Mehmet Ali Birand

Durum kötüye gidiyor, açılıma sahip çıkalım…

9 Mart 2010
Diyarbakır’da yaşanan olayların hepimizi titretmesi gerekir. Bunun ne anlama geldiğini sorarsanız, rahatlıkla, “Türk- Kürt ayırımının, yani bölünmenin en tehlikeli işaretidir” diyebilirim. Her türlü açılıma karşı çıkan, milliyetçilik rüzgarları estirip oy peşinde koşanlar artık kına yakabilirler. Ülkeyi nereye doğru götürdüklerini görsünler. Bu manzara, Kürt sorunu konusundaki Açılım Çalışmalarının, ne kadar gerekli, ne kadar kaçınılmaz olduğunu bir defa daha ortaya koydu. Bu ülkenin iyi planlanmış, cesur adımlar atan, hızlı bir Açılım Politikasına ihtiyacı var.

Diyarbakır’daki olayların hepimizi titretmesi gerekir.

           

İşte, korkulan yavaş yavaş başımıza geliyor.

           

Bursaspor maçında yaşananları, “Bunlar yanlış hareketler” diye geçiştiremezsiniz.

           

PKK’nın kışkırtması” diye de mazur gösteremezsiniz.

           

Yazının Devamını Oku

En tehlikeli sürece girdik…

6 Mart 2010
Henüz, kazanan veya kaybeden kimdir belli değil. Ancak, açık arttırma başladı. Bundan böyle, Amerikalılarla birbirimizi kıracağız. Karşılıklı şantajlaşacağız. Olmadık sözler sarfedeceğiz. İyi yönetilemediği taktirde, bu süreç Türkiye’nin Uluslararası konumunu değiştirebileceği gibi, hem Azerilere hem de Ermenilere büyük zarar verdirecektir.

Öylesine tehlikeli bir sürece girdik ki, iyi yönetilemediği taktirde, oyunun içinde bulunan herkes kaybedecek.

 

Bu oyun yıllardan beri oynanıyor. Belki de, 2015’e kadar oynanmaya devam edilecek olan bu oyunun artık son perdelerini izliyoruz.

 

Kimin ne rol aldığına bakarsak, gerçeklerin acı yüzünü de görebiliriz.

 

Washington’da genelde “Soykırım” kabul ediliyor. Kendimizi aldatmayalım.

 

Yazının Devamını Oku

AKP çok riskli bir siyaset yapıyor

4 Mart 2010
Şimdiki durumda büyük bir tehlike olmasa danhi, AKP önümüzdeki genel seçimleri kaybederse yandı. Hatta bir koalisyonla iktidarda kalmayı başarsa dahi, işi zor. Erdoğan arı kovanlarına o kadar çomak soktu ki, linç meraklıları sıraya girmiş durumda. Bundan önceki dönemlerde hiç kimse Erdoğan kadar dramatik adımlar atmadı. Eminim, Başbakan da bu gerçeğin farkında. Ancak herşeye rağmen yine de tüm riskleri alıyor. 2011 genel seçimi Türkiye’nin ve AKP’nin geleceğini büyük oranda etkileyecek.

Bu yazıyı okumaya başlarken bir noktayı bilmenizi istiyorum. Bugünlerde komplo teorisi üretmek öylesine moda oldu ki, aşağıda yazdıklarıma lütfen yanlış anlamlar yüklemeyin.

 

Ben bir saptama yapıyorum, o kadar.

 

Kimselere mesaj vermiyorum, kimseleri de yönlendirmeye çalışmıyorum.  Sizinle bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

 

Bugünden sonra neler olabilir, sorusuna yanıt arayanlara, önümüzdeki seçimlerin önemini işaret etmek istiyorum.

 

Yazının Devamını Oku

Yargı hep hoyrattı, siz şimdi farkına vardınız

3 Mart 2010
Türk eliti yeni yeni yargıyı keşfediyor. Sanki eskiden yargıda herşey güllük gülistanlıkmış, İsviçre saati gibi işlermiş de, şimdi yeni savcı ve yargıçlar ortaya çıkmış ve herşey altüst olmuş gibi bir hava esiyor. Oysa, bugün şikayetçi olan elit kesim dün halkın yaşadıklarını bilmiyordu. Şimdi, kendi kurdukları bir sistemin tuzağına düştüler.

Önce Ergenekon, ardından Balyoz soruşturmaları kamuoyunun önemli bir kesiminde tepki çekti. Tepkilerin bir bölümü, askerin soruşturulmasına yönelik. Ak Parti’nin tamamen ideolojik (dincilik) nedenlerle TSK’yı yıpratmak ve süngüsünü düşürmek için hareket ettiği, kendinden yana savcı ve polisleri kullanarak bu kampanyayı açtığına inanılıyor. Ancak toplumun büyük bir bölümü, soruşturma  sırasında askere ve diğer sanıklara yönelik muameleye tepki duyuyor.

 

Televizyonlardaki tartışmalara bakın, gazetelerdeki yorumları veya açıklamaları okuyun, hep aynı noktalara dikkat çekiliyor.

 

Cinayet sanığı gibi, sabaha karşı evinden alıp götürüyorlar. Davet edemezler miydi?

 

“Gösteri yapar gibi gözaltına alıyorlar, basının  önünden geçiriyorlar...”

 

Yazının Devamını Oku

Kendini ispat etme sırası, şimdi yargıda…

2 Mart 2010
Yargı sistemimiz, uzun süredir ilk defa, son derece ciddi bir sınavdan geçiyor. AKP iktidarına sırtını dayayan “yanlı yargı” suçlamalarının uçuştuğu, Ergenekon ve Balyoz soruşturma yöntemlerine yönelik eleştirilerin yaygınlaştığı bir dönemde, bakalım bu davalar nasıl sonuçlanacak? Herkesin gözü yargıçların üstünde. Kamuoyu merak içinde. İddialar doğru mu değil mi? Beklenen, en kısa sürede, net-açık ve kamuoyu vicdanını tatmin edecek kararların çıkmasıdır.

Toplum olarak hepimiz gerildik.

 

İşter Ak Parti yanlıları olsun, ister muhalif kalanlar, herkes Ergenekon ve Balyoz  soruşturma ve davalarının biran önce bitmesini, kimin haklı, kimin haksız olduğunun ortaya çıkmasını istiyor.

 

Askere inananlar da, inanmayanlar da artık karanlıkta kalmak istemiyor.

 

Ergenekon davasındaki sivil veya asker, kim olursa olsun, gerçekten bir darbe peşinde mi koşuyorlardı, yoksa sırf muhalefet etmek isterken bir “yanlış anlama veya değerlendirme veya ard niyetle” mi tutuklandılar?

 

Yazının Devamını Oku

Şimdi, herkes daha dikkatli davranmak zorunda

27 Şubat 2010
Eğer bir süre için Başbakan suskun kalırsa, eğer yargı hoyrat tutumundan biraz vazgeçer ve dikkatli davranır, Genelkurmay Başkanı da TSK’nın tepkilerini kontrol altında tutabilirse, gerilim yavaş yavaş azalır. Piyasalardaki dalgalanmalar durulur. Aksi halde, önümüzdeki hafta da aynı konuları tartışırız.

Önce Çankaya doruğu, hemen ardından kuvvet komutanlarının serbest bırakılmaları ve Başbakan’ın ılımlı mesajları, kara bulutları yavaş yavaş dağıtmaya başladı.

 

Acaba arkası gelecek mi?

 

Bir kaç gelişmeye ve bazı kişilerin tutumlarına bağlı.

 

Herşeyin başında, yargı mekanizmasının tutumu geliyor. 3 komutanın daha ilk  sorgulamalarında ve “kaçmazlar” diye serbest bırakılmaları, ister istemez kamuoyunda “Bu insanlar kaçmayacaklar diye serbest bırakıldılar. Celp çıkartıp, sorgulamaları yapılabilirdi. Bu kadar  gereksiz gerilim yaratmaya ne gerek vardı?” sorularının sorulmasına yol açtı.

 

Yazının Devamını Oku

Kriz ertelendi, kabak savcılara patladı

26 Şubat 2010
Çıkan sonuç, belki çok ayrıntı vermiyor, ancak gerilimi düşürmeyi amaçladığı apaçık ortada. Acaba gerçekten “uzlaştılar mı?”. Böyle toplantılarda kesin adımlar atılmaz. Erdoğan ile Başbuğ’un birbirlerine içlerini döktükleri anlaşılıyor. Bundan sonrasını beklemek gerekiyor. Görüşme sonrasında ne Başbuğ’un, ne de Erdoğan’ın bir açıklamaya yanaşmamaları gerilimin şimdilik dondurulmakla yetinildiğini gösteriyor. Şimdi, bundan sonraki adımları beklemek gerekiyor.

Bu zirvenin tek galibi var, o da Cumhurbaşkanı Gül’dür. Çok zamanlı ve gerekli bir adım attı.   Cumhurbaşkanlığı makamının “kurumlar arası uyumu sağlamak” görevini yerine getirdi.

 

Neler konuştukları henüz bilinmiyor, ancak açıklamalardan benim çıkardığım sonuçlar şunlar:

 

-         Uzun süredir ilk defa Başbakan ile Genelkurmay Başkanı içlerini döktüler. Orgeneral Başbuğ, neden rahatsız olduklarını anlattı. Başbakan da yaşananların nedenini belirtti.

-         Başbakan durumu değiştirebilmek için yargıya direktif veremeyeceğini, ancak TSK’nın yıpranmaması için elinden geleni yapacağı konusunda güvence verdi.

-         Görüşmedeki  genel hava, bir çatışma değil, aksine ortamın yumuşamasına yardımcı olacak şekildeydi.

-        

Yazının Devamını Oku

Askerin sabrı taşarsa ne olur?

25 Şubat 2010
Şu sıralarda en çok sorulan ve kişilerin kendi aralarında tartıştıkları konuların başında “Bu gelişmelere askerin nasıl tepki göstereceği” sorusu geliyor. Genelkurmay Başkanı’nın “sabrımızı taşırmayın” uyarısının da bunda etkisi var tabii. Şimdiye kadar alışılmamış bir durumla karşıyayız.Eskiden, askerin her tepkisi siyasetçileri ürpertirdi. Şimdi ardı ardına dalgalar geliyor ve gözler Genelkurmayda. Gayet tabii asker son derece rahatsız, ancak bu rahatsızlığın nerelere kadar gidebileceği konusunda farklı görüşler var.

Ne zaman birkaç kişi yan yana gelse, hemen aynı konu tartışılmaya başlıyor:

           

Kardeşim, nedir bu durum ? Ne zaman bitecek ? Nereye gidiyoruz? Asker tepki gösterecek mi, gösterecekse ne yapabilir ?”

           

O kadar alışılmamış bir durumla karşı karşıyayız ki,  insanlar bir türlü ne yaşandığını anlayamıyorlar. Zira, çok uzun yıllar boyunca dokunulmazlaştırdığımız bir kurum sallanıyor. En tepe isimleri soruşturuluyor, gözaltına alınıyorlar.

           

Eskiden böyle değildi.

           

Yazının Devamını Oku