“Eşini, işini ve evini değiştirenlerin peşine düşeriz, şüpheyle yaklaşırız. Parasal ilişkilerde dikkatli olun.”
Başbakan’ın bu sözlerinin medyaya yansımasının nedeni, AKP’nin hakkında yolsuzluk iddiaları olan belediye başkanlarını incelemek üzere müfettişler görevlendirmiş olması.
Başbakan’ın bu konudaki hassasiyetini biliyoruz.
Belli ki iktidar zehirlenmesinin neden olacağı yolsuzluklara karşı daha dikkatli bir döneme geçmeye çalışıyor.
Cumhurbaşkanı’na üzülerek söylemek zorundayım ki doğru bir tespitte bulunmamış.
AKP’nin önerdiği biçimiyle başkanlık sistemine karşı çıkanlar, milli iradeden değil, kendini bütün milletin yerine koyacak bir tek adam rejimine sürüklenmekten korkuyorlar.
Tam tersine “milli iradeye önem verdikleri için” bu sisteme karşı çıkıyorlar.
Milli iradeden korkuyor olsalardı, gerçek temsile izin veren demokratik bir sistemi savunuyor olmazlardı.
Stiglitz’in bu iltifata mazhar olmasının nedeni, bildirici akademisyenlere yapılan muameleye karşı çıkması ve akademisyenleri destekler mahiyetteki açıklamaları.
Böylece Başbakan, kendisinin aslında ne kadar demokrat olduğunu da ortaya koymak istiyor!
Başbakan, Stiglitz’e yemekte şunları söylemiş:
“Benim bunlarla mücadele etmek için hukuki kalkanlara ihtiyacım yok, gözaltı vb. Bizim tarafımızdan gözaltı gibi yargıya müdahale olmadı. Öyle bir intiba oluyor ki sanki savcılar bizim görüşümüzle harekete geçti. Doğru değil.”
Şimdi önce size bir anı anlatacağım.
Bunu, Türkiye’nin eski Belgrad Büyükelçisi Süha Umar’ın “Belgrad–500 Yıl Sonra” isimli anı kitabında okudum. (Boyut Yayınevi)
Türkiye–Sırbistan ilişkilerinin bir türlü düzelmek bilmediği bir dönemde Belgrad’da ilişkileri haline yoluna koymak için önemli bir görev yerine getiren Umar’ın anılarında, zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Sırbistan ziyareti ile ilgili şöyle bir bölüm var:
“Ziyaret öncesinde Tadiç (Zamanın Sırbistan Cumhurbaşkanı) ile yaptığım görüşmede, Gül’ün kendisine bir armağan vereceğini, bunun geleneğimiz gereği olduğunu söyledim ve özel bir isteği olup olmadığını sordum.
“Hükümet yetkilisi ya da siyasetçi olarak bu görüşe katılmasanız bile doğru olduğunu düşündüğünüz şeyi söylemek akademik özgürlüktür. Üniversitelerinizde bin tane terörist ya da terörü destekleyen akademisyen olduğunu sanmıyorum.”
Önce Kati Piri’nin şu sözlerini de aktarayım ki “Avrupalılar PKK adına konuşuyor” gibi abukluklar söylenmesin:
“Türkiye’nin terör ile mücadelesini kimse sorgulayamaz.”
Piri’nin akademisyenlerin bildirisi ile ilgili sözleri, medeni dünyanın kabul ettiği ve varlığını tartışma konusu dahi edemeyeceği fikir özgürlüğünü tanımlıyor.
Sürpriz bir karar değil.
Mahkemenin bundan önce de bu ifade özgürlüğünün ve halkın haber alma hakkının korunması konusunda verdiği kararlara bakınca, tersi bir kararın çıkmayacağı da belliydi.
Benzeri bir kararın Can Dündar ve Erdem Gül hakkında da verileceğini göreceğiz.
Aynı şekilde bugün büyük bir cadı avına tabi tutulan bildirici akademisyenler için de verileceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Açıkladığı isimler tanıdığımız politikacılar, kişisel olarak siyasi görüşlerimiz uyuşmuyor olsa da onlar için olumsuz sözler söyleyemem.
Biliyoruz ki AKP, bugünkü parlamenter sistemin işlemediğini, icraatın önüne engeller çıkardığını, bu nedenle başkanlık sisteminin daha iyi ve Türkiye’ye uygun olduğunu savunuyor.
Bu nedenle komisyona seçilen AKP’li politikacıların da bunu savunacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Bu politikacılardan Cemil Çiçek, 12 Eylül’ün hemen ardından ANAP’ın kurucuları arasında yer aldı, ilk yerel seçimde Yozgat Belediye Başkanı seçildi, o günden bugüne kadar da hep üst düzey bir politikacı olarak “sistemin içinde” yer aldı. TBMM Başkanlığı, Başbakan Yardımcılığı, Adalet Bakanlığı gibi çok önemli görevlerde bulundu.
Devlet büyüklerimizin konuşmalarına bakarsanız, şu anda Türkiye’nin bir numaralı sorunu da bu.
Her gün demeçler veriliyor, savcılar harekete geçiriliyor, polisler akademisyenlerin işyerlerini, ofislerini basıyorlar. Gözaltına alınanlar var. Psikopat bir tip akademisyenlerin kanlarıyla duş yapmaktan söz ediyor.
Üzerinde fırtınalar koparılan bu şey sonuç itibariyle bir bildiriden daha ileri bir
şey de değil.