Paylaş
Timur Selçuk o sert, tavizsiz görünümünün aksine esprili, anlaşıylı bir usta... Müzik deyince onun için akan sular duruyor; bu konuda çok titiz. Zaten Türkiye’nin en iyi yorumcularından biri olduğu için Nükhet ile çalışıyor; bugüne kadar başka hiç kimseyle düet yapmamış.
O fıkır fıkır, şıkır şıkır Nükhet bile Timur Hoca’nın yanında uslu bir öğrenci gibi duruyor. Ama konuşmanın temposu hafif yükselip, gerginlik başlayınca da kendi tabiriyle Timur Hoca’yı komposto gibi yumuşatıyor.
Sonuçta, dünden bugüne sanat, politika ve müzik üzerine tatlı bir sohbet yaptık Timur Selçuk ve Nükhet Duru ile. Bir zahmet size de okuması kaldı...
Fotoğraflar: Mustafa ÖZKÖK
Hocam kusura bakmayın ama dışarıdan öyle kibirli bir tavrınız var ki buraya çekine çekine gelirken üstüne bir de geç kaldım. Neredeyse karşınızda tir tir titreyeceğim...
- Timur Selçuk: Ciddiyetim ve karakterimden dolayı sükunetten fırtınaya çok çabuk geçebiliyorum. Sizinki de çekinmek değil değer vermek olsa gerek. Münir Baba’nın 65 yıllık sanat mirasının üzerine bir 47 yıl da benden koyun... .
(Bu arada Nükhet lafa girer...)
- Nükhet Duru: Hocamın terbiyesi ve disiplini dolayısıyla, hepimiz ister istemez karşısında zapturapta geçiyoruz.
Demek hocamdan korkan bir tek ben değilmişim...
- N.D: Vallahi provalarda bile şarkıları hazırolda söylüyorum (gülüyor). Daha hocam notaları dağıtırken korkudan ruhunu teslim edersin, bildiklerini bile unutursun. Kısaca bu insan mükemmeliyeti, kusursuzluğu arıyor.
Saygı, korku derken 30 seneyi aşan profesyonel bir beraberliği var Nükhet Duru ve Timur Selçuk’un.
- N.D: Bizi bir araya getirmek Mustafa Oğuz’un fikriydi. Repartuvarımızın uyumlu olduğunu ve benim Timur Selçuk’un müziğinin peşinden gittiğimi biliyordu. Benim MFÖ ve Johnny Logan’la da düetlerimi Mustafa ayarlamıştı.
30 yıl içinde Nükhet’te ne değişti hocam?
- T.S: Benim gönlümdeki yeri değişmedi ama Nükhet hem mesleğinde hem de sahnede çok olgunlaştı. Eğriyi doğruyu artık daha iyi ayırt edebiliyor. Nükhet’i tanıdığımda henüz 18’indeydi, ona hep küçük kardeşim gibi yaklaştım.
BABAM ATATÜRK’E KAFA TUTMADI
Sizin başından beri politik duruşunuz belli... Nükhet ise zaman geçtikçe apolitikleşti...
- N.D: Benim politik görüşüm hiçbir zaman değişmedi. Hep adaletten ve insandan yana durdum. Aslında eskiden de hümanisttim ama dönem gereği ne yapsam politikmiş gibi algılanıyordu. Tabii ayrıca böyle ağır konserler yapmayıp, gece kulübü ya da içkili yerlerde çalıştığında araziye uymak durumunda kalıyorsun.
- T.S: Nur içinde yatsın, rahmetli Ruhi (Su) Abi “Bütün türküler devrimcidir” derdi. Münir Baba’nın eserleri de, muhteşem şiirler üzerine bestelenmiştir. Sahnede güzel şarkı söylemeniz zaten başlıbaşına bir politikadır. Yaşadığınız ülke kötü şarkılarla yankılanıyorsa ve Nükhet; Nazım, Sabahattin Ali söyleyebiliyorsa, bunu hiç yılmadan devam ettirebiliyorsa bu zaten en önemli politik duruştur. Bunun için sağ ya da sol mesaj vermeye gerek yok.
Söz Münir Baba’dan açılmışken rahmetlinin Atatürk’e bile kafa tuttuğu anlatılır.
- T.S: Kafa tutmak diyemeyiz yaptığına... Bir akşam babamın söylediği şarkılara Atatürk de eşlik etmeye kalkınca Münir Baba da “Yanlış söylüyorsunuz, ya siz söyleyin ya ben” demiş ve aralarına kara kedi girmiş.
O yüzden mi Atatürk, Giyom Tell misali Münir Bey’in başına rakı bardağını koyup ateş etmiş?
- T.S: Bu hikaye yanlış biliniyor İzzet. Son günlerinde babacığım olayın aslını bana şöyle anlatmıştı. Bir gece Bursa’daki Çelik Palas Oteli’nde karşılaşmışlar. Mustafa Kemal babama bir kadeh rakı göndermiş. Sonra da silahını çekip kadehi hedef almış. Babam da vurması için elindeki kadehi kaldırınca, Paşa tetiği çekmiş fakat sadece bir çıt sesi gelmiş.
Çıt mı?
- T.S: Çünkü tabanca boşmuş... Sonra kadehler kalkmış, Paşa “fondip” demiş, rakılar içilmiş. Ardından Atatürk elini öpen babama “Aferin sesin gibi cesaretin de güzelmiş” demiş, “Korkmadın mı?” diye sormuş. Babamın yanıtı da “Asıl korkması gereken sizsiniz. Beni vursaydınız halka ne cevap verecektiniz?” olmuş.
Babanızdaki de hakikaten iyi cesaret.
- T.S: İkiyüzlülük ve yağcılığın en üst seviyeye varmış olduğu bu dönemde Münir Baba’nın bu cesur ve çağdaş vatandaş davranışının çok iyi bir örnek teşkil ettiğine inanıyorum.
Timur Selçuk ve Nükhet Duru, Soma faciası nedeniyle İstanbul konserini 26 Eylül’e erteledi.
KİMSE MÜNİR BABA’YA İHANET EDEMEZ
Genellikle babanızın eserlerini pek çok şarkıcının okumasına müsaade etmiyorsunuz ama Nükhet izni kapmış.
- N.D: (Gülüyor) Ben doğrusunu okuyorum da ondan.
- T.S: Nükhet “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”ı da okuyor, “Kör Kuyular”ı da. Bu konu da yanlış anlaşıldı aslında. Telif haklarının ödenmesi için Münir Baba sağlığında çok uğraşmış, radyolara mektuplar yazmış ama bir türlü duyuramamış sesini.
Ne yazıyormuş o mektuplarda?
- T.S: “Telif ödemiyorsanız şarkılarımı yasaklıyorum” demiş, “Eserlerimi ya doğru okusunlar ya da hiç okumasınlar” diye de eklemiş.
Asıl sorun telifte mi yoksa eserlerin yanlış okunmasında mı?
- T.S: İkisi de... Babam bir dönem çok para kazanmış. Ama 1950 sonrası Demokrat Parti yıllarında değişen zevklere ve anlayışa hitap edememiş. Onca maddi sıkıntıya rağmen eserlerini paraya çevirmemek için nasıl direndiğini yakından biliyorum. Ben olaya şöyle yaklaşıyorum: Gazinolarda, kulüplerde şarkı söyleyerek hayatını kazanan arkadaşlarımızın rızkını kesemem.
Yani şarkıların gazinolarda okunmasında bir sorun yok.
- T.S: Aslında önceleri bu eserlerin meyhane ortamında okunmaması gerektiğini düşünüyordum. Sonra “Yaradanın kime ne vereceğine sen karışamazsın” sözü aklıma geldi. Birçok sanatçı okudu bu şarkıları. Malumunuz onlar içkili gazinolarda çalışıyorlardı. Oralarda haliyle Münir Nurettin’in eserleri konser üslubu ile söylenmeyecektir. Tabii ki kıyafetleriyle de, okuyuş tarzlarıyla da içki içen insanların dikkatlerini çekmek isteyecekler.
Gazinolarda söyleyenlere “yassak hemşerim” demiyorsunuz yani.
- T.S: Bunu istemek “sayın müzikhol sanatçıları siz bu şarkıları okumayın” demek olur. Benim gibi Allah’a inanan bir insan, onların rızkının önüne set çekemez.
Peki “kırmızı kart” gösterdiğiniz durumlar hangisi?
- T.S: Biri gelir Münir Baba’nın eserini albümüme alacağım derse iş değişir. Notaların doğru okunması ve uslüp çok önemli. Mesela ben İzzet’i tarif ederken sana hiç uymayan ifadeler kullansam, gıybet etmiş olurum. Peki Münir Baba’nın eserlerinin notalarını değiştirmeleri sanatsal gıybet olmaz mı?
Bu konuda toleransınız yok anladığım kadarıyla...
- T.S: Tarihin en yakışıklı devrimcisi, Yaradan’ın bizlere eşsiz armağanı Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiyesi’nin coşkusunu Osmanlı’nın soylu üslubu ile birleştirebilmiş, Türkiye’yi Türkiye yapan insanlardan biridir Münir Baba. Eserlerini seslendirirken bunlar göz önüne alınmalıdır.
Hocam siz de fazla şey istemiyor musunuz?
- T.S: Benim kurallarıma uymayanlar, babacığımın eserlerini çarpıtanlar işine gelmiyorsa o zaman bu şarkıları söylemesinler efendim. Kimse Münir Baba’ya ihanet edemez; babacığım ömrünü verdi bu işe. Albüm kalıcı bir belge... 50 yıl sonra biri dinlediğinde “Timur Hoca o zaman hayattaydı, nasıl izin verdi buna?” diyebilir.
- N.D: Çok onurlu bir davranış bu bence... İnsanların tepkilerini göze alarak ona emanet edilen değerleri korumaya çalışıyor. Halbuki bugün çoğu insan paraya çevirmek adına o eserin ne hale geldiğini takip bile etmiyor.
SERTAB İZİN ALMAK İÇİN BENİ ARADI
Peki “Dönülmez Akşamın Ufkundayız”ı abümüne koyması için Sertab’a nasıl izin çıktı?
- T.S: Sertab Hanım beni aradı; “Hocam kendim gibi okuyabilir miyim?” diye sordu. “Aslına ve ruhuna uygun olsun, nasıl okursan oku kızım, sen Eurovision birincisi olarak kendi ülkenin kütürüne saygılısın, gerisi teferruat” dedim. Benim doğru olan insana yüreğim açıktır.
İşin bir de “ama”sı var galiba.
- T.S: Var tabii... Bu konuda bana ukalalık taslamaya kalkarsanız, “Ben böyle okuyacağım, yasak mı?” derseniz; “evet yasak kardeşim” derim. Kanunlar bu hakkı bana vermiş. Diğer varisler evet dese bile izin vermem, zaten öyle bir şey de yaşamadık. Nokta... Bitti!
Bitti mi gerçekten. Başka “kanun” yok mu?
- T.S: Olmaz mı? “Dönülmez Akşamın Ufkundayız” Yahya Kemal’in şiiridir. Onun yaşadığı dönemi yansıtan bir sosyal ahlak var mısralarında, Minür Bey’in bestesi aynı ahlak ortamının değerlerini taşır. Milletin uyuşturucu aldığı, sarhoş olduğu ortamların sosyal ruhunu yansıtan bu üst düzey şarkıların pop, rock düzenlemelerinin kalıcı örnekler olarak banda alınıp, basılıp çoğaltılmasını kabul edemem. “Gençlere inmesi için böyle yapmamız lazım” diyorlar. Hayır efendim! Gençlere sosyal ahlak toprağı yok edilerek inilecekse hiç inilmesin.
Diskolar, gece kulüpleri ahlaksız ortamlar mı?
- T.S: İsterse diskolarda, barlarda, isterse genelevlerde kendi aralarında okusunlar ona karışmam. Ama disko müziği Türk musikisinin üst düzey eserlerinin ruhuna aykırıdır. Çünkü musiki Yaradan’ın Türk halkına rahmetinin, halk müziği ise, Türk halkının Yaradan’a şükranlarının ifadesidir. Hiçbir ulus, hiçbir coğrafyada, böyle bir ses cümbüşü yoktur.
NE YAPTIYSAM ALLAH RIZASI İÇİN YAPTIM
Timur Selçuk için alışık olmadığımız türden bir devrimci diyebilir miyiz?
- T.S: Sosyal demokratların da solunda bir insanım, namazımı da kılar, Kuran’ımı da okurum. Bunu da her fırsatta dile getirmekten kaçınmam. Ama solcular da sağcılar da Kuran okuyorum, namaz kılıyorum diye az uğraşmadılar benimle. Ne demek sosyalistsen namaz kılamazsın. Anlayacağın kimseye yaranamadım ama hiçbirini de takmadım. Allah’tan başka kimseye secde etmem. Ne yaptıysam Allah rızası için yaptım. Her konserden önce de iki rekat namaz kılmaya çalışırım.
Hep böyleydiniz de biz mi tanımıyorduk, yoksa yaş kemale erince mi düşünceleriniz değişti?
- T.S: Bazen takılıyorlar bana “Timur Hoca hidayete ermiş” diye ama ben hep böyleydim. Benim için değiştirilmeyecek iki başucu kitabımdan biri Allah’ın öğüt emirlerinin olduğu, ahlaklı insan kitabı Kuran’dır, diğeri de Nutuk’tur... Yaş ilerledikçe bazı şeylere daha farklı bakıyorsunuz. Gençken belki dinimizin emirlerini yerine getirmeyi aksatmışımdır. Ancak bu gün hayatımı ahlaklı insan doğrultusunda düzenlemek için çaba sarfediyorum.
Allah’la sizin aranızdakileri neden kamuoyu ile paylaşmak ihtiyacı duyuyorsunuz?
- T.S: Babam hep “Oğlum ibadetini anlatma” derdi. Bugüne kadar onun öğüdünü dinledim fakat gördüm ki benim gibilerin sükuneti siyasetçiler tarafından kullanılıyor. “En Müslüman benim, oylarınızı bana verin” diye ortalara dökülüyorlar.
Hiç sesin çıkmıyor Nükhet, sen ne diyorsun?
- N.D: İnsan genç yaşlarda hayatın manasını tam kavrayamadığı için bu konuyu teğet geçebiliyor. Ancak olgunlaşıp, bir de anne olursan dipte bir yerlerde duran inancın su yüzüne çıkıyor.
Nedir bunun tezahürü?
- N.D: Mesela uçağa binerken “Allah’ım geri döneyim, oğluma, sevdiklerime kavuşayım” diye 21 besmele çekiyorum.
Sadece uçağa binerken mi dua ediyorsun?
- N.D: Tabii ki hayır... Evden çıkarken, arabaya binerken hep 21 besmele çekerim. Ama haftanın bir gecesi sabah ezanına kadar yoğun bir şekilde numaratörlü tesbihimle zikir yaparım.
ENGELLERİ KALDIRMAK İÇİN DEVRİM YAPMAMIZ LAZIM
Namaza ne zaman başladınız Timur Bey?
- T.S: Nur içinde yatsın, dedem Nurettin Avni Bey İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerindendi. Ben kendisine yetişemedim ama babacığım onun görüşlerini bana da aktarmıştı. Ben namaza ilkokul sıralarında ninemi taklit ederek başladım. Zevkim onu namaz kılarken güldürmekti, bana kızmadı, sonra ben de bildiğim duaları okuyup yatıp kalkmaya başladım. Bir de dedem Türkiye’yi “İki Mustafa’nın ülkesi” diye ifade edermiş.
İki Mustafa derken?
- Biri Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V), diğeri ise Mustafa Kemal Atatürk. Bunu daha fazla açıklamaya pek gerek duymuyorum çünkü okuyanlara gerizekalı muamelesi yapmak istemem. Bir de şu var; benim için devrimci, sosyalist falan diyorlar. Ben dini inancımla, siyasi görüşümle ya da etnik kökenimle anılmayı istemiyorum. Ahlaklı insan, ahlaklı yurttaş olmak bana yetiyor.
Başka bir aidiyetim yok diyorsunuz yani.
- Benim aidiyetim Selçuklu’dan başlayarak Cumhuriyet dönemine kadar gelen Türklüğüm, Müslümanlığım ve sonra siyasi görüşüm, “Ahlaklı insan, ahlaklı yurttaş” çatısını beslediği ölçüde saygındır. Müslüman veya solcu olduğunu söyleyen çok ahlaksız tanıdım. Türkçülüğü kullanarak Bahçelievler’de tel askıyla yedi kişiyi öldüren alçakları gördüm.
İnsanlığın “temel direği” olarak ahlakı benimsiyorsunuz.
- Yapmamız gereken etnik ya da mezhepsel açılım değildir. Tüm ahlaklı insanların maddi ve manevi haklarının önündeki engelleri kaldırmak için bir devrim yapmamız lazım. Bunun dışında hiçbir açılımı desteklemem.
AHMET HAKAN AFİŞE BAKMAMIŞ
Geçenlerde Ahmet Hakan “Nükhet çok güzel şarkı söylüyor ama neden kendini Cem Yılmaz zannedip bu kadar fazla konuşuyor sahnede” diye bir yazı yazmıştı. Okudun mu?
- N.D: Okudum tabii. “Şarkı söylemek için yaratılmış” falan diye de yumuşatmış.
- T.S: İsteyen istediğini yazabilir, ben okumadım. Medyaya saygımı yitirdiğim için 12 senedir gazete okumuyorum.
- N.D: Ahmet Hakan yanılıyor. Herhalde konserin afişine bakmadı. Baksaydı “Dinleti ve Kabare yazdığını görürdü. Konuşmak da kabarenin doğasında var. Yoksa ben sahnede çok nadir konuşurum. Ahmet Hakan’ın konserin yarısında aceleyle çıkması icap etmiş, ikinci bölümü izleyememiş. İkinci bölümü izlemeden nasıl karar vermiş? Ama olsun ben yine de onu çok severim.
İKİ AYRI DAVADAN 15 YIL HAPİSLE YARGILANIYORDUM
Timur Selçuk Fransa’da plak yapan ilk Türk sanatçı yanılmıyorsam.
- T.S: O dönemde Fransız televizyonunun yaptığı listenin ilk 10’una giren tek Türk sanırım benim. Adımı değiştirip Fransız pasaportu vermeyi teklif ettiler ama kabul etmedim. Sadece plağın kapağına Timur yerine “Timour” yazmalarına izin verdim.
Kıl payı kaçırmışsınız Fransa’da liste başı olmayı...
- T.S: O sırada biri Türkiye’de, diğeri Paris’te iki ameliyat geçirdim. Az kalsın ölüyordum. Midemin beşte dördünü aldılar. Üç ay yattım hastanede; 48 kiloya düştüm.
- N.D: Erkan Özerman “O dönem bugünkü gücümün yarısı olsaydı, Timur sadece Fransa’da değil dünya çapında bir star olurdu” demişti.
Türkiye’den dünya çapında bir star çıkması neden hep lafta kalıyor dersiniz?
- T.S: Tek başına hiçbir sanatçı uluslararası alanda başarılı olamaz. İşadamıyla, siyasetçisiyle, sporcusuyla beraber, bir bütün içinde gelir başarı. Dünya çapında isim yapmış bir araba markamız var mı? Herhangi bir siyasetçimiz Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteriliyor mu ki sanatçılarınız dünyaya açılabilsin.
- N.D: Yıllarca Türkiye’den neden dünya çapında sanatçı çıkmaz diye soruldu. Bu benim kanıma dokunuyor ya. Hocamın dediği gibi bir ülkenin stratejisi, ihracaatı, ekonomisi neredeyse, sanatçısı da ancak oraya kadar gidebilir. Eurovision’da birinciliği kazandık da ne oldu?
Sizin de bir Eurovision maceranız var Timur Hocam.
- T.S: 1989’da “Bana Bana” adlı bestemle Eurovision’a gittik. Orkestrayı da ben yönetiyordum. O günlerde provalar sırasında gazeteciler kendi aralarında puan verip bir sıralama yaparlardı. Biz o oylamanın birincisi olduk. Ama yarışmada sondan ikinci... Dünya basınının birincisi oluyorsun, yarışmanın sonuncusu; gerisini siz düşünün artık.
- N.D: O dönem yurt dışına çıkarken öyle bir eziklik hissediyorduk ki sorma gitsin. Gümrükte pasaportumu gösterirken bile çekiniyordum.
- T.S: Pasaport meselesi de başka bir alem. 80 öncesi Ruhi Abi’yle Avrupa’da pek çok konsere gittik. 12 Eylül darbesiyle yurt dışına çıkışım yasaklandı.
YURTDIŞI YASAĞIM KALKSIN DİYE EUROVISION’A KATILDIM
Cuntanın “olağan şüpheli”lerinden birisiydiniz yani.
- T.S: (Gülüyor) İki davadan 15 yıl hapis cezası ile yargılanıyordum. O arada Almanya’dan bana destek amaçlı uluslararası kampanya başlatmak isteyen bir grup solcu genç geldi. “Ben bu işte yokum” dedim. Mikis Theodorakis gibi Fransız Cumhurbaşkanı’nın himmetiyle Yunan cuntasından Paris’e kaçacak adam değilim.
İyi de, zaten siz yurtdışına bile çıkamıyordunuz.
- T.S: Babam hep “Kendine yakışan şekilde mücadele et” derdi. Ben de pasaportumu kendime yakışan bir biçimde almayı kafama koydum ve Eurovision Türkiye elemelerine iki şarkı ile katıldım. “Mutlaka birinci olacağım, bunlar pasaportum olmadığım için ya rezil olacaklar ya da verecekler pasaportu” dedim. Bestelerimden biri birinci, diğeri üçüncü oldu.
Pasaportun ucu da göründü böylece...
- T.S: Ankara’da Kenan Evren’e bir konser verdik. Zaten Münir Baba’yı da çok severmiş Evren. Hemen Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut’u çağırmış; “Yahu böyle bir orkestra nasıl yurt dışına gitmez, derhal halledin” demiş.
Emir cuntayı kesti anlaşılan.
- T.S: Ertesi sabah saat sekizde Emniyet Müdürü’nden bir telefon geldi, “İstediğiniz zaman yurt dışına çıkabilirsiniz” dendi. Pasaportumu geri almak için bana yakışan buydu işte. Ülkemi kimseye şikayet etmem. Mücadelemi iktidara karşı veririm. Aile terbiyem de bunu gerektirir. Bitti!
ARABESKİ AĞZIMA YAKIŞTIRAMIYORUM
Rahmetli babanızın sesinizi beğenmediği için “Oğlum sen şarkı söyleme, sadece beste yap” dediği doğru mu?
- T.S: Tam olarak değil. Babam besteciliğimi çok beğenirdi. Paris dönüşümde Şan Sineması’nda verdiğim bir konsere geldi, dinledikten sonra “Senin besteciliğin şarkıcılığını geçmiş Timur’cuğum. Ya şarkı söylemeyi öğren ya da başka birileri söylesin” dedi.
Ama dinlemişsiniz babanızın bu nasihatını...
- T.S: Eğer sanatçı mayanız varsa bu sözleri değerlendirirsiniz. Ben de öyle yaptım, ilk opera sanatçılarımızdan Saadet İkesus Altan’a ulaşıp ondan ses eğitimi almaya başladım. Hani doğumdan sonra doktorlar poponuza vurup ağlatır ya, Saadet Hoca da öyle popoma vura vura, ağlata ağlata öğretti şarkı söylemeyi.
Arabeske bakış açısı nedir Timur Selçuk’un?
- T.S: “Arabeskte antiemperyalist bir damar var” demiştim zamanında. Aslında bir kara mizah örneğiydi bu. Bugün artık Sezen (Aksu) kardeşim de dahil herkes arabesk parfümleri kokan motifler kullanıyor şarkılarında. Arabeski yasakladığınızı varsayın; ne dolduracak o boşluğu? Heavy metal, rock, disko müzikleri mi?
Yani size göre emperyalizmin “meyveleri”...
- T.S: Artık ülkeler top tüfek yerine ahlaki değerlerin yozlaştırılmasıyla işgal ediliyor. Bu değerleri oluşturan, içinde musikinin de olduğu temel eserler dejenere ediliyor. İspanyollar, İtalyanlar, Amerikan şarkıları ülkelerini ele geçirmesinler diye kendi müziklerini pop kalıpları içinde vererek bu işi çok güzel halletmişler.
Düşünüyorum da sen hiç arabesk söylemedin Nükhet.
- N.D: Dinlemekten hoşlanıyorum ama ağzıma yakıştıramıyorum. Bir de sözlerini çok umutsuz buluyorum. Aslında gırtlağım da sesim de uygun arabesk söylemeye ama gönlüm Türk sanat müziğinden ve batı tarzından yana.
BİR PARTİYE GİRERSEM İNANDIRICILIĞIM KALMAZ
Çaktırmadan aykırı bir tarafın da var senin.
- N.D: Var da pek belli etmem. Güleryüzlü olduğum için kimse de bunun farkına varmaz. Anarşist bir yanım da var halbuki. Mesela fiziğimin hiç değişmemesi, hep kendime dikkat etmem... Kadınların en anarşist tarafı budur aslında.
- T.S: Bütün kadınlar devrimcidir. Hele hele bizimki gibi erkek egemen bir toplumda...
Peki ya siz Timur Hoca... Her zaman muhalif misiniz? Yarın sol bir parti iktidara gelse...
- T.S: Yine muhalif olurum. Bu yüzden hayatım boyunca hiçbir partiye girmedim. Çünkü bir partiye girersem söylediklerimin inandırıcılığı kalmayabilir. İnsanlar benim sesimi, müziğimi beğenmeyebilirler ama “Timur Hoca dürüst bir insandır” derler. Bu özelliğim benim için çok önemli ve onu kaybetmek istemiyorum.
Hep böyle dik başlı mıydınız?
- T.S: Çocukken yazları Caddebostan’daki Reşitbey Plajı’nın pansiyonunda kalırdık. Öğle sıcağında garsonlar servis yaparken “Ben denize giremem” der, onlara yardım ederdim. Alnından ter akan insandan yanayım. Bazen de müşteriler bahşiş verirlerdi. İşte o zaman bütün ukalalığımla “Ben Münir Nurettin’in oğluyum. Bahşiş almam” derdim, şaşırıp kalırlardı. Böyle sivri bir adamcağızım, ama iyi ki öyle olmuşum, her ülkeye böyle birkaç kişi yakışır.
SANATÇININ YASI ÜÇ GÜNDE GEÇMİYOR
Babanızın hayatını yazmak isteyen Ayşe Kulin’e neden destek vermediniz?
- T.S: Ayşe Hanım zarif ve hoş bir hanımefendi ama benim de elim kalem tutuyor, edebiyatım da fena değildir. “Babamın hayat öyküsünün yazılmasını istesem ben yazardım” dedim ve ablama yönlendirdim kendisini. Daha da iyi oldu çünkü ablam benim bilmediklerimi de anlatmış.
- N.D: Hocamdan ne zaman neyi isteyeceğini bileceksin.
Nükhet’in bu fıkır fıkır enerjisi yormuyor mu sizi?
- T.S: Tam aksine, Nükhet beni hep sakinleştirir. Gözlerimden anlar sıkıntımı. Hatta kendi deyimiyle “nefes alışım” değişiyordur. Sahneye çıkınca piyanonun başına gelip iki gülücük atar, bir göz kırpar, dayanamam; hemen geçer sinirim.
- N.D: Ben onun sinirlendiğinde hemen yanına yaklaşıp komposto gibi yumuşatıyorum.
Birçok sanatçı gibi siz de Soma’da yaşanan trajedi nedeniyle İstanbul’daki son konserinizi ertelediniz bildiğim kadarıyla...
- Eylüle erteledik. Çünkü sanatçının yası üç günde geçmiyor, en çok bizler etkileniyoruz.
Paylaş