İhmaliniz kan şekerinde ani düşüklükler, kontrolsüz yemek gibi telafisi güç sonuçlar doğurabilir.
Uzman diyetisyen Serkan Tutar hem diyabetlilere hem de sağlıklı beslenmeyi tercih edenlere yola çıkmadan önce yediklerini dikkatli seçme uyarısı yapıyor. Yola tok çıkmak için yapacağınız yanlış seçimler sadece kan şekerinizin dengesini bozmaz. Ayrıca mide krampları, bağırsak rahatsızlıkları ve yol ishaline neden olabilir. Tutar’ın diyabet hastalarına ve sağlıklı beslenmek isteyenlere yol öncesi önerileri şöyle:
-Kan şekerini dengede tutan kuru baklagiller diyabet hastaları için ideal besinler olsa da yola çıkarken yemeyin. Sindirim sisteminizi rahatsız edebilir.
- En kaliteli protein kaynağı yumurtayı yola çıkmadan iki-üç saat önce haşlanmış olarak yerseniz hemen acıkmazsınız. Ayrıca kan şekeri dengesini sağladığı için şeker düşmesine bağlı olarak terleme, titreme gibi sıkıntıları yaşamazsınız. Yola çıkmadan hemen önce veya yolda tüketilmesi yol boyunca rahatsız edebilir.
- Yolda tüketeceğiniz besinleri evde hazırlayın. Protein içeriği yüksek peynirli, tavuklu veya ton balıklı sandviçler hazırlayabilirsiniz. Ekmeğin kan şekeri dengesini sağlaması ve daha uzun süre tok tutması için çavdar veya buğday olmasına dikkat edin.
- Eğer sindirim zorluğu yaşamıyorsanız ve tüketiminden hoşlanıyorsanız süt içebilirsiniz. Sütün şeker hastaları için kan şekeri dengeleyici özelliği var. Fakat laktoza karşı vücudunuzda hassasiyetiniz varsa bağırsaklarda rahatsızlık meydana gelebilir. Bu da yolculuk esnasında mide bulanmalarına neden olur. Süt tüketmeyi çok istiyorsanız yolculuk sonrasını da bekleyebilirsiniz.
- Meyve içerisinde bulunan meyve şekeri (früktoz) nedeniyle diyabetlilerin meyveyi tek başına tüketmesi sakıncalı. Eğer meyve tüketiminden hoşlanıyorsanız ve yolda yemek istiyorsanız meyvenin yanına yoğurt da alın. Yoğurt meyve ile birlikte tüketildiğinde hem kan şekerini daha dengeli tutacak hem de daha uzun süre tok tutacaktır.
Bazı hastalık yapan mikroorganizmaların dolaşımı azaldı. Ama bu, hastalıkların bittiği anlamına gelmiyor. Bahara özgü koşullar, başka sorunlara zemin hazırlayabiliyor. Hafta sonu kaçamakları ya da seyahat planlarınızın tatsız sağlık sorunlarıyla bozulmasını istemiyorsanız birkaç küçük önlem almanızda yarar var.
Baharla birlikte alerjik astım, larenjit, kabakulak ve suçiçeği hastalıklarıyla üst solunum yolu enfeksiyonları ve hatta ishal vakalarında artış yaşanmaya başladı bile. Bunda hava değişiminin bağışıklık sistemine etkisini göz ardı edemeyiz. Bir de polenlerin yol açtığı alerjik vakalar katılınca baharın sağlığa etkisi büyüyor. Bilhassa çocuklar ve kronik hastalığı olanlar her zaman olduğu gibi bahar hastalıklarında da daha büyük risk taşıyor.
Baharla birlikte astıma bağlı kronik öksürük, gece öksürüğü ve solunum sıkıntıları da artış gösteriyor. Göz nezlesi olarak bilinen alerjik konjonktivit de sıklığı artan hastalıklardan. Genellikle alerjik rinitle birlikte görülüyor. Gözlerde kızarıklık, sulanma, yanma ve batma hissi alerjik konjonktivitin belirtilerinden.
Hijyeni ihmal etmeyin
Mevsim koşullarına uygun giyinmek önemli. Sadece gece-gündüz değil, gün içinde dahi sıcaklık farkları üşümeye yol açabiliyor. Kat kat giyinmek değişen sıcaklığa uyum sağlamayı kolaylaştırır. Bağışıklık sistemini güçlü tutmak şart. En ufak bir etkene karşı pes etmeyen bir vücut için sağlıklı beslenin, düzenli uyuyun, düzenli egzersiz yapın, alkol ve sigaradan uzak durun. Ayrıca güneş ışığından direkt yararlanmanız, temiz hava sadece beden değil, ruh sağlığınıza da iyi gelecektir. Sık seyahat ediyorsanız ‘büyüklere uygun’ aşılarınızı yaptırın. Hijyen her zaman, her yerde, herkese lazım. Kendinizi ve hatta çevrenizdekileri hastalıklara karşı korumanın en etkili yolu hijyeni ihmal etmeyin. El ve yüz yıkamak enfeksiyondan korunmanın en etkili ve basit yöntemlerinden.
Bir hatırlatma daha: Alerjiniz varsa polenler hapşırtmakla, gözleri yaşartmakla, kaşındırmakla kalmıyor. Verdiğiniz alerjik tepki vücudu fazlasıyla yoruyor. Moral bozuyor. Alerji tedavinizi ihmal etmeyin. Her gün, bilhassa yatmadan duş alın.
Bazı Ortadoğu ülkelerinde hâlâ salgın sürüyor. Dünya Sağlık Örgütü, salgından etkilenen bölgelere gidenlerin hastalığa karşı tam aşılanmış olması gerektiğini açıkladı.
Çocuk felci, bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığı. Üç farklı tipi olan çocuk felci virüsü, ağız yoluyla vücuda giriyor. Boğazda ve bağırsaklarda çoğalarak yayılıyor. Hastalık ateş, baş ağrısı, halsizlik, kusma, boyunda sertlik, kol ve bacaklarda ağrıyla kendini belli ediyor. Yaklaşık her 200 vakadan birinde virüs omuriliğe geçerek, kasların hareketlerini sağlayan sinir hücrelerini tahrip ediyor. Kalıcı olan bu tahribat hayat boyu sürecek felçlere neden oluyor. Maalesef felçli vakaların yüzde 5-10’unda solunum kaslarında felç gelişerek ölüme yol açabilir.
Hijyen kötüyse dikkat
Polio virüsü, özellikle hijyen koşullarının kötü olduğu bölgelerde bir çocuktan diğer çocuğa, dışkıyla kirlenmiş besin ve sularla bulaşıyor. Bu arada hastalığa karşı antikoru bulunmayan ve aşısız yetişkinleri de bulabiliyor.
Dünyada, çocuk felci vakalarının 1988’de 350 binden fazla olduğu tahmin edilirken, 2012’de sadece 223 vaka bildirildi. Hastalığa karşı yürütülen küresel savaşla vaka sayısında yüzde 99’dan fazla azalma sağlansa da üç ülkede (Afganistan, Pakistan ve Nijerya) virüs dolaşımı devam ediyor. Kamerun, Somali, Etiyopya ve Kenya’da ülke dışı kaynaklı bulaşma sonrasında salgınlar görülüyor.
Son olarak 29 Ekim 2013’te Dünya Sağlık Örgütü’nce yapılan açıklamada Suriye’de çocuk felci hastalığının varlığı duyuruldu. Dünya Sağlık Örgütü Suriye ile birlikte komşu ülkelerin ek aşılama kampanyaları yapmasını tavsiye ediyor. Halk Sağlığı Kurumu’nun bilgilerine göre, Türkiye, Irak, Ürdün, Lübnan ve Mısır’da çocuk felci aşı günleri yapılacak. Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü Seyahat Merkezi’nin bilgilerine göre, Irak’tan da bir polio vakası teyit edildi. İsrail’de de virüs tespit edildi.
Riskli durumlarPolio aşısının yapılmaması,
Göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Sinan Gürkan’ın verdiği bilgiye göre, bitkilerdeki polen kesesinin patlamasıyla dış ortama salınan polenlerin bir kısmı ağaçlara, bir kısmı da insanların burnuna, solunum yollarına gidiyor. Bazı kişilerde vücutta reaksiyona yol açıyor. Bağışıklık sistemi bir yanıt veriyor. Bahar nezlesi gelişiyor.
Sık sık, şiddetli hapşırık, burun akıntısı, tıkanıklığı belirtilerinden ötürü bahar alerjisini soğuk algınlığıyla karıştırmak mümkün. Ama bahar alerjisi polenle karşılaşır karşılaşmaz başlıyor. Şeffaf ve bol sulu burun akıntısı yapıyor. Bir haftadan uzun sürüp tekrarlıyor. Ateş ve kas ağrıları olmuyor. Soğuk algınlığında ise etken virüs. Temastan 1-3 gün sonra belirti veriyor. Ateş orta derecede seyreder ve kas ağrıları yapıyor. Bir haftada iyileşme sağlanıyor.
Astıma yol açabilir
Bahar alerjisinde polenler sadece burundan girmiyor, göze de yapışıyor. Gözde sulanma, kızarma, kaşınma, burunda kaşınma, burun akıntısı, tıkanma, boğazda yanma, hapşırma gibi tipik belirtilerle seyrediyor. Gece uyku düzeni bozuluyor, gündüz konsantrasyon eksikliği ve baş ağrısı olabiliyor. Dr. Gürkan, “Hastalık göz kaşıntısı ve hapşırmaktan ibaret basit bir sorun değil. Tedavi edilmezse ve önlem alınmazsa tekrarlıyor. Sinüzit, otit ve astıma neden olabiliyor” diyor.
Tatil için deniz kenarını tercih edin
Bahar aylarında alerjenlerden korunmak için polenlerin havada yoğun bulunduğu sıralarda (özellikle sabahın erken saatleri) açık havada kalmayın. Kapı ve pencereleri kapalı tutun. Arabada camları açmayın. Bu arada sıcak ve kuru havada polen çok iken, yağışlı havada çok az olur. Uygun zamanda dışarı çıkın. Klimalarınız polen filtreli olsun. Saç ve giysiler polen tutar. Bu nedenle eve gelince kıyafetlerinizi değiştirin ve duş alın. Tatile ormanlık bölgeye değil, deniz kenarına gidin. Çamaşırları açık havada kurutmayın. Çim biçmeyin, maske kullanın.
Böceklerin ilgisini çekmeyen polen daha alerjik
Ağaç, çimen ya da ot polenleri alerjiye sebep olabilir. Böceklerle tozlaşma yapan, taşınan polenlerse alerjik etki yapmıyor. Rüzgârla polen yayanlar, çalı ya da ağaçlardır (çam, köknar, ladin, sedir, ardıç, selvi, mazı). Ancak bunlardan alerjik polen yayanlar güneydeki selviler, Toroslar’daki ardıçlar, Kuzey Anadolu’daki porsuk ağaçları ile park ve bahçelerde yaygın kullanılan mazılar. Çam polenlerinin de alerjik etkisi var. Ayrıca Akdeniz ülkelerinde görülen polen alerjisinin büyük kısmından yabani formdaki buğdaygiller sorumlu. Bunun yanında sinirotugiller, fındık, zeytin, dut, çınar, karaağaç, kayın, söğüt, ceviz, huşağacı, kuzukulağı, akçaağaç, papatya, tilki kuyruğu ve kazayağı da alerjik polen yayar. Ağaç ve çiçek polenleri ilkbaharda, çayır çimen polenleri yaz başında, yabani ot polenleri ise yaz ortası ve sonbaharda bahar alerjisine sebep olur. Alerjik olan polenler daha çok rüzgarla taşınan, böceklerin dikkatini çekmeyen, soluk renkli ve koku salmayan bitkilerin. Parlak renkli, dikkat çekici çiçekleri olan bitkilerin polenleri böceklerle taşındığından büyük ve yapışkan. Rüzgarla taşınmadıklarından bahar alerjisinde pek rol oynamıyor.
İşte beslenme ve diyet uzmanı Elif Karacanoğlu’ndan hem sağlıklı besleyecek hem de sizi güçlü tutacak yiyecekler:
* Düğme mantar: Selenyum, B vitaminleri, riboflavin, niasin ve antioksidan kaynağı olan mantar özellikle üst solunum yolu enfeksiyonları riskini düşürme konusunda etkili.
* Lahana: İyi bir glutamin kaynağıdır. Lahanayı sevmiyorsanız çorbalarınız ve yemeklerinize ekleyerek besin değerini artırabilirsiniz.
* Badem: Stresin etkilerini azaltarak bağışıklık sistemini destekleyen bir besin. Günde 10 fincan badem tüketimi, günlük E vitamini ihtiyacınızın yaklaşık yüzde 50’sini karşılar.
YARIM KASE YOĞURT SOĞUKALGINLIĞI İLACI
* Greyfurt: Yüksek oranda C vitaminiyle bağışıklık sisteminin aktivasyonunu artıran flavonoidler içerir.
* Light yoğurt: Yapılan araştırmalar D vitamini düzeyi düşük olanların soğuk algınlığı ve gribe yakalanma riskinin yüksek olduğunu gösteriyor. Yoğurt D vitamini yönünden zengindir. Her gün yarım kase yoğurt soğuk algınlığına karşı direnci artırır.
Türkiye Uyku Tıbbı Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Aksu’nun verdiği bilgiye göre, uzun mesafe yol alırken, kısa zamanda birçok saat diliminin kat edilmesi jet lag sendromuna yol açıyor. Sendrom denmesinin nedeni çok sayıda belirtiyle seyretmesi. Sadece uyku bozukluğu değil, yorgunluk, isteksizlik, fiziksel ve zihinsel etkinlikte azalma ve mide bağırsak sistemi rahatsızlıkları da yaşanıyor. Tüm bu belirtilerin şiddeki kişiden kişiye değişiyor. Özellikle yaşlılarda daha rahatsız edici boyutlara ulaşıyor.
BATIYA UÇUŞTA UYUM DAHA KOLAY
Batıya doğru yapılan yolculuklarda varılan noktada sabah çoğunlukla erken uyanılıyor. Öğleden sonra saatlerinde ise yoğun bir uykululuk hali yaşanıyor. Batıdan doğuya doğru seyahatler sonunda ise geceleri uykuya dalma güçlüğü ortaya çıkıyor.
Doğudan batıya doğru uçuşlarda yeni şartlara adaptasyon daha çabuk ve kolay. Batıdan doğuya doğru uçuşlarda ise daha geç adaptasyon sağlanıyor. Her iki durumda da tam uyum için ortalama 1 haftaya yakın bir sürenin geçmesi gerekiyor. Peki batıya doğru uçuşlara neden daha kolay uyum sağlanıyor sorusuna karşılık Prof. Dr. Aksu, “Biyolojik saatin normal şartlarda ritmi 25 saat dolayında. Bu da uyumu kolaylaştırıyor” diyor.
1 HAFTADAN KISAYSA TSİ İLE YAŞAYIN
Jet lag ile başetmek Prof. Dr. Aksu’nun önerileri şöyle:
* Eğer yolculuk kısa sürecekse hareket edilen ülkenin saatine uygun olarak yaşamak en etkili yöntem. Yaklaşık her bir saat dilimine adaptasyonun bir günde olduğu göz önüne alınırsa Türkiye’den Amerika’ya yapılacak seyahatlerde uyum için bir hafta geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla bir haftadan kısa sürecek seyahatlerde Türkiye saatine göre davranmak ve uyku saatlerini değiştirmemek en doğru yöntem.
Uzmanlar dikkatli olunması uyarısında bulunuyor.
KKKA, hyalomma cinsi kenelerle bulaşıyor. Maalesef söz konusu keneler, ülkemizin de içinde bulunduğu çok geniş bir coğrafik alana yayılmış durumda.
Kene tarafından ısırılma veya keneyle temasta virüs alınmışsa hastalığın belirtileri genellikle 1-3 günde ortaya çıkıyor. Ancak bazen süre 9 güne kadar uzayabiliyor. Hasta insan veya hayvanlara ait kan, vücut sıvıları veya diğer dokulara doğrudan temas sonucu meydana gelen bulaşmalarda hastalığın belirtilerinin ortaya çıkma süresiyse ortalama 5-6 gün.
Hastalık çoğunlukla bulaştırıcı kenelerin aktif olduğu bahar ve yaz aylarında ortaya çıkıyor. Özellikle KKKA yapan kenelerin bulunduğu coğrafyalardan yolunuz geçiyor veya oralarda yaşıyorsanız dikkatli olmanız gerekiyor. Eğer:
Kene ısırdı veya keneyle temasınız olduysa,
Çalı, çırpı, su kenarları veya gür otların bulunduğu alanlarda piknik amaçlı veya diğer bir sebeple bulunduysanız,
Hayvanların kanları, vücut sıvıları veya diğer dokularına temas ettiyseniz,
Bize ne, demeyin. Gelişmiş ülkelerde CYBE’lerin önemli oranı seyahatlerde, rastgele kişilerle, korumasız cinsel ilişkiden kaynaklanıyor.
Cinsel yolla bulaşan 30’dan fazla bakteri, virüs ve parazit var. WHO’nun tahminlerine göre son yıllarda her yıl 174 milyon trikomonas, 92 milyon klamidya, 62 milyon bel soğukluğu, 12 milyon frengi ekleniyor. HIV gibi başka virüslerin de eklenmesiyle yıllık toplam sayı hayli büyüyor. CYBE’lere yol açan en büyük etken (yüzde 80) korunmasız cinsel ilişki. Yeni vakaların büyük çoğunluğu 15-49 yaşında.
CYBE’lerin uzun vadede de ciddi etkileri bulunuyor. Sadece cinsel bölgelerle sınırlı kalmıyor. Kısırlık, dış gebelik, kanser veya düşük gibi başka sağlık problemlerine de yol açıyor. Anneden bebeğine geçiyor. Bu nedenle korunmak, şikâyetler ortaya çıktığında acilen tedavi olmak çok önemli.
KADINLAR DİKKAT
Kadınlar CYBE açısından ‘doğuştan’ şanssız. Genital organlarının yapısı nedeniyle enfeksiyona karşı daha açık ve duyarlı. Cinsel organların birleştiği ilişkide, daha geniş yüzeyde temas söz konusu olduğundan hastalık taşıyan bir erkekten kadına CYBE geçme olasılığı, hastalık taşıyan bir kadından erkeğe geçme olasılığından daha fazla. Ayrıca kadınların erken yaşta evlendikleri ve erken yaşta cinsel ilişki kurdukları toplumlarda yine kadınların enfeksiyonu kapma riski artıyor. Bu şanssızlıklara, uğradıkları cinsiyet ayrımcılığı ve sağlık hizmetlerinden daha az yararlanmaları da eklenince sorun büyüyor. Kadınlardaki seyrinin farklı olması da hastalığın gizli kalması ve tedavi olamamasına zemin hazırlıyor. CYBE’ler tedavi edilmezlerse kadınlarda iltihaplanmaya ve kısırlığa yol açabiliyor.
Araştırmalar 19 yaş üzerindeki erkeklerde CYBE sıklığının kadınlara göre daha fazla olduğunu gösteriyor. Erkeklerin cinsel bakımdan daha aktif olması, kadınlara göre daha fazla eş değiştirmesi, paralı seks yapmaları bu riski arttıran faktörler.
CYBE’nin bulaşmasında birinci sorumlu yol cinsel ilişki. Birden çok cinsel eşle, korunmadan cinsel ilişkiye girilmesi CYBE yayılmasının en önemli nedeni. Bu tür ilişki biçimleri genellikle kadın veya erkek seks işçileriyle müşterileri arasında yaşanıyor.
Bunlar riski arttırıyor