3 Ağustos 2006
HÜRRİYET’in 14 yıldır süregelen klasiği "Transferin Gözdeleri" yazı dizisini yine usta yazarımız KORKUT GÖZE’nin kaleminden okuyacaksınız. Opel’in sponsorluğunu yaptığı bu dizide gönül verdiğiniz gözdelerin teknik özellikleri, hobileri ve bilmediğiniz yönleri ile tanışacaksınız. Yarın ilk yazı Etimesgut Şekerspor’un Beşiktaş’tan transfer ettiği SERGEN YALÇIN.
SERGEN YALÇIN
(E.Şekerspor)
İKİ futbolcunun Beşiktaş’tan ayrılışında duygu krizine yakalandım. Biri, Yusuf Tunaoğlu, diğeri Sergen Yalçın... İkisi de futbolu üst düzeyde oynuyordu. Ne garip, huyları ve hobileri de birbirinin benzeriydi.
ARTHUR ZiCO
(Fenerbahçe)
BREZİLYALI spor yazarlarına göre Fenerbahçe’nin 100. yılına yakışan bir teknik adam. Ama onu bir de Japon yazarlardan dinleyin. Diyorlar ki: "Avustralya maçını hatırlayın, Zico’nun kariyerini hemen anlarsınız."
MATiAS DELGADO
(Beşiktaş)
İYİ bir transfer. İyi kullanılırsa, Beşiktaş’ı başarıya koşturabilir. Ancak, asla bir Sergen Yalçın, hatta bir Tümer Metin değil. Teknik alt yapısı mükemmel. Asist özelliği deneyim kazandıkça daha da gelişiyor.
Cesar TOLEDO
(Kayserispor)
BİR pasaport olayı onun futbol yaşamını alt üst etti. Sahada sert ve agresif. Ağzına geleni söyleyen bir tip. Paraguaylı futbolcunun, Dünya Kupası’nda David Beckham’a söylediği sözler, ortalığı karıştırdı.
UĞUR BORAL
(Fenerbahçe)
SOL ayağı raket gibi. Sağını hiç kullanmaz. Direkt golü düşünür. Bacak arası atmaya bayılır. Futbolda dikiş tutturamasaydı, arabesk ve Türk Halk Müziği’nin aranan bir sanatçısı olabilirdi.
UMUT BULUT
(Trabzonspor)
TAM anlamıyla bir idman manyağı. Forvet arkası ideal yeridir. Süratli, kafaya çıkar, sert vurur. Mükemmel bir insan, tam bir profesyoneldir. Teknik adam onunla sorun yaşamaz.
Yazının Devamını Oku 31 Temmuz 2006
JEAN TİGANA koşan ve savaşan bir Beşiktaş yaratmak istiyor. Oyunla boğuşan, ilk topa giren ve fantazilerden kaçınan bir Beşiktaş süslüyor düşlerini. Transferde Rizesporlu Fahri Tatan’ı liste başına koyarken... G.Birliği’nden transfer Baki Mercimek’e hiç düşünmeden forma verirken... Bursaspor’da yedek bekleyen 19 yaşındaki Serdar Kurtuluş’un gençliğine yatırım yaparken... İbrahim Üzülmez gibi bir emektarı ilk 11’e soyundururken düşüncelerinde hep yaratmak istediği koşan, savaşan ve de rakibi bozan bir Beşiktaş’ın isteği gizliydi.
Sergen Yalçın fazla kilolarını biraz eritseydi, Tümer Metin kaprislerinden biraz arınsaydı, Tigana’nın gençlik hobisine rağmen ikisi de yine Beşiktaş’ta forma giyerdi.
* * *
Beşiktaş dün iyi mi oynadı... Süper Lige bir hafta kala tribünleri umut ve farklı beklentilere sürükleyecek bir performans mı sergiledi...
Hiç de değil. Sadece koşarak, savaşarak ve oyun hevesini diri tutarak Süper kupayı kucaklamasını becerdi.
Bir bakıma Jean Tigana’nın isteğini gerçekleştirdi. Henüz takım olabilme olgunluğuna ulaşmasa da, disiplin kalıpları içinde kaldı. Fanteziye kaçmadı. Sonuca oynadı.
Beşiktaş’ı henüz yüzü gözü açılmamış, terbiyeli, uysal, söz dinleyen bir gence benzettim. Bu arada bu yeni gencin bazı hatalarını da yakaladım...
Beşiktaş, bazen savunmada zaman zaman orta sahada beklenmedik pas hataları yaptı. Özellikle riskli bölgelerdeki kısa oynama isteği hatalıydı.
Beşiktaş’ı yönlendirecek ve saha içi organizasyonunu ayarlayacak iki adamdan biri Delgado, henüz hazır değil. Teknik alt yapısı mükemmel. Ancak, sahaya daha güvenle ve sağlam bakması gerekiyor. Fizik açıdan güçlü bir Delgado, elbette daha farklı bir kimliğe bürünecek.
Kleberson, oyuna hep samimi duygularla asılan bir futbolcu. Ancak, hala bir Brezilyalı gibi oynamıyor. Yani,bir lider gibi davranmıyor.
Beşiktaş hücumda, kesinlikle Nobre’nin stiline uygun bir hücum organizasyonu düşünmeli ve uygulamalı. Nobre’yi orta sahalara kadar koşturup, final noktalarında güçsüz bırakmak Beşiktaş’ın gol şansını yıpratmaz mı...
. Beşiktaş hala kenar bölgeleri kulanmakta sıkıntılar yaşıyor. Fahri Tatan’ı sağ kanatta düşünmek, ve bu bölgede İbrahim Toraman’ın bindirmelerinden sonuç beklemek hiç de gerçekçi bir davranış değil.
* * *
Jean Tigana her şeyin zaman içinde çözüm bulacağı görüşünde. Genç bir takım kurduğuna göre, böyle düşünebilir. Ancak, ligin bir hafta sonra başlayacağı ve fikstür zorluğu da asla unutulmamalı. Öyle değil mi!
Yazının Devamını Oku 16 Mayıs 2006
HER sezon sonu, aynı sıkıntıyı yaşarım. Şampiyonluk egosu bir bıçak gibi dostlukların böğrüne saplanır ve sıcak ilişkileri yaralar. Kaybeden mazeretler üretir. Kaçan şampiyonluğa bir neden arar. Hele hele o ilk şok yok mu...
İnsanın aklını kilitler. Mantık komaya girer. Dil, ağzın içinde şuursuzca tur atar. Ve yılların dostluğu kanamaya başlar.
İşte, her sezon sonu o dakikalardan kaçarım. Sevdiklerimle herhangi bir polemiğe girmemek için kaybedenin uzağında dururum.
Yine de yakalanırım...
Aynen pazar gecesi olduğu gibi. Saat 20.45’te Selçuk Dereli’nin Denizli’de çaldığı final düdüğü, Fenerbahçeli dostlarımın öfkesini bir ateş topu yapıp üzerime fırlattı...
F.Bahçe, şampiyonluğu Denizli’de değil Beşiktaş-G.Saray maçında kaybetti!
Nedeni soracak fırsat bile bırakmadılar. Ve faturayı kestiler...
Beşiktaş, G.Saray maçını gönülden oynamadı.
Sonra lafı Beşiktaş’ın son saniyede yediği gole bağladılar ve acımasızca vurdular...
Ah, o Cordoba yok mu!
Böyle yakıştırmalara hiç yabancı değildim. Her kaybedenin yazdığı sezon sonu senaryolarından biriydi.
Kaçmak ve uzaklaşmak istedim. Oysa, sorabilirdim...
F.Bahçe, Denizli’de ne oynadı? Oynadığı oyun bir final niteliği taşıdı mı? Denizlispor’u yenecek performansı gösterdi mi?
Ve kesip atabilirdim...
Denizlispor’u yenemiyorsan, şampiyon olma kardeşim!
Daha da uzatıp, topu Daum’un kucağına bırakabilirdim. Onların tam üç sezon yaptığı gibi Alman hocayı karalayabilirdim.
Yanlış oynatırsa, böyle olur!
Ama ne yapsam, ne söylesem Beşiktaş’ı, F.Bahçeli dostlarımın öfkesinden kurtaramazdım.
Sezon sonlarını hiç sevmiyorum. Kaçan şampiyonluklar kalp kırıyor, düşman cepheler yaratıyor.
Tekmelenen bir top uğruna değer mi?
* * *
SONRA düşünmeye başladım... F.Bahçe’nin şampiyonluğu neden kaçırdığının nedenlerini aramaya başladım.
G.Saray derbisinin ikisini de kazanan...
Beşiktaş’ı bir yenip, diğerinde berabere kalan...
Trabzonspor’dan önemli bir yara almayan...
F.Bahçe neden şampiyon olamadı?
Aklıma diğer F.Bahçeli dostlarımın söylediği sözler geldi.
Yanlış sözler sarfettik. Çok kalp kırdık. Herkesi karşımıza aldık. Her rakiple adeta birer final oynadık.
Belki de doğruydu. Bu kadar çok final oynayan... Her hafta strese gömülen bir takımın, bu sayısız finallerden birini kaybetmesinden normal ne olabilirdi.
İşte bir final de Denizli’de yaşadı F.Bahçe. Üstelik can derdinde bir rakiple... Ve kaybetti. Belki, daha akla gelmeyen... Teknik-taktik hatalardan veya yönetim biçiminden kaynaklanan yanlışlar, F.Bahçe’den bir şampiyonluğu son saniyede alıp götürdü. Olayı böyle değerlendiren F.Bahçeliler’e aynen katılıyorum.
Sevgisiz, bir yerlere ulaşılmıyor!
* * *
VE pazar gecesi Başkan Özhan Canaydın soyunma odasında bir konuşma yaptı. Şampiyonluk sevinci başkanı hiç de alışık olmadığımız değişik bir usluba zorladı. Dedi ki...
Hepinize teşekkür ediyorum. Beni sevilen adam yaptınız.
Biraz gerilere gidelim...
Kaybedilen her puanda istifası istenen.
Kaybedilen her puanda transfer yapmadığı için eleştirilen.
Kaybedilen her puanda milyonların tepkisini alan bir başkan bir anda milyonların sevgilisi olabiliyor.
Belki de o, bu sevgiyi çoktan haketmişti. Bir gün gelecek yaşadığı sıkıntıları tek tek anlatacak.
Kaybedilen puanların, yapamadığı transferlerin hesabını tek tek açıklayacak. Neden istifa etmediğini, asla koltuk sevdalısı olmadığını da tüm G.Saraylılar’a duyuracak.
Şimdi onu çevresinde oluşan sevgi ile başbaşa bırakıyorum. Sayın başkan hep böyle bir sevgi arıyordu. Keyfini çıkartsın!
* * *
G.SARAY Teknik Direktörü Erik Gerets’in sözleri, başkan Canaydın’ın konuşması kadar ilginçti.
Söz veriyorum, seneye F.Bahçe’yi de yenip şampiyon olacağız.
Görüyorsunuz değil mi. F.Bahçe galibiyeti G.Saray için ne ölçüde önemli ve değerli.
Şampiyonluğa ulaşmış bir takımın teknik adamı, hala kaybedilen F.Bahçe maçlarının sıkıntısı ile dolaşıyor.
Üstelik bu teknik adam bir yabancı. Ama o da günden güne bizden biri oluyor. Huyu suyu değişiyor.
G.Saray camiası şampiyonluk sevincini yaşarken, o, F.Bahçe ile uğraşıyor!
Yazının Devamını Oku 9 Mayıs 2006
90+3’te gelen bir gol milyonları ayağa kaldırdı. Beşiktaş derbisinde G.Saray’ın ikinci golünü hazırlayan pozisyonda Cordoba’nın degajına ŞAİBE damgasını vuranların, Beşiktaş’ın sezon boyunca oynadığı maçları izlemelerini isterdim. İnanarak söylüyorum. Cordoba, belki de dünyanın en iyi degaj yapan kalecilerinden biri. Her iki ayağı ile nokta atışlarını en iyi beceren... Mesafeye aldırmadan topu ayağa teslim eden bir degaj ustası Cordoba...
Beşiktaş’ın hiçbir maçını kaçırmadığım için rahatlıkla yazabilirim. Beşiktaş’ın sahada iki pas yapmakta zorlandığı dakikalarda, Cordoba’nın iki ayağı ile yaptığı degajlarda yarattığı pozisyonlar, rakamlarla belgelenmiştir.
Ve onun bu becerisine yazılan övgüler gazete arşivlerinde saklıdır.
Böylesine bir degaj ustasının G.Saray maçındaki son saniye hatasına LEKE düşürenlere hiç katılmıyorum.
3 Çünkü biliyorum ki, Cordoba aynı zamanda dünyanın en laubali kalecilerinden biridir.
3 Ve hatırlıyorum... Bu laubali adam, sakin kişiliği ile bilinen Lucescu ve Del Bosque’yi bile çileden çıkarmıştır.
3 Topu oyuna sokuşundaki aşırı özgüven, Beşiktaş’ın başına çok işler açmıştır.
3 Bir Sebat maçı hatırlarım. Altıpas içinde rakibe çalım atarken, topu kaptırıp gole neden olmuştur.
3 2002-2003 sezonunda Denizlispor ile oynanan Türkiye Kupası maçında, ayağı ile rahatça uzaklaştıracağı topu plase bir vuruşla şimdiki takım arkadaşı Ali Tandoğan’ın önüne yuvarlamıştır. Ve Beşiktaş beklenmedik bir gol yemiştir.
3 Daha iki hafta önce, Beşiktaş’ın Sivasspor’a yenildiği maçta, nefis kurtarışlar yapmasına karşın, yine aşırı güveninden kaynaklanan bir dizi hatalar yapmıştır. Ve eleştiri almıştır.
İşte, G.Saray maçının bitimine saniyeler kala yaptığı artistik degaj da bunlardan biridir!
Hatalıdır ama asla LEKE’li değildir.
Bu laubali adam, bir golü hazırlayarak, Süper Lig’in dengelerini de alt üst etmiştir.
Onu da aşağıdaki satırlarda anlatmaya çalışacağım...
* * *
EVET, son saniye golü hem zirveyi, hem de düşme potasındaki takımları etkilemiştir.
3 Bu gol olmasaydı F.Bahçe, Denizli maçından alacağı tek puanla mutlu sona ulaşacaktı.
3 F.Bahçe, belki tek puana oynayacağı için, bu beraberlik Denizlispor’un da işine yarayacak ve kümede kalmasını sağlayacaktı.
3 Yine bu gol, düşme hattındaki Malatya, Ankaraspor ve G.Antepspor için de bir umut ışığı oldu.
3 Nasıl mı? F.Bahçe, şampiyonluk için Denizlispor’u yenmek zorunda. Bu durumda diğer üç takım (Malatya, Ankaraspor, G.Antepspor) alacakları tek puanla kümede kalacak.
Görüyorsunuz, bir laubali adam Süper Lig’i nasıl etkileyebiliyor!
Evet, LAUBALİ ama asla LEKELİ değil.
* * *
YİNE dönüyorum Beşiktaş-G.Saray derbisine. Biliyor musunuz? G.Saray tam 10 yıl gibi uzunca bir süre sonra ligde Beşiktaş’ı İnönü’de ilk kez dize getirdi.
Tarih, 11 Mayıs 1996. Ve G.Saray, Beşiktaş’ı 2-1 yeniyor.
Ancak, pazar gecesi gelen galibiyet ayrı bir anlam taşıyor. G.Saray’a ışık yaktı, umut verdi. Ve bir hafta daha şampiyonluk hayallerini diri tuttu.
Herkes gibi son haftayı iple çekiyorum.
Ve merak ediyorum. Beşiktaş derbisinde yanında oturan Yıldırım Demirören’in bir paket sigarasını bitiren G.Saray Başkanı Özhan Canaydın, son doksan dakikayı nasıl geçirecek.
* * *
RİZE - DENİZLİ maçının hakemi Çüneyt Çakır, bir rekora imza attı. Çakır, Süper Lig’de tam 8 maçı üst üste yönetti.
Daha önce Serdar Tatllı ile hakemliği bırakan Ali Aydın Süper Lig’de ardı ardına 7 maçta düdük çalmıştı.
Cüneyt Çakır, 26.haftada G.Antep-Diyarbakır maçı ile başladığı maratonu, Rize-Denizli karşılaşması ile noktalarken, bir rekorun da sahibi oldu.
Yazının Devamını Oku 8 Mayıs 2006
OYUNUN 20. dakikasından sonra Beşiktaş tribünleri tavrını net bir biçimde haykırmaya başladı. Taraftar, kupa mutluluğunu bir Galatasaray galibiyetiyle doruğa taşımak istiyordu. Ve gol çığlıkları ile sanki Beşiktaş’ın kazanma duygularını körüklüyordu.
Tribünlerin beklentisine kulak verenlerin başındaki ilk isim Kleberson’du... Önemli bir derbi oynadığının farkındaydı.
Ahmed Hassan’ın oyun hevesi ve coşkusu çıkana dek hiç dinmedi. Özellikle Hasan Şaş gibi etkili bir yıldızın kullandığı kulvarda kuş uçurtmadı. Genelde her ikisi de koşarak ve savaşarak skora yönelik bir oyun biçimi seçtiler. Ve alkışlandılar...
Savunma bloğu dikkatliydi ve riskten kaçındı. İlk toplara giren İbrahim Toraman’ı Koray Avcı kontrol etti. Uyumlu ve yardımlaşarak oynadılar. Oscar Cordoba ilk 45 dakikada iki hata yaptı. Biri, kontrolsüz biçimde Necati Ateş’e koşarak kalesini boşaltması... Diğeri, penaltı pozisyonundaki gereksiz telaşı. Ve yine kontrolsüz davranışı...
* * *
Maçın son saniyesinde gole dönüşen degajı ise, klasik laubali davranışlarından biriydi. Bunu hep yapıyor Cordoba. Dün de tekrarladı...
Tümer Metin ilk 45 dakikada bir- iki kez göründü. Beşiktaş, rakip kaleye iki şut attı. İkisi de Tümer’in ayağından çıktı.
İkinci yarının başında attığı goldeki plase vuruşu, kalitesinden bir örnekti...
Birkaç dakika sonra yakaladığı bir başka pozisyondaki davranışı bana biraz egoizmi hatırlattı.
Topu, kale sahası üzerinde bekleyen Bobo veya Gökhan Güleç’e çıkartabilirdi. Ve iki farklı skor, Galatasaray’ı altından kalkamayacağı bir zorluğa sürükleyebilirdi. Bu pozisyonu, maçın kırılma noktası gibi düşünüyorum.
Jean Tigana’nın Ahmed Hassan’ı oyundan almasını herkes gibi yadırgadım. Ancak, yerine Sergen Yalçın’ın girmesi , şaşkınlığımı biraz da olsa giderdi.
* * *
Galatasaray’ın riski göze aldığı dakikalarda, Sergen Yalçın’ın, Bobo ile Gökhan Güleç’e yarattığı boş alanlar galibiyet için bulunmaz bir fırsattı. Bunu değerlendiremediler. Derbi heyecanı ve biraz da telaş net pozisyonların kaçmasının başlıca nedeniydi.
Bir hafta boyunca Beşiktaş’ın derbide alacağı tavrı merakla bekleyenler, gördüler... Beşiktaş kazanmak için oynadı.Kaçırdığı fırsatlar ve Cordoba’nın son saniyedeki tavrı acı sonu hazırladı.
Yazının Devamını Oku 5 Mayıs 2006
JEAN Tigana, oyuna tek usta ile başladı. Sergen Yalçın’ı kulübede bekletti, Tümer Metin’i sahaya sürdü. Ve sahadaki usta müthiş bir performansla oynadı. Frikik golü, akıl ve tekniğini birlikte kullanarak Fener kalesine gönderdiği bir füzeyi andırıyordu. İkinci gol de, Tümer Metin’in hazırlayıp, Gökhan Güleç’in önüne sunduğu inanılmaz bir pozisyondu.
Önce, Tuncay’a bastırıp ayağından topu sökerken... Daha sonra yarattığı boş alana kurnazca sokulurken... Ve Gökhan Güleç’i topla buluştururken... Her birinde teknik bir becerinin güzelliklerini sergiledi.
Bir ara düşündüm... Sezon sonunda Beşiktaş’tan ayrılacağını söyleyen Tümer Metin, belki de bir veda maçı oynuyordu.
Ve böylesine önemli bir geceye damgasını vurarak giderayak Beşiktaş’a unutulmayacak bir final yaşatmak istiyordu.
İlk 45 dakika Tümer Metin’in yönettiği Beşiktaş, sahanın her bölgesinde farklı ve etkili bir tempoyla oynadı. Baskı yaptı, top kaptı, Alex ve Anelka gibi F.Bahçe’nin skora yönelik adamlarını tehlikeli noktaların uzağına itti.
Ve bu dakikalarda Tümer Metin asla yalnız değildi. Etrafında koşan ve savaşan bir Beşiktaş oynuyordu. Yardımlaşma ve kazanma inancı üst düzeydeydi.
Beşiktaş’ın ilk 45 dakikalık performansı, istatistiklerde ve rakamlarda da Fener’e fark atıyordu.
* * *
Devre arasında soyunma odasında neler konuşuldu bilemiyorum. İlk yarının bir başka ustası Jean Tigana nasıl bir oyun kurgusunun planlaması ile Beşiktaş’ı ikinci yarıda sahaya sürdü... Buna net bir yorum getiremeyeceğim.
Ancak, ilk yarının hücuma yönelik yürekli temposu, son 45 dakikada kayboldu.
Beşiktaş’ın zamana oynaması ve adeta dakikalarla yarışması inanılmaz bir hataydı.
Acaba, böyle bir davranış Jean Tigana’dan kaynaklanan bir gaflet miydi?
Yoksa, Beşiktaşlı futbolcuların 2-0’lık skoru korumak gibi psikolojik ve bireysel davranışından kaynaklanan bir çılgınlık mıydı?
Düşündüm ve işin içinden çıkamadım. Ve suçluyu da yakalayamadım. Tümer Metin’in final dakikalarında gelen nefis golü bu suç dosyasını da rafa kaldırdı. Beşiktaş’ı kutluyorum. İnancı, kazanma hırsı ve kaybolan bir maçı tekrar kurtardığı için...
Yazının Devamını Oku 2 Mayıs 2006
SÜPER LİG, cumartesi gecesi ülkenin tüm değerlerinin üzerinde bir raitinge ulaştı. Saat 19.00’da milyonlar Trabzon-F.Bahçe maçına kilitlendi, kafalardaki sorunlar bir kenara itildi ve Avni Aker’den çıkacak sonuç bir heyecan topu gibi gelip yüreklere oturdu.
Maç oynandı ve bitti. TV kanallarının tümü Avni Aker’e çevrilmişti. Demeçler ve söyleşiler de hep Trabzon-F.Bahçe maçına yönelikti.
Oysa, Ali Sami Yen’de G.Saray’a 4-0 yenilen Ankaraspor’un teknik direktörü Giray Bulak, Süper Lig’in düşme hattına yönelik, ince mesajlar veriyordu.
Ve Bulak’ın çığlıkları Trabzon-F.Bahçe derbisinin gürültüsüne karışarak gerekli noktalara ulaşmadan kaybolup gidiyordu. Bulak diyordu ki...
Süper Lig’de sonucu belli maçlar oynanıyor!
Bu da ne demek?
Olmaması gereken şeyler. Ama üzülerek söylüyorum. Bunlar yaşanıyor.
Biraz daha net konuşalım.
Herkes düşme hattında oynanacak maçların sonuçlarını biliyor!
Bulak’ın bu göndermelerini kaleme alırken, sevgili dostum Sadi Kemal Yaşar’ın sevinç dolu çığlıkları ile irkildim.
Düşmeye oynayan her takımın maç sonucunu tek kalemde tutturdum!
Ve bir ses de yine servis arkadaşım Ali Naci Küçük’ten geldi...
Ben de bildim!
Allah Allah, herkes zirve ile uğraşırken, aşağıda neler oluyor. Neler dönüyor bu alemde? Sorumlulara sesleniyorum.
Haberiniz var mı?
* * *
BİR sıcak hafta daha geliyor. Pazar günü Beşiktaş ile G.Saray kapışacak.
Şimdi de İnönü derbisi gündemde.
Ancak, derbinin teknik-taktik yönü bir yana, bir başka şey konuşuluyor.
Böylesine önemli bir derbi öncesi Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ile G.Saray Başkan Yardımcısı Adnan Polat aileleri ile birlikte neden bir araya geldi?
Demirören’e soruyorlar. Başkan yanıtlıyor...
Kimse bunda kötü bir niyet aramasın. Ailece bir dostluğumuz var. Daha önce de görüşüyorduk, yine görüşeceğiz.
Polat’a da soruyorlar. Asbaşkan yanıtlıyor...
Kimse öküz altında buzağı aramasın. Ama isteyen varsa arasın. Biz dostuz. Ailece istediğimiz yere gideriz.
Demirören-Polat buluşmasını kafaya takanlar acaba biliyorlar mı?
Yarın İzmir’de kupa finali oynayacak. Beşiktaş ile F.Bahçe’nin Brezilyalı futbolcuları da Etiler’de bir araya gelmiş. Yani, rakip futbolcular Etiler Uptown’da buluşmuş!
Alex’in kızı Maria’nın doğum günü partisine Beşiktaş’tan Kleberson ile Bobo da katılmış!
Acaba bu partide neler konuşuldu, neler söylendi. Elbette buna da kafa takanlar çıkacak.
Görüyorsunuz değil mi?
Bu alemde dostluklara bile şüphe ile bakılıyor. Ve her dostluk bir şüphe yaratıyor!
* * *
F.BAHÇE’nin Trabzon’da aldığı galibiyet sonrası gözler son iki hafta maçlarına çevrildi. G.Saray, Beşiktaş engelini aşarsa, son hafta oynanacak Denizlispor-F.Bahçe maçı bir başka heyecan getirecek zirveye...
Kümede kalma savaşı veren Denizlispor, şampiyonluğun en güçlü adayı F.Bahçe ile kapışacak. Her ikisi için adeta bir final.
Benzeri bir maç 1981-82 sezonunda Eskişehirspor ile Beşiktaş arasında oynanmıştı.
Beşiktaş’ın şampiyon olması için kazanması gerekiyordu. Eskişehirspor da kümede kalmak için üç puana saldırıyordu.
Beşiktaş 2-1 öne geçti. 75.dakikada yan hakeme atılan bir taş, ortalığı birbirine kattı. Ve Talat Tokat maçı tatil etti. Beşiktaş hükmen kazanarak şampiyon oldu. Eskişehirspor da küme düştü.
G.Saray ve F.Bahçe, son haftaya fire vermeden ulaşırsa, aynı heyecan tam 24 yıl sonra bir kez daha yaşanacak.
Dilerim, sonu Eskişehir-Beşiktaş maçına benzemez.
Yazının Devamını Oku 29 Nisan 2006
LİG, Beşiktaş için bir değer taşımıyor. Manisa maçının doksan dakikasını da böyle bir düşünce rahatlığında ve strese girmeden oynadı. Ancak, Tigana’nın bu maça yaklaşımı Beşiktaş’tan farklıydı. Kupa finaline yönelik taktiksel bir hazırlığın provasını denedi Jen Tigana...Bir bakıma, Beşiktaş’ı testen geçirdi.
İşte,Kupa finali öncesi,Manisa’daki Beşiktaş’tan görüntüler...
Tigana, savunmada yeni bir düzenleme yaptı. İbrahim Toraman’ı savunmanın sağ kanadına çekti. Bu bölgede hatasız oynadı Toraman. Göbekte Gökhan Zan ile Koray Avcı’yı denedi. Sola da Mehmet Sedef’i koydu.Herhalde, kupa finaline de aynı savunma dörtlüsü ile çıkacak Tigana...
Oyunun ilk 15 dakikalık bölümünde Sol kulvarda Mehmet Sedef-İbrahim Üzülmez ikilisi beklenen uyum ve yardımlaşmayı gerçekleştiremedi. Ve rakibe pozisyon rahatlığı verdi.İ.Üzülmez’in geriye dönüşleri çabuklaşınca, sorun kalmadı.
Beşiktaş, tempoyu yükseltip, oyunu çabuklaştırdığı dakikalarda pozisyon üretmekte hiç zorlanmadı. Özellikle ikinci yarıda sayısız pozisyon yakaladı. Bu alanda Kleberson’un davranışları gerçekten önemli. Geriye oynama krizine tutulmadığı anlarda Beşiktaş’ın rakip kaleye gidişi kolaylaşıyor.Hücumdaki etkinliği farklı bir konum kazanıyor.
Tümer Metin uzun bir aradan sonra forma giydi. Bu karşılaşma, kupa finali için iyi bir idman maçıydı. Bir devre oynadı. Nefes açtı ve ufak bir sakatlık geçirince, kenara alındı,Sergen Yalçın girdi. Tigana, F.Bahçe maçına Sergen-Tümer ikilisi ile başlar mı, herkesi gibi meraklanıyorum.
Bobo, hücum bölgelerinde en çok topla buluşan futbolcuydu.Ayağına gelen topları daha dikkatli servise soksaydı, Beşiktaş farklı kazanabilirdi.
Gökhan Güleç’ten daha iyi bir performans bekliyordum. Sıvas maçındaki silik oyunu dün de sürdü. Herhalde F.Bahçe maçını böyle oynamaz.Fizik açıdan biraz güçsüzdü.Kaçırdığı fırsatları da buna bağlıyorum.
Ve biliyorum ki, kupa finalinin havası daha değişik gelişecek. Ve Beşiktaş hücumda bir sıkıntı yaşamıyacak. Ancak, oyunun kaderini de savunmanın performansı belirleyecek. Dün Koray Avcı ile İ.Toraman’ın performansı herhalde Tigana’yı sevindirmiştir.
Yazının Devamını Oku