Naci Cem Öncel

Sarayda huzur dersleri

29 Haziran 2015

Osmanlı ramazanlarında ilgi çekici uygulamalardan birisi “huzur dersleri”dir. Derslerde bir grup ulema, padişahın huzurunda din üzerine konuşurlardı.

OSMANLI şehzadelerinin eğitimi, sarayın en kritik süreçlerinden birisiydi. Çünkü öğretmenler, standart eğitimin yanında müstakbel padişahın düşünce biçimi üzerinde de etkili oluyorlardı. Nitekim, pek çok padişah, şehzadeyken hocası olan isimlerden danışman olarak yararlanmışlardır. Hoca-danışmanlar padişahın seçtiği isimler de olabiliyordu. Bu anlamda Osman Gazi -Şeyh Edebalı ilişkisi bir örnek oluşturmuştur. Lala Şahin Paşa, Emir Sultan, Hacı Bayram-ı Veli, Molla Fenari, Molla Gürani, Akşemseddin, Hasan Can ve oğlu Hoca Sadeddin, İbn-i Kemal, Zenbilli Ali, Yahya Efendi, Ebusuud, Aziz Mahmud Hüdayi gibi isimlerden bazıları padişah hocasıyken, bazıları de ilmi-dini-hukuki konularda danışmandı.

İLMİYENİN BAŞI

Ancak 18’inci yüzyıl’a doğru “güçlü sultan” modeli geriledikçe, güçlü öğretmenlere daha zor rastlanır.

Yazının Devamını Oku

Asıl sultan çocuklardı

28 Haziran 2015

RAMAZAN nostaljisinin nedenlerinden biri, o altın hatıraların çocukluk dönemine ait olmasıdır. Herkes için olmasa bile, tasasızlığın, oyunun, eğlencenin, öğrenmenin ve keşiflerin çağıdır çocukluk. Hele, uzun süren barış yıllarına denk geldiyse... Cumhuriyet’in ilk yarısında anılarını yazan olgun yazarlar, genellikle böyle bir ortamda büyüdüler. İmparatorluğun kalbinde, 1878’den 1909’a kadar, çocukların zihnini sarsacak kadar şiddetli sosyal olaylar, pek azdır. (1912-1922 arasında çocuk olanların durumu farklıydı tabii). İşte bu nedenle, o yılların çocukları gözünden ramazan, ilk gününden bayramına kadar ‘bir başkaydı’.

RENKLİ SOFRALAR

Her şeyden önce, küçükler için sofralar ramazanda daha eğlenceliydi: Çeşit çeşit yemekler, çörekler, çerezler, reçeller, renk renk şerbetler, kompostolar, tatlılar ve tabii güllaç. Ayrıca iftar davetleri, mahallenin fakir ve yetim çocukları için bir nimetti. Abdülaziz Bey’den öğrendiğimize göre, okuldaki “fakir çocuklara elbise ve arife günleri bayram şekeri dağıtmak” eski adetlerdendi. Tüm bunların yanında evlerde ve çarşıdaki ramazan ve bayram hazırlıkları ve koşuşturma, çocuklar için fazladan hareket demekti.


Yazının Devamını Oku

Bir maniniz yoksa sahurda...

27 Haziran 2015

Osmanlı’da ‘sahur özel programları’ yeri göğü, gümbür gümbür inletirdi. Sahur vakti gecelerin sessizliğini delen tabii ki davulun sesi ve davulcunun dilindeki manilerdi...


GÜNÜMÜZ şehirlileri için, geçmişle ilgili canlandırılması en zor şeylerden birisi sessizliktir. Örneğin İstanbul’un sanayileşme öncesindeki gece sessizliğini bugün hayal etmek bile güç. Peki, sahurda özel program yapan radyo ve televizyon kanallarının; hatta çalar saatlerin bile olmadığı bu ‘sessiz’ dünyada, zamanı nasıl yakalarsınız? Ezan, namaza çağırmanın ötesinde temel bir işlevi vardı; toplu yaşamın ritmini belirleyen bir orkestra şefiydi adeta. Günlük etkinlikler, ezanın bir çalar saat gibi işlemesiyle ilerlerdi. Ancak sahur, gündelik ritmin dışında kalan bir zaman dilimi getiriyordu. İşte, ezanın olmadığı bu vaktin alarmı, gecenin sessizliğini delen, davul sesiydi. Tabii bir de davulcunun tüm mahallede çınlayan manileri...

DAVULCU PADİŞAH


Yazının Devamını Oku

Evliya Çelebi’nin unutamadığı ramazanlar

26 Haziran 2015

Büyük seyyah,ramazanda hayatına yön veren unutulmaz anlar yaşamıştır


HEM yaşadığı dönemin, hem de medeniyet tarihinin en değerli seyyahlarından olan Evliya Çelebi için ramazan özel bir değer taşır. Çünkü hayatında dönüm noktası sayılabilecek iki olayı bu ayda yaşamıştır. Evliya Çelebi 20 yaşında bir gençken, ramazan ayının Kadir gecesinde, Ayasofya’da, eğitimini ve muhtemelen kariyerini etkileyen önemli bir karşılaşma yaşar. Tanıştığı kişi ise kudretli padişah, IV. Murat’tır. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’deki anlatısından okuyalım. (Günümüz Türkçesine uyarlayanlar: Seyit Ali Kahraman ve merhum Yücel Dağlı, YKY, 2003-2010)

EVLİYA’NIN BAŞINDAN GEÇENLER

“1045 yılı ramazan ayının Kadir gecesinde (muhtemelen 5 Mart 1636) Büyük Ayasofya’da her sene 3 gece ibadet olunup binlerce adam toplanır... Merhum babam Derviş Mehmed Ağa’nın teşvikiyle o senenin Kadir gecesinde Büyük Ayasofya’nın Bilal-i Habeşi makamı olan müezzinler mahfilinde teravih namazından Hafz kıraati üzere hatm-i şerif okumaya başlayıp Enam suresini tamamlayınca Kozbekçi Mehmed Ağa ve Silahdar Melek Mehmed Ağa mahfile çıktı. Yüz bin cemaatin içinde başıma altınlı bir Yusuf tacı giydirerek: ‘Buyurun sizi saadetlü padişah ister’ diye elime yapıştı.”

Yazının Devamını Oku

Fukaranın en sevdiği ay

25 Haziran 2015

Aşevlerinde dağıtılan yemekler ve fitre, ramazanda hayırseverliğin ispatı ve zenginlerin takdir görmesi için bir fırsattı...

“SİZE sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.” Osmanlı aşevlerinin kapılarında genellikle böyle yazardı. Bu sözler, Kuran’da İnsan Suresi’nin 9’uncu ayetinde yer alır. Günümüzdeki aşevi, Osmanlı kültüründe, -aslında daha geniş bir anlama sahip- imarethane olarak anılır; ayrıca aşhane, darü’l-it’am ya darü’z-ziyafet ifadeleri de kullanılırdı. Fakirlere ve yolculara ücretsiz yemek verilmesine İslam devletlerinde rastlanır. Örneğin Bağdat’ta Halife, 12’nci yüzyılda ramazanda çorba mutfaklarının kurulmasını; ayrıca kimsesizlere her gün ekmek, yiyecek ve sadaka verilmesini istemişti. Ne var ki bu tür çabalar kurumsal bir süreklilik kazanamadı. Bunun dışında Türk devletlerinde hakanın halka topluca yemek yedirmesi, yani ‘toy’ geleneği vardı. Her iki kültür kaynağından da izler taşıyan Osmanlı’da, aşhane hizmeti, doruk noktasına ulaşmıştır. Evliya Çelebi, bu konuda şöyle yazar: “51 yıldır seyahat etmekteyim fakat 18 hükümdarın yönetimindeki bölgelerde bizimki gibi imrenilecek bir kurum göremedim. Osmanlı Devleti’nin yaptığı hayır daim olsun.”


RAMAZAN FARKI


İmarethaneler yıl boyunca fakirlere, muhtaçlara, yolculara ve tabii öğrencilere ücretsiz hizmet sunan halk mutfaklarıydı. Osmanlı imarethaneleri üzerine en kapsamlı çalışmaları yapan Amy Singer’dan öğrendiğimize göre İstanbul’daki 20 imarethane, günde 4000-5000 kişiyi besliyordu. İmparatorluk genelinde, bu aşevlerinin sayılarının 200’e ulaştığı dönemler olmuştu. Dolayısıyla Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar bu sosyal hizmette çok yüksek sayıda insan yararlanıyordu. Ramazan ayında verilen yemeklerin çeşit ve miktarında, dolayısıyla aktarılan maddi kaynaklar da belirgin artış oluyordu.


Yazının Devamını Oku

Akşam iftara padişahımız gelecek

24 Haziran 2015
Ramazan herkes için yılın en özel ayıydı, ama en özel kişinin ramazanı bir başkaydı...

“VELİNİMET-İ bi-minnetimiz padişahımız efendimiz hazretlerinin bazı cevami-i şerifeyi teşrif-i hümayunları vuku bulacağı memul olmakla...” Tanzimat Dönemi’nde Babıali, ramazanda padişahın bazı büyük camileri ziyaret edeceğini ilan edip, görevlilere alınması gereken önlemleri bu satırlarla belirtiyordu. Elbette padişahın saraydan çıkıp sokaklarda görünür olması sadece dini nedenlere dayanmıyordu. Ramazan, padişahın yüksek devlet görevlileriyle ilişki tazelemesi ve halkla temas kurması için kıymetli bir fırsattı.
TOPKAPI’DA İFTAR ZAMANITopkapı Sarayı’nda İstanbul’un en güzel göründüğü noktalardan biri, Sultan İbrahim döneminde (1640-1648) yaptırılan İftariye Kameriyesi’dir. Rivayete göre padişahlar, bahar ve yaz aylarına denk düşen iftarlarını bu kameriyenin altında, açık havada, İstanbul’u seyrederek yaparmış. Adını da padişahların bu alışkanlığı nedeniyle almış zaten. Padişah, ayrıca devlet görevlilerini yetiştiren saray okulu ‘Enderun’ mensuplarının bayram tebriklerini de burada kabul edermiş. Enderun demişken... Bu okulda, Kuran okuma konusunda titiz bir eğitim verildiğini ve Kutsal Emanetler bölümünde aralıksız Kuran okuma görevinin de o devirlerde Enderunlulara ait olduğunu hatırlatalım.

TEBRİK YEMEĞİNDEN BAKLAVAYAİftar, teravih ve ikramlar, sarayın toplumla yakınlaşmasına uygun bir ortam sunuyordu. Örneğin, ramazan ayının 15’inde saraydan yeniçerilere tepsiler dolusu baklava ikram edilmesi bir gelenek halini almıştı. Ahmet Cevat Paşa’dan öğrendiğimize göre (Ali Şükrü Çoruk’tan naklen) bu, Kanuni zamanında seferden galip dönen orduya verilen tebrik yemeğinin, sonraları baklavaya dönüşmesiyle ortaya çıkmıştı. Ramazan ikramları sadece askerle sınırlı değildi elbette. Ramazanın 21’inci akşamı “taraf-ı şahane”den sadrazama iftariyelik kahvaltı ve yemek gönderilirdi. Ayrıca hanedan mensuplarının özel iftariye hakkı vardı.
Padişah için en önemli ramazan ritüellerinden birisi, saraydaki “Hırka-i Şerif”in, yani Hz. Peygamber’in hırkasının ziyaret edilmesi; bu vesileyle dualar okunması; birlikte iftar edilip teravih namazının kılınmasıydı. Topkapı Sarayı’nın terk edilip Dolmabahçe’ye ve diğer saraylara geçilmesiyle beraber bu seremoni aynı zamanda eski geleneklerin ihyası rolünü de üstlenmiş oldu. Modernleşen Osmanlı, ‘eski Osmanlı’yı bu vesileyle ziyaret edip, her yıl geçmişle olan bağını yinelemiş oluyordu adeta.

ZEMZEMLE AÇILAN ORUÇBu ritüel, ramazanın 12 veya 13’üncü günü Hırka-i Saadet odasının padişahın da katılımıyla temizlenmesiyle başlar, emanetlerin Taht Odası’ndan, gül sularıyla yıkanmış olan Revan Köşkü’ne nakledilmesiyle sürerdi. Her biri özel davetiyelerle törene katılan saray ve devlet seçkinleri, mertebelerine uygun olarak sırasıyla odayı ziyaret eder ve padişahın yanındaki yerine geçerdi. Sultanın kadın efendileri de törene katılırlar, padişahın iltifatlarına mazhar olurken, hizmetliler de –Leyla Hanım’ın tabiriyle- “tatlı bahşişler” alırdı. Zemzem sularıyla açılan oruç, yumurtalı özel bir iftar yemeğiyle sürerdi.

PADİŞAHTAN EV ZİYARETİ

Yazının Devamını Oku

Ya Ramazan daha başlamadıysa?

23 Haziran 2015
Bugün, elektronik imsakiyeler kalan saniyeyi bile gösteriyor. Peki ya eskiden durum nasıldı?

Ramazanın başlaması ve ezan saatlerinin (dolayısıyla oruç) hesaplanması, İslam medeniyetinin önemli konularından olmuştur. Hz.Peygamber, farz oruca başlamak için ramazan hilalinin görülmesini, yani “rüyet-i hilal”in gerekli olduğunu bildirmişti. Hal böyle olunca, herkes heyecanla, şaban ayının son bir-iki akşamında gökyüzünü izliyordu. En az bir kişinin ramazan hilalini gördüğünü yeminle söylemesiyle ramazan ayının gelmiş olduğu kabul edilirdi. Bununla birlikte İslam Peygamberi, göğün bulutlu olması durumunda şaban ayının 30 gün sayılıp, bir sonraki gün oruca başlanabileceğini de belirtmiştir. (Kameri takvimde aylardaki gün sayısı 30 ve 29 olarak değişir. Hesaba dayalı ölçümde 29,5’tur.) Ramazanın ve bayramın gelişi, işte bu ilkelerden hareketle belirlenmiştir.

GÖK KUBBEYİ ÖLÇMEK

İslamiyet’in yayılmasından kısa bir süre sonra, Araplar ayın ve yıldızların hareketleriyle ilgili zengin kaynaklara eriştiler; Suriye-Irak bölgesindeki kadim kültürlerin bilgilerini edindiler. Sanskritçe eserlerin yanı sıra Ptolemaeus’a (Batlamyus) ait teorilerin Arapça’ya tercümesi, onlara farklı bir evren algısının kapılarını açtı. Astronomi (ilm el-hey’et veya ilm el-felek) kısa zamanda ilerledi. Ortaçağın en görkemli ve ileri rasathaneleri de İslam devletlerince kurulmuştur. Böylece -zamanına göre- gelişmiş takvim hesaplamaları yapılabiliyordu.

GÖZLE VEYA HESAPLA

Yazının Devamını Oku

Ramazan demek alışveriş demek

22 Haziran 2015

Tarih boyunca ramazan, maneviyat ayı olmanın yanında bir ‘alışveriş festivali’ gibiydi.


Osmanlı Devleti için en önemli meselelerin başında, halkın suyunu, ekmeğini, bulgurunu, etini, yağını, sebze-meyvesini temin etmek geliyordu. Ne var ki ramazan geldiğinde konu, sadece günlük gıda değildi. Bu ayda tüketimde çok belirgin bir artış oluyordu. Bu nedenle tebdil-i kıyafetle piyasa araştırması yapan padişah, “ümmet-i Muhammed’e ramazanda sıkıntı çektirilmemesi” için zabıta görevlilerine emirler, “tenbihnameler” gönderiyordu. Muharrem Öztel’in çalışmasında, Tanzimat Dönemi’nde et temini için gönderilen bir hatt-ı hümayun örneğini görürüz: “ibadullah içün tiz elden fermanlar dagˆıtub zahire celb idesun; mübarek günlerde fukara ve züefa (zayıflar) zahmet çekmesun, taraf-ı s¸ahaneme göreyim seni, dua-yı hayr aldırasun.”

TEMELDEN LÜKSE

Yemek tarihçisi Özge Samancı’nın ifadesiyle “esnaf Ramazan öncesi dükkânlarını iftariyeliklerle donatır; reçeller, şurup şişeleri, güllaçlar, sucuk, pastırma, zeytin, peynir çeşitleri, bakkal vitrinlerini süslerdi.” Arşiv belgeleri ve hatıratlar, ramazanda, temel besin maddelerinin yanı sıra, diğer aylarda yoğun tüketilmeyen pek çok çeşidin bolca satın alındığını gösteriyor. Bunun ötesinde ramazan alışverişini sadece gıdadan ibaret görmemek gerekir. Verilecek iftar davetleri için mutfak ve sofra eşyalarının tamamlanması; halıdan havluya, minderden örtüye kadar pek çok ev eşyasının tamiri veya yenilenmesi söz konusuydu. Temizlik, ütü ve çamaşır için gerekli malzemeleri de buna ekleyelim.

Yazının Devamını Oku