Paylaş
Kapadokya 1985 yılından bu yana, hem oluşumu 25 milyon öncesine uzanan jeolojik yapısıyla hem de dinler tarihi açısından taşıdığı önemle Unesco’nun ‘Doğal ve Kültürel Miras’ listesinde. Yer altı kentleri, kiliseleri, evleriyle, peri bacalarıyla ‘doğa harikası’ tanımlamasını fazlasıyla hak ediyor.
Türkiye’nin en büyük zaaflarından olan tarihi bagajı hiçe sayan anlayışıyla bölgeye uyumsuz inşaatlar yapılsa da Kapadokya kimliğini korumaya çalışan, ruhunu anlayan bölge insanları da var.
Bu isimlerden biri de sektöre restoranlarda komilik ve garsonlukla adım atan, halıcılıkla devam eden, Kapadokya’da balon turlarını başlatan, bugün jeotermal enerji yatırımları olan, bölgede petrol ve doğal gaz aramaları yapan, Brezilya Fahri konsolosluğu görevini de yürüten 50 yıllık turizmci Ömer Tosun.
Tüm işlerinin arasında en özel önem atfettiği ise Uçhisar’da eski harabe evleri, yıkıntıları ve mağara evleri satın alarak 1988 yılında restorasyonuna başladıkları, 2002 yılında hizmete açtıkları Museum Hotel.
Türkiye’nin tek “Relais & Chateaux” unvanlı tesisi olan otelin her biri ayrı konseptle tasarlanmış taş mimari ve mağaradan oluşan 34 odasında Nevşehir Müzesi’ne kayıtlı Hitit, Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait antikalar da sergileniyor. Kısa bir süre önce de tesise dört yeni konak ve süit eklenmiş.
İçlerinde en özeli ise havuzu, hamamı, jakuzisi, özel sauna ve masaj odası, önünde avlusu, sedirli salonu manzaralı yatak odası, çalışma ve giyinme odalarıyla ‘Muhteshem Cave Suite’. 230 metrekarelik bu iki katlı mağara süiti keşfetmek bile bir gün alıyor neredeyse!
Birleşik Krallık veliahdı Prens Charles, eski Hollanda Kraliçesi Beatrix ve Hollywood starlarının otelin konukları arasında yer alması boşuna değil. Terasta gün doğumundan batımına Erciyes dağı, Göreme, Aşk, Güvercinlik ve Kızıl vadi panoramasını seyretmek gerçekten eşsiz bir deneyim.
Mutlu ve güzel haberler aldığımız mutlu bir bayram dileklerimle...
LİL’A RESTAURANT
Otelin felsefesini yansıtan, Kapadokya yöresinin yüzlerce yıl birlikte ve yan yana yaşayan farklı kültürlerin yemeklerine yer verdikleri başarılı bir restoranı da var. Restoranın sorumluluğunu bu yıl tam bir yeme-içme sever olan Ömer Bey’in oğlu Tolga Tosun üstlenmiş.
Restoranda çiftlikten sofraya konseptiyle bahçelerinde yetişen doğal ürünleri kullanıyorlar. İki akşam deneyimlediğim çıtır fırın patates, etli yaprak sarma, kuzu incik, yöresel bitirgen kayısı, erik kurusu ve arpacık soğanlı Saray Yahnisi, Avanos kara güvecinde 6 saat taş fırında pişen kuzu sırt güveç, köy tereyağı, çömlek peyniri ve pastırma tozuyla lezzetlendirilmiş kuzu kafes çok başarılı örneklerdi.
DERİN KÖKLERİN MEYVESİ
Bugüne dek kutsal meyve zeytin ve zeytinyağı üzerine yazılmış kitapların arasına bir yenisi daha eklendi, ‘Derin Köklerin Meyvesi Zeytinyağı’. Ancak bu kitabın benzerlerinden farklı yönleri ve bakış açısı var.
İlki ortak bir çalışma olması. Zeytin ve zeytinyağı aşığı bir şef, yazar Jale Balcı ile profesyonel zeytinyağı tadımcısı, Gıda Mühendisi Dr. Müge Nebioğlu kitabı birlikte hazırlamışlar.
Bu 4000 yıllık doğa ve kültür mirasının hikâyesi ve tarihinden başlayan çalışmada zeytin çeşitleri, hasadı, işlemesi, teknikler, saklama, tadımı, sağlıkla ilişkisi, tağşiş sorunu gibi merak edilenler yalın bir dille anlatılıyor.
Sonra da sıra zeytinyağının yemeklerde nasıl kullanılacağına ve Jale Şef’in tariflerine geliyor. Tüm tarifler bize doğru malzemeleri seçerek birbirine uyumlu olanları eşleştirerek basit ama lezzetli yemekler yapılacağını gösteriyor. Jale Balcı malzeme çeşitliliğinin esiri olmuyor.
Taze kekikli keçi peyniri ezmesi, zeytinyağlı enginar ezmesi, zeytinli fırın patates, mantarlı ve soğanlı mısır ekmeği, palamut pilaki gibi tarifleri okurken bile insanın ağzı sulanıyor.
Kitaplardan birebir yemek yapmayı
genelde sevmem ama bunun mutfağıma referans olacağı kesin...
Paylaş