27 Ağustos 2006
BEŞİKTAŞ’ın özellikle ilk yarıda, iyi oynadığını söylemem mümkün değil. Belki bu denli kötü oynadığını da hiç görmedim. Maçın kötüleri arasında bir sıralama yaparsam, ilk sıraya, hiç düşünmeden, ilk 45 dakikadaki berbat performansıyla Beşiktaş’ı koyabilirim. En fanatiği veya hastası da, kalkıp bozulmaz ve hesap sormaz. İlk 45 dakikada iki pas yapamayan... Rakip kalede tek pozisyon üretemeyen... Şut atmayı aklına bile getiremeyen...
Takım kişiliği gibi önemli bir kavrama sırt çeviren Beşiktaş’a iyi damgasını basana deli derler. Öyleyse, Beşiktaş dün gece İnönü’de yaşadığı sıkıntılar için önce kendini yargılamalı. Eğer, ilk yarıda işlediği suçu hafifletecek nedenler aramaya kalkışır ve eleştiri oklarını maçın yönetmeni Zafer Önder İpek’e çevirirse, buna hemen katılırım. Ve hiç düşünmeden böyle bir hakeme de gecenin ’en kötü adamı’ damgasını vururum.
* * *
Şimdi hemen oyunun başına dönüyorum. Ve Zafer hocanın maçın tansiyonunu yükselten, zaman zaman çığrından çıkartan davranışlarından bir demet sunuyorum...
1 İlk Beşiktaş golünde ve İbrahim Üzülmez’in ortasında Burak Yılmaz’ın topu eliyle aldığını görmedi ve golü verdi.
2 Daha sonraki dakikalarda dengeyi sağlamak gibi yanlış bir tutuma yöneldi. Burak Yılmaz’a yapılan faulü çalmadı. Ve o top, Beşiktaş kalesine dönüp bir frikike neden oldu.
3 Peki, Konya lehine çaldığı frikik pozisyonunda Koray Avcı’nın hareketinde faulü gerektirecek bir pozisyon var mıydı? Herkes gördü, yoktu... Ve bu frikikten Konyaspor’un golü geldi.
4 Arka arkaya çalınan hatalı düdüklerin her iki takımı da çıldırttığı dakikalarda, kabak İbrahim Toraman’ın başına patladı. Rakibe çift ayakla daldı ve kırmızı kart gördü. Zafer Önder İpek, kararında haklıydı. Ancak, maçın tansiyonunu böyle bir noktaya taşıdığı için yine tepki aldı, ıslıklandı.
Beşiktaş bu maçı nasıl aldı? Oyunun final bölümünde sahneye farklı bir Beşiktaş çıktı. Önce dengeyi sağladı, sonra oyuna ağırlığını koydu. Delgado’nun ayağından çıkan akıllı toplarla, Beşiktaş pozisyon üretti, oyuna kişiliğini koydu.
Bir ara düşünmeye başladım... İlk yarıdaki kötü oynayan Beşiktaş ile ikinci yarıda nefis bir tempoya ulaşan Beşiktaş arasındaki bu fark nereden kaynaklanıyordu...
Lafı tekrar maçın yönetmeni Zafer Önder İpek’e getiriyorum. Eğer oyunun ilk yarısında 11 Beşiktaşlıyı çıldırtan o hatalı düdükleri çalmasaydı, bu iş baştan biterdi!
Yazının Devamını Oku 22 Ağustos 2006
DAYANAMADIM ve İzmir Atatürk Stadı’nda maçın 60.dakikasında gömleğimi fırlatıp attım... Sıkan ayakkabılarımın bağcıklarını çözdüm, pantolonun kemerini gevşettim... Gece saat 22.30 sıralarında adeta İzmir’in sıcağı ile boğuşuyordum. Birden acıma duygularım kabardı. Denizli-Beşiktaş maçı için yazdığım eleştirideki, kötü sözcüklerin büyük bir bölümünü hemen silip attım. Böyle bir havada koşmak-savaşmak ve bir lig kavgasına girişmek yürek işiydi.
Herkes gibi oyunun bir an önce bitmesini bekliyordum. Bu arada yan masalardaki konuşmalara da kulak kabartıyordum...
Bir ara sevgili dostum Yemen Ekşioğlu’nun bir sorusu beni maçtan iyice kopardı...
Denizli-Beşiktaş PAF maçı saat kaçta oynandı, biliyor musunuz?
Bilen çıkmadı. Yanıtını da kendi verdi...
Saat 16.00’da!
Hemen sordum Ekşioğlu’na...
Vukuat var mı?
Şükürler olsun. Sağ-salim tamamlamışlar oyunu.
Ve yine yan masalardaki sıcak konuşmalardan kulağıma gelen bir haber...
2.Lig B Grubu’ndaki Marmarisspor-Tarsus İdmanyurdu maçında hakem Yusuf Yılmaz oyunu 40.dakikada durduruyor. Ve futbolculara sesleniyor...
Bir dakika su molası!
Futbolcular hemen kenara koşuyor. Kana-kana içiyorlar suyu. Ve o anda termometreler gölgede 39 dereceyi gösteriyor.
Daha sonra baktığım 2.Lig programındaki birçok maçın başlama saati adeta tüylerimi ürpertiyor. Saat 17.00’de oynanan maçların sayısı hiç de kulak ardı edilecek gibi değil.
Ve cumartesi günü oynanan Vestel Manisa-G.Saray PAF maçının başlama saati 16.00 olarak belirleniyor. O sıralarda sıcaklık 39 ila 40 derece arasında gidip-geliyor...
Ani bir kararla maç saat 18.00’e alınıyor. Sıcaklık mı?
Gölgede 35 dereceye düşüyor!
Ve gencecik bedenler bir topun peşinde adeta Rus ruleti oynuyor. İki ayaklı bir kumar... Kazanmak ve kaybetmekten de önemli bir kumar...
Ölmek veya yaşamak!
Tanrı, futbolcularımızı ağustos sıcağından korusun.
* * *
GÖKMEN Yıldıran ile Emre Aydın’ın ölümü ve Vestel Manisporlu Meduna’nın geçirdiği kalp spazmı, geçen hafta bazı sağlık önlemlerini ön plana çıkardı.
F.Bahçe, artık idmanlarda bile bir acil yardım ambulansını kenarda hazır kıta gibi bekletiyor.
Ve Beşiktaş, İzmir’deki Denizli maçında yedekler kulübesinin bir köşesine, kalp rahatsızlıklarında kullanılan bir elektro şok aleti koydu.
Ayrıca, 90 dakika boyunca 3 ambulans stattan hiç ayrılmadı.
Ve İzmir dönüşü Sabiha Gökçen Havalimanı’nda ilginç bir olay yaşandı. Beşiktaş kafilesini terminale taşıyan otobüs boşaldıktan sonra, bir görevli avaz avaz bağırmaya başladı...
Bu paketin sahibi kim?
Sarı ambalajlı bir paket otobüste unutulmuştu ve sahibi aranıyordu. Bir el görevliye doğru uzandı ve aldı paketi...
Bu pakette ne vardı?
Kalp rahatsızlıklarında acil müdahale için kullanılan elektro şok aleti!
Şu ağustos sıcağında olur böyle vakalar!
* * *
VE yine ağustos sıcağından yakınan iki demeci gündeme taşıyorum... G.Saray Başkan Yardımcısı Adnan Polat 19.00’da oynanması gereken V.Manisa maçını kişisel çabalarla saat 20.00’ye aldırdığını söyledi. Ve dedi ki...
Eğer maç 19.00’da oynansaydı, Meduna daha zorlu dakikalar yaşayacaktı.
Ve UEFA Asbaşkanı Şenes Erzik’ten ilginç bir söylem...
Sıcakta oynanan maçlar için bir suçlu aranıyorsa, o da futbolun patronlarıdır!
Erzik daha sonra bu sözlerine bir açıklık getiriyor ve diyor ki...
UEFA ile FIFA’nın yaptığı ve kısa bir süreye sıkıştırdığı ulusal-uluslararası maç programlarının yoğunluğu futbolcuları ağustos sıcağına atıyor.
Oysa, Futbol Federasyonu Başkan Vekili Kemal Kapulluoğlu hiç de böyle düşünmüyor. Ve konuyu kesip atıyor...
Adana’daki vatandaş ağustos sıcağında pamuk topluyor. Zonguldak’taki maden işçisi ağır bir yükün altına giriyor. Sıcaklar bahane edilmemeli. Kulüpler gerekli sağlık önlemlerini alsın, yeterli. Yapabileceğimiz bir şey yok. Avrupa’da da ligler oynanıyor.
Bu da karşıt bir görüş. Yine de bana biraz ters geldi. Galiba bir kavram kaosu var bu sözlerde...
Ve ağustos sıcağı muhabetini G.Saraylı Orhan Ak’ın sözleri ile noktalıyorum. Lütfen kulak verin...
Yüzüme sanki bir alev topu çarpıyordu. Devre olsa da kana kana bir su içsem diyordum..
Dayan sevgili Orhan, ağustos bitiyor. Dilerim, aradığın huzuru eylülde bulursun!
Yazının Devamını Oku 21 Ağustos 2006
JEAN Tigana’nın sürekli transfer istemine kızanlardan biriyim. Yine de Tigana’nın savunma göbeğine bir yabancı ısrarına yürekten katılıyorum. Ve böyle bir transferin de Beşiktaş’ı daha farklı ve güçlü bir kimliğe taşıyacağına inanıyorum. Dün gece İzmir sıcağında Beşiktaş’ı izlerken, Tigana’nın düşlerindeki kadroyu gözlerimde canlandırdım...
Geri dörtlünün göbeğinde ayağa top yapan, ortak bir savunma bilinci oluşturacak dengeli ve libero-stoper özellikleriyle donanımlı bir yabancı transfer...
Bunları düşünürken, Beşiktaş savunmasının ilk 45 dakikada rakibe verdiği 2 pozisyon rahatlığı, Tigana kadar herhalde başkalarını da düşünmeye sürüklemiştir. Öyleyse, Beşiktaş yönetimi de Tigana’nın isteğine olumlu yaklaşmalı ve bunu bir transfer kompleksi gibi algılamaktan kaçınmalı...
Delgado, her geçen hafta Beşiktaş’a ısınıyor. Ricardinho’nun gelişi, Arjantinli futbolcunun performansını olumlu yönde etkileyecek.
Dün Beşiktaş’ın ilk golü Gökhan Zan imzası taşıyordu. Ancak Delgado’nun adrese gönderdiği orta, golün gölgesinde başka güzellikler taşıyordu. Attığı ikinci gol ise kalitesinden çarpıcı bir örnekti.
* * *
Bobo, Beşiktaş’ta topla en çok buluşan futbolculardan biri. Üstelik hiç pozisyon sıkıntısı yaşamıyor. Ancak, çok kolay fırsat harcıyor.
Kaçırdığı iki net pozisyon Beşiktaş’ı bazı sıkıntılara sürükleyebilirdi. 3 puan, kaçırdıklarını unutturdu, Bobo’yu gözlerden sakladı.
Ve Bobo’nun hücum arkadaşı Gökhan Güleç’in peformansındaki düşüş tam gaz sürüyor. Bu çocuğa neler oldu, anlayamıyorum...
Yine de acımasızca eleştirmenin yanlışlığına inanıyorum. İzmir’in ayaklara ve bedene yapışan sıcağında, koşmak ve bir lig maçı oynamanın zorluğunu oturduğum tribünden hissedebiliyorum. İşte bunun için de sıcağa adeta kafa tutan İbrahim Üzülmez’in sarfettiği emeğe saygı duyuyorum.
İzmir sıcağında eriyen futbolculardan biri de Murat Yılmaz idi. Geçen haftaların performansından uzaktı.
Tigana ikinci yarıda Bobo’yu oyundan alarak Fahri Tatan’ı orta sahaya yerleştirdi. Daha sonra da Gökhan Güleç’i çıkartıp İbrahim Akın’a forma verdi. Ve Beşiktaş İzmir sıcağından iki golle 3 puan çıkardı. İyi mi oynadı... Hiç de değil. Ancak biri kalkıp da, "Böyle bir havada ancak bu kadar oynanır" diye bağırırsa... Bu çığlığa ben de yürekten katılırım.
Yazının Devamını Oku 15 Ağustos 2006
HER geçen hafta yenileri doğuyor. Arda’lar, Can’lar, Oğuz’lar ve Kerim’ler. Belki de isimlerini satırlara sığdıramayacağım niceleri... Her biri dünün çocukları. İnanıyorum, daha da çoğalacaklar. Ve Roberto Carlos’ların, Delgado’ların, Carrusca’ların peşinde koşanlar ve onları milyon dolarlarla besleyenler... Çok yakındır, bu masraflı sevdadan vazgeçip, öz evlatlarına sarılacaklar.
Tanrı, bu çocuklara yol verenlerin, her tuttuğunu altın etsin!
Ersun Yanal, geçen sezon Manisa’da sürekli ilk onbirde oynattığı 19 yaşındaki Arda Turan’ı kulübenin bir köşesine fırlatsaydı...
Erik Gerets, ona bu sezon ’Aslanlar Mangası’nda forma verme cesaretini gösterebilir miydi?
Fatih Terim, Christoph Daum’un yüzüne bile bakmadığı Can Arat’ın sırtına milli formayı geçirmeseydi...
Zico, hiç tanımadığı ve görmediği bir çocuğa F.Bahçe’nin savunma göbeğinde sorumluluk yükleyebilir miydi?
Onlar oynadıkça, onları yönetenlerin de iştahı kabarıyor!
Zico’nun geçen hafta, G.Birliği deplasmanında 19 yaşındaki Kerim Zengin’e Fener savunmasının sağ kanadında görev vereceğini bin yıl düşünsem akıl edemezdim.
G.Saray’ın Kayserispor kadrosuna bakın. Gerets, 19 yaşındaki Mehmet Güven ile başlıyor maça. Daha sonra yine 19’luk Oğuz Sabankay’ı oyuna alıyor. Ve maçtan sonra diyor ki...
Aydın da hastalanmasaydı, o da bugün kadroda olacaktı!
Evet, Aydın Yılmaz... O da henüz 18 yaşında.
Beşiktaş’ta oynayan Burak Yılmaz’ın yaşı 21. Bursaspor’dan transfer Serdar Kurtuluş daha 20’den gün almadı!
Hafta sonu Ege’de bir maç var. Manisaspor ile G.Saray karşı karşıya geliyor.
Manisaspor’da Nizamettin, Hakan, Selçuk, Caner. G.Saray’da Arda, Oğuz, Mehmet, Özgürcan, belki de Aydın...
Sanki bir PAF maçı!
Süper Lig gençleşiyor. Ve doğan her bir çocuk, bizim öz evladımız.
* * *
SÜPER Lig’de en erken eleştiriyi Trabzonspor Teknik Direktörü Sebastiao Lazaroni aldı.
İki hafta önce Kayserispor yenilgisi, bu hafta da Manisa beraberliğinden sonra topa tutuldu Brezilyalı hoca.
İşte Lazaroni’ye yönelik eleştirilerden birkaçı...
Kaybedilen iki puan ne hakem, ne de futbolcu hatasıdır. Bu facia bir Lazaroni yapımıdır!
Ve bir başka eleştiri...
Brezilyalı iki haftada kredisini sıfırladı.
Oysa Lazaroni, iki haftada yitirilen 5 puana karşın pek iyimser. Diyor ki...
Manisa maçında çok pozisyon bulduk. Gelecek haftalar için umutluyum!
Lazaroni böyle düşünüyor. Ve gelecek haftalara sarılıyor. Ve bir soru...
Lazaroni’nin performansı, onu gelecek haftalara taşıyabilir mi?
Bir başka söyleyişle...
Trabzonspor’daki ömrü, gelecek haftaları görmeye yeter mi?
Trabzonspor’da tepkiler sadece Lazaroni’ye değil. Diğerleri de eleştirilerden payını aldı.
Taraftar, yönetime istifa diye bağırdı. Yeni transfer Marcelinho’yu ıslıkladı. Maçın hakemi Cem Deda ile yan hakem Cem Hanoğlu’na ağzına geleni söyledi. Buna karşın haftanın en hırçın tepkisi Trabzonspor Başkanı Nuri Albayrak’tan geldi. Cem Deda’ya yönelik demecindeki cümleler sanki bir öfke topuydu...
Adamın babası hakem. Oğlu hakem, torunu hakem, kardeşi de hakem. ÇETE OLMUŞ BUNLAR!
Ve demecini şu sözlerle noktalıyor...
Söylenecek başka şey yok.
Evet, sayın başkan. Söylenecek ne kaldı ki!
* * *
SÜPER Lig sezona kısır bir giriş yaptı. İki haftada atılan gol sayısı sadece 36...
Oysa, bu rakam 2001-2002 sezonunun ilk iki haftasında 62’ye ulaşıyordu.
Geçen sezonun gol kralı Gökhan Ünal, henüz ortalarda yok.
G.Saraylı İliç ise, geçen sezonun bir benzerini yaşıyor. Geçen sezon üçüncü haftaya 2 golle girmişti. Bu sezon da 3 golle başlayacak üçüncü haftaya.
* * *
DELGADO’nun Gaziantepspor maçında direkte patlayan frikiğinden sonra bazı okurlar telefonla bir soruya yanıt aradılar.
Delgado sağ ayaklı mı, yoksa sol mu?
Frikiği sağ ayağı ile attı. Genelde de o ayağını kullanıyor. Ama bir gün sol ayağı ile atacağı bir frikik golünü de yadırgamayın...
Çünkü, yerine göre sol ayağını da devreye sokabiliyor!
Hani, sağı iyi, solu tahta futbolculardan değil.
Yazının Devamını Oku 12 Ağustos 2006
OLAĞANÜSTÜ oyun hevesi, Beşiktaş’ı Manisa maçından farklı bir çizgiye taşıdı. Rakamları birbirine karıştırabilirim... İlk 45 dakika bitmeden Beşiktaş’ın kullandığı korner sayısı yanılmıyorsam 9’u geçmişti. Bunların 7’si sağ kulvarda akıllı ve etkili bir ortaklık oluşturan İbrahim Toraman ile Burak Yılmaz’ın geliştirdiği ataklardan geldi.
Yine aynı bölgeden kullanılan sayısız serbest atış... Her dakika başı kaçan fırsatlar... Hele birine, aklım hiç ermedi. Kale çizgisi üzerinde yuvarlanan topa Bobo nasıl dokunamadı, hala çözemedim. Jean Tigana’nın oyuna Gökhan Güleç’siz başlamasını hiç yadırgamadım. Kulağının çekilmesi gerekiyordu. Tigana da gereğini yaptı...
Matias Delgado’yu ilk yarının geniş bir bölümünde pek göremedim. Top ayağına geldiği an, zaten kendini hemen belli ediyor. Hiç beklenmedik bir anda nefis bir frikik attı. Üst direkten döne topa Bobo vurdu kafayı, işi bitirdi.
Herkes bu güzel golü dakikalarca alkışladı. Ancak, takım arkadaşları önce Delgado’ya koştular. Bobo’yu daha sonra kutladılar. Yani, işten anlıyorlar...
***
Runje çılgınca işler yaptı. Herkesi de çıldırttı ve korkuttu. İki kez topu elinden kaçırdı, birini de rakibin ayağına attı. Ve o dakikalarda tanrı Beşiktaş’ı korudu. Kleberson, orta sahada yalnızlığa terkedildiği dakikalarda basit pas hataları yapıyor.
Oysa, Kleberson arkadaşlarına yardımda hiç kusur etmiyor. Gerektiği yerde rakibe basıyor, hücuma koşuyor, oyunun her dakikasında varlığını hissettiriyor.
Burak Yılmaz’ın iş ahlakına kimse dil uzatamaz. Belki hiç sevmediği bir yerde oynatılıyor. Yine de bu bölgede savaşarak ve süratini kullanarak Beşiktaş’ın sağ kulvarına hayat veriyor. Birşeyler duydum. Bobo’yu kiraya vermeyi düşünüyorlarmış. Dün attığı ikinci golden sonra tribünlerin coşkusunu gördüm ve kararımı verdim... Kimse Bobo’yu bir kiralama veya takas pazarlığına oturtamaz.
***
Tigana’nın niyetini dün daha iyi anladım. Futbolun güzelliklerini ikinci plana atıyor. Ve kayıtsız şartsız sonuca oynuyor. Beşiktaş’ın ikinci golünden sonra Burak Yılmaz’ı oyundan alıp, savunma özellikleri ağır basan genç Serdar’a forma vermesi, bu düşüncenin basit bir örneğiydi.
Söylediğim gibi Beşiktaş Manisa maçından farklı bir kişilik sergiledi. Denizli deplasmanını bekliyorum. Ege’de göstereceği performans, Beşiktaş için daha sağlıklı bir yorum yapmamı kolaylaştıracak. İnönü’deki görüntüsü mükemmeldi.
Yazının Devamını Oku 8 Ağustos 2006
SICAK ağustos, kötü yakaladı Süper Lig’i. G.Saray’ı Başkent’te çarptı, Trabzon’u Kayseri’de. Ege’nin sıcağı da Beşiktaş’ı Manisa’da eritti... Ve pazartesi günlerinin klasik sorusu önce Beşiktaşlı taraftarlardan geldi. Telefonlar vızır vızır çaldı, sitemler birbirini kovaladı...
Abi, nedir bu Manisa yenilgisi?
Kısa kesmek istedim ve kaçamak bir yanıt verdim.
Olur böyle kazalar!
Telefondaki taraftar sesini yükseltti...
Bir şey söyleyeyim mi, yine Gülşen yine Gülşen!
Anlayamadım, ne demek istiyorsun?
Yani, biz o şarkıyı daha çok söyleriz.
Hangi şarkıyı?
Off... Offf... Kömür gibi yanıyorum.
Bir başka taraftar, Tigana’nın hala yeni transferler istemesini kınadı ve dedi ki...
Hiç sızlanmasın. Bir-iki akıllı adamı kadroda tutacaktı.
Kimleri?
Manisa’daki maçı izlerken, Tümer Metin ve Sergen Yalçın’ı sık sık andık. Herhalde kulakları çınlamıştır.
Ve genelde taraftar, Delgado’suz bir Beşiktaş’ın pozisyon üretmekte, gol atmakta ve sonuca gitmekte sıkıntılar yaşayacağı görüşünde birleşiyordu.
Yine de Beşiktaş’ın tek oyuncuya bağımlı kalmasını içine sindiremiyordu taraftar... Ve şu soru ile Tigana’nın karşısına dikiliyordu...
Hani, Beşiktaş bir disiplin takımıydı. Çarktan bir dişli çıktı, Beşiktaş kimliğini yitirdi!
* * *
F.BAHÇE, ağustos sıcağına hiç aldırmadı. 10 kişi ile Erciyes’e fark attı.
6-0’lık skor kadar Alex-Tümer ikilisinin yarattığı güzellikler konuşuldu!
Bu ikiliyi izlerken, aklıma geçen yıllar takıldı. Ve sık sık gündeme düşen bir soru geldi.
Şifo-Sergen birlikte oynar mı?
Şifo geldi geçti, yerini Tümer Metin aldı. Soru yine aynı soru...
Sergen-Tümer yan yana olur mu?
Bu ikili de dağıldı. Tümer Metin, F.Bahçe’ye gitti. Ve benzeri soru yine gündeme düştü...
Zico, Alex ile Tümer’i birlikte düşünür mü?
Yıllardır, böyle bir soruya herkes gibi bir yanıt aradım. Şifo’ya sordum. Aynen şu cevabı aldım...
Birlikte oynadığımız maçların sonuçlarına bir bakıver. Aradığın yanıtı orada bulursun?
Sergen Yalçın’a sordum. Farklı bir yaklaşımla karşılaştım...
Futbol, sadece koşarak değil kafa ile oynanır.
Tümer’e sorma fırsatım olmadı. Ama cumartesi gecesi onun da yanıtını Erciyes maçında buldum...
Kafası çalışıyorsa, ayağı top yapıyorsa... Koşmadan da tekniği ile rakibi şaşırtıyorsa.. Sağına- soluna hayat veriyorsa... Ve en kritik dakikalarda oyuna damgasını vuruyorsa...
Bu muhteşem adamlarla uğraşma. Onlarla futbol keyfini yaşa!
* * *
G.SARAY, Ankaraspor’a puan kaptırırken, gündeme hemen kaçırdığı iki penaltı faciası geldi.
İlkini Necati kaçırdı, diğerini Hakan Şükür!
İlki her neyse. Ama kaçan ikinci penaltıdan sonra Gerets’in hali ekranlara yansıdı. Öfkesini gizlemek için adeta kendini zorluyordu. Sonra bir tartışma başladı...
Penaltıyı atacak başka adam yok muydu?
Elbette vardı. Ama G.Saray’da penaltıları genelde Necati ile Hakan Şükür atıyordu. Şimdi bu ikilinin yanına bir başka isim geldi...
Sasa İliç!
Bundan böyle, G.Saray’ın kazanacağı ilk penaltıda onu görebilirsiniz.
Ancak, sorun sadece kaçan penaltılarda değil. Dün, G.Saray muhabiri sevgili Ali Naci Küçük’ün kaleminden Gerets’in 7 büyük derdi diye bir haber okudum. Gerets’in derdi, G.Saray’ın da derdi değil mi... Üç tanesi Gerets kadar, G.Saray’ı da zorluyor...
1- Gerets, transferlerin sözde kalmasından ve oyalanmaktan bıktı.
2- Bazı yöneticilerin kendisini istemediğini biliyor ve sıkılıyor.
3- Kendi getirdiği Marek Heinz, yönetim kurulu ile arasının açılmasına neden oldu.
Görüldüğü gibi sorun sadece kaçan penaltılarda değil. Acaba sarsılan huzurda mı?
* * *
TRABZONSPOR, müthiş bir kadro kurdu. Hani, herkesin bir çırpıda ezbere sayabileceği bir onbir oluşturdu Karadeniz kulübü.
Ve bu takım ilk maçta Kayserispor’a yenildi.
Erken de olsa ilk maç, teknik direktör Lazaroni’ye ilk eleştirileri getirdi. İlk onbiri oluşturmada yanlış davrandığı görüşü ileri sürüldü.
Yenilgiye karşın eleştirilmeyen tek kişi yeni transfer Marcelinho idi.
Fizik gücü çökene kadar sahanın her bölgesini dolaştı. Yürekten oynadı.
İşte Süper Lig’in ilk haftası böyle geçti. Az daha unutuyordum. İki kulübün veto ettiği iki hakem vardı geçen hafta. Biri G.Saray’ın istemediği Cüneyt Çakır... Diğeri Trabzonspor Asbaşkanı’nın, "Çıksın adam gibi yönetsin" diye serzenişte bulunduğu Cem Papila...
İkisi de çıkıp adam gibi yönettiler. Ve tam not aldılar.
Demek ki korkular boşunaymış...
Yazının Devamını Oku 7 Ağustos 2006
BEŞİKTAŞ’ın oyun konsantrasyonu berbattı. Delgado’suz oynamanın Beşiktaş’ı böylesine sarsacağını hiç düşünmedim. Oyunun genelinde çizdiği renksiz tabloda, Beşiktaş’ın sıkıntıları net çizgilerle sırıtıyordu.
1 Savunma bloğu sanki birbirini hiç tanımayan bir yabancılar mangası ... Yediği golde, Meduna’yı gözden kaçıran ve pozisyon hatası yapan Gökhan Zan, Koray Avcı ve İ.Toraman’ın adlarını hemen suç dosyasına işliyorum.
2Orta saha organizasyonu Beşiktaş’ın bir başka yumuşak bölgesiydi. Nobre ve Gökhan Güleç’i boş alanlara koşturacak tek pas çıkmadı bu bölgeden. Üstelik Burak Yılmaz gibi direkt kaleye oynayan bir sprinteri sağ kulvarda harcamak, Jean Tigana’nın bir tercih yanlışıydı.
3Yine Jean Tigana, 60. dakikada üçüncü oyuncu değişikliğini de kulanırken, bir sistemden çok kulübede bekleyen oyuncuların performansına sarılması, Beşiktaş’ın teknik-taktik açıdan da bir kaos yaşadığının belgesiydi.
4Beşiktaş’ı ilk 45 dakikada hücuma koşturan tek adam sol kanattaki İbrahim Üzülmez idi. Tigana, ikinci yarıda onu savunmanın kenarına çekerek İbrahim Akın’ı bu bölgeye yerleştirdi. İbrahim Akın, adaşının başarılı performansını bu kanada taşıyamadı.
5 Sadece bu maçta değil, gelecek haftalarda da Beşiktaş’ın iki kanadı hep gündeme gelecek. Rakamlara ve istatistiklere göre, Türkiye’nin sağ kanattaki en etkili isimlerinden biri Ali Tandoğan, neden hep kulübede oturur, anlayamıyorum...
6Nobre’nin sarfettiği enerjiye karşın, pozisyon yakalamakta çektiği sıkıntılar, oyun kurgusundaki yanlış planlamanın bir başka göstergesi gibi düşünüyorum. Nobre, hücumda bu yalnızlığı yaşadığı sürece, Beşiktaş’ın gol yollarında sancısı hep sürecek.
H H H
Süper Kupa’daki G.Saray maçından sonra Beşiktaş’ın çok koşan ve savaşan bir takım olduğu görüşü ağırlık kazanmıştı.
Dün, Manisa maçında sanki Süper Lig’in son haftalarını oynayan yorgun ve etksiz bir Beşiktaş vardı. İkili mücadelenin her birinde yenik düşen... İnanılmaz bir top kaybı ile oynayan... Pas yüzdesi düşük... Rakip kaleye gitmekte zorlanan... Ve hiç bir düşünce ve pozisyon zenginliği yaşamayan bir Beşiktaş.
Oyunun dakikalarını gözlerimde tekrar canlandırıyorum. Beşiktaş’ın sadece iki kafa topu ile yarattığı iki tehlike vardı. Biri ilk yarıda Fahri Tatan’ın kafa şutu, diğeri de ikinci yarıda Gökhan Zan’ın direkten dönen kafası...
Ancak, daha da önemlisi İbrahim Üzülmez’in dışında hiçbir futbolcunun gerçek performansının üzerine çıkamamasının elbette bir nedeni olmalıdır.
H H H
Gelecek haftalar bu sorunun yanıtını verebilir. Acaba, yeni transferler mi Beşiktaş’ın ağırlığını taşıyamıyor? Yani, yeterli mi değiller...
Yoksa, Jean Tigana’da mı bir yanlışlık var?
Eğer, dünkü yenilgi sadece Delgado gibi bir futbolcunun yokluğundan kaynaklanan bir sonuç ise, bu daha da vahim!..
Yazının Devamını Oku 3 Ağustos 2006
Umut’un şansı Rıza Çalımbay ile açıldı. Bir idmanda denedi, sonra lig maçına çıkardı. Geçen sezonu Ankaragücü’nde16 golle kapadı ve Trabzonspor hemen kaptı Umut’u.
UMUT BULUT: İki yıl önce onu kimse tanımıyordu. Şimdi adı, attığı altın gollerle anılıyor. KEÇİÖREN’de oturan ortadirek bir ailenin oğlu... İki yıl öncesine kadar idmanlara gitmek için minibüs kovalardı.
Şansı
Rıza Çalımbay ile açıldı. Ankaragücü’nü çalıştırmaya başlayan
Rıza Hoca, hiç çekinmeden
Umut’a forma giydirir. Ve 23 yaşındaki genç attığı gollerle jeneriklere geçer. Spor sayfalarının manşetine çıkar, ekranlar
Umut’a çalışır.
Onu Petrolofisi’nden, Ankaragücü’ne getiren hocası
Mustafa Kaplan’ı hep saygı ile hatırlar. Sabah ve akşam iki ayrı periyotta yaptırdığı ekstra idmanlar
Umut’a güç katar.
Yine de
Umut’u Süper Lig piyasasına taşıyan
Rıza Çalımbay’dır. Bir hazırlık maçında dener, ertesi hafta lig maçında oynatır. Bakın,
Umut için neler söylüyor
Çalımbay...
* Onu Beşiktaş’a alacaktım. 1 milyon dolar istediler. Başkan vazgeçti.
* Çok yönlü bir futbolcu. Nereye koyarsan oynar. Forvet arkası ideal yeri. * Süratli, kafaya çıkar, sert vurur.* Mükemmel bir insan, tam bir profesyoneldir. Bir teknik adam onunla hiçbir sorun yaşamaz. Çalımbay, Umut’u gelişme aşamasında bir futbolcu gibi yorumluyor. Ve diyor ki...
Büyük takımda daha iyi oynayacağına inanıyorum. Trabzonspor’da daha farklı yerlere gelecek. * * *
KİŞİLİK yapısı düzgün. Yalanı sevmeyen, espritüel. Ve çevresi ile olumlu ilişkiler kurabilen bir genç... Her esprinin ardından basar kahkahayı. Dakikalarca güler.
Bir-iki can dostu vardır. Biri Trabzonsporlu
Adem Koçak, diğeri Ankaragücü’nden
Emre... Televizyon,
Umut için bir tutku. Müzik daha sonra gelir.
Bu arada, attığı golleri spor programlarında izlemek
Umut’u heyecanlandırır. Bir çocuk gibi ekranın içine girer.
Umut’u iki yıldır sürekli izleyen Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu Şefi
Meriç Enercan’a sordum. Ağzından eleştiriye yönelik tek kelime çıkmadı. Ve önce dedi ki...
Lazaroni onu iyi kullanırsa, sezonu 20 golle kapar!
Ardından da yorumuna bir not düştü...
Kaleye sırtı dönük değil, yüzü dönük oynamayı sever. Geniş alan buldu mu, tutana aşkolsun.
Ve düşüncelerini şöyle noktaladı
Meriç Enercan...
Onu pivot santrfor gibi düşünmeyin. Umut, tam anlamıyla bir forvettir. * * *
BAZI kişiler,
Umut’un oyun stilini Beşiktaş’ın eski futbolcularından Nijeryalı
Amokachi’ye benzetir.
Deli-dolu ama dengeli ve kaliteli.
Umut’un favori futbolcusu ise, G.Saraylı Hakan Şükür’dür.
Hakan’ı örnek almıştır ve ondaki özelliklerin hayranıdır.
Umut’u bir de Ankaragücü’nde kaptanlığını yapan sevgili
Hakan Kutlu’dan öğrenmek istedim. Ve telefon söyleşime ters bir soru ile başladım...
Umut’un en kötü huyu nedir?
Vallahi abi, bir saat düşünsem, onu kötüleyecek bir şey bulamam.
Oyun esnasında ona hiç kızdığın oldu mu?Kesinlikle... Saygılı ve disiplinlidir.
Hakan biraz düşündü ve dedi ki...
Biraz kırılgandır. Bu da duygusallığından kaynaklanır.
En belirgin özelliği nedir?Özgüveni. Topla hiç korkmadan üç-beş kişinin üzerine gider.
Trabzonspor’da neler yapar?
Umut, Kayserisporlu
Gökhan Ünal ile birlikte Türk futboluna damga vuracak iki isimden biridir.
* * *
Umut’un bir de geçen sezondaki Süper Lig performansına bakalım...
33 maç oynamış. Sadece bir maçta forma giymemiş.
Tam 16 gol atmış.
Kırmızı kartı yok.
5 sarı kart görüp, bir kez cezalı duruma düşmüş.
2 asisti var.
Onu anlatanlara ve rakamlara göre, Trabzonspor mükemmel bir transfer gerçekleştirdi.
Şimdi top
Lazaroni’de...
Umut’u kullanış biçimi, hem bu gencin, hem de Trabzonspor’un performansını etkileyecek. Az daha unutuyordum,
Umut’un Trabzonspor’da gol krallığına oynayacağını söyleyenlerin sayısı da bir hayli kabarık.
Ankaragücü’nde 16 gol atan bir futbolcu, Trabzonspor’da zirve yapar diyorlar.
YARIN: FAHRiYazının Devamını Oku