Kararsız dedesi, karar verene kadar kellesinden olmuştu

Kemal Derviş'in ne yapacağına, hangi tarafı tutacağına bir türlü karar verememesi, bana bundan 217 sene önceki bir başka kararsız devlet adamını hatırlattı: Halil Hamid Paşa’yı.

Reformcu sadrazam Halil Hamid Paşa, 1787'de, yaşlı hükümdar Birinci Abdülhamid'i tahtından indirmek ve yerine genç ve dinamik bir şehzadeyi geçirmek için gizli temaslara başlamış, saraya muhalif gruplar arasındaki turları aylarca sürmüş ama saray darbesini ne zaman yapacağına bir türlü karar verememiş ve niyetinin öğrenilmesi üzerine kellesinden olmuştu. Küçük bir hatırlatma daha: Kararsız kalan Halil Hamid Paşa, Kemal Derviş'in altıncı göbekten büyük dedesiydi.

Kemal Derviş dün nihayet istifa etti, ‘‘birleştirme çabalarına devam edeceğini’’ söyledi ama hangi partiye geçeceğine karar veremedi. Cem'in YTP'sine mi yoksa Baykal'ın CHP'sine mi gideceği yahut kendi liderliğinde yeni bir hareket mi teşkil edeceği hálá bilinmiyor.

Bugünün siyaset dünyasındaki istifalar, bölünmüşlük, troykalar ve ittifak çabaları bana bundan 217 sene öncesindeki İstanbul'un siyaset meydanını hatırlattı. İşin daha da garibi, o zamanın siyaset dünyasıyla bugünkü arasında bir de ‘‘kan bağı’’ vardı: Bir dede-torun münasebeti...

Önce, bugünün siyasi yelpazesine bakalım: Bir tarafta Bülent ve Rahşan Ecevit ile bazı sadık ‘‘bendeleri’’ yani Emrehan Halıcı, Şükrü Sina Gürel ve diğerleri var; öbür tarafta ise Yeni Demokrasiciler: İsmail Cem ile Hüsamettin Özkan'ın takımı... Baykal'ın CHP'si beklemede, Kemal Derviş ise her tarafla görüşerek ‘‘solda birlik’’ arayışında ama ne yapacağı konusunda kararsız.

SARAYIN TROYKASI

Şimdi de, bundan 217 sene öncesinin İstanbul'una gidelim: Bitmek bilmeyen savaşlar ve kötü idare yüzünden ekonomi berbat, halk bezmiş haldeydi... Tahtta Birinci Abdülhamid vardı; ‘‘Kaptanpaşa’’ olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile hükümdarın kızı Dürrüşehvar Sultan'ın kocası defterdar Ahmed Nazif Efendi ve defterdarın babası Selim Ağa, yaşlı padişahın en yakınlarıydı. Halk padişahı seviyor ama çekilen bütün sıkıntılardan etrafındakileri sorumlu tutuyordu.

Diğer tarafta ise ‘‘Sadrazam’’ yani başbakan olan Halil Hamid Paşa ile zamanın şeyhülislámı Dürrizade Ataullah Efendi, vezirlerden İsmail Raif Paşa ve Yeniçeri Ağası Yahya Ağa bulunuyordu. Birinci Abdülhamid, devleti ve ekonomiyi Avrupa ile yakın münasebetleri olan, özellikle de Fransa'nın desteğine sahip bulunan Sadrazam Halil Hamid Paşa'ya emanet etmişti. Padişah, İsmail Raif Paşa'dan nefret ediyor ama Halil Hamid Paşa bu veziri el üstünde tuttuğu için ses çıkartmıyor ve kızı ile damadı vasıtasıyla Halil Hamid Paşa' ve Paşa'nın etrafındakileri kontrol altında tutuyordu.

KURTARICI DİYE GELMİŞTİ

Halil Hamid Paşa,
iki senelik iktidarı sırasında aldığı tedbirler sayesinde ekonomiyi bir parça yoluna koymuş, halkın uzun zamandan beri ilk defa rahat bir nefes alabilmesini sağlamıştı. Ama 1785 Mart'ında, hükümdara bir takım garip haberler gelmeye başladı: Yeniçeri Ağası Yahya Ağa, Vezir İsmail Raif Paşa ile beraber bir darbe hazırlığı yapıyor, Şeyhülislám Ataullah Efendi bu hazırlıkları bilmesine rağmen ses çıkartmıyor ve işin daha da fena tarafı, bütün bu teşebüslerin başında Sadrazam Halil Hamid Paşa bulunuyordu. Saray, Paşa'nın niyetinin hükümdarı tahttan indirip yerine Veliahd Şehzade Selim'i, yani sonraki senelerin Üçüncü Selim'ini getirmek olduğunu; bunun için asker, ulema ve veliahd arasında mekik dokuduğunu ama darbeyi hayata geçirme kararını bir türlü veremediğini öğrenmişti.

Hükümdarın ajanları, Sultan Abdülhamid'i Halil Hamid Paşa konusunda aslında aylardan beri uyarıyorlardı. Meselá sadrazamın bir dost meclisinde padişahtan bahsederken ‘‘Efendimiz de pek ihtiyar’’ dediği ánında saraya yetiştirilmişti.

Paşa'nın bir saray darbesi hazırlığı yaptığının kesin şekilde anlaşılması üzerine Sultan Abdülhamid vaziyetten kızkardeşi Esma Sultan vasıtasıyla haberdar edildi ve tahtının elinden gitmek üzere olduğunu öğrenen yaşlı padişah hemen harekete geçti.

Sultan Abdülhamid, sadrazamı Halil Hamid Paşa'derhal azletti. Azil emri, Paşa'ya 1785'in 31 Mart gecesi uykudan uyandırılarak tebliğ edildi ve Paşa giyinmesine bile izin verilmeden gecelik entarisiyle önce Topkapı Sarayı'na götürüldü, orada birkaç saat tutulduktan sonra Gelibolu'ya sürgüne yollandı. Bu arada bütün mallarına el kondu, birkaç gün sonra Cidde Valiliği'ne tayin edildi ama hükümdar bu tayinden de vazgeçti, sabık sadrazamını Gelibolu'dan Bozcaada'ya göndertti ve 27 Nisan'da orada idam ettirdi. Paşa'nın kesik başı bal dolu bir tulum içinde İstanbul'a getirildi ve Topkapı Sarayı'nda teşhir edildi.

Darbe girişimine katılan kim varsa, hepsi tek tek ortadan kaldırıldı. Sultan Abdülhamid, Halil Hamid Paşa'yı sürgüne yolladığı gün Yeniçeri Ağası Yahya Ağa' boğdurdu. Azledilen Şeyhülislám Dürrizade Ataullah Efendi sürgüne gönderildiği sırada zehirletildi, hemen arkasından da İsmail Raif Paşa idam edildi.

ALLAH SONUNU BENZETMESİN

Sadrazam Halil Hamid Paşa'
nın kellesini cellád satırına uzatmasının öyküsü, işte kısaca böyle... Padişahı tahtından indirmeye karar vermiş olan Paşa kapı kapı dolaşarak kararını uygulamayı geciktirmese, yani hemen harekete geçip Birinci Abdülhamid yerine Şehzade Selim'i tahta oturtsa hem canından olmayacak, hem de Türkiye'nin ciddi anlamdaki ilk reform hareketleri birkaç sene önceden başlamış olacaktı.

Halil Hamid Paşa'nın kararsızlığını durup dururken böyle neden gündeme getirdiğimi merak etmiş olabilirsiniz. Söyleyeyim: Türkiye'nin bilinen ilk önemli reformcusu kabul edilen ama çok daha fazla güce meraklı olan bu merhum sadrazam paşamız, hangi tarafta yer alacağına hálá karar veremeyen Kemal Derviş'in altıncı göbekten büyük dedesidir de, o yüzden!...

İki mezar sahibi kararsız paşa dede

Daha önce de yazmıştım, şimdi kısaca tekrar edeyim: İstanbul'un eski ve aristokrat bir ailesine mensup olan Kemal Derviş, 18. yüzyıl Türkiyesi'nin paradan, puldan, hesaptan, kitaptan ve de ekonomiden anlayan birkaç devlet adamından biri olan Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın altıncı göbekten torunudur.

Sadrazam Halil Hamid Paşa, 18. yüzyıl Türkiyesi'nin paradan, puldan, hesaptan, kitaptan ve ekonomiden anlayan birkaç devlet adamından biriydi ve işte bu ekonomi ve maliye bilgisi yüzünden 49 yaşında canından oldu.

Paşa, 1736'da Isparta'da doğdu. Çocuk yaşındayken babası Hacı Mustafa Ağa ile beraber İstanbul'a geldi, Babıali'ye girdi, zamanla yükseldi, bir ara tersaneyi de idare etti ve 43 yaşındayken ‘‘Reisülküttáb’’ yani dışişleri bakanı oldu.

Türkiye o günlerde tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşamadaydı: Ekonomi tükenmiş, ardarda girilen savaşlar ve uğranılan yenilgiler maliyeyi çökertmiş, ordu başıbozuk bir hale gelmiş, idari sistem her yönüyle çürümüştü ve devleti kurtarabilecek güçlü bir sadrazama ihtiyaç vardı.

Zamanın hükümdarı Birinci Abdülhamid, Halil Hamid Paşa'nın bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu düşündü. Paşa gençti, Türkiye'nin sıkıntılarının farkındaydı, dünyayı biliyordu, dışarıyla teması vardı ve özellikle Fransa'nın önde gelen isimleriyle iyi ilişkiler içindeydi. Birinci Abdülhamid, 1782'nin 31 Aralık'ında Halil Hamid Paşa'yı sadrazamlığa, yani o zamanın başbakanlığına getirdi ve Paşa, 2 yıl 3 ay süren sadrazamlığı sırasında işe bir tedbirler paketi hazırlayarak başladı, bütün mesaisini mali ve idari bir reformu hayata geçirmeye sarfetti, öncelikle de devleti savaştan uzak tutmaya ve ekonomiyi güçlendirmeye çalıştı.

Ardarda aldığı tedbirlerle devleti rahatlattı ama bu reformlar bazı çevreleri, özellikle de padişahın yakın çevresini huzursuz etti. Hele hükümdarı tahtından indirip yerine genç veliahdı geçirmek için gizli temaslarda bulunmaya başlaması, Paşa'nın sonunu hazırladı.

Bozcaada'da 1785'in 27 Nisan'ında idam edilen Halil Hamid Paşa'nın bugün iki mezarı var: Başsız vücudu Bozcaada'da, iskelenin karşısındaki camiin avlusunda; bal tulumuyla İstanbul'a gönderilip Topkapı Sarayı'nda günlerce teşhir edilen kellesi ise Karacaahmed Mezarlığı'nda gömülü...
Yazarın Tüm Yazıları