Çok da iyi yapmışım. Hayallerimi, beklentilerimi aşan bir ülke ile karşılaştım, başta doğa ve mimari olmak üzere gördüğüm her şeyden etkilendim. İnsanlarını da çok sevdim. Bunda belki Tiflis Havalimanı’na inince kente girmeden küçük bir köye gitmemin, en iyi şarap üretim bölgelerinden biri olan Kakheti bölgesindeki Telavi kasabasının tarihi kaynaklara göre geçmişi 15’inci yüzyıla uzanan Tsinandali (Sinandali) köyündeki Tsinandali Estate’te konaklamamın rolü olabilir.
Çünkü dağları tepeleri döne döne tırmanarak süren iki saatlik bir yolculuğun ardından nihayet diyerek arabadan indiğinizde karşınıza çıkan yapı karşısında büyüleniyorsunuz. İlk yaptığınız cep telefonunuzu elinize alıp o anı ölümsüzleştirmek oluyor. Sanki orada birkaç gün geçirmeyecekmiş, daha sonra vaktiniz yokmuş, arabaya binip dönecekmişsiniz gibi...
Fransız yazar Alexandre Dumas’ın bir zamanlar cennete benzettiği Tsinandali köyünün en özel yapısı ise, Gürcistan sosyal yaşamının en önemli figürlerinden biri olan ünlü şair, asker Prens Alexander Chavchavadze’nin (Çavçavadze) 17’nci yüzyılda inşa edilen, içinde birçok ilkleri barındıran sarayı.
Avrupa kültür ve sanatının klasik müziğin Gürcistan’daki başlangıcı burası olmuş, ülkenin ilk büyük piyanosu Chavchavadze tarafından burası için alınmış. Meşe fıçılarda dinlendirilerek şişelenen ilk modern Gürcü şarabı da burada üretilmiş.
YAZ BEACH HOTEL
Yalıkavak’ta denizin hemen yanı başında, kendine ait bir plajı olan, evlerin dışını begonvillerin sardığı klasik bir Bodrum evi konseptindeki Yaz Beach Hotel 1990’lı yılların pansiyonlarını hatırlatıyor. Zaten kapılarını 1994’de açmış ama 2017 yılına dek başka bir isimle işletilmiş.
İşin başına ailenin üçüncü kuşağı iki kuzen geçince de değişim başlamış.
İnanç Işıklar, üniversitede uluslararası ilişkiler eğitimi almış; Elif Sünget de yönetim bilimleri okumuş, bir süre farklı sektörlerde çalıştıktan sonra aile şirketlerinin başına geçmişler.
Otelin ortak alanlarından odalarına birçok bölümünü yenilemişler. Ortaya beyaz rengin ağırlıklı kullanıldığı zarif bir butik otel çıkmış. Mutfak ve restoran bölümünde ise isabetli bir kararla bahçelerinde geçen yıl kapılarını açan Galliard Cove House’un sahibi Ahmet Uras ile iş birliğine gitmişler.
HELİS SUITES BİTEZ
Geçen hafta Hürriyet Gazetesi olarak ziyaret ettiğimiz Ordu hakkında yazı yazmak üzere bilgisayarın başına oturduğumda nedense “Neydi beni bu yola çeken, neden karşılaştığım her yeni insan, her yeni yer beni etkisine alıyor” diye düşünmeden edemedim.
Edebiyatla başlayan, sinema televizyonla devam eden ve sosyal antropolojiyle sona eren bir eğitimin ardından da başka türlüsü mümkün olur muydu bilemiyorum.
Hayattaki pek çok şey gibi bunun da tek bir cevabı yok.
Belki de bana bunu düşündüren, ilk kez görme fırsatı bulduğum Ordu’yu Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mehmet Hilmi Güler ile dolaşmam
ve tanımam oldu.
22. ve 23. Dönem Ordu Milletvekilliği ve 2002 -2009 yılları arasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görev yapan Başkan Güler bizlere son üç yılda gerçekleştirdikleri projeleri, kurdukları yapıyı ve belediyecilik anlayışını anlattı. Ordu’yu daha iyi tanımamızı ama en çok da sevmemizi, kentle aramızda derin bir bağ kurmamızı sağladı.
Hepimizin bildiği gibi Ordu Türkiye’nin en çok fındık yetiştiren kenti. Türkiye Dünya Fındık üretiminin %70’ini sağlarken, Ordu dünyadaki fındık üretiminin %25’ini karşılıyor. Güler de Ordu’nun sahip olduğu zenginlikleri daha iyi değerlendirmek, gelirleri ve iş olanaklarını artırmak için belediye çatısı altında beş yeni iştirak kurmuş.
OREN enerji, ORTAR nitelikli tarım, ORTUR çağdaş turizm, ORYAZ yüksek teknoloji ve ORKENT kentsel dönüşüm alanlarında çalışmalar yapıyor. 11 ay boş duran fındık arazilerinin 18 bin dönümüne destek vererek tarıma açmışlar.
Fındık altı otlar biçilip hayvan yemi yapılıyormuş. Fındık yetiştiriciliğinin yanı sıra bahçecilik, kümes hayvancılığı da başlamış. Halep keçisi ve manda yetiştiriciliği de yapılıyor. 4 bin damızlık Kars Kazı’nın sayısı 400 bine ulaşmış. Fındık kabuğundan aktif karbon üretiliyormuş.
Hafta içinde buluştuğum İsmet Saz, mutlu ve umutlu. Zaten meslek yaşamına “Manevi babam” dediği ünlü şef Carlo Bernardini’nin yanında Four Seasons Bosphorus’ta başladığı ve uzun süre birlikte çalıştığı için İtalyan mutfağı konusunda da deneyimli.
Turizm meslek lisesinin ardından Yeditepe Üniversitesi Mutfak Sanatları ve Gastronomi Bölümü’nü bitiren Saz, bir süre İstanbul’un önde gelen restoranlarında çalıştıktan sonra Amerika’ya gitmiş.
Dean & DeLuca’da ‘bakery’ eğitimi almış. New York’ta Gordon Ramsey ve Marcus Glocker gibi şeflerin yanında tecrübe kazanmış. Aldığı teklifle İstanbul’a dönüş yaparak Dean & DeLuca’yı kurmuş.
İlk kez kendi restoranını açmaya karar verdiğinde en büyük hayali ev sıcaklığında bir yer yapmakmış. Ancak o dönemdeki konjonktür ve şef restoranlarının yükselişi onu daha farklı bir yere yöneltmiş.
Trust of İsmet/İsmet’e Güven’in kısaltılmışı TOİ, Fransız teknikleriyle şef dokunuşlu Akdeniz tarzı olarak tanımlayabileceğimiz yaratıcı bir şef restoranıydı. Açık olduğu dönemde bu yolda devam etti.
Şimdi ise Boğaz manzarası, sıcak ve samimi ortamı, makarnaları ve risottoları başta olmak üzere İtalyan mutfağını temsil eden yemekleriyle Stefano by İsmet Saz kentin lezzet çıtası yüksek yeni buluşma noktalarından biri olmaya aday.
Ona gereken saygı ve ilgiyi gösteremesek de binlerce yıllık geçmişiyle Anadolu topraklarının en büyük zenginliklerinden biri olan zeytin ağacı ve zeytinle kültür olarak çok özel bir bağımız olduğuna inanırım. Oruç zeytinle bozulur, kahvaltılarımızın olmazsa olmazıdır. Akdeniz kuşağında zeytinin meyvesini bizim kadar tüketen başka bir ülke de yoktur.
Neyse ki son dönemde zeytinyağı üretiminin de kalitesine gereken önem verilmeye başlandı.
Birbirinden değerli markalar ortaya çıkıyor.
Kısa bir süre önce Side’de konakladığımız her şey dahil Acanthus & Cennet’in restoranlarında dünyanın en önemli zeytinyağı kataloğu Flos Olei’de yer alan beş yağdan dördü Zetay, Yağ Deresi, Buta Assos ve NovaVera ile karşılaştığımda şaşırmadığımı söyleyemem.
Tabii hiçbir şey tesadüf olmuyor. Bu projenin ardında da tesisin sahiplerinden Ahmet Barut’un zeytinyağı sevgisi var büyük ölçüde.
Acanthus Cennet’in zeytinyağı danışmanlığını da Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doçent Dr. Mücahit Taha Özkaya üstlenmiş.
Uluslararası Zeytin Konseyi Danışma Kurulu Üyesi, Ankara Üniversitesi Teknokent Şirketi ‘Zeytin Akademi’nin kurucusu, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü FAO Zeytincilik Bilgi Ağı Türkiye sorumlusu Mücahit Hoca ile bir araya gelip de zeytincilik ve zeytinyağı üzerine sohbet etmemek olmazdı.
Ve sonra bu özel tarihi bina Four Seasons Hotel Sultanahmet adıyla, İstanbul’un en kimlikli, hikâyesi olan otellerinden biri olarak yoluna devam etti.
2 yıl kadar önce de ikinci bir yenilenme için kapılarını kapatmıştı. Temmuz sonunda yenilenmiş ve aydınlanmış yüzüyle tekrar hizmete girdi.
En hoşuma giden yeniliklerden, daha doğrusu isabetli kararlardan biri de ana restoranına Avlu adı verilmesi.
Geçtiğimiz hafta sonu Avlu Restoran’da FS Sultanahmet Genel Müdürü Serap Akkuş ile bir araya geldik. Otelin executive chef’i/baş aşçısı Özgür Üstün’ün yemekleri eşliğinde sohbet ettik.
Konakladığım tesislerde karşılaştığım tablo, konuştuğum yetkililer ve sokaklardaki izlenimlerim içimi öyle bir ferahlattı ki, sıcağı hissetmedim diyebilirim.
Çünkü Antalya ülke turizminin mihenk taşı gibidir, sezon iyi başladıysa, gelen turistlerin sayısı beklentilerin ve son birkaç yılın ortalamasının üstündeyse turizm iyi demektir.
Bir de kent mimari kaostan, hiçbir anlamı olmayan taklit yapılaşmadan kurtulabilse, büyükşehir ve ilçe belediyeleri şehir planlamasına önem verse her geçen yıl bir öncekinden daha da iyi olabilir.
Diğer yandan en son 7 yıl önce gördüğüm Side bambaşka bir ruha bürünmüştü. Umarım kaldığım Acanthus Cennet benzeri kaliteye önem veren tesislerin artmasıyla ucuz destinasyon algısından kurtulup binlerce yıllık geçmişini daha da ön plana çıkaracak, daha fazla mimari dil birliği kurgulayabilecek bir noktaya gelir. Binlerce yıllık geçmişiyle bir açık hava müzesi olan Side’nin hali beni 7 yıl önce çok üzmüştü.
Bu kez kendine çekidüzen vermiş, restorasyonlarla yıkımlarla yenilenmiş, yer altındaki kalıntıların ortaya çıkarılıp cam zemin yapılarak sergilendiği bir başka Side ile karşılaştım. Üstelik sokaklar da cıvıl cıvıldı. İnsanlar neşe içinde dolaşıyordu...
Sideli bir turizm sevdalısı
Barut Otelleri’ni özellikle de Side Acanthus Cennet’i anlatıp da kurucusu, Girit göçmeni bir ailenin oğlu olan Ali Barut’tan söz etmemek olmaz.