‘‘Türkmenbaşı’’ Saparmurad Niyazov, Türkiye'nin Senegal'i yenmesinden sonra, Aşkabat'ta bulunan vatandaşlarımızın sevinç gösterilerinden rahatsız oldu ve bir daha böyle kutlamaların yapılmamasını istedi. Daha önce de birçok gariplikler eden ve vatandaşlarımıza milli maç heyecanını bile çok gören ama ülkesindeki bazı yazarlar tarafından ‘‘peygamber’’ ilán edilen Türkmenbaşı'yı yakından tanımak için, onun bizzat yazdığı ‘‘Ruhname’’ isimli kitabının bazı bölümlerinden örnekler veriyorum. Okuyun ve Türkmenbaşı hakkında dünkü gazetlerde yer alan ‘‘Bu nasıl Türk?’’ sorusunun cevabını kendiniz bulun.
TÜRKMENBAŞI’’ yani Türkmenistan Devlet Başkanı
Saparmurad Niyazov, Türkiye'nin Senegal'i yenmesinden sonra Aşkabat'ta yaşayan vatandaşlarımızın sevinç gösterilerinden rahatsız olmuş ve Dışişleri Bakanı'nı Aşkabat Büyükelçiliğimiz'e göndererek
‘‘Brezilya'yı da yenerlerse böyle yapmasınlar’’ demiş.
Haberin dünkü gazetelerde
‘‘Bu nasıl Türk?’’ başlığıyla çıktığını görünce,
Türkmenbaşı'nın
‘‘nasıl biri’’ olduğunu kendi yazdıklarından anlatmak istedim.
Saparmurad Niyazov garip hareketleriyle tanınıyordu ama garipliklerinin zirvesi, önceki sene yazmaya başladığı
‘‘Ruhname’’ adını verdiği kitabıydı. Ruhname'nin giriş bölümünü bizzat kaleme almıştı, diğer bölümlerini ise bir komisyon kaleme alıyordu.
Kitabın yayınlanacağının duyurulmasından sonra Türkmenistan'da bir pohpohlama kampanyası başladı. Eli kalem tutan hemen herkesin, Ruhname'nin
‘‘faziletlerinden’’ bahsetmesi artık bir vazife olmuştu. Ama bazıları bu işte biraz ileri gittiler. Meselá başkanlık sözcüsü
Kakamurat Ballıyev ile
Osman Odayev adındaki bir gazeteci, Ruhname'yi anlatırken işi
Türkmenbaşı'nın
‘‘Üçüncü milenyumda Türkmen halkına gönderilmiş yeni peygamber olduğunu’’ ve
‘‘iláhi güçlere sahip bulunduğunu’’ iddiaya kadar götürüverdiler.
Türkmenbaşı'nın
‘‘Ruhname’’si hakkında bizim gazetelerimizde de bir hayli haberler çıktı ama bunlar sadece
‘‘kitabın yazıldığı’’ yolunda haberlerdi ve muhteviyatından tek satırla olsun bahsedilmedi. Kitap, birbirinden garip ifadelerle doluydu. Meselá
‘‘Türkmen’’ sözünün
‘‘Türk’’ ve
‘‘iman’’ kelimelerinden meydana geldiği iddia ediliyor, Türkmenler'in
Hazreti Nuh'un soyundan oldukları söyleniyor ve
Oğuz Han'dan
‘‘peygamber’’ diye bahsediliyordu.
Vatandaşlarımıza milli maç heyecanını bile çok gören
Türkmenbaşı'yı daha yakından tanımanız için, yandaki sütunda Ruhname'nin onun kaleminden çıkma bazı bölümlerinden örnekler veriyorum. Okuyun ve
Türkmenbaşı hakkında dünkü gazetelerde yer alan
‘‘Bu nasıl Türk?’’ sorusunun cevabını kendiniz bulun.
Göktaşlarına bile kendi adını verdiİşte,
‘‘Türkmenbaşı’’ Saparmurad Niyazov'un Türk vatandaşlarının milli maç heyecanlarını yasaklamasından önceki tuhaflıklarından bazıları:
Türkmenistan bozkırlarına düşen meteorlara kendi adını verdi.
‘‘Türkmen'in kanında bale ve opera kavramlarının bulunmadığı’’ gerekçesiyle, baleyi ve operayı kapattı.
Hava tahminini yanlış yapan meteoroloji çalışanlarının aylıklarını kesti, sonra bu cezayı hata yapan her seviyede devlet görevlisine uygulamaya başladı.
Enerji ve Sanayi Bakan Yardımcısı
Anagülü Cumageldiyov'u
‘‘baş kalfa’’ olarak elektrikçilik stajına yolladı. Türkmenistan'a resmi ziyaret yapan Türk bakanları da arada bir, bir güzel haşladı.
Annesinin hatırasını yaşatmak için, Bouygues adında bir Fransız şirketine Aşkabat yakınlarındaki Kıpçak köyünde 86 milyon dolara malolacak bir cami inşaatı başlattı.
Türkmen parlamentosu tarafından
‘‘hayat boyu başkan’’ ilán edildi ama daha sonra bu süreyi kendi arzusuyla 2010 yılına indirdi.
Türkmenbaşı'nın
‘‘peygamber’’ olduğunu iddia eden başkanlık sözcüsü
Kakamurad Ballıyev'in kapalı mekánda sigara içtiğini görünce bir aylık maaşını kesti.
Ruhname meğer neymiş!‘‘...Aziz Türkmen halkı! ...Sana başucu kitabı olsun diye, Ruhname kitabını yazdım. ...Benim ana talimatım, Ruhname'dir.
...Türkmen'in gürül gürül yüreğinin, ruhunun, hisli kalbinin, şairane gönlünün yüceliğini; içten gelen coşku ve heyecanlarının sönmemesini sağlayan eksilmez ruhi kaynak Ruhname olmalıdır.
...Kerametli kitaplar
Musa, Davut, İsa, Muhammed peygamberlere indirildi. Hakk'ın Resulü bizim peygamberimiz
Muhammed Aleyhisselam ise başta Kur'an olmak üzere, dört büyük kitabın gökten indiğini tasdik etti. ...Ruhname kitabı, Türkmen'in altın asrındaki maksadına ulaşmasını, yüreğinin sürekli heyecanlı, aydın ve ferasetli çarpmasını sağlayan bir güç olmalı.
...Ruhname, birlik ve beraberliğin kitabıdır. Çünkü o Türkmen milletinin şimdiki zamanıyla tarihini birleştirecek tek temel esastır. ...Ruhname, Türkmen halkının yüzünün ve kalbinin duvağıdır! Ruhname'nin bir bölümü gökyüzü, diğer bir bölümü de yeryüzüdür.
...Ruhname, yalnız Türkmen için değildir, ...diğer halkların, kardeşlerimizin de kendi kitaplarıdır! ...Ruhname yakınımızdaki, uzağımızdaki, komşumuz ve kardeşimiz olan diğer halkların da kitabıdır! ...Büyük dönüşümleri, biz Ruhname ile gerçekleştiririz!
...Ruhname, bu toprağa edilen ziyarettir. Ruhname bu toprağın geçmişine, geleceğine edilen ziyarettir. Ruhname, Türkmen'in kalbine edilen ziyarettir. Ruhname bu toprakta biten, olgunlaşan tatlı ruhi meyvedir.
...Ruhname'nin dönemi tarihi oluşumlar çağı değil, tarihi oluşturma çağıdır.
...Ruhname bir gemidir. ...Ruhname, üçüncü bin yılın
‘‘Oğuznamesi’’dir.
...Ruhname'yi tamamlayıp bir kere baştan sona okuduktan sonra, kalbimi şöyle bir duygu kapladı: Ruhname'yi hayatım boyu kalbimde taşımışım. Ruhname'yi ömürboyu hayal ettiklerim ve yaptığım işlerle yazmışım. İşte bugün de o hayalleri ve işleri kitap halinde milletime çıkarıyorum.
...Ruhname benim sadece milletimi ve halkımı değil, aynı zamanda kendimi anlayış metodumdur.
...İnsan, Allah'ın zamanı hissetmek için yarattığı bir cihazdır. Nesiller, bu şekilde atalarının ruhunu kendi ruhlarına sindirerek güçlenir ve yücelirler. ...Benim maksadım da, bu manevi meydanda yaşayan erlerin ruhlarını kendi kalbim vasıtasıyla tüm Türkmenler'in kalbine iletmektedir.
...Ruhname, tarihteki nesillerin manevi tecrübeleri ve felsefe dersleri hakkındaki kitaptır. ...Ruhname'nin felsefesi, bu onur ve güvenin temeli; Ruhname'nin duygusal ciheti ise bu onur ve güvenin özüdür.
...Hiç bir kitap ilhamsız yazılmıyor. Milletimin önünde açılan tarihi imkánlar ve yeni vazifeler kalbime ilham verdi. Daha önce de şairliğim vardı. Gençliğimden beri, günlüğüme şiirler yazmışımdır. Omuzuma yüklenen sorumluluklar, beni şairlikten daha yukarılara çıkmaya mecbur ettti.’’
(Ercan Ekmekçioğlu'nun,
‘‘Ruhname’’ metninin yeraldığı sitesinden).
Belgeler ortada, rektörden tık yok
GEÇEN hafta, Amerika'nın önde gelen eğitim kurumlarından olan Virginia Üniversitesi'nin, İstanbul Üniversitesi'nin Rektörü
Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu'nu
‘‘intihalci’’ olarak ilán ve teşhir etmesini yazmıştım.
Üniversitenin iddiasına göre
Alemdaroğlu, Philippe Jean Quilici adındaki Amerikalı bir doktorun 1992'de çıkarttığı
‘‘New Developments in Laparoscopy’’ isimli çalışmasını 1995'te makaslamış ve
Mustafa Taşkın ile
Berat Apaydın adlarındaki iki doçentle beraberce yayınladığı
‘‘Laparoskopik Cerrahi’’ isimli kitaba kendi adıyla aktarıvermişti.
Yayınımın üzerinden bir hafta geçti ama
Kemal Bey'den tek bir kelime bile gelmedi. Türkiye'nin en eski ve en büyük üniversitesinin başındaki bir hocanın
‘‘İntihal yapmadım! Amerikalılar bana iftira atıyorlar! Ben gerçek bir bilim adamıyım ve böyle işlere tenezzül etmem!’’ demesini bekliyordum ama olmadı. Dolayısıyla, şimdi,
‘‘Kemal Bey'in sükutu galiba ıkrarından geliyor’’ diye düşünüyor ve daha önce defalarca
‘‘İntihalleri bildirin, gereğini yapalım’’ demiş olan YÖK Başkanı'nın ne ile iştigal etmekte olduğunu merak ediyorum.
İşin, bir de yasal tarafı vardı:
Alemdaroğlu'nun makasladığı söylenen yazının yayın hakkı Amerika'da ameliyat araçları yapımcısı olan
‘‘Tyco’’ şirketine aitti. Şirket, intihalin duyulması üzerine bir açıklama yapmış ve
‘‘bu makale ile içerisindeki çizimlerin Türkiye'de yayınlanması için izin vermemiş olduklarını’’ duyurmuştu. Ama, Tyco'dan daha sonra bir başka açıklama geldi. Bu defa
‘‘Özür dileriz, hata yapmışız. Şirketimizin Türkiye temsilciliği ile görüştük ve yayın konusunda izin verildiğini öğrendik’’ deniyordu.
Bu hafta, Tyco'ya bir mekup gönderdim. Amerikan hükümetinin telif hakları konusunda dünyanın dört bir yanında devam eden yoğun çabalarını hatırlattım, açıklamalarındaki çelişkinin Amerikan yasalarına göre
‘‘suç’’ olduğunu söyledim ve
‘‘İşin gerçeğini yansıtan açıklamanız bunların hangisi?’’ diye sordum.
Tyco'dan henüz bir cevap gelmedi. Bir müddet daha bekleyecek ve gelmediği takdirde her yazarın sahip olduğu bir hakkı kullanacak, şirket hakkında
‘‘Uluslararası telif hakları sözleşmelerine aykırı davrandıkları ve Türk kamuoyunu yanılttıkları’’ suçlamasıyla Amerikan makamlarına şikáyette bulunacağım. Dolayısıyla,
Alemdaroğlu'nun intihal konusunu Amerikan makamları çözecekler.
İstanbul Üniversitesi bu hafta bu intihal hadisesiyle çalkalanırken, vaktiyle Merkez Kütüphanesi'nde bulunan ve 17 Ağustos depreminden sonra kutulara tıkılan çoğu elyazması onbinlerce kitabın akıbetinde bir değişiklik olmadı. Eserlerin mahzende çürütülmesine devam edildi.
Bu intihal ve kitaplık konusunu gündemde tutmaya devam edeceğim. Sırada, senelerini üniversitenin kütüphanesinde geçirmiş bir hanımı intihara kadar götüren hadiseler var.