Paylaş
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiren iddialar ve iddianamelere giren suçlamalar konusunda, bundan böyle yeni bir yaklaşım izleyeceğini ortaya koydu.
Buna göre, sık sık hem kendi hem de Kuvvet Komutanları’nın, kamu oyunu ve Silahlı Kuvvetleri bilgilendirme amacıyla konuşacakları anlaşılıyor.
Şimdiye kadar sadece Başbuğ konuşur,Kuvvet Komutanları susarlardı.
Bu süreç bitti. Artık her cepheden hücuma geçiliyor.
Başbuğ’un Haber Türk’teki son söyleşisi bu yeni stratejinin ip uçlarını veriyor. Bu görüşlerini hem Cumhurbaşkanı, hem de Başbakan ile paylaştığını, onların da bu tepkilerini haklı bulduklarını söylüyor, ancak diğer satırlardan ortaya çıkan anlam “iktidarın gereğini yapmadıkları” şeklinde.
Peki bundan sonra ne olacak ?
Başbuğ, böyle devam ederse “Bizim de elimizde bilgiler, biz de bunları kamuoyu ile paylaşırız” diyor.
Bunun halk diline çevrisi, “Ya polis ve yargı doğru dürüst hareket etsinler, TSK ’ yı lekelemesinler, yoksa biz de onların kirli çamaşırlarını ortaya koyarız.” dır.
Burada iktidar tehdit edilmiyor. Diğer kurumlara gözdağı veriliyor. Tabii dolaylı olarak iktidara da bir yollama yapılıyor.
Bu süreç herkesi yaralar. Ancak, mahkemeler bitene kadar da, karşılıklı itişmenin devam edeceği anlaşılıyor.
BİR DEFA DA, İŞ YAPANI TEBRİK EDELİM...
Adetaruhumuza işlemiş.
Herşeyi olumsuz açıdan görüyor, sürekli olumsuz gelişme peşinde koşuyor ve hep adam dövüyoruz. Gazetelerde “Domuz Gribi”nin önüne geçildiği ve salgının büyük oranda ülkeyi terkettiğiyle ilgili haberleri okuyunca, Sağlık Bakanı Recep Akdağ aklıma geldi.
Bir Allahın kulu da çıkıp “Ey Bakan bey, didindin durdun. Halkı uyarabilmek için, elinden geleni yaptın. Bakanlığın da, önlemleri erkenden aldı. Hem tebrik, hem de teşekkür ederiz” demedi.
Ben bizzat tanık oldum.
Akdağ ve Sağlık Bakanlığı, gerçekten çok başarılı bir aşı kampanyası yürüttü. TV’ler arasında koşuşturdu. Hem de, karşısındaki iki büyük engele rağmen insanları ikna etmeye çalıştı.
Bunlardan biri MHP’nin eski sağlık bakanı Osman Durmuş, diğeri de Başbakanıydı. Durmuş etkin muhalefetiyle insanların kafasında soru işaretleri yaratmayı bildi. Son darbeyi de-bilerek veya bilmeyerek- Başbakan vurdu.
Buna rağmen Akdağ, ne yıldı ne de küstü. Aşı kampanyasını yürüttü. Eğer bu kampanya bu kadar erken ve nispeten bu kadar yaygınlaşmasaydı, ölü sayısı çok daha fazla artardı.
Osman Durmuş’un, Akdağ’ı (özellikle TBMM’deki kavgadan sonra) tebrik etmesini beklemek zordur, ancak Başbakan’ın tümengellere rağmen bu sonucu alan bakanına bir teşekkür etmesi beklenmez mi?
İş yapanları tebrik etmeyi benimsemekte, demokrasilerin güzel bir yanıdır.
ALEVİ DOSTLAR,KUSURA BAKMAYIN ANCAK...
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in koordinötörlüğünde düzenlenen Alevi Çalıştay’ı bitti ve bir ön rapor yayınlandı.Kıyametler de koptu. Çeşitli Alevi dernek ve kuruluşları raporu yerden yere vurdular.
Kimseler Faruk Çelik’e teşekkür dahi etmedi. Oysa, devlet bakanı canla başla, Alevi vatandaşlarımızın sorunlarına bir çözüm bulmaya çalışmıştı.
Çeşitli toplantılar yapıldı, Alevi dernek ve grupların tümü dave edildi. Alevi olmayanancak konuya ciddi katkıda bulunmak isteyenlerde çağrıldı. Bunlara bende katıldığım için biliyorum. Sabırla herkes dinledi ve bir ortak görüş çıkarılmak istendi.
Beni hayal kırıklığına uğratan en önemli oluşum, Alevi dostlarının içine düştükleri kargaşa oldu. Ortak bir noktada buluşamıyorlar. En basit konularda dahi bölünmüşlük içindeler. Daha da kötüsü, her biri diğeriyle neredeyse kavgalı.
Tabii böylesine bir kördüğüm olunca, çözüm bekledikleri konularda hiçbir ortak görüş saptayamayınca, sorunlarını çözme görevini başkalarına bırakıyorlar.
Alevi dostlarımızın bu ön rapora kızmaya hiç hakları yok. Bu şekilde devam ettikçe de, sorunlarına hiçbir zaman çözüm bulamayackalar.
Bu iktidar hiç değilse, ilk defa Alevi konusuna eğildi. Ancak onlar, bu fırsatı da kullanamadılar, kaçırdılar.
Kendi kendilerine yazık ettiler.
VODAFONE’UN REKORU...
Vodafone altın yılını yaşıyor. Son verilen rakkamlara göre, bir yıl öncesine oranla faturalı abone sayısını yüzde 18, gelirini de yüzde 23 arttırmış durumda.
Serpil Timuray, GSM pazarında altın dönemini yaşıyor. Hem de, büyük yatırımlar yaptıktan sonraki sel felaketine rağmen şirtekini kısa sürede toparlamasını bildi.
Vodapohe’cuların en hoş tarafı son derece dinamik ve hızla genişleyen bir strateji uygulamaları. Projeleri uzatmadan değerlendirmesini biliyorlar. Tabii daha önemlisi, şikaletler de dahil olmak üzere, hemen her alanda çabuk hareket etmeleri.
Serpil Timuray baştan beri iddialıydı, şimdi bu iddia çıtasını daha da yükseltti.
ALIŞVERİŞ EĞLENCESİNİ ELİMİZDEN ALMAYIN LÜTFEN...
Büyük Alışveriş Merkezleri (AVM) tehdit altında.
Hükümet, sanki başka işi yokmuş gibi bu merkezleri açıkça kafasına taktı ve Pazar günleri 18:00’de kapanmalarıı içeren bir hazırlık içinde.
Neden?
İşçilerin dinlenmeleri için mi?
Eğer amaç bu ise, işçiyi çalıştırma süresi bellidir. Bunu aşanlar ya fazla mesai verirler veya ek işçi alırlar.
Hükümetin anlayamadığı, en önemli unsur, AVM’lerin hem alışveriş, hem de bir eğlence merkezi olduğudur. Aileler, çocuklarını alıp, Pazar günleri boş yere bu merkezleri doldurmuyorlar. Vitrine bakmak, sandviç yemek dahi hepimizi mutlu ediyor.
Bırakın şu çağdışı hesapları.
Bizim eğlence merkezlerimizi elimizden almayın...
DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN: TÜRKİYE PARSELLENİYOR !!!
Haber Türk Gazetesindeki bir haberden okudum.
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nın yaptırdığı “2010 Yılı Yabancı Mülkiyeti Analiz Raporuna” göre, Edirne’den Van’a kadar 73 İlde gayrimenkul satın alarak yerleşen yabancıların sayısı 91.382’ye ulaşmış. Ayrı ayrı 83 ülkeden gelmiş olan bu yabancıların aldıkları toprağın büyüklüğü de 53.388 bin kilometre kare.
En çok İngilizler (27 bin 242) Türkiye’yi tercih ediyorlar. Onlar da daha çok Bodrum, Antalya gibi tatil yörelerindeler. Ardından Almanlar geliyor.
Bu haberi okuyunca, hemen aklıma sayın Rahşan Ecevit geldi.
Hatırlayacaksınız, Bayan Ecevit Türkiye’nin elden gittiğini, yabancıların toprak alarak ülkeyi parsellediklerini söylemişti. Şimdi kimbilir nasıl karalar bağlıyordur.
Oysa tam aksine, Avrupa’da Türkler bu miktarın neredeyse 10 misli toprak ve gayrimenkul satın almış durumlar. İngiliz ve Almanların İspanya başta olmak üzere, başka ülkelerde satın aldıkları gayrimenkullarla astronomik sayılara uzanıyor.
Eyvah yabancılar geliyor, diye karalar bağlayacağımıza, neden yeterince gelmiyorlar, neden Türkiye’yi tercih etmiyorlar diye kararlar bağlamamız gerekiyor.
Eğer yabancılar bir ülkeyi tercih ediyorlarsa, o ülkeye güvendikleri, paralarınınçarçur olmayacağından emin oldukları anlamı çıkar.
DANİ’NİN UNUTMADIĞI FECRİ EBCİOĞLU...
ODEON’un sahibi Dani Grünberg’e bayılıyorum. Bu kadar ince zevkli, bu kadar ne zaman kimi anmanız gerektiğini bilen bir başka müzik yapımcısı tanımıyorum. Nice eski sesleri bize hatırlatan CD’ler yaptı, şimdi de Fecri Ebcioğlu’nunilk CD’sini piyasaya verdi. Bizim kuşak Fecri’yi çok iyi tanır ve çok severdi. Dani sayesinde kimi yabancı dilden Türkçeye çevrilmiş, kimi kendi yazdığı şarkılarla yeniden hatırladık.
TULUHAN’IN EN GÜZEL SÖYLEŞİLERİ...
Benim medya’daki favori isimlerimin başında Tuluhan Tekelioğlu gelir. TV’de en güzel gülen, en hoş soruları soran Tuluhan’ın çok farklı bir yaklaşımı vardır. Ne yaparsa da iyisini yapar. TV’deki programlarını hepimiz izledi. Şimdi de SABAH gazetesi için gerçekleştirdiği “her şeye rağmen ikimiz” dizisinden 36 söyleşiyi TURKUAZ kitaptan piyasaya çıkardı. Herşeye rağmen birbirini hala sevenlerle tanışmak istiyorsanız Tuluhan’ın kitabını alın.
*
Paylaş