Korkut Göze

Derbi kaşar futbolcunun işi

25 Nisan 2006
ÇOLUK çocuk ile derbiye çıkarsan ve topu da Fener’e kaptırırsan, yandı gülüm keten helva. Derbi kaşar futbolcuların işidir. Onlar oyunun ve derbinin tansiyonunu ayarlar, gerekirse tempoyu düşürür, favorinin kafasını ve planını alt üst eder.

Gençler ise derbinin ağırlığını taşıyamaz. Kafası ile bacakları arasındaki uyum kaybolur. Kafa ve bacaklar ayrı telden çalar...

Bildiklerini unuturlar, oyundan kaçarlar, topla buluşmayı hiç istemezler. Yılın derbisinde G.Saray’ın iki genci Uğur Uçar ile Ferhat Öztorun’u izlerken, aklıma F.Bahçe-Beşiktaş maçı geldi.

Uğur ile Ferhat’ın girdiği strese, Beşiktaşlı genç Mehmet Sedef de yakalanmıştı.

Ayağına gelen her topu rakibe atıyordu Sedef. Bir ara Tümer Metin yanına yaklaştı, bir şeyler söylemeye başladı. Azarladığını düşünerek bozuldum Tümer’e...

Yanıldığımı sonra anladım. Arkadaşlar anlattı, işin rengi başkaymış. Mehmet Sedef’e demiş ki...

Oğlum, biraz rahat oyna. Heyecandan kaskatısın. Biz burada F.Bahçe’ye 6 yıldır yenilmiyoruz. Bu stresin anlamı ne?

Tümer Metin’
in bu sözleri bile Mehmet Sedef’i stresten kurtaramadı. Ve Jean Tigana genç Mehmet’i çekip aldı oyundan.

Dönüp dolaşıp, lafı G.Saray’ın iki genci Uğur ile Ferhat’a getirmek istiyorum.

Onlar da Mehmet Sedef’in F.Bahçe-Beşiktaş maçında yakalandığı stresin bir benzerini F.Bahçe-G.Saray derbisinde yaşadılar.

Ve Gerets, elleri ile yetiştirdiği bu iki fidanı, Kadıköy’de kurtlar sofrasına atarak gencecik beyinlerini alt üst etti. Büyük bir SUÇ işledi...

Sevgili İlker Yasin’in maç kritiğindeki Gerets ile ilgili şu satırlar gözüme takıldı. Diyor ki...

Savunma adamlarından birinin yaşı 17, diğerinin 18. Maç başladıktan sonra bu adam dalga mı geçiyor diye düşündüm.

Ve yazıyı şöyle noktalıyordu Yasin...

Cahilin cesareti bu kadar olamaz!

Dilerim, G.Saray derbiden sonra bu iki genci de kaybetmez.

* * *

Daum,
F.Bahçe’ye son yılların en büyük derbisini kazandırdı. Bir beraberlik bile G.Saray’ı hedefe ulaştırabilirdi.

Daum, buna fırsat vermedi.

Büyük finalin hazırlıklarına haftalar öncesi başladı Daum...Düğümün bu maçta çözüleceğine inanıyordu. Kolları sıvadı ve işin peşine düştü.

3Başkan Aziz Yıldırım’ın kapısını çalıp, Deniz Barış’ın işini halletmesi için adeta başının etini yedi. Final haftalarında Barış’tan yararlanmak istediğini defalarca tekrarladı.

3Ve Başkanı, G.Birliği’ne 1 milyon Euro ödemeye ikna etti. Deniz’e de derbide forma vererek, sürpriz bir çıkış yaptı.

3Ligin ikinci yarısından bu yana ilk onbire hiç soyunmayan Selçuk Şahin’i sahaya sürdü.Ve kafaları karıştırdı.

3Anelka’
yı hafta boyunca motive etti. Taktiksel düşüncelerini ona da anlattı. Ve böyle bir yıldızı kırmadan, küstürmeden ve de heyecanını diri tutarak kenarda bekletti. Sonra oyuna alarak son darbeyi vurdu.

3F.Bahçe’yi, her yönü ile derbiye hazırladı. Ardı ardına 35 isabetli pas yaptıktan sonra gole ulaşan F.Bahçe, Süper Lig’de yeni bir rekora imza attı. Barcelona, 2001-2002 sezonunda Liverpool ile oynadığı Şampiyonlar Ligi maçında 74 pastan sonra golü yakalayarak dünya rekoru kırmıştı.

Evet, belki de dünyanın kazanırken en çok eleştirilen teknik adamı Daum, derbideki müthiş performansı ile bazı kozlar da yakaladı.

F.Bahçe böyle bir teknik adamla sezon sonunda yeniden pazarlık masasına oturacak.

Ne zor değil mi?

* * *

DERBİDEKİ sonuca rağmen lig yine devam ediyor.

Ve kimse F.Bahçe şampiyon oldu diyemiyor.

Hafta sonu Avni Aker’deki Trabzon-F.Bahçe maçında yeni bir final heyecanı yaşanacak. Şimdi akıllara bazı sorular geliyor...

F.Bahçe, bu dalgayı da atlatırsa ligin rengi belli olur mu?

Bu maçın skoruna göre, Beşiktaş-G.Saray derbisi önemini yitirir mi?

Ya da düşme potasındaki Denizlispor, son haftada F.Bahçe’ye, ŞOK bir sonuç yaşatabilir mi?

Bu soruların yanıtını bulamayan, şampiyonun adını da söyleyemez!
Yazının Devamını Oku

Uyarı

24 Nisan 2006
OYUNUN ilk 15 dakikalık bölümünde, Beşiktaş rakibin hücumdaki tek adamı Balili’ye 3 pozisyon rahatlığı sundu. Biri, İbrahim Toraman’ın bireysel hatasından... Diğeri, Gökhan Zan ve Toraman ikilisinin kademe uyumsuzluğundan kaynaklandı.

İlk iki pozisyonda Cordoba’nın usta elleri araya girdi ve olası bir golü engelledi. Beşiktaş yediği golde, hiç değişmeyen klasik savunma hatalarından birini tekrarladı.

Topluca Balili’nin topla buluştuğu noktaya koşmakta geciktiler. Cordoba’yı yalnız ve savunmasız bıraktılar.

İki net pozisyon ve bir gol, kupa finali öncesi Jean Tigana’ya adeta bir uyarıydı. Benzeri savunma hatalarının tekrarı, finalde Beşiktaş’ın takım bütünlüğünü bozabilir. Ve altından kalkamayacağı bir skor külfetine sürükleyebilir.

Beşiktaş’ın oyun performansında Gaziantep maçındaki tadı bulamadım. Düşük tempo ve hatalı paslar hiç durmadan 90 dakika sürüp gitti.

* * *

Aylar geçti, Kleberson hala beklenen kişiliğe ulaşamadı.

Oyunda ağırlığını hissettiremiyor. Yaratıcı pas atamıyor. Ve orta alanı farklı bir performansa taşıyamıyor.

Oysa, oyunu yöneten ve yönlendiren bir kimliğe soyunmalı Kleberson... Sadece bir-iki şık hareketle yetinmek, Beşiktaş’a bir şeyler kazandırmıyor.

Beşiktaş, çok adamla kapanan Sivasspor karşısında pozisyon yaratmakta sıkıntılar yaşadı.

Kenarları hiç kullanamadı. Solda Mehmet Sedef etkisizdi. Ahmed Hassan içerilere kaçarak oynayınca, sağ kulvar da boş kaldı.

Okan Buruk’un oyuna girmesinden sonra bu kanat biraz hareketlendi. Yine de etkinlik kazanamadı.

Jean Tigana, Sergen Yalçın’ı 90 dakika oyunda tutmaya özen gösteriyor. Herhalde kupa finalinde Tümer Metin ile birlikte oynatacak. Ve kupanın ağırlığını taşıyabilecek bir kadro ile Fener’in karşısına dikilecek.

O da biliyor ki, büyük maçlar çoluk çocukla oynanmıyor. Bunun en son ve canlı örneğini Fener-G.Saray derbisinde yaşadı ve gördü.

Sivas yenilgisi unutulur gider. Ama kupayı kaptırmak çok kelle götürür.
Yazının Devamını Oku

Elleri patladı

20 Nisan 2006
BEŞİKTAŞ, kupanın ilk ayağında yakaladığı 3-1’lik avantajı bir kenara iterek yüksek tempoda bir rövanş oynadı. İlk 15 dakikada direkten dönen iki top, Beşiktaş’ın oyun isteğinin basit bir örneği idi. Beşiktaş, bu diri ve canlı temposunu oyunun sonuna dek sürdürdü.

Her Beşiktaş atağı tribünleri ayağa kaldırdı. Ve fırsat kaçıran her futbolcu da tribünlerden alkış aldı.

Demek ki, taraftar koşan ve Beşiktaş için oynayan futbolcusuna özveriyle yaklaşabiliyor. Ve kaçırdığı fırsata da sıcak bakabiliyor.

Ancak, formanın değerini bilmeyenleri de o formanın içinde görmek istemiyor.

Ahmed Hassan saunaya gitseydi böylesine terlemezdi... Gökhan Güleç’in boş alanlara attığı deparlar, topsuz oyundaki becerisinden yeni ve güzel bir örnekti.

* * *

Bir ara saate baktım, 56. dakikayı gösteriyordu. Ve Beşiktaş’ın o dakikaya kadar 4 topu direkten dönmüştü. Yakaladığı fırsat, belki de İnönü’de rekor bir sayıya ulaşıyordu.

Bir başka farklılık da, yine aynı dakikaya dek savunmanın rakibe hiçbir pozisyon vermeden oynamasıydı.

Hani, İnönü’nün stresi Beşiktaş’ı perişan ediyordu. Tribünler futbolcuyu bozuyordu... Moralman yıkıyordu...

Dün alkıştan taraftarın adeta eli patladı. Adam gibi oynadın mı, yenilsen de bu aşkın arasına kimse giremez.
Yazının Devamını Oku

Kapatın hoparlörü

18 Nisan 2006
F.BAHÇE’yi yakalayan şok yenilgi. Ve yediği 5 gol... Bitime 4 hafta kala G.Saray’ın Rize galibiyeti ile oturduğu liderlik koltuğu... Hepsi geride kaldı. Ben bu haftayı düşünüyorum.

Cumartasi gecesi Şükrü Saracoğlu Stadı’nda oynanacak F.Bahçe-G.Saray maçı şimdiden yüreğimi kabartıyor. Hem de korkutuyor.

Böyle bir final iki ezeli rakibe yakışırdı. Ve kader G.Saray ile F.Bahçe’yi karşı karşıya getirdi.

Gerilere bakıyorum, ligin 47 yıllık geçmişinde benzeri bir finalin sayısı bir elin beş parmağını geçmez.

Öyleyse, gelin bu finalin tadını çıkartalım diyecek oluyorum... Korkularım beni dürtüklüyor...

Ya tatsız bir olay patlarsa!

Tribün terörü herkes gibi benim de aklıma işlemiş. Düşünüyorum ve bir dizi soruya yanıt bulamıyorum...

3Fanatizm bu finali çirkinleştirir mi?

3Yönetim kadroları yine bu finalin selameti için en azından hafta sonuna dek bir fair-play mütarekesinin altına imza atarlar mı?

3Böyle bir yaklaşıma yazılı ve görsel basın da yardımcı olur mu?

3Her iki taraf, olası bir hakem yanlışını -Onlar da insan, hata yapabilir- gibi centilmence bir yorumla geçiştirebilir mi?

3Her iki kulüp başkanı şimdiye dek hiç rastlanmamış bir jestle maça kol kola ve takımlarının önünde sahaya çıkabilir mi?

Kafamı kurcalayan daha bir yığın soru tek tek aklıma geliyor. Ve kör olası şeytan sanki beni dürtüklüyor...

Ya Manisa’daki gibi bir kara ses mikrofonu kapıp binlerce seyirciyi çıldırtabilir mi?

Ve tarihi finali ateşe atar mı...

Ben, geçen haftayı unuttum. Bu hafta nasıl kurtulur, onun peşindeyim.

Böyle bir finale binde bir rastlanır. Onu ağız tadı ve keyifle izlemek istiyorum.

Lütfen birbirimize yardımcı olalım!

* * *

VE
ezeli rakipler kolları sıvadı, derbiye hazırlanıyor. Kamuoyunda teknik açıdan da bazı sorular kafaları kurcalıyor.

Christoph Daum, derbide bir sistem değişikliğine gider mi. Sahaya hücum ağırlıklı bir kadro sürer mi?

F.Bahçe’yi izleyen muhabir arkadaşlarımın ortak bir görüşü var. Diyorlar ki...

Daum, tek santrfor düzenini bozmaz.

Neden bozmaz...

Alman hoca, bu düzenle müthiş bir çıkış yakaladı. 5 gol yediği Manisa maçında bile 3 gol attı. Ve daha çok pozisyon yakaladı.

Ve yine muhabir dostlarım şöyle bir görüşte birleşiyorlar...

Daum’un bir felsefesi var. Gol yemezsem, nasıl olsa bir tane atarım. F.Bahçe’yi derbide de aynı felsefe ile oynatır.

Diğer cephede de Eric Gerets’in G.Saray’ı nasıl oynatacağı tartışılıyor...

Üç puanlık avantajı korumak için beraberliğe mi yatacak. Yoksa...

Evet, bir hafta öncesine kadar derbide F.Bahçe’yi yenmek için planlar yapan Gerets, üç puan öne geçince verdiği bir demeçte ne kadar samimi idi, düşünmeye değer... Diyor ki.

Artık Kadıköy’de kazanmak zorunda değiliz!

Öyleyse, orta saha ve savunmayı sağlam tutarak, F.Bahçe’yi şok bir golle yıkmayı düşünebilir.

Ancak, Gerets’in huyunu bilenler, onun skorda eşitliği hiç sevmediğini söylerler.

Bu da aklıma bir başka soru getiriyor. Acaba Gerets de tek santrforla oynar mı?

Yani, işin önemine göre, bir gece de olsa hücum alışkanlığından vazgeçip, yakaladığı avantajın üzerine yatar mı?

* * *

SEVGİLİ Erman Toroğlu’na telefon açıp sordum...

Derbiyi hangi hakem yönetir.

Hocam, henüz bir araştırma yapmadığını söyledi. Ve ardından aklına gelen 3 isim sıraladı.

Cüneyt Çakır, Bülent Demirlek, Yunus Yıldırım.

Sonra şöyle dedi sevgili Toroğlu...

Bu, zor bir maç diye düşünerek derbiyi bir başka hakeme emanet edebilirler. Örneğin, bu isim Serdar Tatlı da olabilir.

MHK kimi seçerse seçsin, Tanrı kolaylık versin.
Yazının Devamını Oku

Hatalı goller

17 Nisan 2006
JEAN Tigana, Beşiktaş’ı yine 4-3-1-2 klasiği ile oynattı. Sadece bazı taşların yeri ve görevi farklıydı. Koray Avcı orta alanda oynuyordu, Kleberson da ikili forvetin arkasında...

Tigana, bir bakıma Kleberson’a daha özgürce oynama şansı ve hücuma yönelik geniş bir hareket alanı sunuyordu. Kleberson da böyle bir görevi aylardır özlemle bekliyordu.

Beşiktaş, ilk yarıda hücum hevesini hep diri ve canlı tuttu. A.Hassan ve Kleberson, forvetteki ikili Bobo ile Gökhan Güleç’i hiç yalnız bırakmadı.

Bu ikilinin her hücum girişimine A.Hassan ile Kleberson da katıldı. Beşiktaş ilk yarıda pozisyon bakımından fazla bir sıkıntı çekmedi. Biraz beceri, Beşiktaş’ı ilk 45 dakikada daha farklı bir skora taşıyabilirdi.

Yediği goller savunmanın her maçta yaşadığı hatalar zincirinin bir tekrarıydı. İlk golde, önce Kleberson, Gaziantepli Ekrem Hayyam’a topla istediği gibi oynama fırsatı verdi. Ve gelen ortaya dört savunma adamı hiçbir caydırıcı girişimde bulunmadı.

Golden sonra Beşiktaş kalesi önündeki savunma kalabalığına baktım. Ali Güneş, Gökhan Zan, İbrahim Toraman, Koray Avcı ve İbrahim Üzülmez hepsi bir arada Gaziantepli Mehmet Çoğum’un vurduğu kafayı seyrediyordu.

Adam paylaşımındaki pozisyon hatası ve gaflet kol kolaydı...

* * *

Beklenmedik anlarda yediği goller, Beşiktaş’ın oyun bütünlüğünü ve moralini etkiliyor. Tempo düşüyor, birlikte oynama isteği kayboluyor ve kişisel çabalar ön plana çıkıyor.

Dün de böyle oldu... İkinci Gaziantep golünden sonra Tigana kaybolan oyun bütünlüğünü toparlamak için Okan’ı çıkardı, Sergen Yalçın’a görev verdi...

Dengeler bozuldu mu, bazı değerleri yakalamak kolay değil.

Jean Tigana skoru kurtarmak için Tomas Jun ve Ahmet Dursun’u da oyuna alınca, Beşiktaş’ta forvet sayısı 5’e yükseldi. Şöyle bir baktım Beşiktaş’a... Karşımda sanki bir halı saha takımı duruyordu. Topla tek başına oynayanlar, çalım atanlar, disiplini hiçe sayanlar... Böyle bir profil, adına hiç yakışmadı Beşiktaş’ın.

Bilemiyorum, kafayı kupaya takan ve beraberliği kurtaran Beşiktaş, ne ölçüde önemsiyor. Ancak, Tigana savunmadaki sıkıntılara acil bir çözüm getirmezse, sezonu kupasız kapatabilir!
Yazının Devamını Oku

Bir bildiğin mi var!

11 Nisan 2006
YEDİĞİ halttan sonra atılacak penaltıyı beklerken yaşadığı acıyı... Penaltının kaçması için dudaklarından dökülen duaları ... Ve o an kalp atışlarındaki ritm bozukluğunu... Herbirini hisseder gibiydim. Aslan gibi bir delikanlı sanki bin yıl yaşlanmıştı.

Yanımdaki bir meslektaşım, bana doğru eğilip öfke ile seslendi...

Şu Çağdaş’ın yaptığını gördün mü?

Gözlerimi penaltı noktasından ayırmadan fısıldadığımı hatırlıyorum.

Sen Çağdaş’ın çektiği acıyı görebiliyor musun?

O an Çağdaş ile aynı hisleri yaşadım, benzeri duyguları paylaştım. Ve bir ara maç kritiği yazımdan Çağdaş’ı karalayan satırları bile çıkarmayı düşündüm.

Seyircinin tepkisi Çağdaş’ı daha da bozmuştu. Maçtan sonra kafasını elleri arasına alarak İnönü’nün çimlerine diz çöküşü, dramatik bir sahnenin son perdesiydi.

Sonra gazeteye geldim. Ve sayfaya bir göz attım. Çağdaş Atan, Beşiktaş-Malatya maçının da üzerine çıkmıştı.

Haberi bir çırpıda okudum. Her cümlede bir isyanın çığlıkları vardı. Ancak biri beni bir anda Çağdaş’tan kopardı ve ayırdı.

Beşiktaş bu kafa ile 10 yıl daha şampiyon olamaz.

Çağdaş,
100 yıllık bir camiaya 10 yıllık bir ömür biçiyordu. Beşiktaş etiğini hiçe sayarak, boyundan büyük laflar ediyordu...

Biraz önce duygularını, acılarını paylaştığım Çağdaş, şimdi karşımda bir suçlu gibi duruyordu. Ağzımdan iki kelime döküldü.

Bittin sen!

* * *

BU
yazıyı yazarken, bir kez daha düşündüm. Ve Çağdaş’ın söylediklerini tekrar gözden geçirdim.

Biliyorum, belki çoğu kişi Çağdaş’ın çıkışını olumlu karşılayacak ve taraf olacak.

Doğru söylediğini vurgulayarak nedenlerini sıralarken, İnönü’deki taraftar baskısını hatırlatacak.

Belki tribünlere akıl-fikir de verecek. Ve de suçlayacak. Ama hiçbir şey Çağdaş’ı kurtaramayacak.

Bu taraftar birine kafayı taktı mı, ağzınla kuş tutsan nafile...

Hatırlayın, bir ara Youla ile uğraştılar... Ayağına gelen her topta ıslıkladılar Youla’yı. Kötü oynama şansı hiç yoktu.

Böyle olmamalıydı. Bir futbolcu iyi de oynar, kötü de... Sordum soruşturdum, tribündeki dostlardan bir tüyo aldım. Dediler ki...

Tribünler Youla’nın özel yaşantısına kafayı takmıştı. Gece gezmelerine bozuluyordu. Bir falso bin tepki alıyordu. Şimdi yine düşünüyorum ve araştırıyorum...

Bu taraftar Çağdaş’ı Malatya maçında neden ıslıkladı, azarladı?

Yaptığı acemice bir hareket için mi? Yarattığı bir penaltı için mi...

Cordoba’nın 35 metreden yediği golü alkışlarla affedip, ona moral verirken, Çağdaş’a neden kızdı.

Üstelik, Çağdaş o gece alemlerine de pek karışmaz. Öyleyse, neden sildi Çağdaş’ı?

Şimdi bunu arayıp soruşturacağım. Ve bulduğum an sizleri de haberdar edeceğim.

* * *

F.BAHÇE
Süper Lig’de averajla liderliğini sürdürüyor. Ve lider cephede bir soruya yanıt aranıyor.

F.Bahçe’nin son 6 maç çizdiği mükemmel tablo nereden kaynaklandı? Futbolculardan mı, Daum’un performansından mı?

Bugüne dek bir kenara itilen ve tartışılan Christoph Daum, şimdi övgü dolu satırlarla ödüllendiriliyor.

Saracoğlu’nda Daum için sevgi pankartları açılıyor. Alman hoca tribünlere çağrılıyor ve alkışlanıyor.

Biz sorumuza dönelim. Bu performans nereden kaynaklandı?

F.Bahçe’yi izlerken bir bakın. Daum artık kulübede eskisi kadar hırslı. Zaman zaman tekme atıyor kulübeye. Alex daha çok koşuyor, daha çok sorumluluk alıyor. Futbolcular şampiyonluk düşleri ile yatıp kalkıyor. Birbirini sevmeyenler bile üçüncü şampiyonluk için sarmaş-dolaş...

Hedef büyük olunca, herkes büyük düşünüyor. İşte başarının tek nedeni!
Yazının Devamını Oku

Bilmiyor

9 Nisan 2006
OYUNUN hemen başında beklenmedik bir şanssızlık Beşiktaş’ı yakasından yakaladı. Tümer Metin sakatlanarak çıktı. Yerini Okan Buruk’a bıraktı. Ve Beşiktaş, Antep’te kupa maçının ilk yarısında çektiği sıkıntıların bir benzerini İnönü’de yaşamaya başladı.

Lidersiz oynamanın etkileri hemen hissedildi. Pas hataları birbirini kovaladı.Etkili bölgelerde gerekli organizasyonu sağlamakta zorlandı Beşiktaş...

Ve bireysel çabalar, kişisel davranışlar, ön plana çıktı. Ahmed Hassan bir an önce gole kavuşma isteğiyle sorumlu olduğu bölgeleri unutup, bir forvet gibi hücuma koştu.

Kleberson, mücadeleyi kendi alanında kabullenen bir rakip karşısında daha ofansif oynayabilirdi. Ve Tümer’siz bir oyunda, liderliğe de soyunabilirdi...

Ancak, oyun disiplini ağır bastı. Tigana’nın belirlediği noktaların ve görevin dışına pek çıkmadı.

Bobo ve Gökhan Güleç ilk yarının son 15 dakikası dışında passız ve yardımsız kaldılar. Ve bekledikleri pasları orta sahaya dönerek etkisiz bölgelerde aradılar.

Devre biterken Beşiktaş’ın yakaladığı bir-iki pozisyon tribünlere kısa ömürlü bir heyecan getirdi. Ancak, skora yansımadı.

***

Oscar Cordoba’nın yediği hatalı golü fazla eşelemeyeceğim. Hatanın da ötesinde, bir kaleci şanssızlığı idi.

Formda Cordoba’nın, Beşiktaş’ın kötü oynadığı günde böyle bir gol yemesi ayrı bir şanssızlıktı.

Jean Tigana’nın ikinci yarıya Sergen Yalçın ile başlamasını bekliyordum.

Tigana yine rötarlı davrandı. Ve 58.dakikaya kadar bekledi.

Oyuna girdikten sonra Sergen Yalçın’ın neler yapacağını düşünerek, onu diğerlerinden farklı izlemeye başladım.

Üç dakika içinde iki korner attı Sergen Yalçın... İlkini Ahmed Hassan’ın kafasına ortaladı. Top, kıl payı dışarı çıktı... Diğerinde, öyle bir noktaya bıraktı ki topu... Ahmed Hassan’a sadece dokunmak kaldı.

Yine de Sergen Yalçın’da beklediğim farklılığı göremedim. Oyuna pek istekli girmedi. Ve girdikten sonra da gerektiği gibi oynamadı. Sanki birşeylere kırılmış gibiydi...

Çağdaş Atan’ın, Bilal Kısa’ya yaptığı penaltı ise amatörce bir refleks ve gereksiz bir telaştı. Bu acemice davranış, hiç yakışmadı Çağdaş’a...

Beşiktaş’ın İnönü’de tükettiği puanlara hiç bir anlam veremiyorum.Taraftar baskısı gibi bir yaklaşıma da sıcak bakmıyorum.

Beşiktaş, kapanan ve savunmada çoğalan rakiplerini nasıl yeneceğini bilmiyor. Ve lidersiz oynadığı maçlarda da bir başka kahraman yaratamıyor.
Yazının Devamını Oku

Taraftarın sesi

6 Nisan 2006
JEAN Tigana, oyunun 20. dakikasında 3 futbolcusunu ısınmaları için kale arkasına gönderdi. Tümer Metin, İbrahim Akın ve Tomas Jun... Bu 3 futbolcu Beşiktaş seyircisinin kümelendiği tribünün önünden geçerken, Tümer Metin coşku ile alkışlandı.

Bu alkışların bir anlamı olmalıydı. Sanki Tigana’ya bir mesaj gönderiyordu tribünler...

Sahada bir liderin eksikliğini hatırlatıyordu. Rakip kaleye gitmekte zorlanan, pas yapmakta sıkıntılar çeken Beşiktaş’ı Tümer Metin’in toparlayacağına inanıyordu.

Tigana bir değişikliğe gerek görmedi. Ve Beşiktaş ilk 45 dakikada tek pozisyonun dışında rakip kalede hiç görünmedi. Hiçbir kanat organizasyonu geliştirmedi. Bobo ve Gökhan Güleç’i ateşleyecek tek pas atamadı.

Oyunun egemenliğini Gaziantepspor’a kaptırdı ve bir de kolay gol yedi. Bir bakıma savunmanın kronik rahatsızlığı Antep’te de Beşiktaş’ı yakaladı.

Ali Güneş, Ekrem Dağ’ı kaçırırken, Oscar Cordoba gelen şutu yanlış yere yumruklarken ve savunma boşta kalan topu seyrederken gole adeta yardımcı oldular.

* * *

Beşiktaş, bu sıkıntıların hepsini unutturabilir ve oyundaki dengeleri değiştirebilirdi. Gökhan Güleç’in ilk dakikada harcadığı net pozisyon belki ısınma dakikalarında gözlerden kaçtı. Ancak Beşiktaş, ilk yarının geri kalan bölümünde kaçan fırsatın acısını hep hissetti. Jean Tigana, son yarıya Tümer Metin ile başladı. Ve rötarlı değişim Beşiktaş’a farklı bir etkinlik getirdi.

Topla daha çok oynamaya başladı, pas yüzdesi arttı. Hücuma çıkışlar kolaylaştı. Her şeyden önce aradığı özgüveni yakaladı. Demek ki, seyircinin Tümer Metin’i oyunda görme isteği boşuna değilmiş...

Bobo’nun attığı goller rövanş için büyük bir avantajdı. Ve bu gollerde yaptığı hareketler birbirini tamamlayan bir güzellikler demetiydi.

Bu sonuç Beşiktaş’ı şimdiden finale taşıdı mı? Futbol, her türlü sürprize açık bir oyun. Yine de Beşiktaş’ın rövanşta bu avantajı kaçırarak bir suç işleyeceğini düşünmüyorum. Final biletini Antep’te kaptı ve işi bitirdi.
Yazının Devamını Oku