Asıl sultan çocuklardı

Haberin Devamı

RAMAZAN nostaljisinin nedenlerinden biri, o altın hatıraların çocukluk dönemine ait olmasıdır. Herkes için olmasa bile, tasasızlığın, oyunun, eğlencenin, öğrenmenin ve keşiflerin çağıdır çocukluk. Hele, uzun süren barış yıllarına denk geldiyse... Cumhuriyet’in ilk yarısında anılarını yazan olgun yazarlar, genellikle böyle bir ortamda büyüdüler. İmparatorluğun kalbinde, 1878’den 1909’a kadar, çocukların zihnini sarsacak kadar şiddetli sosyal olaylar, pek azdır. (1912-1922 arasında çocuk olanların durumu farklıydı tabii). İşte bu nedenle, o yılların çocukları gözünden ramazan, ilk gününden bayramına kadar ‘bir başkaydı’.

RENKLİ SOFRALAR

Her şeyden önce, küçükler için sofralar ramazanda daha eğlenceliydi: Çeşit çeşit yemekler, çörekler, çerezler, reçeller, renk renk şerbetler, kompostolar, tatlılar ve tabii güllaç. Ayrıca iftar davetleri, mahallenin fakir ve yetim çocukları için bir nimetti. Abdülaziz Bey’den öğrendiğimize göre, okuldaki “fakir çocuklara elbise ve arife günleri bayram şekeri dağıtmak” eski adetlerdendi. Tüm bunların yanında evlerde ve çarşıdaki ramazan ve bayram hazırlıkları ve koşuşturma, çocuklar için fazladan hareket demekti.

Haberin Devamı


TEKNE ORUCU



Küçükler, sahurdan öğlene kadar “tekne orucu” tutar, bunun karşılığında bir hediye kazanırlardı. Tabii “tam oruç” tutan daha büyüklerin ödülü de daha büyük olurdu. Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944) 9 yaşındayken, büyük ninesinden yirmi kuruş kazanma hayaliyle nasıl ilk orucuna niyet ettiğini, ama dayanamayıp bahçenin bir köşesinde yediği köfte-pideyi pek güzel anlatır.

GEÇ YATMA KEYFİ


İşin eğlenceli yanı, Arap dadısına yakalanınca parayı kırışma karşılığında sırrını koruma anlaşması yapmıştır:
“İftar zamanı yaklaştı.
Sofraya dizildik. Ben hacı ninemin yanında idim. Bu doksanlık kadının gözleri iyi seçmezdi. Bütün şefkatiyle yüzüme baktı, baktı: -Bu oğlanın benzi limon gibi sararmış. Yavrucak hiç de şikayet etmedi...
(Dadım) kahkahalarını birer birer içine sindiriyordu. Top gürledi. Hacı ninem zemzem fincanını evvela benim dudaklarıma uzattı.” (Ramazan Kitabı’ndan naklen, Haz. Özlem Olgun).
Osmanlı’nın hem anaokulu, hem de ilkokulu sayılabilecek ‘sıbyan mektepleri’nde çocukların en sevdiği ay, şüphesiz ramazandı: Dersler hafifler ve okuldan erken çıkılırdı. Okulların geç açıldığı veya tamamen tatil edildiği de görülmüştür. Ayrıca işini geç açan esnafın çocukları için evin hali de bir başka olurdu. Gece uykusunu sevmeyenler için geç yatmak ve sabaha karşı kalkmak imkanı vardı. İftar davetleri, çocukların akşamları buluşmalarını sağlıyordu. Teravih namazı süresince, etrafta koşup oynama fırsatı çıkıyordu.

Haberin Devamı

Eyüp’te ramazan


Sokak eğlencelerinin yanında, ramazan boyunca farklı semtlere yapılan gezmeleri de unutmayalım. Bunlar içinde Eyüp’ün yeri ayrıydı. Çünkü bu semt, dini bir merkez olduğu gibi, oyuncakçıların da merkeziydi. 18’inci yüzyıl sonlarından bir ramazan manisi, Eyüp’teki oyuncak dükkanlarını gören çocukların duygularını yansıtır:
Fır fır döner fırıldaklar
Çın çın öter çıngıraklar
Uşakların bezistanı
Katı çoktur oyuncaklar


Karagözlü eğlenceler

RAMAZANIN bahar ve yaza denk geldiği yıllar çocuklar için daha eğlenceliydi: Açık havadaki Karagöz-Hacivat gösterileri, sergiler ve özellikle varlığıyla mahalleye ses getiren davulcunun ve bekçinin peşinde dolaşmak... Davulcu bu durumu şöyle özetlerdi:
Çocuklara çattım yine
Kan terlere battım yine
Arkasından kovaladım
Birbirine kattım yine

Haberin Devamı

Ücretli tatil stajı

RAMAZAN sadece çocuklar değil gençler için de farklı bir aydı. Medreseler, “üç aylar” olarak da bilinen recep, şaban ve ramazan aylarında tatil olurdu. Bu tatilin genellikle ramazana denk gelen bölümlerinde öğrenciler, köylerde, kasabalarda bir tür stajyer din görevlisi olarak çalışır; çocukların eğitiminde görev alırlardı. Halk da topladığı paraları öğrencilere ‘cer akçesi’, yani harçlık olarak verirdi. ‘Cerre çıkmak’ adı verilen bu uygulama zaman zaman suiistimal edilmiş; sahtekârlar öğrenci gibi köyleri dolaşarak halkı dolandırmıştır.

Yazarın Tüm Yazıları