Fukaranın en sevdiği ay

Haberin Devamı

Aşevlerinde dağıtılan yemekler ve fitre, ramazanda hayırseverliğin ispatı ve zenginlerin takdir görmesi için bir fırsattı...

“SİZE sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz.” Osmanlı aşevlerinin kapılarında genellikle böyle yazardı. Bu sözler, Kuran’da İnsan Suresi’nin 9’uncu ayetinde yer alır. Günümüzdeki aşevi, Osmanlı kültüründe, -aslında daha geniş bir anlama sahip- imarethane olarak anılır; ayrıca aşhane, darü’l-it’am ya darü’z-ziyafet ifadeleri de kullanılırdı. Fakirlere ve yolculara ücretsiz yemek verilmesine İslam devletlerinde rastlanır. Örneğin Bağdat’ta Halife, 12’nci yüzyılda ramazanda çorba mutfaklarının kurulmasını; ayrıca kimsesizlere her gün ekmek, yiyecek ve sadaka verilmesini istemişti. Ne var ki bu tür çabalar kurumsal bir süreklilik kazanamadı. Bunun dışında Türk devletlerinde hakanın halka topluca yemek yedirmesi, yani ‘toy’ geleneği vardı. Her iki kültür kaynağından da izler taşıyan Osmanlı’da, aşhane hizmeti, doruk noktasına ulaşmıştır. Evliya Çelebi, bu konuda şöyle yazar: “51 yıldır seyahat etmekteyim fakat 18 hükümdarın yönetimindeki bölgelerde bizimki gibi imrenilecek bir kurum göremedim. Osmanlı Devleti’nin yaptığı hayır daim olsun.”

Haberin Devamı



RAMAZAN FARKI


İmarethaneler yıl boyunca fakirlere, muhtaçlara, yolculara ve tabii öğrencilere ücretsiz hizmet sunan halk mutfaklarıydı. Osmanlı imarethaneleri üzerine en kapsamlı çalışmaları yapan Amy Singer’dan öğrendiğimize göre İstanbul’daki 20 imarethane, günde 4000-5000 kişiyi besliyordu. İmparatorluk genelinde, bu aşevlerinin sayılarının 200’e ulaştığı dönemler olmuştu. Dolayısıyla Balkanlar’dan Ortadoğu’ya kadar bu sosyal hizmette çok yüksek sayıda insan yararlanıyordu. Ramazan ayında verilen yemeklerin çeşit ve miktarında, dolayısıyla aktarılan maddi kaynaklar da belirgin artış oluyordu.



İLK GÜNDEN İTİBAREN


İlk Osmanlı imarethanesini 1336 yılında kurduran Orhan Gazi’nin Bursa’daki aşeviyle ilgili bir belgede, ramazan için özel hazırlıklar yapılması talimatını görmek mümkündür. 1793 yılında hizmete giren Eyüp Sultan’daki Mihrişah Valide Sultan imarethanesinde 600 kişiye yemek veriliyordu. Ayrıca vakfın kuruluş senedine göre ihtiyaç duyulursa bu sayı artırılabilirdi. Tabii bu kalabalıkları beslemek için kalabalık bir ekibin yanı sıra bol miktarda yiyecek ve malzeme gerekiyordu: “Perşembe geceleri ve Ramazan-ı Şerif’in 30 günü pişirilecek pilav için yıllık 614 kile 2 okka mısır unu, zerde için 244 kile 2 okka mısır unu, 444 okka halis bal satın alınmalı...”.

Haberin Devamı



DOYURMAK YETER Mİ


Elbette imarethaneleri sürekli açık tutmak ve ramazanda fazladan yemek sunmak çok masraflıydı. Böylesine büyük miktarda bağış yapabilecek olanlar öncelikle sultan, hanedan mensupları ve üst düzey devlet adamlarıydı. Onların kurdukları vakıflar, aşevlerini yüzyıllarca ayakta tuttular. (Hatta bunlardan bazıları günümüze kadar ulaşmıştır.) Devlet ve asiller nezdinde böylesine önem taşıyan ramazan ayındaki maddi hizmetler aşevleriyle sınırlı değildi elbette. Maddi gücü yeten herkes, orucun yanında ihtiyaç sahiplerine “fitre sadakası” vermek durumundaydı. Farz bir ibadet olmamakla birlikte sadakanın, toplumsal ilişkilerdeki önemi büyüktü.

Haberin Devamı



SADECE BİR İBADET Mİ?


Fakirleri yedirmenin, bir de devlet idaresi boyutu vardı. Meşhur bir rivayete göre Halife Hz.Ömer, bir gece yemek bulamadığı için çocukları aç kalıp, ‘tencerede taş kayanatan’ bir kadınla karşılaşmıştı. Onu tanımayan kadın, aç kalmalarından ötürü halifeyi suçluyordu. Bunun üzerine Hz. Ömer, ona; “Ömer bu durumu nereden bilsin ki?” diye sorduğunda kadın keskin bir cevap verdi: “Madem bilemeyecekti ve unutacaktı neden halife oldu?” Bunun üzerine, Hz. Ömer -kim olduğunu açıklamaksızın- kadını ve çocuklarını doyurdu. Yoksulları doyurmanın önemini kavrayanlardan birisi de ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk (ö.1092) idi. Siyasetname adlı eserinde, sözlerini bir hadise dayandırarak şöyle yazmıştı: “Allah, halkın ekmeğini ve yemeğini bollaştıran melikin ömrünü ve devletini arttırır... Çok mal biriktirmek, melikin yıkılacağının işaretidir... Cömertlik ve fakirleri doyurmaktan daha iyi hiç bir iş yoktur... Dünyada ün kazanan ve kazanacak olanlar, fakirleri doyuran insanlardır.”

Yazarın Tüm Yazıları