleri de tatlı olur. Koruk, güneşte yeterince pişmediği için koyu ve mat renklidir. Üzümse güneş ışığıyla renklenmiş, parlamış, adeta saydam bir hal kazanmıştır. İnsan da bilgiyle olgunlaştıkça şeffaflaşır, içi dışı bir olur.



*

Üstelik üzüm sadece bir meyve olarak kalmaz: “

Yazının Devamını Oku

Kibirle değil minnetle

2 Eylül 2022
26 Ağustos’tan başlayarak eylül ayının ilk yarısı, geçmişin sıkça anıldığı bir dönem. “Zafer haftası” ve izleyen günler, pek çok şehrimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıldönümü aynı zamanda.

Vatan ve bağımsızlık için canını ortaya koyanları, malını vakfedenleri, şehitleri ve gazileri minnetle anmak bu ülkedeki herkes için bir vefa borcu olsa gerek.

KADİRŞİNAS OLMAK

İslamiyet’te kadirşinaslık çok güzel bir haslet kabul edilir. Örneğin Hz. Peygamber, küçük bir yardımını gördüğü kişilere bile, bu iyiliklerini hiçbir zaman unutmadığını söz ve davranışlarıyla göstermiştir. Ayrıca şehitleri daima hayırla yâd ettiği, onların geride kalan aile efradına yardımcı olunmasına özen gösterdiği iyi bilinir.

*

Şehitleri, gazileri minnet duygularıyla hatırlamak ne kadar makbul bir davranışsa atalarının başarılarıyla böbürlenip kibre kapılmak da o kadar yanlış bulunur. Hz. Peygamber bu konuda şu hatırlatmayı yapmış: “Allah sizden cahiliye gururunu, büyüklenmeyi ve babalarınız ile övünmeyi kaldırmıştır”. Yani İslam’a göre bizden öncekilere müteşekkir olmakla onların başarılarıyla böbürlenmek arasında ince bir çizgi var. Nitekim, Kuran şöyle der: “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez (Lokman, 18).”

HEPİNİZ ÂDEM’DENSİNİZ

Irkçılık İslam’da açıkça kınanan, ayet ve hadislerle menedilmiş bir tavırdır: “

Yazının Devamını Oku