26 Ocak 2009
Migreni tetikleyen çok sayıda faktör var. Bunlardan biri de uzun süreli stresi izleyen tatiller. İşte tatilde migrenle başetme yöntemleri.
Amerikan Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Dr. Ari Boyacıyan, vücudu strese sokan herhangi bir faktör migrene zemin hazırlayabilir, diyor. Buna karşılık, uzun süren stresten sonra, tatildeki rahatlık hissi de benzer bir etki yapıyor. Tatiller çoğu kez dilediğimiz kadar uyumak için fırsat olarak görülüyor. Migren sorununuz varsa, her zamankinden az veya fazla uyumayın. Uyku düzenindeki değişiklik migrene davetiye çıkarıyor.
Her hastada farklı da olsa bazı yiyecekler (çikolata, beyaz peynir, kaşar peyniri, baharatlı yiyecekler, mezeler, alkol) migren tetikliyor. Böyle bir gözleminiz varsa, tatillerde disiplininizi bozmayın. Bunları yemeyin.
Migren görülme sıklığı yüzde 10-15 dolayında. Hastalık esas olarak beyinde hücresel düzeyde fonksiyonel bir bozukluktan kaynaklanıyor. Bu bozukluk belli bir süre devam ettikten sonra dönemini tamamlayıp, iz bırakmadan yeni bir krize kadar düzeliyor. Migren ağrıları 3-72 saat arasında değişiyor. Kriz sırasında beyinde hücresel düzeyde bir bozukluk başlıyor. Bu bozukluktan beyin damarları ve beynin
etrafını saran zarlar etkileniyor. Sonuç: Şiddetli zonklayıcı başağrısı.
BULANTI, KUSMA YAPIYOR
Migrenin en önde gelen belirtisi zonklayıcı başağrısı. Buna genellikle bulantı ve kusma eşlik ediyor. Eş zamanlı olarak ses, ışık, koku hassasiyeti ve ikincil olarak gelişen otonomik bozukluk belirtileri gelişiyor. Yani uyku hali, açlık hissi, esneme, gaz birikimi, geğirme, baş dönmesi.
En sık 10 - 40 yaş arasında görülüyor. Ancak ileri yaşlarda da şiddetli migren ağrıları çekenler var. Hormonal değişiklikler de etkili oluyor. Örneğin kadınların adet dönemlerinde şiddetli ağrılar ortaya çıkabiliyor. Bu açıdan başka bir destekleyici kanıt, migren tipi ağrıların genellikle hamilelik döneminde azalması.
Yazının Devamını Oku 5 Ocak 2009
Cilde sadece yaz güneşi zarar vermez. Kışın soğuğu, ayazı, kapalı ortamlardaki kuru havası kadar cılız güneşi de cildi hırpalar. Cilt, dış etkenlere en açık kapımız. Uzmanlar, uzun doğa yürüyüşleri, kar sporları yaparken cildinizi ihmal etmeyin diyor. Kış tatillerinde çantanızda koruyucu krem, nemlendirici, dudak koruyucu bulundurun!
Medical Park Göztepe Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Canan İyigün, güneş koruyucularının dışarı çıkmadan 30 dakika önce uygulanmasını ve 2-3 saatte bir tekrarlanmasını öneriyor. Cilt yaşlanmasından yüzde 80 ile en yüksek oranda çevresel faktörler sorumlu. Çevresel faktörlerin başında da güneş geliyor. Kışın güneşi yakıcı olmasa da cilt üzerinde yaşlandırıcı etkisini sürdürüyor. Karın yansıtıcı özelliğini de göz önüne alarak, en azından 30 koruma faktörlü krem kullanmanın yararını uzun vadede görürsünüz.
KURUMAYA KARŞI ÖNLEM ALIN
Amerikan Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Buket Pençe ise kış aylarında cildi olumsuz etkileyen en önemli faktörlerin soğuk ve kuru hava, klima ve kaloriferle ısınan kapalı ortamlar, çevre kirliliği, kalın, yünlü, sentetik giysiler olduğunu söylüyor. Cilt temizliğinin (banyo, yıkama) yaz aylarından daha seyrek yapılmasının da olumsuz etkisine dikkat çekiyor. Dr. Pence, kış bakımı için şunları öneriyor: á Yüz ve vücudunuza uygun, kurumaya engel olmak amacıyla kremli veya yağlı sabun ve jeller kullanın á Yüz ve vücut deri tipine uygun nemlendiricileri (gliserin, vazelin, üre, laktik asit, hyaluronik asit içerenler) her banyodan sonra uygulayın á Eller kış koşullarından çok zarar görür. Soğuk havalarda gliserin, vazelin, lanolin içeren el kremlerini daha sık uygulayın. Eldiven takın á Ayaklara salisilik asit ve üre içeren krem ve pomadları düzenli sürün. Ayrıca mantar öldürücü maddelerin sprey, pudra, köpük, krem şeklinde uygulanması, saatlerce çizme, bot içinde kapalı kalan ayakları mantar enfeksiyonlarına karşı korur. Seyahate çıkarken çantanıza mutlaka otel odasında giyeceğiniz terlikler alın. á Saçları soğuk hava ve çevre kirliliğinden korumak için yumuşak şampuanlar ve saç kremleriyle yıkayın. á Dudaklar da soğuk havanın etkisi ile kuruyup çatlayabilir, gün içinde sık sık nemlendirin. Nemlendirmeyi basit bir vazelin veya yanınızda taşıyabileceğiniz dudak koruyucularıyla yapabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 29 Aralık 2008
Kar üzerinde kayak veya snowboardla uçarcasına ilerlemenin keyifli olduğundan kuşkum yok. Ancak kayarken düşme, engele çarpma, başkasıyla çarpışma gibi nedenlerle sakatlanma riskine karşı önlem almakta yarar var. Başlıca önlemlerden biri kişiye özel malzeme kullanmak. Kas yorgunluğunu önlemek için egzersiz yapmak. Yorulunca ara verip, kalori ihtiyacını karşılamaksa diğer önlemler...
Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi’nden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Kaan Erler, düşme ve engele çarpmaların bireysel zorlama ya da yanlış teknikten kaynaklandığını söylüyor. "Kayarken salgılanan adrenalin hormonuyla soğuk havanın da ödem giderici etkisi birleşince ağrı hissedilmeyebiliyor. Bu hissizlik, travmatize kişinin spora devam etmesine yol açıyor. Sonuçta yaralanma daha ciddi bir hal alıyor" diyor.
Prof. Dr. Erler yaralanmaları en az seviyeye getirmek için şunları öneriyor:
Kar sporlarının eğitimini almadan kaymayın,
Uygun kıyafet ve malzeme kullanın. Başkasının kayak takımı ya da ayakkabısını kullanmak sakatlık riskini artırır,
Yaralanma anında size ulaşmalarını sağlayabilecek teknik donanıma sahip olun,
Başlangıçta ekip halinde kayın,
Vücudu spora hazır hale getirmek için ısınma ve kas germe egzersizleri yapın. Bu egzersizler spora başlamadan önce en az 10 dakika yapılmalı.
Soğuk havada hem ısınmak hem de kasların çalışması için yüksek kaloriye ihtiyaç duyacağınızı unutmayın,
Yorgunluk belirtileri başladığında spora ara verin. Kalori ihtiyacınızı karşılayın. Unutmayın ki kaza ve denge kaybı en çok bu yorgunluk döneminde oluşuyor,
İlk günlerde kas sistemi yoğun zorlanma karşısında erken kas yorgunluğu (laktik asit birikmesi) oluşacağından egzersiz süresini giderek ve kontrollü olarak artırın.
Boyun yaralanması varsa sadece sağlık ekibi müdahale etsin
Kar sporları sırasında, spiral tarzı kırıklar (özellikle uyluk ve bacak kemiklerinde), bağ yaralanmaları (özellikle ön çapraz bağ) ve çıkıklara (omuz çıkığı) rastlanıyor. Bu yaralanmaların en dramatik olanı kuşkusuz, boyun ve bel yaralanmaları sonucunda sinir hasarı oluşması.
Yaralanmalarda, özellikle boyun travmalarında, sağlık ekibi gelip gerekli sabitleme (boyunluk, atel) önlemlerini alıncaya kadar hasta yerinden asla oynatılmamalı. Yaralı sizseniz ve bilinciniz yerindeyse siz de müdahale edin ve kendinizi sağlık ekibi dışında kimseye taşıtmayın.
Hasta muayenesinin yanısıra radyolojik tetkik mutlaka yapılmalı.
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2008
Kuzey Irak’tan sonra Mozambik ve Zimbabve’den de kolera salgınları bildirilmeye başlandı. Zimbabve’de koleradan ölenlerin sayısı ciddi rakamlara ulaştı. Kolera Türkiye’de bildirimi zorunlu hastalıklardan. Resmi makamlar "yok" dese de "kolera vakası" iddiaları zaman zaman gündeme geliyor. Malum bulaşıcı hastalıklar sınır tanımıyor. Koleranın aşısı var. Ancak Dünya Sağlık Örgütü, rutin aşılanmayı önermiyor. Risk halinde başvurulması gereken aşılar arasında gösteriyor. Dolasıyla korunmak yine size kalıyor! Özellikle altyapı sorunu bulunan coğrafyalara doğru yol alıyorsanız...
Kolera, enfekte olanların vücut atıklarıyla kirlenmiş su ve besinlerin tüketilmesiyle geçiyor. Koleranın görüldüğü coğrafyalar, yeterli sağlık hizmetleri olanakları, temiz içme suyu bulunmayan yoksul, savaş veya başka nedenlerle alt yapı sorunları yaşayan ülkeler. Hastanelerin Seyahat Klinikleri’ne veya Dünya Sağlık Örgütü’nün internet sitesine bakarsanız gideceğiniz tarihlerde salgın bulunup bulunmadığını öğrenebilirsiniz.
Bulantı, kusma, sulu ve pirinç suyu görünümünde ishal en tipik kolera belirtileri. Bunlar su kaybına yol açar. Tedavi edilmeyen şiddetli vakalarda su ve elektrolit dengesinin bozulmasına bağlı olarak hasta birkaç saat içinde bile kaybedilebilir.
TEMİZ SU VE GIDA AŞIDAN DAHA FAZLA KORUYOR
Temiz olmayan su ve yiyecekten kaçınarak basit önlemleri alanlar ciddi anlamda kolera riskiyle karşı karşıya kalmazlar. Temiz içme suyu ve özellikle çiğ tüketilen yiyeceklerde dikkatli olmak hastalığın girişini önlemede en önemli yöntemler.
Gittiğiniz yerlerde kapalı şişelerde satılan suları içmeyi tercih edin. Bulamıyorsanız kaynatılmış suları için. Klor tabletleri de kullanabilirsiniz. Pişmemiş yiyecekler yemeyin. Özellikle çiğ balık ve kabuklu deniz ürünlerinden uzak durun. Tuvaletten çıktıktan sonra ellerinizi mutlaka acele etmeden sabunlayın.
Altı aydan küçüklere, gebeliğin ikinci yarısında olan kadınlara ve müzmin kalp, böbrek, karaciğer ve kan hastalığı olanlara, aktif veremli, romatizmalılara kolera aşısı yapılmaz. Aşı 4-6 ay kadar koruyuculuk sağlar. Ortalama olarak yüzde 50 oranında bağışıklık sağlayabiliyor. Daha etkili kolera aşısı hazırlanabilmesi için çalışmalar ve araştırmalar sürüyor. Yani kolera, tetanos aşısı gibi yaygın olarak ve her zaman yapılan bir aşı değil. Ancak salgın zamanlarında risk altındaki toplumu korumak için yapılıyor.
Tedavisi kolay
Hastalığa yol açan vibrio cholerae, kirli su veya yiyecekle vücuda girdikten sonra 1-5 gün kuluçkada geçiyor. Bakterinin ürettiği toksin kusma ve ağır ishale neden oluyor. Vücut bu yolla kısa sürede çok büyük miktarda sıvı kaybediyor. Kaybedilen sıvı kaybının yerine konmaması hayatı tehdit ediyor. Hastalıktan ölüm riski yüksek olsa da tedavisi çok kolay. Oral rehidrasyon tedavisi denilen (ağızdan sıvı tedavisi) tedaviyle hastalar kısa zamanda sağlıklarına kavuşabiliyor. Tedaviyle yapılan kaybedilen su ve elektrolit (sodyum, potasyum, klor, bikarbonat) kaybını yerine koyabilmek. Daha iyi durumdaki hastalar bunu ağızdan alabiliyor. Durumu ciddi olan hastalara ise damardan veriliyor. Antibakteriyel ilaç tedavisi de uygulanabiliyor.
Yazının Devamını Oku 1 Aralık 2008
Uzun süre otomobil kullanmak sırt ve boyun ağrılarına, siyatik ve bel fıtığı gibi rahatsızlıklara neden olabiliyor. Yolculuklara kendi kullandığınız arabayla çıkmayı tercih ediyorsanız, doğru pozisyonda oturmanız, fısat buldukça yürümek ve gerinmenizde yarar var.
Uzun süre otomobil kullanmaya bağlı boyun ve sırt ağrıları oluşabiliyor. Günlük yaşamda, otomobilde geçen iki üç saatin ardından, bilgisayar ekranı karşısında geçirilen uzun saatler omurgada, duruş bozukluğuna bağlı basit ağrıların yanı sıra, fıtıklara da zemin hazırlıyor. Uzun süreli oturuşlar ve hareketsizlik kasların zayıflamasına ve eklemlerin daha çabuk zarar görmesine neden oluyor.
İşte bu günlük stresle başetmeye çalışan bedene, kilometrelerce araba kullanmanın verdiği yük de eklenince yolculuk çekilmez hale gelebilir. Anadolu Sağlık Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Tolga Aydoğ’un söylediğine göre, oturma şeklinin düzeltilmesiyle bile olası bel kemiği, sırt ve boyun problemlerinin önüne geçilebilir.
KOLTUĞUN AÇISINA DİKKAT
Uzun süre otomobil kullanmanın yol açtığı rahatsızlıklardan korunmak için şunlara dikkat edin:
Koltuğunuzu yerden neredeyse 100 derece açı yapacak şekilde, dik hale getirin. Koltuğunuzu 120 dereceye getirmenin bel açısından daha rahat olduğunu belirten yazılar olmasına karşın, bu açıda boynu dik tutmak daha zor olacağı için 100 derecelik yaslanma açısı daha çok kabul görüyor.
Dizlerinizi kalçanızdan hafifçe yüksek tutun.
Başınız geriye doğru çok hafifçe yaslayın (sadece yüzde 10).
Dirseklerinizi kolçakta dinlendirin.
Direksiyon tutuşunuz olası hava yastığı yaralanmasını önlemek için saatin akrep ve yelkovanı örnek alınırsa 9.15 yerine (bir el 9, diğer el 3 hizasında) 10.10 şeklinde olsun (bir el 10, diğer el 2 pozisyonunda).
Koltuğunuzu daha konforlu hale getirmek ve sırtınıza destek sağlamak için (eğer yok ise) omuriliğinizi destekleyen yastık kullanın.
Mümkünse her 20-30 dakikada bir araçtan çıkın ve gerinin.
Eğer sırt ağrınız araç kullandığınız sırada ortaya çıkarsa, ağrıyan bölge üzerine buz kompresi uygulayın. Bunu küçük poşete koyduğunuz buzu havluya sarıp, koltuk ile belinizin arasına yerleştirerek sağlayabilirsiniz. Ya da eğer daha iyi hissettirecekse, sıcak termoforu uygulayabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 24 Kasım 2008
Aslında amipli dizanteri yaz aylarının salgın hastalıklarından. Ancak geçtiğimiz hafta İstanbul’da, gayet steril bir yaşam süren arkadaşımın 10 yaşındaki oğluna amipli dizanteri tanısı kondu. Bir kez daha anladım ki, salgın hastalıklar sınır, zaman tanımıyor. Her yer ve zamanda başınıza gelebilir. Bu hastalık yiyecek ve içeceklerle bulaşıyor. Diğer ishallerden, kanlı dışkılamayla ayrılır. Bu türlü bir ishaliniz varsa acil olarak doktora başvurmalısınız.
İç Hastalıkları uzmanı Soner Dileklen’in verdiği bilgiye göre, amipli dizanteri, basit ishal salgınlarından çok daha riskli ve sorunlu olabiliyor. Bu hastalık, genelde tropikal ve subtropikal bölgelerde (25 derecenin üzerindeki sıcaklıklarda ve nemli bölgelerde) yaygın. Amip, yiyecek ve içeceklerle bulaşır. Sudaki amip kistleri klorlamaya duyarlı. Yüksek ısıda da ölürler. Sinekler ve hamam böcekleri de amip kistlerinin taşınmasında rol oynar.
AMİP NASIL HAREKET EDER?
Hasta, amipin bulaşıcı formunu ağız yoluyla alır. İnce bağırsaklarda kist çatlar ve ortaya 4 tane amipçik çıkar. Bunlar da ikiye bölünerek 8 amipçik oluşturur. Daha sonra kalın bağırsağa geçerek, hastalık yapıcı form olan trofozoid şekline dönüşürler ve olgunlaşırlar. Burada su kaybına uğrayan amip, tekrar 4 çekirdekli kist formuna dönüşür ve dışkı ile atılır. Dolayısıyla taşıyıcı olanların dışkısında bu kistler bulunur. Kistler toprak ve suda canlı kalabilirler.
SEYAHATTEN DÖNDÜKTEN SONRA DA HASTALIĞA YAKALANABİLİRSİNİZ
Amipli dizanterinin kuluçka süresi 4-5 günle 1-4 ay arasında değişiyor. Dolasıyla seyahat esnasında hastalığı kapıp, evinize dönünce de hastalanabilirsiniz. Hastalık oluşumu genelde vücut direncinin düşmesiyle ortaya çıkar. Su ile bulaşmış olan amipler daha şiddetli hastalık yapar. İştah azlığı, kilo kaybı, kusma ve kanlı ishal ile seyreder. Bazen hiç bir belirti gözlenmez.
Kalın bağırsakta delinme nadiren olur. Ancak genelde kalın bağırsakta kitleler meydana getirir.
İleri derecedeki hastalarda amip kana karışarak yayılır ve karaciğer, dalak, akciğer, beyin, deri ve idrar yollarında apseler yaparlar.
10 altın kural
Dünya Sağlık Örgütü’nün amipli dizanteri ve benzer hastalıklardan korunmak için 10 altın önerisi: á Yiyecekleri alırken güvenilir yerleri tercih edin á Yiyecekleri tam olarak pişirin, az pişmiş yemeyin á Pişirdiğiniz yemekleri bekletmeden yiyin á Yiyecekleri saklarken aşırı özen gösterin á Buzdolabından çıkardığınız yemekleri kaynayana kadar ısıtın á Pişmiş ve pişmemiş yiyecekleri hiç bir zaman karıştırarak yemeyin á Ellerinizi tekrar tekrar yıkayın á Mutfağınızın temizliği konusunda son derece titiz olun á Yiyeceklerinizi tüm hayvanlardan (sinek, fare, böcek...) koruyun á Kesinlikle güvenilir su kullanın.
Yazının Devamını Oku 17 Kasım 2008
Gerek yurtdışında doğum yapmayı tercih edenler gerekse şu veya bu nedenle bebekleriyle yolculuk yapanlar tedirgin binerler uçağa. Aslında normal koşullarda sağlık sorunu bulunmayanlar ve yenidoğan bebekler 250 metrelik yüksekliğe göre ayarlanan kabin içi basıncını iyi bir şekilde tolere edebiliyor. Bu basınçta herhangi bir yorgunluk hissetmiyorlar. Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülnihal Şarman’ın verdiği bilgiye göre, normal vücuttaki oksijen seviyesinin ayarlanmasında kandaki alyuvar sayısı önemli role sahip. Yenidoğan bebeklerde alyuvar sayısı ise normalde yüksek. "Dolayısıyla, sağlıklı bir yenidoğan için uçak yolculuğunun risk taşımadığını rahatlıkla söyleyebilirim" diyor.
İleri derecede kansızlık, doğumsal kalp hastalığı, ağır akciğer hastalığı gibi durumlarda uçak yolculuğu tehlikeli olabilir. Bu hastalıklar bazen gizli kalır. Bazen de yolculuk sırasında maruz kalınan kabin içi basınç değişiminde ortaya çıkabilir. Ama bebeklerde yolculuk sırasında ani beşik ölümlerinin olabileceği savı uzmanlar tarafından çürütüldü.
Bugüne kadar bebekler açısından uçak yolculuğunun daha fazla enfeksiyona neden olduğuna ilişkin bilimsel bir kanıt gösterilemedi. Yolculuk sırasında kabin içi havanın yeniden sirkülasyona girmesi, dünyanın farklı yerlerinden, farklı virüsleri taşıma ihtimali olan kişilerin, kapalı bir alanda bulunmaları, kabindeki havanın kuruluğu sadece bebekler değil, diğer yolcular için de enfeksiyon riskini artırıyor.
Bebeğinizin uçakta güvenli yolculuk etmesi için bunları göz ardı etmeyin:
Uçuşların çok kalabalık olmadığı saatleri tercih edin
Uçak temizliği genellikle gece yapıldığı için sabah uçuşlarını seçin
Sık sık ellerini yıkayın ve yanınızda anti-bakteriyel özelliği olan ıslak mendiller bulundurun
Yakın koltuklarda nezle, grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonları hastalığı olan kişiler varsa onlardan uzak koltuklara geçin
Uçağın kalkış ve iniş anlarında hem kendinize hem bebeğinize kemer takın. Bebeğinizi kucağınıza alın
İniş ve kalkışlarda basınç farkından dolayı rahatsızlık hissetmemesi için emzirin veya biberon verin
Yolculuk öncesinde bebekte burun tıkanıklığı ile seyreden nezle gözlerseniz doktor kontrolünden sonra yola çıkın.
Yazının Devamını Oku 10 Kasım 2008
14 Kasım Dünya Diyabet Günü. Giderek artan sıklıkta görülen diyabet hastalığına dikkati çekmeye, önlemeye yönelik birçok etkinlik düzenlenecek. Biz de üzerimize düşeni, gazetemizin konseptine uygun olarak yerine getiriyor ve hazırlatıyoruz: Diyabetliyseniz seyahate çıktığınızda hastalığınızı evde bırakma şansınız yok. O halde hazırlıklarınızı yaparken hastalığınızı göz önüne alın, yanınıza almanız gerekenleri unutmayın!
Medical Park Bursa Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. Serdal Baysal’ın verdiği bilgiye göre, özellikle insülin kullanan hastalar, seyahat öncesi sağlık kontrolünden geçer ve gerekli hazırlıkları yaparlarsa, dünyanın her yerine her türlü araçla seyahat etmelerinde hiçbir sakınca yok.
KİMLİĞİNİZİ UNUTMAYIN: Yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerinde kişilik bilgilerini, doktoru veya yakınlarının telefon bilgilerini, kullandığı ilaçlar ve ilaçların dozlarını gösteren diyabet kimliklerini üzerizde taşıyın.
İNSÜLİNİ İÇ CEPTE VE BUZ KASESİNDE TAŞIYIN: İnsülinin taşınması sorun olabilir. Protein yapısında olduğu için aşırı sıcak ve soğuktan olumsuz etkilenir. Donmuş veya uzun süre yüksek sıcakta kalan insülin etkisini kaybeder. İnsülinin 28 santigrat derecede saklanması uygun. Hava sıcaklığının sıfırın altında olduğu bölgelerde seyahat ederken, insülinin iç cepte taşınması donma olayına karşı yeterli bir önlem olabilir. Sıcak bölgelerde seyahat edecek kişilerin ise insülini buz kasesi ile soğutulan çantalar içinde taşımaları uygun olur. Saklama koşullarına dikkat edilirse, insülin kartuş veya kalemleri ortalama üç hafta bozulmadan kullanılabilir.
KAN ŞEKERİNİZİ ÖLÇMEYİ UNUTMAYIN: Uzun süren seyahatler sırasında sık sık kan şekeri kontrollerini yapın. Sonuca göre insülininizi uygulayın. Bunu yapabilmek için yanınıza mutlaka kan şeker ölçüm cihazı, kısa sürede etkili insülinler, kan şeker ölçüm striplerini bulundurun. Her ihtimale karşı, yedek insülin, insülin kalem ucu, strip, insülin enjektörü, glukagon alın.
HİPOGLİSEMİYE KARŞI KESME ŞEKER: Hipoglisemi (kan şeker düşüklüğü) riskine karşı meyve suyu ve kesme şeker gibi karbonhidrat içeriği yüksek ve emilmesi kolay gıdaları da yanınıza alın. Derin hipoglisemi durumunda hastanın yanında taşıdığı hazır glukagon enjektörü hayat kurtarıcı olabilir. Hastanın, glukagonu hangi durumda ve nasıl kullanılacağını içeren bir kimlik taşımaları gerekir. Glukagon da insülinin saklama koşullarında saklanmalı.
İLAÇ ZAMANINI GEÇİRMEYİN: İnsüline ihtiyaç duymayan, diyet ve tabletlerle kan şekerleri kontrol altına olan hastaların seyahat etmeleri daha kolay. Bunların da ilaçlarını zamanında alması önemli. Ancak onların da hipoglisemi ihtimaline karşı, insülin kullanan hastalar gibi yanlarına taşınması kolay ve bozulma riski az olan karbonhidrat içeriği yüksek gıdalar bulundurmalarında yarar var.
YEREL SAATLERİ UNUTMAYIN! Kıtalar arası yolculuk yapan şeker hastalarının seyahatlerinde dikkat etmeleri gereken bir diğer önemli konu, yerel saat uygulamaları. Yola çıkmadan gidilen yerle aradaki saat farkına bakılmalı. Batıya gidilecekse günün uzayacağı, doğuya gidildiğinde günün kısalacağı bilinmeli. İnsülin dozları ve zamanları buna uyarlanmalı. Kişi gideceği yere vardığında bulunduğu yerin saatine göre doz aralıklarını hesaplayıp tedavisini ona göre yapmalı.
OTOMOBİLLE SEYAHATTE SIK SIK MOLA VERİN: Uzun süre oturmak ve hareketsiz kalmak şeker hastalarını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu yüzden özel aracınızla seyahat ediyorsanız mutlaka 2-3 saate bir mola verin ve kısa yürüyüşler yapın. Yolculuğunuzu otobüs, tren ya da uçak yapmayı tercih ettiyseniz, yine birkaç saatte bir koridorlarda yürüyüş yapabilirsiniz.
Diyabetlilerin sayısı 250 milyondan fazla
Diyabet, kandaki şeker düzeyini dengeleyen insülin hormonunun eksikliği veya etkisizliği sonucu oluşan karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında bozukluklara neden olan, önemli bir kronik metabolizma hastalığı. Dünyada 250 milyon, Türkiye’de 5 milyon diyabetik hasta olduğu biliniyor. 2025’li yıllarda bu sayının 380 milyon ulaşacağı tahmin ediliyor.
Yazının Devamını Oku