Paylaş
Suriye’de ilk protesto gösterileri başladığında, Türkiye’nin sağlıklı bir değerlendirme yapamamış olması!
Suriye’de çıkacak bir iç savaşın olası sonuçlarının ne olabileceği doğru öngörülememiş.
Birinci ve en büyük hata, rejimin hemen yıkılıp gideceğinin hesaplanmış olmasında.
Demek ki Türkiye’nin Suriye ile ilgili istihbaratı zayıftı ya da istihbaratı değerlendiren her kimlerse onlar yetersizdi.
Böyle bir öngörüde bulunulduğunu zaten biliyoruz. Zamanın Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’nın iki hafta içinde Şam’da Emevi camisinde namaz kılacaklarını söylediklerini hatırlayalım.
Rejimin hemen yıkılmamasının yaratabileceği riskler de doğru hesaplanmamış.
Ne böyle büyük bir mülteci akınına yol açacağı hesaplanmış ne de Suriye’de devlet otoritesinin çökmesinin neden olabileceği riskler masaya yatırılmış.
Suriye’deki muhalif güçlerin kendi içindeki güç dengeleri de yanlış öngörülmüş.
Cihatçı grupların muhalefeti kısa sürede etkisi altına alabileceği, El Nusra gibi dünyanın büyük bölümünü huzursuz edecek güçler nedeniyle Suriye muhalefetine Batı’nın desteğinin sınırlı olabileceği düşünülmemiş.
IŞİD gibi bir oluşumun bölgede sınırları adeta tamamen değiştireceği de, Rusya’nın Akdeniz’deki en önemli üslerini korumak için neleri göze alabileceği de hesaplanmamış.
Suriye Kürtlerinin böyle bir çözülme ortamında nasıl harekete geçebilecekleri, kimin etkisi altında, kimlerle ittifaklar kurabileceği ve bunun Türkiye için yaratabileceği risklerin de iyi değerlendirilmediği artık ortada.
Tipik bir “yanlış düğme ilikleme” durumu bu.
Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, geri kalan hiçbir düğme normal iliğe girmiyor!
Bu politikanın mimarlarının bir özeleştiri yapmalarını beklemememiz gerektiğini biliyoruz.
Ama hiç olmazsa nerede hata yaptıklarını görüp, Suriye politikasını en başından başlayarak değiştirmeye çalışmalarını beklemek de hakkımızdır.
Suriye bataklığına daha fazla batmamak için bu elzemdir.
Farkımız burada
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerine yönelik terörist saldırının ardından yaptığı açıklamada, isim vermeden Hürriyet’e yönelik saldırıdan sonra “dünyayı ayağa kaldıranların” ne yapacaklarını dikkatle ve yakından takip edeceğini söyledi.
Bilmiyorum basın kuruluşlarının, Doğan Yayın Grubu’nun ve tek tek biz yazarların gösterdiği tepki onu tatmin edebildi mi?
Saldırı duyulur duyulmaz gereken tepki, en sert şekilde gösterildi, kınandı.
Hürriyet’e yönelik saldırıdan sonra, yandaş medyada hiç görmediğimiz bir durum bu.
Bir tepki göstermedikleri gibi, saldırının başındaki magandanın sırtının sıvazlandığını, parti içinde pışpışlandığını, hatta devlet bürokrasisi içinde önemli makama getirildiğini bile gördük.
İşte bizler ile sizlerin farkı da burada arkadaşlar.
Biz şiddet kimden kaynaklanırsa kaynaklansın, hiçbir hesap yapmadan ona karşı çıkarız.
Bizlerin düşünce ve ifade haklarına sayı göstermeyenlerin de haklarını “ama” demeden savunuruz.
Umalım ki günün birinde sizler de bunun öneminin farkına varabilesiniz.
Saatler ‘çakma’ çıkmayınca
BİR Çin yatırım şirketi 2013 yılında eski Avustralya Başbakanı Tony Abbot ve iki politikacıya naylon poşet içinde üç adet saat hediye etmiş.
Politikacılar, poşet içinde geldiği için sahte olduğunu düşündükleri hediye saatleri parlamentoya kaydettirerek kullanmaya başlamışlar.
Benzeri saatlerden politikacıların eşlerine de hediye edildiği ve onların da kaydettirildiği bildiriliyor.
Derken Avustralya Liberal Partisi’nden Macfarlane, saatlerin sahte olmayabileceğini düşünmüş.
Ve geçtiğimiz yıl bu durum anlaşılınca, üç arkadaş konuşmuşlar ve toplam değeri 250 bin dolar olan saatleri Çin şirketine iade etmeye karar vererek, iade etmişler.
Bizim için ne kadar yabancı bir uygulama!
Devlet adamlarımız, kanunlarımız kaydettirmeyi ve Hazine’ye devretmeyi emrettiği halde böyle bir beyanda bulunmadıkları gibi, gönül huzuru içinde kullanmaya da devam ediyorlar.
Bu köşede yıllardır bu konuyla ilgili yazıyorum.
Başta zamanın Cumhurbaşkanı ve Başbakanı olmak üzere hiçbir devlet yetkilisi, bu konuda bir hassasiyet göstermedi.
Ben yazdım, siz okudunuz, onlar değerli hediyeleri kendi malları gibi kullanmaya devam ettiler.
Öyle görünüyor ki bu durumdan hiç de rahatsız değiller.
Pardon, aslında rahatsızlar ama hediyeleri beyan etmemekten değil, benim bunları yazıyor olmamdan rahatsız oldular, bunu da ifade ettiler.
Bakalım günün birinde böyle hassasiyetleri olan devlet yöneticilerimizin olduğunu da görecek miyiz?
Paylaş