25 Mayıs 2009
Kene ve bazı türlerinin yol açtığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) vakaları birer birer yine bildirilmeye başlandı. Hemen her ilde hafta sonları gidilen piknikten keneyle dönenler hastanelerin acillerine koşuyor. Bütün keneler KKKA yapmıyor elbette, ancak özellikle hastalığın görüldüğü illerde dikkatli olmakta yarar var.
Marmara Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Önder Ergönül’ün verdiği bilgiye göre, Türkiye’nin hemen hemen tüm illerinden KKKA bildirildi. Ancak, en sık Sivas, Yozgat, Çorum, Tokat, Kastamonu gibi illerde görülüyor. Burada en sık saptanan kene türü Hyalomma türleri ve özellikle Hyalomma marginatum. Hyalomma dışındaki kenelerden de virüs bulaşabilir, örneğin riphicephalus türlerinde KKKA virüsü saptanmış. Hyalomma türleri dışında çok sayıda farklı kene var. Örneğin, İstanbul’da en sık saptanan kene türü Ixodes türleri. Bunların KKKA taşıma riski yok denecek kadar az.. Ancak, zamanla başka türler KKKA virüsü taşımaya başlayabilir. Bu nedenledir sürekli izlenmeli. Özetle bugün İstanbullular için riskin daha az olduğunu söyleyebiliriz: Saptanan kenelerin türleri farklı ve KKKA virüsu taşıma olasılığı düşük. Ancak zamanla bu keneler de değişim gösterebilir.
KENENİN TÜRÜNÜ SAPTAMAK ZOR
Keneye bakarak hangi tür olduğunu söylemesi pek mümkün değil. Bu konunun uzmanları var. Hekimler bile ilgili eğitimleri olmadığı için farklı kene türlerini ayırdedemez. Kene türüne bakarak KKKA olup olmayacağını tahmin etmeye çalışmak da doğru değil. Yanıltıcı olabilir. Keneler çoğu kez örümceklerle karıştırılıyor. Kenenin türünün bilinmesi ancak özel ilgi veya uzmanlık olmasıyla mümkün.
HER ISIRILAN KKKA OLMAZ
Geçen yıl binlerce kişi kene yapışması nedeniyle doktorlara başvurdu. Ancak, saptanan KKKA olgu sayısı 1350. Tüm kene olgularının sadece küçük bir bölümünde KKKA saptanmıştı. KKKA’ya karşı tıbbın kozu var: Tedaviye erken başlandığında Ribavirin etkili bir ilaç.
ÖNLEM ALABİLİRSİNİZ
Keneleri tamamen yok etmek mümkün değil ya da çok zor. Aslında ekolojistlerin söylediğine göre doğru da değil. Doğanın da bir dengesi var çünkü. Keneler sadece hayvanlarda değil, çalılıklarda, bitkilerin üzerinde de bulunabildiği için yok etmek çok zor. Bunun için doğayı tahrip etmeniz gerekir ki bu mücadeleyle ekolojik denge bozulabilir. Bu durumda asıl mesele keneden korunmak. Özellikle endemik bölgelerde keneden korunmamız gerekiyor. Bu bölgelerde bulunanlar vücutlarını tamamen örtmeliler, elbiseler üzerine sıkılan kene spreyleri kullanmalılar, hayvanlar üzerindeki keneleri çıplak elleri ile temizlemeye kalkmamalılar, herhangi bir belirti gördüklerinde ise hemen doktora başvurmalılar.
KENE YAPIŞIRSA
Kırsal kesimde her zaman kene riski var. Ne kadar erken çıkarılırsa hastalık riski o kadar düşük. Uzmana gerek yok. Kendiniz çıkarabilirsiniz. Kimyasal kullanmadan mekanik olarak yapmak gerekir. Her ne kadar ince pens veya benzeri ticari araçlar kullanabilse de kenelerin el ile tutulup çıkarılması hâlâ en geçerli yöntem.
BELİRTİLERE DİKKAT
Hastalığın tanısı, kene ısırdığı anda konmaz. Kene hastalık taşımayabilir. Hastalık belirtisi başladıktan sonra tanı konur. Isırıldıktan sonraki 7-10 gün ateş, yaygın halsizlik, kırgınlık, baş ağrısı gibi belirtilere dikkat edip, bunlar oluştuğunda hemen doktora gidilmeli ve kene tutunduğu da mutlaka söylenmeli.
Yazının Devamını Oku 18 Mayıs 2009
Seyahat etmek gençlere mahsus değil... Bunun için emeklilik yıllarını bekleyenler çok. Daha ileri yaşta çok sayıda seyahat sever, sınırları aşarak, keşifler yapıyor. Ancak, özellikle bazı enfeksiyonlar açısından 65 yaş ve üzerinin risk grubunda yer aldığı unutulmamalı. Son domuz gribi salgını bir kez daha bu gerçeği gösterdi. Uzmanlar, 65 yaşın üstündekilere mevsimsel grip ve zatürree aşılarını yaptırmalarını hatırlatıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu, doktor tarafından reçeteye yazıldığında aşıların bedelini karşılıyor. Bir başka risk grubu da kronik hastalığı bulunanlar. Diyabet, kronik akciğer, kalp-damar hastaları raporlarıyla birlikte eczanelere gitmeleri halinde bu aşıları yine ücretsiz yaptırabiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü domuz gribi (H1N1) açısından yüksek risk altında olanların sayısının 1.2 milyar olduğunu açıkladı. Bunların 385 milyonu ise 65 yaşın üzerinde. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gaye Usluer, 1918’deki grip salgınında hastaların yüzde 46’sında zatürreeye yol açan pnömokok virüsleri izole edilmişti. Bu dönemde riskli gruplarda grip ilişkili hastaneye yatışlarda ve grip salgını nedeniyle ölümlerde, yine grip ilişkili zatürreelerde pnömokokların rolü büyük” diyor. Prof. Dr. Usluer bu nedenle grip salgınına hazırlanırken, pnömoni virüslerinden kaynaklı süper enfeksiyonların önlenmesi için pönomokok aşısı yapılmasını mutlaka öneriyor.
Prof. Dr. Usluer’in verdiği bilgiye göre, grip son derece bulaşıcı bir hastalık. Erişkinlerde hastalıkla ilgili belirtiler ortaya çıkmadan bir gün öncesiden başlayıp yedi gün sonrasına kadar grip bulaştırıcı. Tüm yaş gruplarını etkilese de küçük çocuklar ve yaşlılar daha fazla duyarlı. 65 yaş ve üzerinde, kronik kalp ve akciğer hastalığı, organ nakli olanlarda, küçük çocuklarda daha ciddi hastalık, komplikasyonlar ve ölüm daha sık görülüyor.
YENİ SEZONDA ÇİFTE AŞI
Dünya Sağlık Örgütü, aşı üreticilerine önümüzdeki sezonun grip aşını üretmeye başlamalarını istedi. Dolayısıyla mevsimsel grip aşısının domuz gribinden de koruması mümkün olmayacak. Ancak 5-6 ay sonra domuz gribi aşısı üretilebilecek. Büyük bir olasılıkla da önümüzdeki sezon çifte grip aşısı yaptırılması önerilecek. Prof. Dr. Usluer, “Gribe karşı hem mevsimsel grip aşısıyla korunma hem de salgın yapan virüse karşı aşının üzetilerek toplumsal korunmanın sağlanması gerekiyor. Risk gruplarında zatürree aşılanması önem kazanıyor” diyor.
Aklınızda olsun
Gündemde domuz gribi var. Ancak mevsimsel griple ilgili veriler de hastalığın hafife alınmaması gerektiğinin kanıtı. Mevsimsel grip her yıl 3-5 milyon kişiyi etkiliyor. Yaklaşık 250-500 bin kişi bu nedenle hayatını kaybediyor. Domuz gribi bu satırlar yazılırken 5 bin 728 kişide saptanmış, 61 kişinin ölümüne yol açmıştı. Domuz gribi de mevsimsel griple aynı yoldan bulaşıyor, aynı sorunlara yol açıyor. Domuz gribinin üzerinde önemle durulmasının temel nedenleri henüz bir aşısının bulunmaması, çok yeni olan virüse karşı insanlarda bağışıklığın henüz gelişmemesi.
Yazının Devamını Oku 11 Mayıs 2009
Domuz gribinin yayılma hızında az da olsa düşüş var. Ancak tehdit ve etkisi sürüyor. Dünya Sağlık Örgütü seyahatlere kısıtlama getirmedi. Ama uzmanların önerisi mümkün olduğunca kapalı ve kalabalık ortamlarda, insanlarla yakın temasta bulunulmaması.
Kalabalık ve havasız ortamlar bulaşma riskini artırıyor. Solunum yoluyla bulaşan tüm hastalıklarda olduğu gibi başta sabunla el yıkama gibi kişisel hijyen önlemlerini almak son derece önemli.
Amerikan Hastanesi uzmanları Dr. Erhan Palaoğlu ve Doç. Dr. Birsen Çetin’in verdiği bilgiye göre, gidilen ülkelerin yerel otoritelerinin öngördüğü tedbirlere uyulması ve gerektiği durumlarda basit cerrahi maske kullanılması da hastalığın bulaşma riskini azaltıyor. Bir diğer önemli konu ise grip belirtileri görüldüğünde en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmak.
RİSKLİ ÜLKELERE GİDİYORSANIZ
Son iki hafta içinde hastalığın görüldüğü ülkelere ziyarette bulunmuşsanız ve başta 38 dereceden yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, vücutta ağrı, yorgunluk/ kırgınlık, baş ağrısı, üşüme, kusma ve ishal gibi grip benzeri belirtileriniz varsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız. Bu belirtiler sadece grip ya da domuz gribi hastalıkları sonucu ortaya çıkmaz. Zatürree, nezle, bronşit gibi başka birçok solunum yoluyla bulaşan hastalık da benzer belirtiler gösterebilir. Bu durumların ayırt edilebilmesi için en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak şart.
SEYAHATE ÇIKARKEN
Yukarıda yazdık, bir kez daha vurgulayalım: En etkili korunma yolu el yıkama. Ayrıca hem kendinizi hem de başkalarını korumak için bunları unutmayın:
* * * Öksürürken ya da hapşırırken ağız ve burnunuzu tek kullanımlık mendille kapatın ve mendili atın.
Yazının Devamını Oku 4 Mayıs 2009
Domuz gribi, bir kez daha enfeksiyonların sınır tanımadığını ve dolayısıyla uzak coğrafyalarda çıkan hastalıkların burnumuzun dibine kadar gelebileceğini gösterdi. Seyahat edenler diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi domuz gribine yakalanma açısından da daha büyük risk altında. Dünya Sağlık Örgütü seyahatlerin kısıtlanmasını tavsiye etmiyor. Ancak diğer enfeksiyonlarda olduğu gibi hasta olanların uluslararası seyahatlerini ertelemelerini, uluslararası seyahatten dönenlerin ise hastalık belirtileri karşısında hızla sağlık kurumlarına başvurmalarını istiyor.
Dünya Sağlık Örgütü, seyahat edenlere, grip virüsüyle enfekte olma tehlikesine karşın kalabalık ve kapalı mekanlardan uzak durmalarını, akut solunum yolları enfeksiyonu geçirenlerle yakın temastan kaçınmalarını tavsiye ediyor. Ayrıca, hastaların bulunduğu ortamlardan çıkışta veya hastalarla temastan sonra ellerin yıkanmasıyla bulaşma riskinin azalacağını hatırlatıyor.
GLOBAL SALGIN ENDİŞESİ
Dünya Sağlık Örgütü hastalardan da sorumlu davranışlar göstermelerini bekliyor. Hastaysanız, sağlıklılardan uzak durun, siz de ellenizi yıkayın. Öksürük-hapşırıkla bulaşmayı engellemek için kağıt mendil ve maske kullanın.
İlaçla korunmaya gelince... Anti viral ilaçların hastalık başlamadan alınmasının koruyucu olduğunu gösteren yeterli veri yok.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise daha temkinli olmayı tercih etti ve zorunlu olmadıkça hastalığın görüldüğü ülkelere seyahat edilmemesi uyarısı yaptı.
Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Meral Sönmezoğlu, Meksika’da başlayıp diğer ülkelere hızla yayılan domuz gribinin kıtalar arası salgın anlamına gelen bir pandemiye dönüşebileceğini belirtiyor. Grip virüsünün insandan insana bulaşan hali mevsimsel salgın yapıyor. Ancak yepyeni virüs ortaya çıktığında, insanlarda da yeteri kadar antikor yoksa büyük salgınlara neden olabiliyor. Pandemi çok kısa kamanda kıtalar arasında yayılan salgınları tanımlayan bir sözcük. Bir şehirde hastalık yayılırsa salgın olur, bir ülkede olursa epidemi (büyük salgın), kıtalar arasında yayılmasına halindeyse pandemi denir. Örneğin 1918’deki pandemide 50 milyon, 1957’de 4 milyon, 1968’de de 300 milyon kişi ölmüştü. Görülüyorki 40 yılda bir dünyada pandemik salgın görülüyor. Dünya Sağlık Örgütü, domuz gribinin pandemik salgın olabilecek şekilde hızla yayıldığına dikkat çekiyor ve geçen seneden beri ülkelere hazırlık yapmalarını öneriyordu.
Domuz gribi çok kısa zamanda hızla yayıldı ve 180 kişide görüldü. Sadece Amerika’da neredeyse bir ayda 40 vakaya rastlandı. Üstelik bu 40 kişi domuzla temas etmemişti. Ölümler de başladı. Meksika’da da bu sürede 80 vaka ortaya çıktı. Domuz gribi Amerika ve Meksika dışında Kanada, Yunanistan, Fransa, İngiltere, Yeni Zelanda ve Avusturya’da görüldü.
ATEŞ SEVİYESİNE DİKKAT
Domuz gribi, domuzlarda enfeksiyon oluşturan bir hastalık. Zaman zaman insanlara da geçtiği görüldü. İnsandan insana bulaşması ise bu ay gerçekleşti. Solunum yolu, öksürük ve hapşırık yoluyla geçiyor. Belirtileri normal gripten hiç farklı değil. Yüksek ateş, kas ağrıları, baş ağrısı, kuru öksürük, boğazda yanma hissi, üşüme hissi ve vücutta mavi lekeler gibi belirtileri var. Bulaştıktan sonra 13 gün içinde hastalık ortaya çıkıyor. Normal gripten farklı olarak ateş çok yükseliyor, karın ağrısı, ishal görülüyor.
Yazının Devamını Oku 27 Nisan 2009
Kışın istesek de istemesek de rehavet basar. Karanlık günler ve kasvet beden kadar ruhu da yorar. Bahar ise uyanma mevsimidir. Güneş ışınları, yapraklanan, çiçeklenen ağaçlar insanı yenilenmek için cesaretlendirir. İlkbahar ruhun detokslanması, yaza hazırlık için iyi bir fırsat. Hafta sonlarını bile bu yenilenme için fırsata çevirebilirsiniz. Reem Nöroloji Merkezi’nden Doktor Mehmet Yavuz, baharı karşılamanın en etkili yöntemlerini anlattı.
* İlk adım stresten arınmak... Derin nefes alma egzersizleriyle başlayabilisiniz. Sırtınız dik olarak oturun veya ayakta durun. Yavaş ve derin derin nefes alın. Havanın vücudunuza dolması ile birlikte karnınız şişecektir. Nefes alışınızı hissetmek için elinizi karnınıza koyun. İçinizi mümkün olduğunca havayla doldurduktan sonra birkaç saniye süreyle nefesinizi tutun. Şimdi bir mum üflüyormuş gibi nefesi dudaklarınızın arasından verin. Nefesin vücudunuzdan dışarı çıkarken hissettiğiniz duygu üzerinde yoğunlaşın. Bu işlemi dört-beş kez tekrarlayın ve sonra da birkaç dakika sakince oturun.
· Hobilerinizi günlük hayatınıza dahil edin. Sevdiğiniz işlerle uğraşmak stresi azaltmanıza
yardımcı olacaktır. Nelerden hoşlandığınıza karar verin ve bunları düzenli olarak yapmaya çalışın.
· Küçük egzersizleri hayatınıza katın. Daha önce düzenli egzersiz yapmadıysanız yavaş yavaş
başlayıp giderek seviyesini arttırabilirsiniz. Egzersize, arabanızı gideceğiniz yerin uzağına park etmekle, asansöre binmek yerine merdivenleri kullanmakla başlayabilirsiniz.
· Yaşamınızı daha aktif bir hale getirin. Evde bahçe veya ev işleri ile uğraşın. Kısa bir yürüyüş bile stresle baş etmenizde oldukça yardımcı olacaktır. Daha aktif olmak için neler yapabileceğinizin listesini yapın. Her hafta veya iki haftada bir listenize yeni şeyler ekleyin.
· Depresyonu yenmenin tam zamanı... Olumsuz hayat şartları, alınan kilolar gibi birçok sebep ile ortaya çıkabilen depresyon çağımızın hastalığı. Depresyonla başetmek için pozitif düşünün. Olaylara çok yönlü bakabilmek, nedenlere takılmadan çözüme odaklı düşünmek, yılgınlık duygusunu asla yaşamamak, yaşanan her olaydan bir ders çıkarmaya çalışmak herkese iyi gelir!
· Beslenme alışkanlığınızı değiştirin. Sabah kahvaltısı yapın. Öğün atlamayın, ara öğünlerle günlük öğün sayınızı arttırın. Söz gelimi iki tabak yemek yiyecekseniz tabağın birinin yemek değil, salata tabağı olmasına dikkat edin. Büfe restoranlarından uzak durun. Siparişlerinizi mümkünse tezgâhtaki yemekleri görmeden verin. Bol su için.
· Her gün aynı saatte kalkın.
· Egzersizi yaşamınızın bir parçası haline getirin. Sporu hayatınıza sokun. Egzersize vakit bulamadığınız ya da kısıtlı zaman ayırabildiğiniz takdirdeyse günlük hayatınıza daha enerjik ve aktif hale getirebilecek ufak detaylar katın. Açık hava yürüyüşlerini ve oksijenin yoğun olduğu yerleri tercih edin. Kısa mesafelerde aracınızı kullanmayın, yürümeye özen gösterin. Asansör yerine merdivenleri kullanın. Özellikle masa başı işiniz varsa arada yerinizden kalkıp ofisi dolaşın, gün içinde vücudunuzu hareketsiz bırakmayın.
· Her gün mutlaka duş alın. Önce sıcak, sonra soğuk geçişlerde vücudunuza jimnastik yaptırın. Suyun terapi yapıcı etkisini unutmayın.
Yazının Devamını Oku 19 Nisan 2009
Hamilelik bir hastalık durumu değil. Dolasıyla hamileye “otur oturduğun yerde” demek yersiz. Hamileliğin gidişatına göre bazı konulara dikkat etmek kaydıyla pekala tatil yapabilirsiniz. Amerikan Hastanesi Kadın Sağlığı Ünitesi’nden Dr. Alper Mumcu hamilelere direkt güneş altında kalmayı önermiyor. Mutlaka gölgede ve tercihen tişörtle dinlenmelerini daha uygun buluyor.
Dr. Mumcu, hamileliğin erken dönemlerinde kanama ve düşük riski bulunanlara seyahati önermiyor. Böyle bir durumda kanamanın şiddetine göre ev istirahatinden kesin yatak istirahatine kadar değişen önlemler gerekli olabiliyor. “İleriki dönemlerde ise suyun gelmesi, kanama olması, erken doğum kasılmalarının varlığı gibi durumlarda da seyahat etmek kesinlikle sakıncalıdır” diyor. Tatil planı yapılırken öncelikle tarihler önceden belirlenmeli ve konu ile ilgili olarak gebeliği takip eden doktor ile görüşülerek onayı alınmalı. Genel olarak çok zorunlu olmadıkça son üç ay içinde tatile çıkmamak daha uygun. Tatilde en rahat edeceğiniz hamilelik ayları 4,5 ve 6’ncı aylar. İkinci üç aylık bu süreçte, artık iyice hamileliğe alışırsınız, mide bulantısı gibi sorunlar geride kalır. Son 3 ayın ağırlığı ve doğum riski başlamadan dinlenmek sonraki yorucu günlere iyi bir yatırım olabilir!
HASTANE YAKIN OLSUN
Hamilelerin tatil mekanlarının temiz, mutfağı güvenilir ve odalarında havalandırma tertibatı iyi olan tesisleri tercih etmesinde yarar var. Ayrıca tesiste kısa sürede ulaşılabilecek bir doktor ve yakın çevrede gerekli donanıma ve personele sahip bir hastane olması da avantajlı.
HAVUZ YERİNE DENİZİ TERCİH EDİN
Yüzme hamileler için de iyi bir spor. Ancak gebelik sırasında yüzme sporu yaparken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var. Bunların en başında temizliğinden emin olunmayan sulara girmemek geliyor. Dr. Mumcu, “Çok fazla kişinin kullandığı havuzlar yerine denizi tercih etmekte fayda var” diyor. Hamilelik öncesinde düzenli olarak yüzen kadınlar, daha önceki programlarına devam edebilirler. Ancak gebe kaldıktan sonra ilk kez denize girecekler biraz daha dikkatli olmak zorunda. Öncelikle suya girmeden önce vücudu ısıtmak, yavaş yüzmek ve dozu yavaş yavaş artırmak gerekiyor. Dr. Mumcu, “Gebeliğinin ilk üç ayında bulunanlar için günde 20 dakika yüzmek yeterli. Yine bu dönemde sabah erken saatlerde yüzmek, gebeliğe bağlı bulantı ve kusmaları azaltıyor. Günün geri kalan kısmının daha rahat geçirilmesine yardımcı oluyor. İkinci üç aylık dönemde ise su eklem ve bağları destekleyerek bel ve sırt ağrılarının azalmasına yardımcı oluyor. Bu dönemde daha önceki yüzme alışkanlıkları aynen devam edebilir. Son dönemlerde ise yüzmeye devam etmekte herhangi bir sakınca yok” diyor.
SU DERİNLİĞİNE DİKKAT
Karada yapılan kültür fizik hareketleri suda da yapılabilir. Bunun avantajı terlemeyi ve aşırı ısınmayı engellemesidir. Kültür fizik hareketleri yaparken suyun meme başı hizasında olması en uygun derinlik. Tabii bu kural yüzerken de geçerli. Özellikle sık sık kramp giren kadınlar boy hizasını geçmeyecek derinliklerde yüzmeli. Olası bir kramp durumunda yardım alabilmek için suya tek başına girmemeye de özen gösterilmeli.
İdeal olan sabah erken ve akşam üzeri geç saatlerde denize ya da havuza girmektir.
GÜNEŞTEN KORUNUN
Cilt hastalıkları uzmanları hamile olsun ya da olmasın güneşte ya da solaryumda bronzlaşmanın sağlık açısından herkes açısından zararlı sonuçları olabileceği konusunda hem fikir. Bronzlaşmak cildinizin ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerine karşı kendisini korumak için gerçekleştirdiği bir cevaptır. Eldeki bilimsel veriler ultraviyole ışınlarına uzun süre maruz kalmanın yaşlanmanın etkilerini artırmasının yanı sıra malign melanoma adı verilen bir tür cilt kanserinin gelişimini de hızlandırdığını gösteriyor.
Hamile kadınların birçoğunun cildi, hamilelik sırasında daha hassas ve güneş yanığına karşı daha korunmasız. Hamilelik sırasında derinin rengini veren melanini salgılayan hücreleri etkileyen melonosit stimüle edici hormon düzeyleri yükselir. Bu durum hamile kadını aşırı pigmentasyona karşı duyarlı hale getirir. Eğer yüzünüzde cholasma adı verilen gebelik maskesi oluşmuşsa yani düzensiz ve koyu renk değişiklikleri görülüyorsa bu durumda siz de güneş ışınlarına ve ultraviyoleye karşı aşırı duyarlısınız demektir. Bu durumda cildiniz güneş ışınlarına her zamankinden daha fazla ve daha şiddetli cevap verecektir. Bununla birlikte güneş altında uzun süre geçirmeniz hem vücut sıcaklığınızın aşırı artmasına hem de vücudunuzdaki suyun azalmasına (dehidratasyon) neden olabilir. Her iki durum da gebeliğiniz açısından olumsuz etkiler yaratabilir. Tüm bu nedenlerden dolayı hamileyken uzun süre güneş altında kalmanız önerilmiyor.
Yaz aylarında ve özellikle plajda su kaybı her zamankinden fazla olacağından sıvı alımına azami dikkat gösterin.
Yazının Devamını Oku 13 Nisan 2009
Geçtiğimiz hafta Tokat’ın Erbaa ilçesinden ishal salgını haberi geldi. İlk incelemelere göre sorun kirli içme suyundan kaynaklanıyordu. Sadece Türkiye değil, yurtdışında özellikle su sorunu bulunan bölgelerde kirlilikten kaynaklanan ishaller malum. Dolasıyla önerimiz; seyahatlerde temizliğinden emin olmadığınız suları tüketmemeniz. Kapalı, steril suları içmekle bitmiyor. Çiğ sebze ve meyvelerin de iyice yıkanması önemli.
Seyahat hangi nedenle yapılırsa yapılsın kıymetli günlerden oluşur. İshal gibi sizi otele, yatağa bağlayacak kötü sürprizler, sayılı günlerde bitirilmesi gereken bütün programın bozabilir.
İshallere yol açan faktörlerin başında da kirli sular ve tabii bu suyla yıkanan yiyecekler geliyor. Özellikle de çiğ yenen sebze ve meyveler. Üstelik sadece gelişmemiş bölgelerde değil, gayet modern coğrafyalarda da bu sorunla karşılaşabilirsiniz.
MİKROP VÜCUDA AĞIZDAN GİRİYOR
Hastalığa yol açan mikroorganizmalar, kirli gıda ve sularla ağızdan vücuda giriyor. Turist ishali, yüzme havuzları, göller, nehirler ve denizde yüzerken yutulan kirli suyla da bulaşabilir. Gidilen ülkeye ve mevsime göre bu mikroorganizmalar farklılıklar gösteriyor.
Bazı özel durumlar hastalık riskini artırıyor. Diyabet, mide hastalıkları ve mide asidini azaltıcı ilaç alanlar, bağışıklık sistemi yetmezliği bulunanlar, yaşlı ve çocukların turist ishaline yakalanma riski daha yüksek. Yine sebze ve meyvelerin çiğ yenmesi, klorsuz, kirletici etkenlerin bulaştığı suların içilmesi riski çok fazla artırıyor.
DÖNÜŞTE DE İSHAL OLABİLİRSİNİZ
Genellikle hastalık etkeni alındıktan sonra 5-15 gün içinde rahatsızlık başlıyor. İstatistiklere göre hastalığa yakalananların yüzde 20’si seyahatine devam edemeyecek kadar rahatsızlanıyor. Bunların yaklaşık yarısı ise seyahat planlarını değiştiriyor. Hastalık seyahatte ortaya çıkmasa bile, dönüşte görülebiliyor. Seyahatte veya dönüşte karın ağrısı, ishal, bulantı, kusma, kırgınlık bulguları varsa akla ilk gelen turist ishali olmalı.
Çiğ gıdalardan uzak durun
? Turist ishali de kolera, tifo ve hepatit A hastalıkları gibi yiyecek ve içeceklerle bulaşır. Alınabilinecek basit önlemlerle bu hastalıklardan korunabilisiniz.
? Tuvalete gittikten sonra ve yemek yemeden önce mutlaka ellerinizi yıkayın.
? Eğer bulunduğunuz yerdeki içme suyunun güvenirliliğiyle ilgili bir kuşkunuz varsa, yiyeceklerinizi yıkamadan veya dişlerinizi fırçalamadan önce kullanacağınız suyu mutlaka kaynatın. Dezenfektan tabletleriyle steril edin ya da şişe sularını kullanmayı tercih edin.
? İçeceklerinizin içine koyduğunuz buzun güvenli bir sudan yapıldığına emin olmadıkça kullanmayın.
? Genellikle sıcak çay veya kahve, şarap, bira, soda, alkolsüz içkilerle paket ya da şişede olan meyva sularını içmek daha güvenli.
? Beklemiş yemekleri yemeyin. Yeni ve iyi pişirilmiş sıcak yemekleri yiyin.
? Soyarak veya kabuklarını ayıklayarak yedikleriniz dışında, çiğ yenen yiyecekleri yemekten kaçının.
? Görünümü, kokusu, rengi kötü yiyecekleri tüketmeyin.
? Güvenirliliğinden emin olmadığınız açıkta satılan dondurmaları tüketmeyin.
? Pastörize edilmemiş ya da açıkta satılan sütü içmeyin.
? Balık ve kabuklu deniz hayvanlarını bazı ülkelerde yemek tehlikeli olabilir. Pişmemiş balık ve istiridye yemek özellikle çok tehlikeli.
Yazının Devamını Oku 6 Nisan 2009
Uzun mesafeli uçuşlar jet lag sendromuna yol açabilir. Gidilen coğrafyayla aradaki saat farkından kaynaklanan sendrom, uyku bozukluğu, yorgunluk, isteksizlik, fiziksel ve zihinsel performansta azalma ve mide bağırsak sistemi sorunlarından oluşan bir dizi sorundan oluşuyor. Sendromun gelişmesini önlemek için bazı küçük önlemler almanızda yarar var. Batıdan doğuya yapılan uçuşlarda sendrom daha sık ortaya çıkıyor.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Uyku Bozuklukları Birimi Sorumlusu Prof. Dr. Hakan Kaynak’ın Uyku adlı kitabında yer alan bilgilere göre, batıya doğru yapılan yolculuklarda, sabah çoğunlukla erken uyanılır, öğleden sonra saatlerinde ise uykululuk hali artar. Batıdan doğuya doğru gerçekleştirilen seyahatler sonundaysa geceleri uykuya dalma güçlüğü çekilir. Doğudan batıya doğru uçuşlarda yeni şartlara uyum daha çabuk ve kolay gerçekleşir. Batıdan doğuya uçuşlardaysa uyum daha geç sağlanır. Her iki durumda da uyum için ortalama bir haftaya yakın zaman geçmesi gerekir.
KISA KONAKLAMADA TSİ’YE GÖRE UYUYUN
Seyahatin yönüne, varılan yerde kalma süresine ve uçuşun uzaklığına göre değişen tedbirlerle sendromun belirtilerini en aza indirmek mümkün. Eğer yolculuk kısa sürecekse hareket edilen ülkenin saatine uygun olarak yaşamak en etkili yöntem. Her bir saat dilimine uyumun yaklaşık bir günde olduğu göz önüne alınırsa, Türkiye’den yapılacak okyanus ötesi seyahatlede Amerika saatine uyum için bir hafta geçmesi gerekir. Dolasıyla bir haftadan kısa sürecek seyahatlerde en uygun yöntem gidilen ülkede Türkiye saatine (TSİ) göre davranmak. Ve uyku saatlerini değiştirmemek.
UZUN KALACAKSANIZ ÖNCEDEN ÖNLEM ALIN
Seyahatiniz uzun sürecekse, uyumun bir an önce sağlanabilmesi için seyahat öncesinden çaba göstermeye başlayın. Bunun için batıya doğru yolculuklarda her gün bir saat erken yatmak ve erken kalkmak gererir. Doğuya doğru yolculuklardaysa her gün bir saat geç yatmak ve geç kalkmak size yardımcı olabilir.
ERKEN GİDİN
Özellikle gidilecek ülkede daha verimli olmak amaçlandığında, örneğin sportif bir karşılaşmanız, yoğun toplantı ve görüşme gündeminiz varsa erken uyumu mutlaka uygulayın. Hatta bazı seyahatlere birkaç önce başlanması, varılan ülkeye uyum sağlandıktan sonra bu etkinliklerin yapılması daha uygun olabilir.
Yazının Devamını Oku