İzzet Çapa

“Allah Size Yardım Etsin Nebahat Hanım”

29 Mayıs 2014
"DNA testi yaptırıp iddianı ispatlarsan bağrıma basıp sana destek olurum” diyen ablası Nebahat Çehre’ye kardeşi olduğunu söyleyen Hasan Çehre’den sert yanıt.


Hasan Bey, bugün Günaydın’dan Başak Çokan’a konuşan Nebahat Çehre’nin “Samsunlu ve soyadı Çehre olan herkes kardeşim olduğunu iddia etmeye başladı” diye dert yanmasına da "Nebahat Hanım ben Samsunlu değil, Giresun Çamoğlukluyum. Hürriyet Gazetesi’nin daha önce bulup yayınladığı belgede de bu gayet net görünüyordu. Soyadı mevzusuna gelince de bildiğim kadarıyla bizlerden başka Çehre yok. Neyse uzatmayayım. Benim ne sizden ne de herhangi birinden yardım isteğim olmadı. Yanlış anladınız Nebahat Hanım. Biz sizi bağrımıza basmak istedik. Bu saatten sonra da Allah size yardım etsin”

Yazının Devamını Oku

“Allah Size Yardım Etsin Nebahat Hanım”

29 Mayıs 2014
"DNA testi yaptırıp iddianı ispatlarsan bağrıma basıp sana destek olurum” diyen ablası Nebahat Çehre’ye kardeşi olduğunu söyleyen Hasan Çehre’den sert yanıt: 

"Kimseden para pul beklentimiz yok. Allah’a şükür işimiz gücümüz yerinde, karnımız tok sırtımız pek."

Hasan Bey, bugün Günaydın’dan Başak Çokan’a konuşan Nebahat Çehre’nin “Samsunlu ve soyadı Çehre olan herkes kardeşim olduğunu iddia etmeye başladı” diye dert yanmasına da "Nebahat Hanım ben Samsunlu değil, Giresun Çamoğlukluyum. Hürriyet Gazetesi’nin daha önce bulup yayınladığı belgede de bu gayet net görünüyordu. Soyadı mevzusuna gelince de bildiğim kadarıyla bizlerden başka Çehre yok. Neyse uzatmayayım. Benim ne sizden ne de herhangi birinden yardım isteğim olmadı. Yanlış anladınız Nebahat Hanım. Biz sizi bağrımıza basmak istedik. Bu saatten sonra da Allah size yardım etsin”

Yazının Devamını Oku

Millet gider Justin'e biz gideriz Aşkın Nur Yengi'ye…

28 Mayıs 2014
Çabuk Beşiktaş Çarşı'ya gelin. Aşkın Nur Yengi Sahne'de çıkıyor. Son gala. Kaçırırsak bir daha bütün yaz yok!

Aşkın sahneye mi çıkıyor?

- Sahneye değil Sahne'de, Beşiktaş Sahne'de! Eee sahneye de çıkıyor tabii. Offf tekerleme gibi konuşturtmayın beni, 10 dakika içinde Kartal Heykeli'nin önünde olun. Haydi bekliyorum... Yakama kırmızı karanfil taktım.

Peki peki geliyo.... Tık... Daha cümlemi bitirmeden kapattı telefonu bizim deli Sarp.



Yazının Devamını Oku

Kobay İzzet’in maceraları bölüm 3: Manuel terapi

27 Mayıs 2014
Sırt ağrılarım artık hayatımın o kadar ayrılmaz bir parçası haline gelmişti ki neredeyse sabah yataktan kalktığımda ağrı hissetmezsem “tedirgin” oluyordum.

Yaklaşık bir ay önceydi... Her zamanki gibi hızla geçen yıllardan cereyan yapan pencereye kadar pek çok şeye “saydırarak” kalktım yataktan.
Olağan, sıradan bir gündü ve yine sırtım ağrıyordu...
Kahvaltıdan sonra bir ilaç aldım... İlerleyen saatlerde bir tane daha...
Haydi hep bir ağızdan söyleyin!
Bize ne İzzet!
Efendim haklısınız tabii, hemen konunun sizi ilgilendirebileceğini düşündüğüm bölümüne geliyorum.
Aynı gün bir arkadaşım “Derhal Meryem Yıldırım’a gidiyorsun. Sonunda teşekkür edeceksin. Manuel terapi bana inanılmaz yaradı” dedi. Ben daha kafamdaki onlarca soruyu soramadan, eline telefonu alıp randevuyu ayarladı.

Yazının Devamını Oku

Unutamadığım Öyküler #1: Arkasına bakın… 

26 Mayıs 2014
‘Gerçek her zaman göründüğü gibi değildir’ demiş büyüklerimiz. Bazen karşımızdakini küçümseyip, kendimizden en emin olduğumuz anlarda, en ağır yenilgileri alır, sonra da “nerede hata yaptım” diye düşünürüz. Böylesine karalar bağlamadan önce bir de hayatın ‘arka yüzüne’ bakmayı deneyin. Belki de aradığınız oradadır. Aşağıdaki öyküyü bu gözle okuyun lütfen...

Adam için keyifli bir pazar sabahıydı. Önce kahvaltısını yapacak sonra ayaklarını uzatıp akşama kadar keyif çatacaktı... Kim bilir belki akşam maça da gidebilirdi.

Bu tatlı hayaller, altı yaşındaki oğlu Emir’in karşısına dikilmesiyle birden sönüverdi. O gün hayvanat bahçesine gitmeyecekler miydi? Kem küm etti babası ama ufaklığın elinden kurtulmak mümkün değildi; bir haftadır bu günü beklemişti.

Masanın üzerindeki gazetenin promosyon olarak verdiği dünya haritasını görünce adamın aklına parlak bir fikir geldi. Çocuğun şaşkın bakışları arasında haritayı ufak parçalara bölüp, oluşan kağıt yığınını oğlunun önüne itti: “Parçaları birleştir, haritayı eski haline getir ondan sonra gideriz istediğin yere” dedi.

Bulduğu şahane fikirden gurur duyuyordu. Coğrafya hocalarının bile beceremeyeceği bir işi bacak kadar çocuk nasıl yapsındı? Hınzırca gülümseyerek çayını koydu, gazetesini okumaya devam etti.

Yazının Devamını Oku

Haber kanallarına açık mektup

26 Mayıs 2014
Cumartesi gecesi tam Şampiyonlar Ligi mücadelesi başlarken ve de Arda Turan’ın oynamayacağını öğrenip dizlerimizi döverken televizyonlarından bir alt yazı geçti. Meğer Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ filmi, Cannes’da Altın Palmiye’yi kazanmış.

Oysa Ceylan’ın yarışmanın favorisi olduğu günlerdir biliniyordu. Boru değil, sanatsal açıdan Oscar’dan bile önemli ve dünyanın en prestijli film festivali Cannes...
Ve senin bir yönetmenin en büyük ödülü kazanmak üzere... Köln’e gönderdiğin kameralardan iki tanesini de Fransa’ya göndersene...
Vizyonunuzun yetmediği neydi, canlı yayın yapmak mı yoksa Nuri Bilge Ceylan’ın konuşmasını yayınlanmak mı?
Hiç olmazsa usta yönetmenin daha önceki başarıları üzerine bir bant hazırlayıp haber gelir gelmez yayına soksaydınız ya...
Sizin ömrünüz ‘Kış Uykusu’nda geçti güzel kardeşlerim. En iyisi siz yine uyumaya devam edin, nasılsa Twitter var artık...
Don Kişot’un yazarı İstanbul’dakihangi caminin inşaatında kum taşıdı?

Yazının Devamını Oku

Bütün kadınlar devrimcidir

25 Mayıs 2014
Telefonum susmak bilmezcesine çalarken başımın ne türlü derde gireceğinin farkında bile değildim. Açtım; karşımda Nükhet “Nerede kaldın, yarım saattir seni bekliyoruz” diye isyan ediyor. Birden başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Bekleyen yalnız o olsa idare ederim de, bir de Timur Hoca var yanında. Röportaj saatini beş sanıyordum, meğer 15.00’teymiş. Nasıl fırladım ben bile hatırlamıyorum.

Timur Selçuk o sert, tavizsiz görünümünün aksine esprili, anlaşıylı bir usta... Müzik deyince onun için akan sular duruyor; bu konuda çok titiz. Zaten Türkiye’nin en iyi yorumcularından biri olduğu için Nükhet ile çalışıyor; bugüne kadar başka hiç kimseyle düet yapmamış.

O fıkır fıkır, şıkır şıkır Nükhet bile Timur Hoca’nın yanında uslu bir öğrenci gibi duruyor. Ama konuşmanın temposu hafif yükselip, gerginlik başlayınca da kendi tabiriyle Timur Hoca’yı komposto gibi yumuşatıyor.

Sonuçta, dünden bugüne sanat, politika ve müzik üzerine tatlı bir sohbet yaptık Timur Selçuk ve Nükhet Duru ile. Bir zahmet size de okuması kaldı...

Fotoğraflar: Mustafa ÖZKÖK

Yazının Devamını Oku

En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan...

20 Mayıs 2014
Hintli bilge nehir kıyısında öğrencileriyle ders yaparken, yanlarından birbirlerine öfkeyle bağıran bir aile geçer.

Öğrencilerine dönüp, şunu sorar bilge: “İnsanlar kızdıkları zaman neden bağırırlar?” Önce her kafadan bir ses çıkar, sonra içlerinden biri “Çünkü sükûnetimizi kaybederiz” diye cevap verir. “Ama hemen yanı başımızdaki insana neden bağırıyoruz?” diye sorar tekrar bilge. Öğrencileri cevap veremez. Bu sessizlik karşısında şu sözler dökülür ağzından: “İki insan birbirine kızgınken kalpleri uzaklaşır. Bu uzaklık yüzünden de sesini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalır. Kısaca insan ne kadar kızgınsa, uzağı yakın edebilmek için o kadar çok bağırır...”

Soma’daki kalplerimizi dağlayan trajediden sonra yaşadıklarımız bu öyküyü aklıma getirdi. Bir yandan ateş düştüğü haneleri çoktan yakmış, bir yandan da eli kolu bağlı olmanın ızdırabını yaşıyoruz. Bu arada sosyal medyada da bu acı olayı unutmamak, unutturmamak, sorumluların peşini bırakmamak için pek çok ileti paylaşıldı. Ama her zaman olduğu gibi bunu da öylesine abarttık ki, sanki en acılı tweet’i atan “en çok yas tutan”...Oysa kimi Twitter’da belli eder üzüntüsünü, kimi gerçek hayatta, kimi de sadece kendi içinde yaşar...

Kime ne? Soma ile ilgili çok tweet atınca duyarlı insan sayılıyorsunuz, atmazsanız duyarsız... Neredeyse Twitter, insanın insanlığını ölçen bir terazi olup çıkmış... Yas tutmak 140 karaktere sığar mı Allah aşkınıza?
Sosyal medyada Soma’ya giden ünlüler için kimileri “Reklam yapmak için mi oradasın” diye bozuk attı; kimileri gitmeyenlere “Bu kadar acı varken sen neredesin” diye...

Madencilere yardım yaptığını açıklayanlar görgüsüzlükle suçlandı, açıklamayanlar “Sen neden yapmıyorsun” diye... Bu toz duman arasında yaşanan toplu nefret histerisinden ben de nasibimi aldım. Instagram’da
500 bin takipçisi olan ve yemeklerle insan hikâyeleri anlatan Malezyalı Samantha Lee adlı bir tasarımcının
“Lütfen hepimiz Türkiye’ye, Soma’daki madencilere ve Soma’ya dua edelim” çağrısıyla paylaştığı bir fotoğrafı “repost” edip Instagram’da kendi takipçilerimle paylaştım. Vay efendim sen misin bunu yapan? Ne bu tabağı hazırlatıp menüye koymadığım kaldı ne de yaşananlara karşı duyarsızlığım. Birileri hiç utanmadan kadının ismini

Yazının Devamını Oku