Ergenekon soruşturması başladığı sıralarda hayretler içindeydik.
Dokunulmaz sayılan komutanların gözaltına alınmaları büyük bir heyecanla izleniyor ve bu olayın nereye kadar gideceği konuşuluyordu.
Ardından yeni gözaltılar, yeni soruşturmalar, yeni iddianameler geldi.
Her defasında “bu iş nereye kadar gidecek?” sorusu soruldu.
Ermenistan ile imzalanan tarihi protokol, hergeçen gün cazibesini kaybediyor. Washington’daki genel değrelendirme de, gelinen noktadan sorumlu tarafın Ankara olduğu şeklinde. Obama yönetimi, protokolün geleceği ve kongreye sunulacak olan “soykırım tasarısı” konusunda da çok kötümser.
Bu konuyu Washington’da yakından izleyen üst düzey yetkililerin kendi açılarından yaptıkları değerlendirmeler ve verdikleri bilgilerle bir araya topladığımız zaman, ortaya bizim düşündüğümüzden çok daha farklı bir manzara çıkıyor.
Oboma yönetimi’nin öncelikle adımlarından biri, Soykırım açmazından kurtulmak amacıyla, Türkiye ile Ermenistan’ı bir araya getirmek ve uzun bir görüşme sürecine sokmak olmuş, bunu “bilinçli şekilde atılmış bir adım” diye niteleyen yetkililer “yönetim olarak hem çok çaba harcadık, hem de çok zaman ayırdık” diye yakınıyorlar
Başkan’ın Ankara ziyaretiyle başlayan sürece ve dışişleri bakanı Hillary’nin bir ara her işini bırakıp, bu konuya odaklanmasına dikkat çeken aynı çevreler, protokol’un imzalanmasından sonra yaşananlardan daha çok Türkiye’yi sorumlu tutuyorlar.
Durum, Ak Parti açısından hiç parlak değil.
Yargı krizi, giderek iktidarın aleyhine işlemeye başladı. Hele, İktidar-TSK çekişmesi ile karşılaştırıldığı taktirde, durum daha iyi anlaşılabiliyor.
Ak Parti’nin TSK ile sürtüşmesi başkaydı. Herşeyin başında, TSK’nın, bazı demeç ve tutumları, AKP’nin tehdit edildiği izlenimi doğuruyordu.
Şimdi ise durum farklı.
Yargı krizi çok soyut. Kamuoyu kimin ne yaptığını, kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu anlayamıyor. Yani, AKP bu defa mağdur durumda değil. Kamuoyunun bir bölümünde, tam aksine “yargıya hakim olmadığı, iyi yönetemediği” izlenimi giderek artıyor. Yaşanan karmaşayı biran önce durduramadığı taktirde, bu izlenimin daha da yaygınlaşması tehlikesi var.
Özetlemek gerekirse, seçim öncesinde iktidarın elini çabuk tutması ve kavga yerine, durumu kontrol altına alması ve tartışmaları yatıştırması şart. Hele bu durumun kendilerine yaradığını düşünüyorlarsa, işte o zaman büyük bir hayal kırıklığına uğramaları işten değil.
Bugünler kabadayılığın zamanı değil, aksine uyum ve sükünet gerekiyor.
EN BÜYÜK KEYİF BU...
İktidar ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki “balans ayarı” sürecine, şimdi de yargı dahil oldu.
İktidar ile yargı arasında bir hesaplaşma, bir güç denemesi yaşanıyor.
Durumu şöyle özetleyebilirim:
Yargı ikiye ayrılmış durumda.
Öyle şeyler yaşanıyor, öyle gelişmelerle karşı karşıya kalınıyor ki, insan resmin tamamını göremiyor.
Türkiye Cumhuriyetinin, kısa bir süre öncesine kadar omuzlarda taşınan, her dediği yasa gibi algılanan, en prestijli, üstüne toz kondurulmayan bir kurumu sürekli didikleniyor.
Ortada tam bir hesaplaşma yaşanıyor.
Bir zamanların dev’i, birden bire etrafının yüzbinlerce insanla kuşatıldığını görüyor. Uzun değil, birkaç yıl öncesine kadar, karşılaştıklarından önlerini ilikleyen, şirin gözükmeye çalışan veya yolunun üstüne çıkmamaya gayret gösterenler şimdi, ellerinde küçük iplerle o dev’in elini kolunu bağlıyor.
Herşey 27 nisan 2006 muhtırasıyla değişti.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt’ın tek başına yazdığı, TSK sitesine konan mesaj, AKP’ye oy verilmemesini istiyordu. Oysa, tam tersi sonuç alındı. 2007 genel seçimlerinde AKP, oy oranını rekor düzeyde yüzde 47’ye çıkardı.
Türk siyasetindeki, asker-sivil dengesindeki dönüm noktası, hem bu seçimlerin sonucu, hem de yüzde 47 oy almış bir partinin kapatılmaktan kıl payıyla kurtulmasıyla yaşandı.
TSK, hem siyasetteki gücünü, hem de kamuoyundaki dokunulmazlığını kaybetme sürecine girdi. Askerin saygınlık ve prestij erozyonu Ergenekon soruşturmasıyla artmaya başladı.
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, taktik değiştirmediği taktirde, kazanılması güç bir savaşın içinde. Geçen hafta, hemen hemen aynı şekilde, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral. Uğur Yiğit de verdiği tepkiyle, savaşa katıldı.
Org. Başbuğ çok kaygılı. Nedeni de çok açık.
Bunun nedenlerini çok araştırdım ve şöyle bir sonuca vardım:
Neredeyse iki yıldır, TSK ile ilgili iddialar ve belgeler ortaya çıkarılıyor, iddianameler düzenleniyor.
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren iddialar ve iddianamelere giren suçlamalar konusunda, bundan böyle yeni bir yaklaşım izleyeceğini ortaya koydu.
Buna göre, sık sık hem kendi hem de Kuvvet Komutanları’nın, kamu oyunu ve Silahlı Kuvvetleri bilgilendirme amacıyla konuşacakları anlaşılıyor.
Şimdiye kadar sadece Başbuğ konuşur, Kuvvet Komutanları susarlardı.
Bu süreç bitti. Artık her cepheden hücuma geçiliyor.