DNA içindeki kimyasal sinyalleri inceleyen bilim insanları, hücre bazında bir vücut saati haritası çıkartarak, bazı organların daha hızlı yaşlandığını ortaya çıkardı. Araştırmada, orta yaşlı kadınlarda sağlıklı meme dokusunun, biyolojik olarak, vücutlarının geri kalanından iki yıl yaşlı olduğu görüldü. Amerikan Hastanesi plastik, estetik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı Prof. Dr. Reha Yavuzer, meme dokusunun, yağ ve süt veren meme bezinden oluştuğunu söylüyor. Yaşlanmayla birlikte süt bezleri azalıyor, yağ dokusu arttıyor. Yağ dokusundaki bu artış memenin yumuşamasını ve yer çekiminin etkisine direnme gücünün azalmasına neden oluyor.
Çocuk sahibi olmak ve emzirmek harika bir duygu... Ancak şu bilinen bir gerçek ki gebelik ve emzirme, memenin hormonal olarak aktif olduğu, süt ürettiği, büyüdüğü ve ağırlığının arttığı bir dönem. Tüm bu değişimler memenin hızla bozulmasına, kısacası yaşlanmasına yol açıyor. Prof. Dr. Yavuzer, “Hamilelik sayısı arttıkça veya emzirme periyodu uzadıkça memenin estetik görüntüsündeki yaşlanma ve bozulma da artar” diyor. Belirgin kilo alıp vermenin etkisini de unutmamak lazım. Yaşlanmaya bağlı meme dokusundaki sarkıklar yer çekiminin etkisiyle meydana geldiği için daha büyük, daha ağır olan memelerde bu süreç daha hızlı.
Meme dokusunun hemen altında göğüs kası bulunuyor. Göğüs kasının düzenli çalıştırılması, kas gerginliğinin artması, kastan meme içine uzanan bağ yapısının kuvvetlenmesine neden oluyor. Prof. Dr. Yavuzer, “Bu nedenle düzenli egzersizin meme dokusu yaşlanma sürecinde yavaşlatıcı etki yapıyor” diyor.
En etkili gençleştirme yöntemi cerrahi
Her şeye rağmen memede meydana gelen ve sıklıkla kendini sarkıklıkla gösteren yaşlanmanın giderilmesinde dikleştirme ameliyatları bir seçenek. Kaybedilen doku yerine silikon protez koymak, zaman içerisinde büyüme gösteren meme dokusunun bir kısmını almak en sık yapılan cerrahi uygulamalardan. Ameliyat dışında dokuları sıkılaştırmak amacıyla yapılabilecek enjeksiyon ve radyofrekans gibi enerji aktarımına dayanan cihazlar, askılama dikişleri gibi yöntemler de birer seçenek.
Bu durum genellikle kış aylarında güneş ışığının azalmasına bağlı uyku ve hormonları düzenleyen biyolojik saatin bozulmasına bağlı ortaya çıkıyor.
Özellikle İstanbul gibi kentlerde kar yağışı; ulaşım, kaza, bazı coğrafyalarda beslenme sorunu gibi pek çok sosyo-ekonomik problemi de beraberinde getiriyor. Bu sebeple büyük şehirlerdeki yaşam koşulları panik hastalarındaki kaygı ve tedirginlikte artışa neden oluyor. Mevsimsel depresyon yaşayan kişilerde de durum aynı. Rahatsızlıkları bedenlerine yönelik olduğundan daha kontrollü davranmaya çalışıyorlar.
IŞIK İYİ GELİYOR
Büyük şehirlerde hava şartlarından dolayı yaşanan zorluklar, bu hastaların sadece sosyal hayatlarını etkilemekle kalmıyor. İş yaşamlarında da önemli sorunlara yol açabiliyor. Panik rahatsızlığı olan ve mevsimsel depresyon yaşayan kişilerin enerji ve motivasyon seviyesi azalıyor. Uzman psikolog Aycan Bulut, “Panik atak hastaları kendilerini sürekli tedirgin ve güvensiz hissedeceğinden, sosyal ve iş hayatlarına konsantre olamazlar. Bulundukları mekânın kendileri için tehdit oluşturacağını düşünür, gergin ve huzursuz davranış sergilerler. Hatta ileri seviyelerde dışarı çıkmak dahi istemezler. Bu hastaların günlük yaşamlarında kendilerine soluklanabilecekleri bir alan yaratmaları fayda sağlayabilir. Özellikle çalışma ortamlarında gerekli ışık ihtiyacını karşılar ve ortamın ısı ayarını kontrol altında tutarlarsa kendilerini daha güvende ve zinde hissederek panik atak ve mevsimsel depresyonun önüne geçebilirler” diyor.
EVDEN ÇIKMAK İSTEMİYORLAR
Araştırmalara göre, kış aylarında panik hastalığı bulunanlar uzun süre evlerinden dışarı çıkmıyor. Bu durumu oluşturan nedenler araştırıldığında hastaların ev dışına çıktıklarında başlarına bir felaket gelmesinden korktukları gözlemleniyor. Zira kişisel güvenlikleri ya da sevdiklerinin güvenliği konusunda aşırıya kaçan bir endişe taşıyorlar. Bulut, “Her an başlarına bir tehlike gelebileceğini düşünerek, panik hallerini arttıracak her türlü aktiviteden kendilerini uzak tutarlar. Soğuk ve karlı kış günlerinde evlerine kapanır ve dışarıdaki sözde tehlikelerden kendilerini korumuş olduklarını zannederler” diyor.
Kışın da güneş ışığının tadını çıkarın
Özellikle buzlanmanın yoğun olduğu sabah ve akşam saatlerinde karda yürürken ellerinizi cebinize sokmayın.
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Gök Tuğrul Berkel bilhassa kaldırım ve üst geçitlerin çok kaygan olabileceği uyarısında bulunuyor. Gençler genellikle düşmeleri burkulma, yumuşak doku travmalarıyla atlatabilirler. Ancak yaşlılarda ciddi kırıklar hatta başı çarpmaya bağlı hayati tehlike dahi gelişebilir. Dr. Berkel, tam da bu nedenle yaşlıların zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamaları gerektiğini söylüyor.
Dr. Berkel kayarak düşmelere maruz kalmamak için şu önerilerde bulunuyor:
Kaymayan ayakkabılar ve yumuşak giysiler giyin.
Eller cepte yürümeyin.
Küçük ve yavaş adımlarla yürüyün. Merdiven inip çıkarken ayakların basamaklara tam olarak temas ettiğinden emin olun.
Merdivenlerden inerken veya çıkarken korkuluklardan destek alın.
Mevsim koşulları hastalık etkenleriyle karşılaşmamızı kolaylaştırıyor. Ancak bağışıklık sistemimizi her daim güçlü tutmak, kolay hastalanmanın önüne geçmeye yetebiliyor.
Vücudu sağlam tutmanın yolu bağışıklık sisteminden geçiyor. Güçlü bağışıklık sisteminin formülü karışık değil. Çoğumuzun bildiği şeyler. İşte dahiliye uzmanı Uz. Dr. Özgür Mollaoğlu’nun bağışıklık sistemini güçlendiren önerileri:
Sigara ile diğer tütün ürünlerinden ve alkolden uzak durun.
Sebze, meyve ve kepekli tahılların bol, doymuş yağların ise az olduğu bir beslenme şeklini uygulayın.
Düzenli egzersiz yapın.
Uygun kilonuzu koruyun, uykunuzu alın.
Kan basıncınızı takip edip kontrol altında tutun.
İlaca dayanıklı veya dayanıksız sıtma riskinin bulunduğu bölgeye gittikten bir hafta veya daha sonraki günlerde ateşlenirseniz acilen bir sağlık kurumuna başvurun ve seyahatinizden de bahsedin.
İlaca dayanıklı sıtmanın (malaria) ilk kez saptandığı Tayland-Kampoçya ile sınırlı kalmayıp Vietnam ve Myanmar’ın yanı sıra Çin’in güneybatısında da belirlendiği, Guyana ve Surinam’da da ortaya çıktığına ilişkin şüpheler bulunduğu haberi kaygılara yol açtı.
Geçen hafta Stratejik ve Uluslararası Etüdler Merkezi (CSIS) adlı düşünce kuruluşuna sunulan bir rapor endişelerin artmasına yol açtı. ABD Donanması Tıbbi Araştırma Merkezi’nin eski komutanı Dr. Christopher Daniel raporunda, Myanmar’ın Mekong bölgesinde sıtma parazitinin bertaraf edilmemiş olması nedeniyle ilaca dirençli sıtma hastalığının küresel düzeyde ortaya çıkmasının ve sıtmayla savaşta elde edilen kazanımların kaybedilmesine yol açmasının an meselesi olduğunu söylüyordu.
KONTROLDEN ÇIKABİLİR
Dünya Sağlık Örgütü de yılda 600 bin kişinin ölümüne sebep olan sıtma hastalığının ilaca dirençli formunun, şu an için yerel bir tehdit olarak gözükmesine karşın, kolayca kontrolden çıkabileceği ve küresel toplum sağlığı üzerinde ciddi sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulunuyor.
Seyahatler rutin yaşantımızı değiştiriyor. Uyanma, yemek, dışkılama saatleri farklılaşıyor. İş yemeklerinde tüketilen besinlerin miktarı artıyor. Genellikle tercih edilen, sebze yemekleri olmuyor. Buna tüketilen sıvı miktarındaki azalma da eklenince bağırsakların tembelleşmesi kaçınılmaz sonuç oluyor. Aslında kabızlıkla mücadelede kural basit. Bol sebze ve meyveyle sıvı yemek sorunu büyük oranda ortadan kaldırıyor. Ancak her şeye rağmen kabız olduysanız ve iki haftadan uzun sürdüyse ilgili uzmana görünmelisiniz. Genel cerrahi uzmanı Op.Dr. İlker Abcı, idealin her gün tuvalete çıkmak olduğunu söylüyor. Bu alışkanlık vücudun toksin biriktirmesinin önüne geçebiliyor. Herkesin alışkanlığı farklı. Bazı insanlar günde üç kez tuvalete çıkabilirken, bazıları ise haftada üç kez çıkabiliyor. Op.Dr. Abcı, “Kabızlıktan bahsedebilmek için kişinin haftada üçten az tuvalete çıkıyor olması gerekir. Eğer haftada bir tuvalete çıkma söz konusuysa ciddi bir kabızlık olabilir. Kabızlık iki haftadan fazla sürüyorsa mutlaka hekiminize başvurun” diyor.
LİF FAKİRİ BESLENME VE SONUÇLARI
Yediklerinizden yeterli lif almamanız, sık sık kabızlığa yol açar. Bunu önlemek için günde en az 20 gram lifli gıda tüketmeye çalışın. Meyve ve sebze yiyin. Ekmek, makarna ve beyaz pirinç yerine tam tahıllı ürünleri tercih edin. Gaz ve şişkinlik problemi yaşamamak için lif alımınızı yavaş yavaş arttırın. Bir günde, her zaman içtiğinizden en az 2-4 bardak daha fazla su için.
Op.Dr. Abcı, “Düzenli lif alımının sonucunu aynı gün beklemeyin. Birkaç gün sonra iyileşme görmeye başlayacaksınız. Diyetinizde lifli gıdalara yer vermeniz kabızlığın azalmasına yardımcı olsa da kronik kabızlık, parkinson, inme, az çalışan tiroit bezi, şeker hastalığı ya da kullandığınız ilaçların yan etkisi sonucu oluşabilir. Kabızlığınız iki haftadan fazla sürdüyse, dışkınızda kan ve açıklanamayan kilo kaybı ile şiddetli karın ağrınız varsa mutlaka hekiminize görünün” diyor. Eğer laktoz intoleransınız varsa süt, kabızlığa neden olabilir. Çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada çocuklarda görülen kabızlığın nedenlerinden birinin de laktoz intoleransı olduğu ortaya çıkmıştır. Laktoz intoleransınız varsa her gün en azından bir bardak süt içebilirsiniz. Çok nadir de olsa özellikle küçük çocuklarda sakız yutmak, kabızlığa neden olabilir. Kısa süre içerisinde çok fazla ya da büyük miktarlarda yutulan sakız sindirilemediğinde özellikle sindirim sistemi üzerinde bloke eden bir kitle oluşturarak kabızlığa neden olabilir.
Bunları unutmayın
Gevşemeyi öğrenin: Depresyon kabızlığınızı tetikleyebilir ya da daha kötü hale getirebilir. Meditasyon, yoga, spor gibi tekniklerle stresinizi azaltmayı deneyin. Karın bölgenize yapacağınız masajla bağırsağınızı destekleyen kaslarınızı gevşeterek bağırsak hareketlerinizi hızlandırabilirsiniz.
Kuru erik bağırsağı çalıştırıyor: Çözünmüş liflerden zengin olan kuru erik, doğal laksatiflerle yüklü.
Suyun rahatlatıcı etkisini tecrübe etmeyen herhalde yoktur. Bu etkisinin yanısıra tedavi edici özelliği de gözardı edilemez. Uzmanlar termallerden yararlanmanın bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, sağlık ve zindeliği beraberinde getirdiğini söylüyor. Termaller ve SPA’lardan en iyi şekilde yararlanabilmek için:
UZMANA GÖRÜNÜN: Kaplıca, termal tesis, SPA’yı ihtiyacınız ya da sağlık sorununuza yönelik seçin. Tıbbi ekoloji ve hidroklimatoloji uzmanları sizi ihtiyacınıza en uygun tesise yönlendirir. Örneğin bazı hastalıklar için kaplıca önerilmez.
KÜRLERİ SIK SIK ALIN: Toplam etki için SPA veya kaplıca kürlerini tekrarlayın. Kaplıcalarda 10-15 gü n kalıp hergün banyo, masaj, hamam, saunadan yararlanıp egzersiz yapmak, 9 ay süren iyilik halini getiriyor. Haftada 1 kez gidecekseniz bunu 8 hafta üstüste tekrarlamanızda yarar var. Haftada 2 kez gidiliyorsa 6 hafta süreyle yapmak gerekiyor. Haftada 3 kez gidildiğinde, 3-4 hafta üst üste tekrarlanmalı. Genel sağlık hissini, haftada 1-2 uygulamayla sürdürmek mümkün.
DUYULARINIZI BESLEYİN: Klasik SPA insanın 5 duyusuna seslenir: Görsel, dokunsal, koku, işitsel ve ruhsal... Bedenin yanında, ruha da iyi gelir. Bütüncül bir iyilik hali yaratır. Zaten SPA’nın en büyük avantajı modern, bilimsel tıbbın veremediği ya da yeteri kadar veremediği bütünsel
yaklaşımı göstermesi. En büyük avantajı ve en çekici tarafı da bu. Örneğin SPA’da hamam, oradaki organizasyon, su sesi, ardından cilt bakımı, masaj uygulamalarından sonra kendimizi ruhsal olarak yenilenmiş iyi hissetmenin altında da tüm duyulara hitap etmesi var.
HANGİ MEVSİM: Birçok tesisin kapısı 4 mevsim açık. Yazın çok sıcak sulara tahammül zor olabilir. Bunun için sonbaharı seçebilirsiniz. İlgili uzmanlar bu konuda da fikir verebilir.
TEMİZLİK ÖNEMLİ: En çok dikkat etmeniz gereken konulardan biri de tesisin temizliği. Ortak kullanılan, nemli alanlar bazı hastalıkların bulaşmasını kolaylaştırır. Gitmeden araştırın, soruşturun. Kendiniz de kürlerden önce ve sonra mutlaka duş alın.
Tifo, hepatit A ve E, lejyoner hastalığı, kolera, bruselloz ve daha pek çok önemli bulaşıcı hastalık mikroplu yemek ve sudan bulaşıyor. Riskli yerlere giden yolcuların yaklaşık yüzde 80’i ishal oluyor. Aslında bağışıklığı güçlü olanların bu durumla baş etmeleri nispeten daha kolay. Ancak bebek, küçük çocuk, yaşlı, hamile ve bağışıklık sistemi güçsüz kişiler daha büyük risk taşıyor.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’nün yolculara önerileri şöyle:
Mikrop içerme olasılığı bulunan yemek ve içeceklerden uzak durun.
Mikroplu olma olasılığı bulunan havuzda, denizde yüzmeyin.
İshali nasıl tedavi edeceğinizi öğrenin. Gideceğiniz bölgeye göre ishal halinde ağızdan alınan rehidratasyon tuzları ve su dezenfektanlarını yanınızda götürün.
Susuz kalmayın
Birçok ishal vakası birkaç günde geçer. Ancak özellikle çocukların vücutlarının susuz kalmaması çok önemli. İshal başlar başlamaz daha çok sıvı tüketin. (Örneğin şişede, kaynatılmış veya ilaçlı su ya da açık çay). Eğer ishal birkaç günden fazla sürerse, ağızdan alınan rehidratasyon tuzu (ORS) solüsyonu alın ve normal gıda tüketmeye devam edin. Eğer ORS solüsyonu mevcut değilse; 6 çay kaşığı şeker ve 1 çay kaşığı tuzu 1 litre içme suyuna ekleyin. Eğer ishal 3 günden fazla sürerse veya çok sık olarak tuvalete çıkılıyorsa, dışkı kanlıysa, tekrarlayan kusma ve ateş varsa tıbbi yardım alın. İshal önleyici ilaçlar genel kullanım için pek önerilmiyor. Ancak istisnai durumlarda, sıvı da alınması şartıyla sadece erişkinler tarafından belirtileri rahatlatma amacıyla hekim önerisiyle kullanılabilir. İshal önleyici ilaçlar kesinlikle çocukları tedavi etmek için kullanılmamalı.
Güvenli olmayan yiyecek içeceklerden sakınma yolları