Paylaş
Konserleriyle, operalarıyla, baleleriyle, sergileriyle hepimizin hafızasında hiç silinmeyecek anıları olan AKM’nin kapalı olduğu dönemde Taksim Meydanı da sanki boynu bükük gibi kalmıştı.
Birkaç ay önce ilk kez bir konser nedeniyle gittiğimde gurur duyacağımız bir kültür sanat kurumuna kavuşmamızdan çok mutlu olmuştum.
Hiç kuşkum yok ki, mimarı olma anlamında oğluyla halef-selef olan Hayati Tabanlıoğlu da görebilseydi günümüz koşullarına cevap veren bu yeni binayı beğenir, Murat Tabanlıoğlu başta olmak üzere tüm ekibi kutlardı.
Şimdi kompleksin içinde AKM’ye artı değer değer katacağını düşündüğüm, yeni bir yer daha açıldı: Divan Brasserie Fuaye. İki kata yayılan restorana ana binanın sol tarafındaki merdivenlerden inerek ulaşılıyor ve kapısından girer girmez aklınızda kalıcı izler bırakıyor.
Hafta başında Divan Grubu Genel Müdürü Murat Tomruk ev sahipliğinde verilen açılış yemeğine katıldığımda beni yemekler kadar mekân da etkiledi. Ve mimari projesinin ardındaki Tabanlıoğlu Mimarlık’tan Melkan Gürsel’i aradım, ona neleri hayal ederek nasıl bir kurgu yaparak ilerlediğini sordum.
Öncelikle, AKM ana binasının bütünlüğünün devamı olmasını, sade, yalın ama aynı zamanda sanat ve kültür ruhunu taşımasını istemiş.
Bu yüzden de kısa bir süre önce aramızdan ayrılan, usta sanatçı Balkan Naci İslimyeli’nin büyük bir yapıtı salonun girişine yerleştirmiş.
“Açık mutfağı restoranın merkezine almamın amacı da köklü bir kurum olan Divan grubunun, özellikle de Semahat Arsel Hanım’ın yemek kültürüne gösterdiği özeni ve şeffaflık anlayışlarını yansıtmaktı” diyor.
Divan Brasserie Fuaye’nin sıcak ve soğuk iki malzeme beton ve ahşabın kontrastının vurgulandığı yeşilliklerle donatılmış Green terası da muhteşem.
Murat Tomruk restoranı aynı zamanda bir sanat galerisi gibi kullanacaklarını, farklı sanatçıların yapıtlarını sergileyeceklerini söylüyor.
Kısacası kültür sanat ve gastronominin uyumla harmanlandığı Divan Fuaye hem etkinlikler öncesi hem sonrası ama sanırım en çok da nedensiz bir buluşma, hoş zamanlar geçirme, güzel anılar biriktirme noktası olmaya aday...
RESTORANIN FELSEFESİ VE YEMEKLERİ
“İyi arkadaş, iyi şarap ve iyi karşılama insanı daha iyi kılabilir.”
William Shakespeare, Henry VII, Bölüm 1 Sahne 4.
Açılış yemeğinin menü kartının başında yer alan bu alıntı Divan Fuaye’nin felsefesini yansıtıyor. Mutfağın yönetimi ve koordinasyonunu yıllardır Divan Grubu’nda görev alan Executive Şef Giancarlo Gottardo üstlenmiş.
Ama mutfağın başında Divan Brasserie’nin birbirinden deneyimli şefleri de var.
Fuaye’nin menüsü Akdeniz mutfağı ağırlıklı. Keçi peynirli mus, siyah mürekkepli tagliolini, kürlenmiş somon, fırınlanmış ahtapot, ağır ateşte pişmiş dana yanak ve enginarlı deniz Levreği başta olmak üzere tattığım yemeklerin hepsi çok lezzetliydi.
Fiyat kalite dengesine de maksimum özen gösterilmiş. Kral yengeç, havyar ve kuru somonla sunulan siyah mürekkepli taglioni dışındaki tüm yemeklerin fiyatları makul.
Yeni bir meydan
Kentin yeni yaşam alanlarından Piyalepaşa İstanbul’un içinde açılan Çarşı Meydanı alışveriş, yeme-içmenin yanı sıra sanat yapıtlarına, galerilere ev sahipliği yapmaya başladı.
Piyalepaşa İstanbul Sanat Meydanı’nda yıl boyunca MERKUR, Pi Artworks, .artSümer, Zilberman ve Art On gibi galerilerin yeni sergileri sanatseverlerle buluşacakmış.
Galerilerin tümünün sergileri birbirinden ilginç ama Galeri Merkur’un Kim o / o Kim sergisini kaçırmayın derim.
Toplumsal cinsiyet rolleri ve kadın olma halleri üzerine yeniden düşünme fırsat sunan “Kim o / o Kim” sergisi 7 Temmuz’a dek görülebilir...
Yeni bir galeri
İzmir’de günümüz “koleksiyoner” kavramına paralel oluşturduğu farklı seçkileri sanatseverlere sunmak amacıyla kurulan EArt, İstanbul’da da bir şubesini açtı.
Kağıthane’de açılan galerinin ilk sergisinin başlığı İstanbul ile ilk buluşmadan esinlenerek TEMAS olarak seçilmiş.
Burcu Yavuz, Ertuğrul Berberoğlu, Gülçin Aslandoğan, Jülide Günce, Merve Çetin ve Alea Pınar du Pre‘nin eserlerinin yer aldığı sergi 18 Haziran Cumartesi gününe dek açık. Fırsat yaratmanızı öneririm...
Bir doğa harikası
Geçen hafta sonu ODTÜ Siyaset Bilimi Kamu Yönetimi Bölümü 1981 mezunlarının uzun pandemi arasından sonra düzenledikleri geleneksel yıllık buluşmalarına eş kontenjanından katıldım. 40 yıl öncesine ışınlanmış halleri, birbirleriyle şakalaşmaları, eski anılarıyla çok keyifli bir üç gün geçirdim.
Kartalkaya yolunda, Saraycık Yaylası Göleti’nin kıyısındaki Lagoon Palace’de konakladık. Adında saray olduğuna bakmayın aslında oldukça mütevazı bir tesis. Ama manzarası çok etkileyici.
Yangın söndürme amaçlı oluşturulan göletin etrafında dolaşmak, baharın tüm renklerine, yeşilin her tonuna doymak bana terapi gibi geldi.
Tesis aslında dört yıl öncesine dek Gölevi adıyla İl Özel İdaresi Sosyal Tesisi olarak hizmet veriyormuş. İşletmede ve bakımında zorlanınca Özbolu Global Turizm Şirketi 15 yıllığına işletmesini üstlenmiş. Başta tesis müdürü Tolga Ekşi olmak üzere tüm ekip işini severek yapıyor.
İşletmenin biraz daha bakıma ihtiyacı olduğu kesin ama yine de yaz, bahar ya da kış, yolunuzu düşürün derim...
Tam bir lezzet durağı
Lagoon Palace resepsiyon sorumlusu Metehan Nalbant’ın önerisiyle gittiğimiz Yörem Mantı Bolu da mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir lezzet durağı. Mekânı 1996 yılında Nebile Şişman kurmuş. 26 yıl sonra da artık sıra sende deyip İstanbul’da çalışan oğlunu çağırmış. Şimdi işin başında Kerem Şişman var.
Çeyrek yüzyıl çalışan, markayı kuran Nebile Hanım’ın işten tümden uzaklaşması mümkün olur mu, yine geliyormuş ama biz gittiğimizde yoktu.
Yörem etli geleneksel Bolu mantısı, kıtır mantı, yaprak sarma ve kıymalı çi börek her biri çok lezzetliydi ama ben abartmam sizin gibi diyorsanız geleneksel haşlama mantılarını mutlaka deneyin derim. Servis, sunum her şey çok iyi...
Paylaş