Mehmet Ali Birand

Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanıyor…

24 Şubat 2010
Türkiye’nin yakın tarihinde böyle bir durum yaşanmadı. Bu olayın izleri çok derin olacak. Şimdi herkesin merakı, “bundan sonra ne olacak?” sorusunun etrafında yoğunlaşıyor. Çok ince ve her an bir başka yöne kayılabilecek süreçteyiz. Eğer önümüzdeki dönem iyi yönetilirse, kazasız bir yere varabiliriz. Eğer soğukkanlılığımızı koruyamazsak, kendimizi hiç beklenmedik bir yerlerde bulabiliriz. İşin dikkat çeken yanı, piyasaların bu gelişmelerden pek rahatsızlık duymaması. Sanki çok normalmiş gibi bir tutum var, ancak bu duruma aldanmamak gerekir. Her an değişebilir.

Ergenekon soruşturması başladığı sıralarda hayretler içindeydik.

           

Dokunulmaz sayılan komutanların gözaltına alınmaları büyük bir heyecanla izleniyor ve bu olayın nereye kadar gideceği konuşuluyordu.

           

Ardından yeni gözaltılar, yeni soruşturmalar, yeni iddianameler geldi.

           

Her defasında “bu iş nereye kadar gidecek?” sorusu soruldu.

           

Yazının Devamını Oku

Washington, Ermeni konusunda Ankara’yı suçluyor

23 Şubat 2010
Ermenistan ile imzalanan tarihi protokol, hergeçen gün cazibesini kaybediyor. Washington’daki genel değrelendirme de, gelinen noktadan sorumlu tarafın Ankara olduğu şeklinde. Obama yönetimi, protokolün geleceği ve kongreye sunulacak olan “soykırım tasarısı” konusunda da çok kötümser.

Ermenistan ile imzalanan tarihi protokol, hergeçen gün cazibesini kaybediyor. Washington’daki genel değrelendirme de, gelinen noktadan sorumlu tarafın Ankara olduğu şeklinde.  Obama yönetimi, protokolün geleceği ve kongreye sunulacak olan “soykırım tasarısı” konusunda da çok kötümser.

 

Bu konuyu Washington’da yakından izleyen  üst düzey yetkililerin kendi açılarından yaptıkları değerlendirmeler ve verdikleri  bilgilerle bir araya topladığımız zaman, ortaya bizim düşündüğümüzden çok daha farklı bir manzara çıkıyor.

 

Oboma yönetimi’nin öncelikle adımlarından biri, Soykırım açmazından kurtulmak amacıyla, Türkiye ile Ermenistan’ı bir araya getirmek ve uzun bir görüşme sürecine sokmak olmuş, bunu “bilinçli şekilde atılmış bir adım” diye niteleyen yetkililer “yönetim olarak hem çok çaba harcadık, hem de çok zaman ayırdık” diye yakınıyorlar

 

Başkan’ın Ankara ziyaretiyle başlayan sürece ve dışişleri bakanı Hillary’nin bir ara her işini bırakıp, bu konuya odaklanmasına dikkat çeken aynı çevreler, protokol’un imzalanmasından sonra yaşananlardan daha çok Türkiye’yi sorumlu tutuyorlar.

 

Yazının Devamını Oku

Bu kriz, AKP’ye yaramadı…

20 Şubat 2010
Eğer Ak Parti, yargıdaki krizin işe yaradığını ve oy oranını arttırmaya yardım ettiğini sanıyorsa, çok yanılıyor. Yargıdaki kavga, iktidara ters yansıyor. Ülkeyi yönetemediği ve karmaşayı durduramadığı izlenimi giderek yaygınlaşıyor. Bu gerilimin kolay kolay dinmeyeceğini de düşünürsek, durumun AKP açısından çok parlak olmayacağını söyleyebiliriz.

Durum, Ak Parti  açısından hiç parlak değil.

Yargı krizi, giderek iktidarın aleyhine işlemeye başladı. Hele, İktidar-TSK çekişmesi ile karşılaştırıldığı taktirde, durum daha iyi anlaşılabiliyor.

Ak Parti’nin TSK ile sürtüşmesi başkaydı. Herşeyin başında, TSK’nın, bazı demeç ve tutumları, AKP’nin tehdit edildiği  izlenimi doğuruyordu.

Şimdi ise durum farklı.

Yargı krizi çok soyut. Kamuoyu kimin ne yaptığını, kimin suçlu kimin suçsuz  olduğunu anlayamıyor. Yani, AKP bu defa  mağdur durumda değil. Kamuoyunun bir bölümünde,  tam aksine “yargıya hakim olmadığı, iyi yönetemediği” izlenimi  giderek artıyor. Yaşanan karmaşayı biran önce durduramadığı taktirde, bu izlenimin daha da yaygınlaşması tehlikesi var.

Özetlemek gerekirse, seçim öncesinde iktidarın elini çabuk tutması ve kavga yerine, durumu kontrol altına alması ve tartışmaları yatıştırması şart. Hele bu durumun kendilerine yaradığını düşünüyorlarsa, işte o zaman büyük bir hayal kırıklığına uğramaları işten değil.

Bugünler kabadayılığın zamanı değil, aksine uyum ve sükünet gerekiyor.

EN BÜYÜK  KEYİF BU...

Yazının Devamını Oku

Şimdi de, yargıya balans ayarı yapılıyor

19 Şubat 2010
Yaşananları özetlemem gerekirse, “yargıda ağır bir ayar yapılmaya çalışılıyor” diyebiliriz. Dışarıdan baktığımız taktirde, bir süre önce iktidar ile TSK arasında yaşananların şimdi de iktidar ile yargı arasında tekrarlandığını görüyoruz. “Kim haklı, kim haksız” diye sormayın. Zira her iki tarafın da haklı ve haksız yönleri var.

İktidar ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki “balans ayarı” sürecine, şimdi de yargı dahil oldu.

 

İktidar ile yargı arasında bir hesaplaşma, bir güç denemesi yaşanıyor.

 

Durumu şöyle özetleyebilirim:

 

Yargı ikiye ayrılmış durumda.

 

Yazının Devamını Oku

TSK’dan kim, neyin hesabını soruyor

18 Şubat 2010
Türk Silahlı Kuvvetleri yakın tarihinin en büyük ve en hayati savaşını veriyor. Hem de hiç beklemediği ve fazla da alışık olmadığı bir alanda savaşıyor. Bir delik açılıyor, kapatırken diğeri patlıyor. Besbelli ki, daha önceden biriktirilmiş belgeler şimdi ortaya çıkarılıyor. Peki nedir bu mücadele? Kimler, neyin hesabını soruyor ve neyin intikamını almaya çalışıyorlar. Hesaplar çok karışık. Sakin bir şekilde analiz edildiğinde ortaya oldukça net bir manzara çıkıyor.

Öyle şeyler yaşanıyor, öyle gelişmelerle karşı karşıya kalınıyor ki, insan resmin tamamını göremiyor.

 

Türkiye Cumhuriyetinin, kısa bir süre öncesine kadar omuzlarda taşınan, her dediği yasa gibi algılanan, en prestijli, üstüne toz kondurulmayan bir kurumu sürekli didikleniyor.

 

Ortada tam bir hesaplaşma yaşanıyor.

 

Bir zamanların dev’i, birden bire etrafının yüzbinlerce insanla kuşatıldığını görüyor. Uzun değil, birkaç yıl öncesine kadar, karşılaştıklarından önlerini ilikleyen, şirin gözükmeye çalışan veya yolunun üstüne çıkmamaya gayret gösterenler şimdi, ellerinde küçük iplerle o dev’in elini kolunu bağlıyor.

 

Yazının Devamını Oku

Artık yeni bir yaklaşım gerekiyor

17 Şubat 2010
Genelkurmay iki yıldır tepki üstüne tepki veriyor. Sert demeçler, kimi zaman iktidarı, kimi zaman yargıyı hedefleyen ve tehdide kadar varan konuşmalar yapılıyor, ancak hiçbirşey değişmiyor. Yeni iddialar, yeni tutuklamalar, yeni iddianameler ve şimdiye kadar duyulmamış eleştiriler sürüyor. Kamuoyu, TSK’nın açıklamalarından tatmin olmuyor. Peki, bu hep böyle mi devam edecek? Yoksa, başka bir yaklaşım mı gerekiyor?

Herşey 27 nisan 2006 muhtırasıyla değişti.

 

Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt’ın tek başına yazdığı, TSK sitesine konan mesaj, AKP’ye oy verilmemesini istiyordu. Oysa, tam tersi sonuç alındı. 2007 genel seçimlerinde AKP, oy oranını rekor düzeyde yüzde 47’ye çıkardı.

 

Türk siyasetindeki, asker-sivil dengesindeki  dönüm noktası, hem bu seçimlerin sonucu, hem de yüzde 47 oy almış bir partinin kapatılmaktan kıl payıyla kurtulmasıyla  yaşandı.

 

TSK, hem siyasetteki gücünü, hem de kamuoyundaki dokunulmazlığını kaybetme sürecine girdi. Askerin saygınlık ve prestij erozyonu Ergenekon soruşturmasıyla artmaya başladı.  

 

Yazının Devamını Oku

TSK’nın itibar zırhı deliniyor…

16 Şubat 2010
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ ve Deniz Kuvvetleri Komutanının, geçen hafta ardı ardına verdikleri demeçler ve gösterdikleri sert tepkinin çok önemli bir nedeni var. Eğer korktukları gerçekleşirse, TSK en önemli “gücünü” kaybedecek. Dokunulmazlığı ve caydırıcılığı da büyük oranda yok olacak. O zaman da, yakından tanıdığımız başka bir orduya benzeyebilecek. İşte korkulan da bu...

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, taktik değiştirmediği  taktirde,  kazanılması güç bir savaşın içinde. Geçen hafta, hemen hemen aynı şekilde,  Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral. Uğur Yiğit de  verdiği tepkiyle, savaşa katıldı.

 

Org. Başbuğ çok kaygılı. Nedeni de çok açık.

 

Bunun nedenlerini  çok araştırdım ve şöyle bir sonuca vardım:

 

Neredeyse iki yıldır, TSK ile ilgili  iddialar  ve belgeler ortaya çıkarılıyor, iddianameler düzenleniyor.

 

Yazının Devamını Oku

TSK, yeni bir süreç başlattı…

13 Şubat 2010
Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, TSK ile ilgili iddialar ve iddanameler konusunda yeni bir yaklaşım başlattılar. Daha önce sadece Genelkurmay Başkanı konuşurdu ve bu konuşmaları da genelde ya basın toplantısı veya bir konuşma olurdu. Şimdi, gazetelerin genel yayın yönetmenleri davet ediliyor ve çok daha sıcak, çok daha kişisel ilişkiler kuruluyor. Kuvvet Komutanları da suskunluklarını bırakacaklar. Başbuğ’un, Haber Türk söyleşisinde bizi en çok ilgilendiren ise, Genelkurmay Başkanının “Ellerindeki bazı bilgileri” artık paylaşmaya başlayacağını söylemesiydi. Bunun altında acaba ne yatıyor, sorusu tartışılır oldu…

Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren iddialar ve iddianamelere giren suçlamalar konusunda, bundan böyle yeni bir yaklaşım izleyeceğini ortaya koydu.

           

Buna göre, sık sık hem kendi hem de Kuvvet Komutanları’nın, kamu oyunu ve Silahlı Kuvvetleri bilgilendirme amacıyla konuşacakları anlaşılıyor.

           

Şimdiye kadar sadece Başbuğ konuşur,  Kuvvet Komutanları susarlardı.

           

Bu süreç bitti. Artık her cepheden hücuma geçiliyor.

           

Yazının Devamını Oku