Türkiye Hudut ve Sahiller Sahil Genel Müdürlüğü Seyahat Sağlığı’nın verdiği bilgiye göre, enfeksiyon genellikle insandan insana doğrudan hava yoluyla bulaşıyor. Hastalık etkeni olan tüberküloz basiline maruz kalmak enfeksiyona yol açıyor. Fakat enfeksiyonların çoğu hastalığa neden olmuyor.
Enfeksiyonu kaptıktan sonra hastalığın yaşam boyu gelişmesi ihtimali yüzde 5-10. Bu oran bağışıklık sistemi baskılanması (örneğin ilerlemiş HIV enfeksiyonu-AIDS) gibi faktörlerle artabiliyor. Veremde asıl korkutucu olan ilaçlara karşı direnç gelişmesi. Tedavinin yarım bırakılarak, ilaçların alınmaması bunun en büyük nedeni. Dirençli türler diğerlerine göre farklı enfekte etme özelliğine, hastalığa yol açma olasılığı veya klinik etkilere sahip değil. Ancak eğer bir hastalığa neden olurlarsa, tedavi daha zor oluyor.
Ölüm riski de yükseliyor.
YOLCULAR İÇİN RİSK
Vereme dünyanın her yerinde rastlayabilirsiniz. Ancak enfeksiyonun yaygınlığı ülkeden ülkeye değişiyor. Veremi sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan coğrafyaların sorunu sanmayın. Çok fazla göç alan, kalabalık, yaşam koşullarının kötü olduğu hatta New York gibi metropollerin bile başını ağrıtıyor. Çoğu yolcu için verem kapma riski düşük. Uzun süre için yurtdışına gidenlerin (3 aydan fazla), eğer gittikleri ülkedeki verem yaygınlığı kendi ülkelerindekinden daha fazlaysa, o ülkenin vatandaşlarına göre daha riskli bir konumda olabilir. Ziyaretin süresinin yanı sıra yaşama koşulları da enfeksiyon riski üzerinde etkili. Tıbbi tesisler, evsizler için sığınma evleri ve cezaevleri yüksek bulaşma riski bulunan yerler.
Geçen ay Eskişehir’de düzenlenen Birinci Ulusal Erişkin Bağışıklama Sempozyumu’nda aşı konusu üzerinde duruldu. Sempozyumun başkanı Prof. Dr. Esin Şenol halen çok az sayıda olan erişkin aşılama merkezlerinin yaygınlaştırılması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Şenol, erişkinlerin de aşıyla korunabilecek hastalıklar nedeniyle (grip, zatürree gibi) yaşamlarını kaybettiğini hatırlattı.
RİSK ARTIRAN DURUMLAR
Bazı durumlar riski artırıyor. Kanser, diyabet gibi kronik hastalıkları bulunanlar, organ nakli olanlar, yaşlılar, çok seyahat edenler için hastalıklarla karşılaşmak daha kolay ve sonuçları daha ağır olabiliyor. Ayrıca unutmamak gerekir ki şu anda zorunlu aşı programında olan bazı aşılar (hepatit B gibi) kendi çocukluluğunuzda henüz geliştirilmemiş ya da zorunlu olmayabilir. Ve aslında koruma altın değilsinizdir. Ayrıca bazı aşılar ömür boyu korumuyor. Süresi geçmiş, tekrarı gerekebilir.
Yaptırabileceğiniz aşılar
Bazı aşıların hastalık önleme oranı yüzde 90’ın üzerinde. Bazılarında ise yüzde 90’a yakın. Aşıların koruyuculuğu, kişinin yaşı, bağışıklık sistemiyla ilişkili. Ancak hastalığın gelişimini önlemese bile hastalığın hafif seyretmesi ve ölümcül sonuçlanmamasını sağlıyor.
Erişkinlerin yaptırabileceği aşılar şöyle: * Grip (sonbaharda her yıl) * Pnömokok (zatürree) * Hepatit A ve B * Suçiçeği * Kızamık, kızamıkçık, kabakulak * Difteri, boğmaca, tetatnoz * Meningokok hastalık • HPV (Human papilloma virüs) * Herpes zoster (Zona aşısı)
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Periferik Damar Cerrahisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Uncu, ilk olarak 1954’te Venezuela- ABD arasında 14 saatlik yolculuk sonrası bir doktorun bacağında toplar damarda pıhtı oluştuğunun bildirildiğini söylüyor. Hareket kabiliyeti az olan ekonomi sınıfı yolcularında daha sık görülen sözkonusu sorun, 1977’den sonra daha çok konuşulur oldu. Prof. Dr. Uncu, “Uçak yolculuğuyla ilişkili ölüm sebepleri içinde 2’inci sırada ekonomi sınıfı sendromu geliyor. Tokyo Havalimanı’nda yılda 150 kişi iner inmez pıhtı tanısıyla tedaviye alınıyor. Buna rağmen yüzde 4’ü ölüyor” diyor.
RİSK, SEYAHATTEN SONRA 2 HAFTA SÜRÜYOR
Uzun yolculuklara çıkanların binde beşinde belirgin tromboz daha bilinen adıyla pıhtı oluyor. Bir de tanı konamayan daha küçük pıhtılar gelişebiliyor. Prof. Dr. Uncu, “Seyahat sırasında baldır ağrısı, kramp, iğnelenme belirtileri olur. Ancak yolcuların aklına pıhtı gelmez. Pıhtı bacaktan akciğere fırlarsa, göğüs ağrısı, nefes darlığı, terleme, çarpıntı görülür. Bu da çoğu zaman kalp kriziyle karıştırılır. Uzun yolculuk sonrası ölenlerin yüzde 18’inde sebep ekonomi sınıfı sendromu. Seyahat sonrasında da 2 hafta risk sürer” diyor.
KRİTİK EŞİK 3 SAAT
Uçak yolculuklarında 3 saatten sonra risk başlıyor. 6 saatten daha uzun yolculuklardaysa risk oldukça yükseliyor. Sadece uçak değil, otomobil ve otobüs yolculuklarından sonra da görülebilse de en sık uçak yolculuklarından sonra karşılaşılıyor.
Prof. Dr. Uncu, “Yolcular uçakta özellikle pencere kenarında hareketsiz oturuyor. Ekonomi sınıfı sendromu görülme sıklığı yerinde sabit oturanlarda 4 kat fazla. Dolayısıyla yoculara hareket etmelerini öneriyoruz. Bunun dışında, kuru kabin atmosferi ve azalmış sıvı alımıyla birlikte, uçakta düşük hava basıncı ve oksijen azlığı da sendromda etkili” diyor.
İşte risk grubundakiler
* 50 yaş üzeri yolcular, * Doğum kontrol ilacı kullananlar, * Varisi olanlar, * Obezler, * Yeni ameliyat geçirmiş olanlar, * Kanser hastaları, * Hamile /lohusalar, * Fazla sigara kullananlar, * Genetik yatkınlığı olanlar, * Kadınlarda risk biraz daha yüksek.
Cilt hastalıkları uzmanı Dr. Vildan Şengöz, yaz ile kayak yaparken kullanılan koruyucu faktörlerinin aynı olması gerektiğini söylüyor. Hatta kayak yaparken özellikle yüksek faktörlü ürünlerin tercih edilmesi gerekiyor. Dr. Şengöz, “Yüksek rakımın etkisiyle UV’den daha fazla etkilenme söz konusu” diyor. Hatta bere ve gözlük olsa bile yüze koruyucu sürülmesinin ihmal edilmemesi uyarısında bulunuyor.
DUDAKLARINIZI KORUYUN
Kış aylarında da cildin lekelenmesi mümkün. Dr. Şengöz, “Eğer kayak sırasında ve sonrasında güneş koruyucu sürülmeyecek olursa özellikle yüzde lekelenme ve çillenme ortaya çıkar” diyor. Güneş en çok elmacık kemikleri ve alın bölgesini etkiler.
Yine en korunmasız yerimiz dudaklar olduğu için dudakların da güneşten çok iyi korunması gerekir.
RÜZGAR TAHRİBATI
UV yeryüzüne ulaşan güneş ışınlarının yüzde 1’lik kısmını oluşturur. UV, görmeye yardımcı olmak, vitamin D sentezi, ısı sağlamak, mikropları öldürmek gibi yararlı etkilere sahip. Ancak bazı zararlı etkilerinden sözetmek mümkün. Güneş yanığı, deri kanserleri oluşumu, deri yaşlanması, katarakt oluşturma gibi etkileri var. UV ışınları UVA, UVB ve UVC olarak üç gruba ayrılıyor.
UVA yıl boyunca ay ve saat farketmeksizin hava ağarır ağarmaz dünyaya ulaşır. Derinin en alt tabakasına camın arkasında dahi olsak inebilir. Cilt yaşlanması, lekelenmeler, cilt kanserlerinin oluşumundan sorumludur. Ayrıca, derinin yapısında bozulmalar yapabilir.
Kapalı ve havasız ortamlara mahkûm olduğumuz kış aylarında hastalık etkenlerinden uzak durmak zor. Ancak vücudu sağlam ve dirençli tutup mikroorganizmalara yenik düşmemek mümkün.
Yeri gelmişken bir kez daha hatırlatayım. Sonbaharda grip aşısı yaptırmak alabileceğiniz en iyi önlemlerden biri. Özellikle de 65 yaşın üstündeyseniz, kronik bir hastalığınız varsa, organ nakli olmuşsanız veya gebeyseniz. Yine risk grubundakilerin 5 yıl boyunca koruyan zatürree aşısı yaptırmaları da ağır seyredebilen hastalığa karşı korunmanın en etkili yolu.
Günlük yaşamda dikkat edeceğiniz birkaç nokta da daha ender hastalanmanıza yarayacak. İşte dahiliye uzmanı Dr. Emre Saygılı’nın önerileri:
BOL SU İÇİN EVİ HAVALANDIRIN
Bol sıvı özellikle su tüketin: Kışın sıvı tüketimi genellikle azalıyor. Ancak unutmayın ki enfeksiyon ve yüksek ateş durumunda yeterli miktarda sıvı tüketilmesi iyileşme sürecini hızlandırıyor. Kış mevsiminin sebze ve meyveleri bağışıklığımızı güçlendirmek için uygun. Her gün yeterli miktarda taze meyve tüketin.
Doktora danışmadan vitamin, bitkisel ürün almayın: Vitamin tabletlerinden çok dengeli ve düzenli beslenmeye özen gösterin. Vücut kış aylarında kendini soğuğa karşı korumak için yağ dokusunu arttırmak istiyor. Bu yüzden genellikle iştahımız kışın açılıyor. Diyet konusunda da daha dikkatli olun. Düzenli tartılın, ideal kilonuzu koruyun. Birçok bitkisel ürün ilaçlarla etkileşime girebiliyor, doktor tavsiyesi olmadan kafanıza göre içmeyin.
Su ve sabunla barışık yaşayın. Sık sık el yıkama hastalık riskini azaltıyor. Mikropların taşınmasında eller önemli bir bulaşma yolu. Sık sık el yıkayarak birçok hastalıktan korunmak mümkün. Özellikle dışarıdan, toplu taşıma araçlarından eve gelindiğinde öncelikle ellerin yıkanması gerekiyor.
Omurgayı uzun yıllar ağır sporlar, düşme, ağır kaldırma gibi travmaya ve yüke maruz bırakmak dar kanal sorununa yol açıyor. Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı Doç. Dr. Cahide Topsakal’ın verdiği bilgiye göre, tıbbi adı spinal stenoz olan dar kanal hastalığı çoğu kez bel fıtığıyla karıştırılıyor. Yürürken veya ayaktayken ağrı, uyuşma, bacaklarda tutulma ve durma ihtiyacı sorunun klasik belirtilerinden birkaçı. Yürüme mesafesinin 200 metreye inmesi ise ‘alarm’ demek. Zira bu kadar ilerleyen hastalık, kısmi felçlere yol açabiliyor.
Dar kanal omurgayı oluşturan omur kemiklerinin ortasında yer alan omurilik kanalının ön-arka veya sağ-sol çaplarının daralarak, yukardan aşağı içinden geçen omuriliği bazı seviyelerde kum saati gibi boğmasıyla oluşuyor. En çok bel ve boyun omurlarında görülüyor.
2 BACAĞI BİRDEN ETKİLİYOR
Doç. Dr. Topsakal bacak ağrısı, uyuşma ya da güç kaybı gibi benzer belirtiler nedeniyle dar kanal hastalığı ile bel fıtığının karıştırıldığını hatırlatıyor. Topsakal, “Ancak bel fıtığında olay genellikle tek taraftadır. Dar kanalda ise genellikle iki bacağı birden tutuyor. Dar kanal sadece ayaktayken güç kaybı yani geçici felç ya da uyuşma şeklinde gelirse doktorlar tarafından da kolaylıkla atlanıyor. Sadece uyuşmayla gelen dar kanal hastası doktora gitmesi gerektiğini anlayamayabilir. Kısacası dar kanal her zaman ağrıyla gelmek zorunda değildir. Hem ağrı hem uyuşma hem de güç kaybı bir arada olursa teşhisi daha kolay oluyor” diyor.
Tehlikeli eşik
Oturmadan bir seferdeki yürüme mesafesi 500 metrenin altına inmişse ameliyat gündeme geliyor. 200 metreye indiğinde ise hasta fark etsin ya da fark etmesin artık ayakta ya da bacakta güçsüzlük yani kısmi felç başlıyor. Geçici felç kalıcı felç aşamasına geldiğinde ameliyat başarısı düşüyor. Gecikmeli müdahalelerde bile kalanı koruyabilmek için mutlak ameliyatla darlığı açmak gerekiyor.
Doç. Dr. Topsakal, “Dar kanal beklemeye gelmez. Felçli aşamada yapılan ameliyatın başarısı felçsiz aşamaya göre çok düşük. İleri felç hastayı sonunda yatalak yapar” diyor.
Olası kazaların önüne geçmek için alacağınız en etkili önlem, doğru ve kendinize uygun ekipman kullanmanız. Mümkünse kendi malzemenizle kaymanız. Kiralamanız gerekiyorsa ekipman kendinize uygun olsun, emanet gibi durmasın! Unutmayın kayak yaralanmaları en sık kayakların ayakkabıdan çıkmasıyla meydana geliyor. Bir başka kural da vücut ağırlığı ve deneyiminize göre ekipman almanız. Elbiseler hareketinizi engelleyecek şekilde dar olmamalı. Kayarken de aşağıdakilere azami özen gösterin:
Kayak öncesi yapacağınız 10 dakikalık aerobik aktiviteleri ve 5 dakikalık germe hareketleri de bel, boyun ve bacak zedelenmelerinin önlenmesi açısından çok önemli.
Kaymaya başladığınız ilk bir saat daha az riskli yol ve manevralar seçin. Bu süre içinde hem vücut ısınacak hem de kısa bir alıştırma dönemi sonrasında kayak aktiviteniz daha iyi olacaktır.
Snowboard yapıyorsanız özel koruyucu bileklikler takın.
Unutmayın, alkollüyken ve bazı ilaçları aldıktan sonra kaymak kaza ve sakatlanma riskini arttırır.
Yorulduğunuzda mutlaka ara verin.
Mutlaka kask kullanın. Schumacher’in kaskı kaza sırasında 3 parçaya ayrılmıştı. Peki ya hiç olmasıydı?
Kanın akışkanlığının azalması, pıhtılaşma etkinliğinin artması, damarların kasılma aktivitesindeki artış ve bazı hormonların kan düzeylerindeki yükselme, kış aylarında kalp ve damar rahatsızlıklarının artmasında rol oynayan faktörler arasında yer alıyor. Kalp ve damar hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ali Metin Esen’in verdiği bilgiye göre, kışın artan kalp ve damar rahatsızlıklarının başında aort yırtılması geliyor. Prof. Dr. Esen, “Soğuk etkisiyle sempatik sistem aktivasyonu ve buna bağlı olarak kanda yükselen adrenalin ve noradrenalin hormonlarının etkisiyle kalp hızı ve damar tonusu artmakta ve sonucunda büyük damarlarda yırtılmalar oluşabiliyor” diyor.
KALP KRİZİNDE ARTIŞ GÖRÜLÜYOR
Prof. Dr. Esen, kalp krizi sıklığının da (özellikle 60 yaş üzerindeki erkeklerde daha belirgin) sonbahar ve kış mevsimlerinde arttığını söylüyor. Kolesterol bakımından yüksek yiyeceklerin tüketilmesi, az hareket etmek, özellikle kapalı ortamlarda artan sigara tüketimi ve soğukla tetiklenebilen yüksek tansiyon atakları kalp krizine uygun zemin hazırlıyor. Kışın tehlike yaratan diğer bir kalp rahatsızlığı ise kalp yetersizliği. Böbreklerden tuz tutan bazı hormonların kan düzeyleri kış aylarında artıyor. Bu durum hem yüksek tansiyonu hem de kalp yetersizliğini tetikliyor.
Giderek daha sık görülen D vitamini eksikliği ve onun tetiklediği parathormon yüksekliği kalp hastalarını olumsuz etkiliyor. Yazın yeteri kadar güneş ışığıyla temas etmeyenlerde kışın D vitamini eksikliği belirginleşiyor. Prof. Dr. Esen, yüksek tansiyon ve kalp yetersizliği olan hastaların sonbahar ve kış aylarında D vitamini takviyesi yapmalarını tavsiye ediyor. Ölümcül olabilen kalp ritim bozuklukları ve ani kalp nedenli ölümler de kış aylarında artıyor.
Bunu unutmayın
-Kalp krizine müdahalede ana kural, kişinin mümkün olduğu kadar hızlı bir biçimde sağlık kuruluşuna yetiştirilmesi. Bunun için:
-Eğer bir kişinin kalp krizi geçirdiğinden şüphe ediyorsanız acilen ambulans çağırın,