Servisten sunuma, yemeklerin yaratıcılığından lezzetine her açıdan başarılı bu özel yemeğin Bodrum’da yapılmasının ardındaki isim; Hilton Türkiye Bölge ve Avrupa, Ortadoğu Afrika Odaklı Servis Veren Oteller Satış Direktörü ve aynı zamanda geçen yıl otelin genel müdürlüğünü görevini yürüten Funda Eratıcı.
Chaîne des Rôtisseurs’un Yönetim Kurulu’nu ikna etmek, araya pandemi de girdiği için menülerin hazırlanması, yemeklerin tadımı, servis provaları hiç kolay olmamış. Ama sonuçta ortaya baştan sona zincirin aksamadığı muhteşem bir yemek çıkmıştı.
Bu sadece benim değil tüm konukların ortak görüşüydü diyebilirim.
Başta Genel Müdür Kemal Bayık, ‘executive chef’ Gökhan Sınmaz, Yiyecek İçecek Müdürü Eylül Candan olmak üzere tüm mutfak ve servis ekibi gecenin sonunda ayakta alkışlandı.
Konseptini deneyimli işletmeci Kaya Demirer’in kurguladığı Malva’da kullanılan malzemelerin büyük bir bölümü Bodrum Yarımadası’ndaki ve Ege’deki yerel üreticilerden temin ediliyor.
Menüdeki yemeklerde kullanılan misket limonu, deniz levreği, çintar mantarı, yabani nane narpuz, peksimet, Aslan balığı, Bargilya karidesi ve Gölhisar enginarı bu anlayışın ürünleriydi. Bu tarz derneklerin kuruluş amacına uygun organizasyonların gastronomi kültürüne ve restoranların mutfaktan servis ve sunuma gelişmesine, deneyim ve disiplin kazanmasına katkısı büyük...
Beyoğlu Kültür Yolu Festivali
Konserleriyle, operalarıyla, baleleriyle, sergileriyle hepimizin hafızasında hiç silinmeyecek anıları olan AKM’nin kapalı olduğu dönemde Taksim Meydanı da sanki boynu bükük gibi kalmıştı.
Birkaç ay önce ilk kez bir konser nedeniyle gittiğimde gurur duyacağımız bir kültür sanat kurumuna kavuşmamızdan çok mutlu olmuştum.
Hiç kuşkum yok ki, mimarı olma anlamında oğluyla halef-selef olan Hayati Tabanlıoğlu da görebilseydi günümüz koşullarına cevap veren bu yeni binayı beğenir, Murat Tabanlıoğlu başta olmak üzere tüm ekibi kutlardı.
Şimdi kompleksin içinde AKM’ye artı değer değer katacağını düşündüğüm, yeni bir yer daha açıldı: Divan Brasserie Fuaye. İki kata yayılan restorana ana binanın sol tarafındaki merdivenlerden inerek ulaşılıyor ve kapısından girer girmez aklınızda kalıcı izler bırakıyor.
Her şeyin dahil olmadığı, oyun salonsuz, doğayla baş başa bir yer aradık. Önceden bildiğimiz yerlere baktık. İmdadımıza turizmci arkadaşımız Hande Arslanalp yetişti, Girne yakınlarında makul fiyatlı bir bağ otelinden yer ayırttı.
Biz de Kıbrıs’ta bağların ortasında, Akdeniz’e bakan tepelerin üstünde huzurlu bir hafta sonu geçirdik. Güzel yerlerde yemekler yedik, arkadaşlarımızı gördük, Kıbrıs sorununu konuştuk, eski günlerden söz ettik.
Umarım bizim deneyimimiz KKTC’de farklı bir tatil yapmak isteyenlere yol gösterici olur. Çünkü Kıbrıs’ın güneş, deniz ve oyun salonları dışında da sunacağı çok şey var. Mağusa’dan Karpas’a, Bella Pais’ten Karmi’ye tarihin, coğrafyanın, doğal güzelliğin iç içe geçtiği bir ada burası.
Mısırlıların, Fenikelilerin, Asurluların, Perslerin, Romalıların, Bizanslıların, Lüzinyanların, Rumların, İngilizlerin, Osmanlıların izlerini sürebilir, bir bağımsızlık mücadelesinin, Türkiye tarihinin önemli bir sayfasının kanıtlarını ve anıtlarını ziyaret edebilirsiniz.
Her ne kadar Niazi’s Restoran ve Petek Pastanesi gibi yerlerde aradığım, özlediğim tatları bulamasam da Kıbrıs’ın gastronomisiyle de bir cazibe merkezi adayı olduğunu söyleyebilirim.
Denizin hemen yanı başında her sabah güneşin doğuşunu seyrederek uyanmak, uzun yürüyüşler yapmak yetiyor insana. Ama işinin ehli ekibin olduğu bir yerde konaklamak, dostlarla sohbet etmek alınan hazzı başka bir boyuta taşıyor.
İnşaat, enerji, doğalgaz dağıtım, gıda ve turizm alanlarında faaliyet gösteren Fernas Şirketler Grubu’na ait olan Gündoğan Koyu’ndaki Cape Bodrum’a daha önce de gitmiştim. Kuruluş aşamasında Yunanlı bir turizm şirketiyle ortaklık yapmışlar, anlaşamayınca yollarını ayırmışlardı.
Otel son 2 yıl içinde büyük değişim geçirmiş. Kapıda karşılandığınız andan itibaren farkı hissediyorsunuz. Lüks, konforlu ama sade ve samimi bir yere girdiğinizi anlıyorsunuz.
Bunda görev yaptığı yerlerin çıtasını hep yukarı taşımış bir profesyonel olan Genel Müdür Hasan Gürsel’in kurduğu ve yetiştirdiği ekibin payı büyük.
Gürsel, açılışından itibaren 16 yıla yakın bir süre Hillside’ın genel müdürlüğünü üstlenmiş. Ardından Club Marvy’nin kuruluşunda görev almış. Şimdi ise tüm bilgi ve birikimini Cape Bodrum için kullanıyor.
Kapadokya 1985 yılından bu yana, hem oluşumu 25 milyon öncesine uzanan jeolojik yapısıyla hem de dinler tarihi açısından taşıdığı önemle Unesco’nun ‘Doğal ve Kültürel Miras’ listesinde. Yer altı kentleri, kiliseleri, evleriyle, peri bacalarıyla ‘doğa harikası’ tanımlamasını fazlasıyla hak ediyor.
Türkiye’nin en büyük zaaflarından olan tarihi bagajı hiçe sayan anlayışıyla bölgeye uyumsuz inşaatlar yapılsa da Kapadokya kimliğini korumaya çalışan, ruhunu anlayan bölge insanları da var.
Bu isimlerden biri de sektöre restoranlarda komilik ve garsonlukla adım atan, halıcılıkla devam eden, Kapadokya’da balon turlarını başlatan, bugün jeotermal enerji yatırımları olan, bölgede petrol ve doğal gaz aramaları yapan, Brezilya Fahri konsolosluğu görevini de yürüten 50 yıllık turizmci Ömer Tosun.
Tüm işlerinin arasında en özel önem atfettiği ise Uçhisar’da eski harabe evleri, yıkıntıları ve mağara evleri satın alarak 1988 yılında restorasyonuna başladıkları, 2002 yılında hizmete açtıkları Museum Hotel.
Türkiye’nin tek “Relais & Chateaux” unvanlı tesisi olan otelin her biri ayrı konseptle tasarlanmış taş mimari ve mağaradan oluşan 34 odasında Nevşehir Müzesi’ne kayıtlı Hitit, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait antikalar da sergileniyor. Kısa bir süre önce de tesise dört yeni konak ve süit eklenmiş.
İçlerinde en özeli ise havuzu, hamamı, jakuzisi, özel sauna ve masaj odası, önünde avlusu, sedirli salonu manzaralı yatak odası, çalışma ve giyinme odalarıyla ‘Muhteshem Cave Suite’. 230 metrekarelik bu iki katlı mağara süiti keşfetmek bile bir gün alıyor neredeyse!
Ardından da İzmir’de İtalya’nın ilk, Roma’nın tek Michelin yıldızlı kadın şefi ve Avrupa’nın En İyi Kadın Şefi unvanlarına sahip Cristina Bowerman ile buluştum.
Dünyaca ünlü şeflerle buluşmakla başlayan hafta, şefleri ve restoranları dünya sahnesine taşımakta büyük payı olan Michelin Guide’ın İstanbul’u da kapsamına alması nedeniyle Uluslararası Direktörü Gwendal Poullennec’ı dinlemekle sonlandı.
Poullennec’in ajandası belliydi, bir araya geldiği küçük bir gazeteci, yazar grubunun bilmediğini varsayarak kurallarından, nasıl çalıştıklarından söz etti. Yerel Michelin müfettişi olacak mı gibi soruları ise yanıtsız bıraktı.
En çok vurgulanan konu, 38’inci uluslararası destinasyon olan İstanbul’da seçilecek ilk restoranların 11 Ekim’de açıklanacak olması.
Ancak seçilen restoranlar basılı bir rehberde değil, Michelin’in web sayfasında yer alacak.
Uluslararası başarı yakalamış rehberlerin Türkiye’ye gelmesi turizm sektörü ve yemek kültürümüzün layık olduğu noktaya ulaşması, bilinirliğinin artması, değerinin daha iyi anlaşılması için çok önemli.
Diğer yandan Poullennec’in anlattıklarını, önemsediklerini dinlerken Hürriyet-Karaca işbirliğiyle 6 yıl önce hayata geçirmeye başladığımız İngilizce versiyonu da yakında basılacak olan İncili Gastronomi Rehberi’nin aynı nedenlerle ne kadar değerli olduğunu bir kez daha düşünmeden edemedim...
Dernek, kurulduğu 2003’ten bu yana yıl ve yıl kendisini geliştirerek tarımdan ihracata, turizmden diplomasiye her alanda yeme-içme sektörünün katkısını ve katma değerini anlatmayı misyon edindi. Ve çok başarılı projelere de imza attı.
Bunlardan biri de pandemi koşulları gereği ara verilen, bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Gastroekonomi Zirvesi. Hafta içinde TURYİD Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Demirer, Gastroekonomi Zirvesi Komitesi Başkanı Ebru Koralı ve üyeleriyle bir araya geldik. Zirvenin çerçevesini, ele alınacak konuları, konukları ve neleri hedeflediklerini anlattılar.
Bu yıl “Post-Pandemi” başlığına odaklanan zirve, ‘Derin Bakış’, ‘Sürdürü-lebilirlik’, ‘Dijital Dönüşüm’ ve ‘Türk Mutfağına Övgü’ olmak üzere dört ana başlık altında kurgulanmış.
11 Mayıs’ta Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek zirveye konusunda uzman yerli ve yabancı birçok isim konuk olacak.
Fransa Yemek Kültürleri ve Mirası Misyonu Direktörü Pierre Sanner, Keane Brands Grup Stratejisi Direktörü Stefan Breg, Sürdürülebilir Restoranlar Derneği/SRA Genel Müdürü Juliane Cailloute, İskandinav Sürdürülebilir Yemek Hareketi öncülerinden Hardeep Rehal, sosyal gastronominin öncü isimlerinden Ebru Baybara Demir, Food on The Edge kurucusu JP Mohan ve dijital dönüşüm dendiğinde ilk akla gelen iş insanlarından Esen Girit Tümer konuşmacılar arasında.
TRT 2’de çalıştığım 1990’lı yıllarda yoğun bir günün ardından zaman zaman kendimizi ödüllendirmek için giderdik. Izgara köftesi vazgeçilmez klasiğimizdi. O dönemde menüsüyle, servisiyle, sunumuyla avangart bir mekandı.
Sonra birçok şey gibi geçen yılların ve farklılaşan eğilimlerin etkisiyle 29 da değişime uğradı. Yemeklerinden çok, gençlerin geç saatte gittiği kulübüyle anılır oldu. Derken Metin Fadıllıoğlu mekânı Doğuş Grubu’na devretti. Dekorasyondan başlayarak her şey yenilendi.
Ve iniş çıkışlarla geçen 39 yılın ardından geçtiğimiz aylarda olgunluk dönemine yakışır bir biçimde 29 yeni bir eşik daha atladı, danışmanlığını üstlenen şef Mustafa Otar yönetiminde menüsünü tümden yeniledi.
Kilimanjaro’nun şefliğini üstlendiği dönemde tanıdığım, yemekleriyle tanıştığım Mustafa Otar günümüz Türk mutfağını en iyi özümseyen şeflerden biri.
Temel malzemelerini mümkün olduğunca küçük üreticilerden temin ettiği, sadece yerli ürün kullandığı restoranı çok da başarılıydı.