Mehmet Y. Yılmaz

Sıra ‘milletin ormanına’ geldi

24 Şubat 2016
ORMAN ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Artvin Cerattepe’de açılması planlanan maden ocağı ile ilgili olarak “geri adım atmayacaklarını” söyledi.

Geri adım atacağını söylemiş olsaydı, şaşırmamız gerekirdi, bu açıklama normal.

 

Normal, çünkü 17-25 Aralık telefon kayıtlarında “milletin anası” ile ilgili çirkin söz eden kişinin şirketinin, bu işten kazanmayı hayal ettiği para, bu iktidar için tabiattan da, bölge halkının ne istediğinden de önemli.

 

Bakan Eroğlu, madenin “kapalı galeri” sistemiyle çalışacağını ve bu nedenle ağaç kesilmeyeceğini de söyledi.


“Buna rağmen açık işletme yapılacak, ağaç kesilecek diye kara propaganda yapıldı.

 

Yazının Devamını Oku

Bu plan daha önce yapılmalıydı

22 Şubat 2016
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Ankara’daki son terörist saldırının ardından Emniyet yetkililerinden brifing aldı ve Ankara için yeni “Başkent Güvenlik Eylem Planı” hazırlanması kararı verdi.

Buna göre başkente polis ve yeni teknolojik teçhizat desteği yapılacak. Kente giriş ve çıkışlar polis ve jandarma ile daha sıkı kontrol edilecek. Kritik binalara yapılacak olası saldırılar için hazırlıklar yapılacak. “Görünür polis” uygulaması hayata geçirilecek, 2 bin yeni polis de özel eğitimle göreve başlatılacak.

 

Medeniyet tarihi aslına bakarsanız bir ölçüde de böyle yazıldı.


İnsanlar, başlarına gelen felaketlerden dersler çıkardılar, aynı faciaların yaşanmaması için önlemler geliştirdiler, uyguladılar.


Onun için Ankara’daki saldırıdan sonra yeni güvenlik önlemlerinin düşünülüp uygulanması doğru bir iş.


Yazının Devamını Oku

Düzeltme ve cevap metni

21 Şubat 2016
.

Hürriyet Gazetesi’nin 16/10/2015 tarihli nüshasının 15. sayfasında yayımlanan Mehmet Y. YILMAZ’a ait “Anayasa’yı, Anayasa’yı koruyandan kim koruyacak?” başlıklı köşe yazısında, 10/10/2015 tarihinde Ankara’da gerçekleşen bombalı terör eylemi hakkındaki soruşturmada Mahkemece verilen yayın yasağı kararından hareketle “ülkemizdeki yargıç ve savcıların iktidardaki güç karşısında bir adım geride durma ve devleti koruma refleksinin öteden beri var olduğu, hâlâ savcıların ve hakimlerin bağımsız davranmalarını beklemek gibi (!) saf bir yanının kaldığı, Anayasa’ya karşı işlenen suçları kovuşturmakla görevli makamın Anayasa’yı fütursuzca çiğnediği” şeklinde bir takım sözler sarf edildikten sonra Kurulumuz hedef alınarak “HSYK yüzünden emir kulu haline getirilmiş olan yargının, muktedirlerin yayın yasağı isteğini ikiletmediği” şeklinde gerçeğe aykırı ve hakaretamiz ifadeler kullanıldığı görülmektedir.Uygar toplumlarda gazeteci olmanın öncelikli şartının; gazeteciliğin gerektirdiği ilke ve değerlerle birlikte insan olmanın gerektirdiği asgari değerlere ve nezaket kurallarına uymak olduğu tartışmasızdır.Bu çerçevede, gazetecilerin gerçekleri araştırma ve topluma aktarma görevlerini yerine getirirken, iddialarını delillendirmeleri ve seviyeli bir üslupla ortaya koymaları beklenir.Yazıda, bir yargı kararının eleştirilmesi görüntüsü altında Türk Yargısının “muktedirlerin” güdümünde olduğu, HSYK’nın yargı mensuplarını emir kulu haline getirdiği yine yargı mensuplarının güç sahiplerinin istekleri doğrultusunda karar verdikleri gibi akıl, mantık ve insaf dışı ifadeler kullanılması, ifade hürriyetinin “hakaret hürriyeti” olarak kabul edilemeyeceği gerçeğini bir kez daha ortaya koymaktadır.Yargı kararlarına karşı bilimsel çerçevede eleştiri getirilmesi olağan karşılanabilecek bir durum ise de; hukuk ve yargının işleyişi konusunda yeterli bilgiye sahip olunmadan yakışıksız bir üslupla Kurulumuz ve yargı camiasını töhmet altında bırakacak mesnetsiz iddialar öne sürülmesinin kabulü mümkün değildir.Bu çerçevede gazeteciliğin basın kartı sahibi olmaktan ziyade basın etik ilkelerine riayet etmek, objektif olarak gerçeği araştırmak ve medeni şekilde eleştiri getirerek toplumun doğru bilgilenme hakkına katkı sağlamak şeklinde algılanmasının basına duyulan güvenin korunması adına bir zorunluluk olduğu açıktır.Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 14 /12/2015

 

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu VekiliAv. Ömer COŞKUN

 

Yazının Devamını Oku

Bu denklemi bu kadro değiştirebilir mi?

15 Şubat 2016
SURİYE’de iç karışıklıklar başladığında, Esad yönetiminin kısa sürede devrilip gideceği varsayımı üzerine kurulan Suriye politikamızın bugün geldiği nokta, mutlak bir iflas durumudur.

Hatırlayalım, o günlerde devlet yöneticilerimize bölgesel güç olmak bile yetmiyordu, küresel güç mücadelesinde yerimizi almak üzereydik!

Şimdilik “küreyi” bir kenara bırakıp “bölgeye” bakalım.
-İran ile 1639’da imzalanan Kasr–ı Şirin Antlaşması’ndan bu yana hiç savaşmadık ama bu bölgesel güç mücadelesi içinde olmadığımız anlamına da gelmiyor. İran ile Türkiye, her zaman bölgesel olarak rakip oldular.
Ve bugün geldiğimiz nokta: İran, önce Irak’a, sonra Suriye’ye iyice yerleşti.
-Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya küresel bir güç olma iddiasını kaybetmişti, Putin’in yayılmacı politikaları sonucunda Türkiye’yi tehdit eden, ne yapacağı kestirilemez bir bölgesel güç olarak karşımıza çıkıyor.
Rusya, Suriye’ye iyice yerleşti, bundan sonra bölgedeki güç mücadelesinin baş aktörlerinden biri olacak.
-Esad’ın Suriye’deki varlığının ne kadar süreceğine de Batı ve Türkiye değil, Rusya karar verecek. Onu gözden çıkarabileceğine karar verene kadar bu gerçekle yaşamak zorundayız.

Yazının Devamını Oku

Bir kez daha ‘onurlu yalnızlık’ mı?

14 Şubat 2016
SURİYE konusunda Türkiye’nin bunca yıldan sonra gelebildiği nokta mutlak bir yalnızlıktır.

Buna da geçmişte olduğu gibi romantik bir “onurlu yalnızlık” yaftası takacaklar mı, bilemiyorum tabii ama bugün bulunduğumuz noktada yanımızda sadece Suudi Arabistan ve Katar var.

Onların da ABD’den ne zaman bir işaret alıp, bizi buralarda tek başımıza bırakacaklarını kestirebilmek zor tabii.
Yola “Esad’sız Suriye” diye çıkmıştık. Şimdi hedef “YPG Azez ve çevresinden uzaklaşsın, Halep’teki muhaliflere ulaşmak için gerekli koridor açık kalsın” talebinden ibaret.
Bu hedefe nasıl ulaşılacağı da meçhul.
Demeç verirken yapılması çok kolay gibi görünen şeyleri “sahada yapmak” o kadar kolay değil. Amerika YPG’den vazgeçmiyor, IŞİD’e karşı kara harekâtında o güçleri kullanmak istiyor çünkü. YPG’yi, Rusya’nın kucağına tamamen atmaktan çekinmesi de ayrı bir faktör tabii.
Rusya ve Esad güçleri bölgeyi sıkıştırdıkça sıkıştırıyor ama elimizden gelen tek şey demeç vermek!
Artık bölgede uçak bile uçuramıyoruz.

Yazının Devamını Oku

Sorunlarımızın nedeni hayalci politikalar

12 Şubat 2016
BUGÜN Suriye’den kaynaklanan sorunlarımızın tümünün tek bir nedeni var:

Suriye’de ilk protesto gösterileri başladığında, Türkiye’nin sağlıklı bir değerlendirme yapamamış olması!

 

Suriye’de çıkacak bir iç savaşın olası sonuçlarının ne olabileceği doğru öngörülememiş.


Birinci ve en büyük hata, rejimin hemen yıkılıp gideceğinin hesaplanmış olmasında.


Demek ki Türkiye’nin Suriye ile ilgili istihbaratı zayıftı ya da istihbaratı değerlendiren her kimlerse onlar yetersizdi.


Yazının Devamını Oku

Başbakan hayaller âleminde

11 Şubat 2016
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin Kürt sorununun çözümünün “parçalayıcı ulus anlayışının yerine birleştirici millet anlayışının konmasından” geçtiğini söyledi.

Ulus ve millet kelimelerinin eşanlamlı olduğunu bilenler, doğal olarak ne demek istediğini anlayamadılar.

 

O da zaten bunu hesaplamış olmalı ki “Millet derken tevhidi kastediyoruz” diye açıkladı.


Meğerse “millet–i İbrahim” demek istiyormuş.


Başbakan sanki hayaller âleminde yaşıyor gibi.

 

Yazının Devamını Oku

Mehmet Y. YILMAZ

9 Şubat 2016
Mehmet Y. YILMAZ

Mehmet Y. Yılmaz yurtdışında olduğu için bugün ve yarın yazılarını yazamayacaktır.

Yazının Devamını Oku