Sesimi duyan var mı

Aslında uzmanlar defalarca uyarmıştı...

Haberin Devamı

Hatta büyük yıkıma yol açan 1894 İstanbul depreminin yüzüncü yıldönümünde kötü yapılaşma ve plansız kentleşme konusu, biliminsanlarınca tekrar tekrar vurgulandı. Ama yönetenler ve yönetilenler olarak pek çoğumuz bu uyarıları duymazdan gelmiştik...

*

23 yıl önce, 1999 Ağustos ayının bu günlerinde, Marmara depreminin şokunu yaşıyorduk milletçe. Kurtarma ekipleri zamanla yarışırken yaralılar hastanelerde yaşam mücadelesi veriyordu. Ayrıca sokakta kalan on binlerce kişinin temel ihtiyaçlarını gidermek gerekiyordu... Hazırlıksız yakalanmıştık. Biliminsanlarının sesini zamanında duymayınca; göçük altındakilere “Sesimi duyan var mı?” diye bağırmaktan başka çare kalmıyordu. Sadece 17 Ağustos’ta değil tabii, sonrasındaki örneklerde de...

Sesimi duyan var mı

TEMELİ SAĞLAM DEĞİLSE

Haberin Devamı

Tarihin tekrar tekrar gösterdiği üzere, sağlam temeller üzerinde yükselmeyen binaların da toplumların da akıbeti yıkımdır. Hem maddi hem manevi olarak... İşin vahimi “evini sağlam yere kurma”, günümüzden binlerce yıl öncesinde kutsal kitaplarda dikkat çekilen bir mesele. Örneğin İncil’e göre Hz. İsa insanlara şöyle seslenmiştir: “Sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer... Bu sözlerimi duyup da uygulamayan kimse, evini kum üzerine kuran budala adama benzer... Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç olur. (Matta, 8/24-27)”.

*

Kuran’da da binaların maddi yıkılışı örnek verilerek manevi yıkılışa dikkat çekilir: “Binasını takva ve Allah’ın rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? (Tevbe, 109)”.

KİMİN TAKDİRİ

Hiç şüphesiz depremlerin oluşumuna insanların fiziki etkisi söz konusu değil. Ne var ki yeryüzü “medeniyeti” bizim seçimlerimizle şekilleniyor. Yani depremlerin olmasa da her tür yapının sorumlusu biziz. Kuran, “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın (Bakara,195)” der. Hal böyleyken, kâr uğruna sağlamlıktan ödün vermek hangi ahlakla bağdaşabilir? Keza, “emaneti ehline vermek (Nisa, 58)” gerekirken tasarruf olsun diye vasıfsız kişilerle iş yapmak; bilenlere danışmamak... Veya yönetmelikleri hiçe saymak; zeminin kaldırabileceğinden daha fazla binanın yapımına izin vermek... Tüm bu ağır hataların sonuçlarından “Allah’ın takdiri” diyerek sıyrılmak söz konusu olabilir mi?

Haberin Devamı

TAŞIYICI DEĞERLER

Helal kazanç, her işi hakkıyla yapmak, tedbiri elden bırakmamak, şüpheli işlerden uzak durmak, adam kayırmadan ve rüşvetten sakınmak; insan hayatını tehlikeye atmamak... Bunların hepsi, İslam’ın en temel ahlaki esaslarındandır. Tabii kime sorsanız bunların doğru değerler olduğunu tasdik eder. Ama gelin görün ki iş uygulamaya gelince hemen doğruları esnetip “o kadardan bir şey olmaz” deyiveririz! Yani temel ilkeleri sözde bırakmayıp hayatın her alanına yaymadıkça, işlerimiz hep sallantıda kalmaya mahkûm. Bir toplum ancak sağlam değerler üzerinde yükseldiğinde büyük sarsıntılara dayanabilir. Atalarımızın dediği gibi “önce tedbir, sonra tevekkül”.

Haberin Devamı

İÇİMİZDEKİ DEPREMLER

ELBETTE
depremler, sadece binaları değil ruhumuzu da derinden sarsıyor. Araştırmalar, insanların deprem sırasındaki ilk duygusal tepkilerinin kaygı ve korku olduğunu gösteriyor. Çoğunluk hemen ardından Allah’a sığınmaya ve duaya yöneliyor. Bunun sadece ülkemize özgü olmadığını, tüm kültürlerde değişik biçimlerde görüldüğünü de not edelim.

*

Psikologlara göre bu tür travmalarda öncelikle tarifi güç bir şaşkınlık yaşanıyor. Kuran’da da insanların büyük depremdeki (kıyamet) hali şöyle tarif edilir: “İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir (Hac, 2)”

Sesimi duyan var mı

*

Deprem sonrasındaysa en önemli değer tabii ki “yardımlaşma”. Toplumdaki ortak değerler eğitimi ne kadar güçlüyse kaosa yol açan bencilce davranışlar o kadar hızlı aşılıyor. Ayrıca acıları paylaşmanın ve manevi desteğin, duygusal toparlanmadaki önemi büyük. Öte yandan kimi insanlar travma sürecinde derin bir manevi sorgulamaya yöneliyor. Kişinin çıkarımı hangi yönde olursa olsun, sonuçta hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

*

Haberin Devamı

Bu “tatsız” konuları konuşmak bile içimizi sıkmaya yetiyor değil mi? Ama kaçmaya çalışmak beyhude... Şurası açık ki depreme sadece maddi tedbirlerle değil zihinsel ve duygusal olarak, yani manen de hazırlık yapmak durumundayız. Sarsılsak da tümden yıkılmamak için...

Yazarın Tüm Yazıları